Barış AKPOLAT
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2012 23:08
Portekiz’den çıkmış önemli müzisyenlerden biri Rodrigo Leao. Fado’dan klasik müziğe kadar pek çok farklı tarzdan beslendiği gibi Portishead solisti Beth Gibbons ve Ryuichi Sakamoto gibi birbirinden özgün sayısız müzisyenle de çalıştı. Bu akşam İş Sanat’ta vereceği konser öncesi Leao’yla müzikal hayatıyla ilgili konuştuk.
‘A Ma e’ albümünüzü Amerika, İtalya ve Hindistan seyahatlerinizde ortaya çıkartığınızı söylüyorsunuz. Bu ülkelerin nesinden ilham aldınız?
- Bu ülkelerde gördüklerimin ve özellikle duyduklarımın son albümümde yarattığı etki tartışılmaz. Sokak seslerinden oynayan çocuklara, kuş cıvıltılarına ve o ülkenin gündelik hayatına ilişkin pek çok şey beni etkileyebiliyor. Dünyaya farklı pencerelerden bakmak farklı duygular uyandırıyor. Müziğimde Portekiz melankolisi çok hakim. Asla mutsuz bir adam değilim, ailem var ve çok mutluyum. Ama melankoli başka bir duygu. Ailem, arkadaşlarım ve vatanımdan da ilham alıyorum. Bu albümümde Stuart Staples, Daniel Melingo, Neil Hannon’la çalıştım. Bu isimlerle bir arada olmak da benim için çok değerliydi. Onlar icra etmeye çalıştığım müziğe ilham ve güç veren sanatçılar. Hepsi farklı stillere sahip, aynen benim ilham kaynaklarımın farklılığı gibi.
Yeni albüm hazırlığındayken ilhama elbet ihtiyacınız var. Fakat birçok müzisyenle stüdyodayken en çok neye ihtiyaç duyarsınız?
- Bir albüme başlarken aklımda hiç bir şey olmaz. İlham bulmaya çalışırım ve öylece yaratırım. Elbette gerek stüdyo ortamında gerekse sahnede çalıştığınız müzisyenlerle birbirinizi tanımanız birbirinizin duygularını hissetmeniz çok önemli. Mesela Cinema Ensemble ile 10 yıldır bir arada çalışıyoruz. Stüdyoda başladığımız birlikteliğimiz daha sonrasında sahnede canlı performansa dönüştü. Birlikte uzun süre çalışmak, birbirini ve duygularını daha iyi tanımak ve hissetmek konusunda çok önemli. Bu süreç sebebiyle bugün bir arada çok rahatız ve her geçen gün daha da iyi performans gösteriyoruz.
Peki, sahnede ve stüdyoda pek çok sanatçıyla çalışmanın ne gibi zorlukları var?
- Aslına bakarsanız birbirinden çok farklı tarzlara ve kişiliklere sahip onlarca müzisyenle çalıştım. Sahnede veya stüdyoda birlikte çalarken zorlanabileceğiniz en büyük şey müzikal anlamda aynı dili konuşamamanızdır. Burada kast ettiğim aynı notalar için aynı hisleri duyabilmek aslında.
Pek çok kişinin aklına Portekiz deyince Fado, Fado deyince de önce Amalia Rodriguez sonra Mariza geliyor. Günümüzün, biraz poplaştırılmış modern Fado müziğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Fado, melankolik bir müzik. Biz, deniz kenarında yaşayan bir toplumuz ve bu durumun melankoliyi çok beslediğine inanıyorum. Hatta melankoli Portekizce bir duygudur bence.
11 YAŞIMDAN BERİ PINK FLOYD SEVİYORUM
Albüm ve proje isimlerinizde sıkça tiyatro ve sinema gibi kelimeler kullanıyorsunuz. Bunlar sizi yazmaya teşvik eden önemli unsurlar mıdır?
- Sinema benim için çok önemli ve ortaklığımın olduğuna inandığım bir alan. Charlie Chaplin, David Lynch gibi yönetmenler beni çok besliyor. Ben, kendi kendini yetiştiren sanatçılardanım. Yeni bir albüm çalışmasına başlarken aklımda hiçbir şey olmaz. İlham bulmaya çalışır ve yaratırım. Sinema benim için çok önemli ve ortaklığımın olduğuna inandığım bir alan. Özellikle Lynch’in hayatımdaki yeri çok farklı.
Fado, klasik ve Fransız müziğinin karışımı olan tarzınıza deneysel diyebiliyor musunuz? Eğer, deneyselin en uç noktası olarak tanımladığınız ve içinde bulunmak isteyeceğiniz bir proje olsaydı bu hangi tarzları barındırırdı?
- Müziğimi oldukça güzel tanımladınız. Müziğimin geleceğine değinecek olursak farklı ilhamlarla yola devam edeceğim. Farklı müzisyenlerle yeni işbirlikleri yapmayı da arzuluyorum. Farklı karışımlar yapmayı seviyorum. Tamamen kurallardan bağımsız, herhangi bir dilde söylenebilecek ve herhangi bir enstrümanla çalınabilecek bambaşka bir tür oluşturabilirim.
Arşivinizde hangi sanatçı en çok yeri kaplıyor? Kimleri dinlersiniz?
- 11 yaşımda müzik dinlemeye başladım. 70’lerin rock gruplarını, özellikle Genesis ve Pink Floyd’u çok dinliyordum. Halen de bu iki isim benim müzikal arşivimde çok önemli bir yere sahip.
Gündeminizde olan yeni projeleriniz var mı?
- Farklı ilhamlar, yeni keşifler ve yepyeni karışımlarla devam edeceğim. İstanbul’da vereceğimiz konser de aslında yeni bir çalışma. Bu performansı henüz bir aydır sergiliyoruz. İki bölümden oluşuyor. İlkinde davul, bas ve vokal yok, akustik bir sound’u var. İkinci bölümdeyse eski A Mae, Alma Mater ve Cinema albümlerinden şarkılar olacak.
Portekiz müziği dışında ilgilendiğiniz etnik müzikler var mı? Mesela Türk etnik müziğiyle ilgili bir fikriniz var mı?
- Türkçe müzik konusunda pek bilgim yok açıkçası. Ancak sonuç olarak hepimizde Akdeniz mentalitesi var. Türkiye’de dolaşırken kulağıma geleceklerin oldukça tanıdık olacağına eminim.
İstandul hakkında etraftan duyduğunuz ilginç bir şeyler var mı?
- Türkiye’de daha önce hiç bulunmadım. İstanbul’a ilk gelişim olacak. Bu yüzden çok heyecanlı ve hevesliyim. Türkiye hep bana gizemli gelmiştir. İstanbul’da sahne alacak olmak bu yüzden benim için çok önemli bir fırsat ve şans.
Son olarak en klişe soru geliyor. Türk seyircisinden ne bekliyorsunuz?
- İstanbullu tüm sanatseverleri cumartesi akşamı bizlerle olmaya bekliyorum. Onlardan sadece kendilerini müziğin ritmine kaptırmalarını bekliyorum. Sonuçta hepimiz Akdeniz ruhu taşıyoruz. İstanbul konserimizin çok keyifli geçeceğine inanıyorum.