Meğer asıl İslamı sosyalistler yaşıyormuş

Güncelleme Tarihi:

Meğer asıl İslamı sosyalistler yaşıyormuş
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 01, 2010 00:00

Başbakan Tayyip Erdoğan, Meclis Grubu’nda 12 Eylül Anayasası’nı eleştirirken idam edilen Necdet Adalı, Erdal Eren ve Mustafa Pehlivanoğlu’nun son mektuplarını gözleri dolarak okudu. O konuşmayla gündeme gelen AKP Kars Milletvekili Mahmut Esat Güven’i (57) Hürriyet gazetesinde Şükrü Küçükşahin’in haberiyle tanıdık. Üç gençle aynı koğuşlarda kalmıştı ve Adalı en yakın arkadaşıydı. Güven, 80 öncesi THKP-C kökenli Kurtuluş Sosyalist Dergi yöneticisiydi. 1977’de yakalandığında dokuz yıl hapis yatmış, ağır işkenceler görmüştü. 42 yıllık siyasetçi 68’li ağabey Mahmut Esat Güven’le yeni Anayasa’ya “Evet” çalışması yaptığı Kars’ta buluştuk. Sordum, dinledim ve bir 78’li olarak şu kanaate vardım: Güven, AKP’nin sosyalisti!

Marksist-Leninist bir insan İslami referanslı bir partinin milletvekiline nasıl dönüştü? Hani hiç olmazsa sosyal demokrat mesela CHP’li olmadınız...
- CHP’yi sosyal demokrat nitelemek yanlış. Uygulamaları ve dünyaya bakışları açısından AK Parti, CHP’den daha sosyal demokrat. CHP statükocu, halka gitmiyor, değerlerine ters. Cunta mantığıyla iktidarı elde etmenin yollarını arıyor. Bir yandan Ergenekon’a bir yandan sosyalist sola sahip çıkacaksın. Deniz Gezmişler’i Veli Küçük’le aynı potada değerlendirmek yaman çelişki.

AKP milletvekilliğine nasıl aday gösterildiniz?
- AK Parti Kurucu İl Başkanıydım zaten. 2001 sonlarında Ak Parti’nin oluşum sürecinde yer aldım. Tayyip Bey zaman zaman Ankara’ya, İstanbul’a çağırırdı...

Dönemeçleriniz neydi, kilometre taşlarınız, yıkıp yerine koyduklarınız?
- Ak Parti, halkın manevi değerlerini göz önünde bulundurarak kalkınmayı ön plana çıkarıyordu. Tayyip Bey’in güvenilir bir kişiliği vardı. Biz de kadro olarak yola çıktık.

Manevi değerler, dini referansları olan bir partiyle yola çıkmak mı?
- CHP’nin en büyük handikapı, insanları sadece madde olarak ele almak. İnsanın manevi birtakım değerleri var. CHP, halkın bu değerleriyle savaşan bir hal aldı. Başörtüsüne karşı çıkmak solculuk değil. Bizim bildiğimiz solculuk, sınıfsal bir olay. CHP, içki içmeyi solculuk zannediyor.

Bugün mesele, iktidarın bizzat içmemeye vurgu yapması. Antidemokratik olan bu. Üzüm yiyelim, doğru konuşalım. Eski sosyalist olarak CHP’yi içkiyle mi vuruyorsunuz?
- CHP’de bu anlayış var. Demokratlık ilkeli bir olaydır. Antiemperyalist, antifaşist, antişovenist bir takım vasıfları taşır.

GEÇMİŞİME İHANET ETMEDİM

AKP antiemperyalist mi?

- AK Parti’nin geçirdiği süreç, sosyalist sistem çöktükten sonra egemenlerin ortaya koyduğu globalleşme, serbest piyasa ekonomisi ve bireysel özgürlükler. Dünya devleri bu teori üzerinde yürürken, kendimizi bu sistem dışında tutamayız, entegre olmak zorundayız. Ama kendimizi sömürtmeden.

Bireysel özgürlüklerden yana AKP’nin sac ayağı topal kalıyor. Başbakan diyor ki en az üç çocuk yapın, içki içmeyip meyve yiyin, sigara içmeyin... İster beş çocuk yaparım, ister hiç yapmam. Üzüm de yerim, şarabımı, sigaramı içerim.
- Bu zorunluluk değil. Bu sisteme bütün dünya gibi biz de entegre olmak zorundayız. Başbakanın sigara içmeyin demesi güzel. Yasaklayıcı bir tutumu yok. İçkide de aynı. İsteyen içer, isteyen içmez.

Başbakan sürekli vurguluyor ama...
- Bu konularda hassas demek ki.

AKP’li olduğunuzda eşinizin, ailenizin tepkisi ne oldu?
- Siyasi konularda bir istişarem olmadı. Kendi kararım. Fazla bir tepki olmadı. Nihayetinde yasalara göre kurulmuş bir parti. Başta çok tereddüt yaşandı. Acaba menfaat var mı, diye. Ama zaman içinde bunların olmadığı anlaşıldı. O zamanlar hassas olduğum bir yapıyı koruyorum. Zaten solcu olurken de kimseye danışmadım ki.

Dönek damgası yemekten korktunuz mu?
- Hep beraber bugüne getirdiğimiz bir hareketten dönseydim olabilirdi. Eğer ihanetimiz yoksa gerisi önemli değil. Benim AK Parti’de olmam ihanet değil. Geçmişime zarar vermedim, kimseyi satmadım. AK Parti CHP’nin çok ötesinde. CHP AK Parti’nin gerisinde. Diğerleri marjinal partiler ve arkadaşlarımız oralarda. Üç kişi, dörde bölünmüşler. Şimdi baktığımda, asıl İslamı sosyalistler yaşıyormuş. Sadece dini inanç yoktu.

Bugüne getirdiğiniz sosyalist değerleriniz, alışkanlıklarınız var mı, neler mesela?
- 15 yaşında sosyalist oldum. Aldığım o terbiye hâlâ üstümde. Mesela paylaşımcılık, yalan söylememek, yağ çekmemek, kibirli olmamak. Diğer milletvekilleri gibi değilim. Evimi Ankara’ya bile götürmedim. Caddede gece gündüz tek başıma dolaşırım. Milletvekili gibi değil, ağabey kardeş kabul ederler beni burada. Kibirdir yorulup yollarda kalan.

MECLİS’TE KENDİMİ YALNIZ HİSSEDİYORUM

İhalelere girip zengin oldunuz mu? Ne de olsa iktidar partisinin milletvekilisiniz...

- Yok yok. Milletvekili maaşım var. Bir kısmını Karslı dört üniversite öğrencisine burs veriyorum. Maaşım yetiyor, halkla paylaşmaya çalışıyorum.

Meclis’te kendinizi yalnız hissediyor musunuz?
- Düşünce bazında kendimi çoğu zaman yalnız hissediyorum tabii. Orada konuşulanlar çok yüzeysel geliyor. Partiler birbirine çok benziyor. İdeolojik olarak gelenler bizde az. MHP ve BDP gibi kadro partileri hariç.

Geçmişle bağınızı koparıp kendinize sıfırdan yeni bir hayat mı inşa ettiniz?
- Eski arkadaşlarımla gene bir araya gelip sohbetlerimizi yapıyoruz. Arkadaşlarımdan kopmuş değilim. Hangi arkadaş nerede, ne yapıyor, konuşuyoruz. Tatlı dedikodular da oluyor.

Cezaevi arkadaşlığı çok sağlamdır, kolay bozulmaz değil mi?
- İşkenceye yatıyorsun, arkadaşının adını vermiyorsun. Çok ağır şartlardı. 12 Eylül sonrası hapiste yaşadıklarını, katrilyonlar versen şimdi yaşayamazsın, kimseye de yaşatamazsın. Çünkü o, tarihi bir süreçti ve çok acıydı.

SEYYİD KUTUP İMANA GETİRDİ

Diyalektik tarihi materyalizmden sıyrılmam, inanç sistemimdeki dönüşüm, 1983’te Afyon Cezaevi’nde başladı. Seyyid Kutub’un 16 ciltlik Fi Zilal il Kuran’ını okudum. Kenan Evren cezaevlerine öğretmenler, hocalar gönderiyordu. Bu kitabı, bir hoca gizlice vermişti. Çünkü yasaktı. Şimdi sağlık sorunlarım nedeniyle dini vecibeleri yerine getiremiyorum. Böbreklerim rahatsız. Yüksek tansiyonum, karaciğerimde yağlanma var. Demir oranım yüksek, kalbim sorunlu. İşkenceler sırasında Filistin askısı yüzünden omuz kaslarım yırtılmıştı. Kollarımı geriye atamıyorum. Beni kıdemli yapmışlardı. Kıdemli devamlı dayak yer.

TABANI DELİK VEKİL ADAYI

Ailem bürokrattı ama zengin değildi. Cumhuriyet insanlarıydı, ticaret bilmezlerdi. Ben 2007’de milletvekili olmadan önce Kars’ta mağdurdum. Pantoloncuydum, satmayı beceremiyordum. Giyen gidiyordu, para istemeye utanıyordum. İki milyar lira civarındaki adaylık müracaat paramı, arkadaşlarım yatırdı. Belki Türkiye’de para harcamadan seçilen tek milletvekiliyim. Anons arabasının üstünde ayakkabılarımın altı yırtılmıştı. 1999’da askerliğimi yaptıktan sonra Kars’a döndüm. Aynalı Köşk vardı, doğduğum ev... O zaman onarılmamıştı. Tek başıma gelip yerleştim. Elektriği yoktu, altın arayanlar delik deşik etmişti. Maddi durumum da iyi değildi. Babam ayda 300 milyon lira yolluyordu. Her gün çeçil peyniriyle iki ekmek alabiliyordum. Peynir çok tuzluydu, yiyemiyordum. Ekmeğin birini de annelerinin terkettiği bahçedeki köpek yavrularına veriyordum.

EV ARKADAŞIM ÖCALAN

Dev-Yol, Dev-Sol, PKK’lı çocukları tanırdım. Öcalan’la altı ay aynı evde kalmıştım. O zamanlar bu kadar ileri gideceğini kestirememiştik. Geçen yıl açılımla ilgili Beşir Atalay’dan Apo’nun şartlarının düzeltilmesini istedim. Hücre psikolojisiyle koğuş psikoloji farklı. 11 yıl tecrit edip hücrede tutuyorsun. Sıradan bir adam değil, bunu kabul etmek zorundasın. Bu gece yatamadım, diyor, ertesi gün olaylar çıkıyor. İmralı’da 60-70 metrekare ev, 300 metrekare bahçe yapsınlar. Şartları biraz iyi olursa daha olumlu mesajlar verecek.

KEL BEKİR’İ BESLERDİM KULAĞIMI BURNUMU YEMESİN DİYE

Cezaevinde Kel Bekir vardı. Kuyruğu şu kadar uzunlukta, koca bir lağım faresi. Hücrenin içi dize kadar çamur. Lağım borusunu kırmışlardı mahsus. Hücreye akıyordu. Koğuşlarda görürdüm bazı arkadaşların kulaklarının, burunlarının ucu kan içinde, yarısı gitmiş. Kim, hangi işkenceci yaptı, derdim. Kel Bekir, derlerdi. Kel Bekir gelip üflemeye başlıyordu burnumu, kulağımı. Üflüyor ki uyuşsun da yesin. Uyumuyordum. Karslı gardiyanlarla haber salardım arkadaşlara. Tepsiler dolusu yemek gönderirlerdi. Ben de lağımın önüne yığardım. 20 delikanlının bitiremeyeceği onca yemeği, birkaç dakikada bitirirdi. Her hücrenin bir Kel Bekir’i vardır. Onu besleyeceksin ki seni yemesin. Aç bıraktığın an seni yer. Kural budur. Çok Kel Bekir besledim. Sarı, kocaman, tekir bir kedimiz vardı koğuşta. Adı Sosyalist Osman’dı. Bizim koğuştan hiç ayrılmaz, faşistlerin koğuşuna adım atmazdı. Biz çıktıktan sonra iki tarafın koğuşları birleştirilmiş. Devrimci Osman dayanamayıp ölmüş. Böyle duydum, doğru mu, bilmiyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!