Güncelleme Tarihi:
Başbakan kürsüden konuşurken kendi kendini gaza getiriyor (oto-gaz dedikleri budur), konuşmanın şehvetine kapılıyor ve fren yapmakta gecikiyor.
Denizli’de esmiş gürlemiş yine: “Adam Mercedes’e biniyor, yeşil karttan istifade ediyor. Adamın altında BMW var, SSK’dan faydalanıyor...”
Birinci cümleyle ikincisini birbirinden ayırmakta fayda var.
Birincisi suçtur: Demek ki adamin ekonomik imkanları var, ama kendini fakir gibi gösterip, muhtemelen muhtardan fakir ilmuhaberi filan temin edip, Devlet’i kandırmış. Suç işlemiş... Kellesi koparılsın!
Ama ikincisi bir haktır: Adam SSK’lıyla ve primlerini de ödüyorsa, altında BMW’si var diye niye kanunların kendisine verdiği bir hakkı kullanmasın? Kanunda “BMW’si olanlar, SSK’dan faydalanamaz” diyor mu?
(Ancak şunu da söyleyeyim: Yaklaşık 30 yıllık SSK’lıyım, daha SSK imkanlarından yararlanmadım. İki sebeple, birincisi imkanım oldukça özel bir hastaneye, kendi özel doktoruma gitmeyi tercih ediyorum, daha iyi ve hızlı hizmet aldığım için. İkincisi, iyi kötü imkanı olan bir insan olarak, SSK hastanelerini, doktorlarını kullanmak, bedava ilaç almak... gerçekten ihtiyacı olan insanların hakkını gasp gibi geliyor bana. Ama yine de bu hakkını kullananları, başbakanın yaptığı gibi, suçlu göstermek, yanlış...)
Star, 1 Kasım
*
YAKIŞIYOR O KOLTUĞA
Bir gazeteci, bir devlet adamına “Milletvekili maaşına zam için araştırma mı yapılıyor?” diye sormuş, cevap:
- Herhalde zarf atıyorsunuz. Böyle bir şey konuşmadım. Böyle kıytırık şeyler hiçbir yerde konuşulmadı.
Üslup, zarf atmak, kıytırık şeyler...
Bir aralar da “şeyinizin şeyini şey etmek” gibi laflar ediyordu...
Bu zat Atatürk’ün koltuğuna çok yakışan (!) TBMM Başkanı Bülent Arınç’tır.
Allah, AKP seçmenlerine bağışlasın...
Milliyet, 1 Kasım
*
O NE DEMEK ÖYLE?
Adamın biri “bir yerine üç dişimi çekti, bu arada çene kemiğim de çıktı” diye dişçisi hakkında şikayetçi olmuş.
Şok bu haberi verirken, resimaltına şöyle yazıyor:
“Böyle doktor düşman başına bile gitmesin!”
Asıl böyle Türkçe fukarası gazeteciler düşman başına!
Şok, 1 Kasım
*
İÇ İHRACAT - DIŞ İHRACAT
Hamdi Güllaşçı ve ailesi yüz bir senedir güllaç yapıp, ihraç da ediyormuş.
Birgün’ün haber spotundan bir cümle: “... bunun yanısıra birçok yabancı ülkeye de ihraç ediyor.”
“Yerli ülkeye” nasıl ihracat yapılır, bilen var mı?
(Bir de “yabancı ülkeye ihraç etmek” diyenler vardır...)
Birgün, 1 Kasım
*
TOP-LA-MA-YIN !
Tecavüze 111 yıl, diyor başlık. Benim illet olduğum bir mantıktır bu, biliyorsunuz. “Birden çok zanlıya verilen hapis cezasının toplanması” sadece BENİM MEMLEKETİMİN GAZETECİLERİNİN yapabileceği bir dangalaklıktır.
3 sanığa 37’şer yıl vermişler, sayfa editörü 3 kişinin cezasını topluyor!
Demek ki kızcağıza 10 kişi tecavüz etse, hâkim “Tecavüze 370 yıl” ceza verecekmiş!
Posta, 3 Kasım
*
HAKİM ELİYLE IRZA GEÇME
Aynı şeyleri tekrarladığım için özür diliyorum. Ama bin kere söylesem, milyon kere söylesem... az!
Bakın, Star’ın haberi ne diyor:
Adana’da bir tecavüz davası
ADANA’DA 12 yaşındaki B.O’ya tecavüzden yargılanan 13 kişi dün tahliye edildi. Geçen yıl Sarıhamzalı Köyü’nde meydana gelen olay üzerine 13 kişi hakkında tecavüzden dava açıldı. Dava sürerken B.O doğum yaptı. Bebeğe Nazlı adını verdi. DNA testiyle çocuğun babasının Kasım Çağlayan olduğu belirlendi. Çağlayan evlilik sözü verdi.
Şimdi, bu kızcağızın, bu güzel yavrunun, ömür boyu bu hayvanoğlu hayvanın koynuna sokulması, hakaretine ve dayağına mahkum edilmesi sizin içinize siniyor mu? Tecavüz ederek “almak zorunda” kaldığı (üstelik kendinden başka daha 12 ayının da ırzına geçtiği) bu kıza, ondan doğacak “tecavüz ürünü” çocuğa, bu hayvanın kocalık, babalık edeceğine inanıyor musunuz siz?
Bu çocuğun başına daha neler gelecektir, düşünebiliyor musunuz?
Ve bütün bunlar “kanunî” yoldan üstelik...
Haa, bir sorun daha var. Türkiye’de evlilik yaşı 17, ama bu çocuk daha 13 yaşında. Nasıl evlenecekler?
Onun da cevabı var haberde:
DÜNKÜ duruşmada B.O. şikayetini geri alınca sanıklar tahliye edildi. Dava sırasında eşinden boşanan Kasım Çağlayan’ın B.O ile nasıl evleneceği merak konusu oldu. B.O şimdi 13 yaşında, yeni yasaya göre evlilik yaşı 17’ye çıktı. B.O.’nun yaşını mahkeme kararıyla 17 olarak tespit ettirmesi gerekiyor.
Hâkim “namusunu temizlesin” diye, göz göre göre, 13 yaşındaki bir çocuğa “Tamam, bu 17 yaşındadır” diyecek, doktorlar da bu oyuna katılacaklar (iyilik ettiklerini zannederek!)
Sadece bu kızın cahil babası değil, toplum olarak biz de vazifemizi yapmış, dosyayı kapatmış olarak vicdanen rahatlayacağız böylece.
Arkamızı döneceğiz ve 13 kişinin ırzına geçip gebe bıraktığı bir çocuğun ömür boyu tecavüze uğramasına, dövülüp sövülmesine, büyük ihtimalle ona buna satılmasına ve yeri ve zamanı geldiğinde öldürülmesine hem “ahlakî” hem de “kanunî” olanak sağlanmış olacağız.
Yaşasın “namuslu” Türk toplumu, yaşasın Adalet!
Star, 3 Ekim
*
YAPMAYIN, ARTIK BUNU YAPMAYIN!
Cumhurbaşkanı, sağ olsun, 9 aydır hastalıkla mücadele eden küçük Elif’i (daha 11 yaşındaymış güzel çocuğum) kırmamış, dilekçesine süratle cevap vermiş ve Çankaya Köşkü’ne davet etmiş.
İstanbul’dan Ümran Avcı’nın yaptığı bu güzel haberde, beni üzen bir cümle, Elif kızın hastalığıyla ilgili:
“Asmalı Konak dizisindeki Bahar karakterinin yakalandığı Hodgkine Lenfoma hastalığı, dokuz ay önce Elif’in yakasına yapıştı...”
Yapmayın, bu kadar canhıraç bir haberi magazinleştirmeyin... Allah aşkına!
Milliyet, 3 Kasım
*
DİLİNE BİR YER BULUVERİN ŞUNUN!..
Kaddafi demiş ki “Ölüm cezasını kaldıralım ancak bunu Türkiye’nin AB’ye girmek için yaptığı gibi, ekonomik ve politik baskılar nedeniyle yapmayalım.”
Türkiye’ye laf atıyor aklı sıra...
Amerikalılar’a, İngilizler’e boyuna posuna bakmadan uzaktan kafa tutan, sonra da ekonomik ambargo yüzünden iktidardan düşeceğini anlayınca sekiz takla atıp, tükürdüğünü de, şey yaptığını da yalayıp yutan kendisi değilmiş gibi, Allah’ın dıııtı!
Hürriyet, 3 Kasım
*
MÜTHİŞ BİR TAKLİTÇİLİK HİKAYESİ
Vahap Munyar’ın köşesindeki haber inanılır gibi değildi:
Çinliler 'defo'yu bile taklit etti
TÜRKİYE İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı ile İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, Shanghai'da bulunduğumuz süre içinde sık sık uyardı:
"Taklit ürünlerin satıldığı bir pazar var. Orayı mutlaka görmelisiniz... Orayı görün, bizim sıkça sözünü ettiğimiz Çin tehlikesini daha iyi anlayın."
"Intertextile Shanghai" Fuarı'nda kumaşlarını sergileyen İzzet İlle, Tamer Pala ve Ahmet Öksüz de başkanların önerisini destekledi.
Tekstilciler bu kadar ısrar edince, pazarın yolunu tuttuk. Pazarın benzerini 1998'de Pekin'e gittiğimde görmüştüm.
Pazarda yok yok... Dünyanın her köşesinden aklınıza gelebilen en ünlü markaların taklitleri orada satılıyor. Hem de sudan ucuz fiyatlara...
Tezgahlardan "luka luka" sesleri yükseliyor... Yani, İngilizce "look... look..." (bak... bak...) demek istiyorlar.
Sık sık birileri yanımıza yaklaşıp, kulağımıza "Loleks... Loleks..." diye fısıldıyor... Onlar da, orijinal olduğunu iddia ettikleri "Roleks" marka saatleri satmaya çalışıyor. Pazarlık eden, 4-5 saati 10 dolara alıyor. Buna karşın Çinli satıcı ısrar ediyor: "Gerçek Roleks..."
Pazarda gezerken de boş durmuyor, konfeksiyon sektörünün önde gelen isimlerinden biriyla sohbeti sürdürüyoruz.
Bir arkadaşından Çin anısı aktarıyor: "Arkadaşım Çin'de mont ürettirmek istemiş. Numunesini getirip, 10 bin tane sipariş vermiş. Üretilen montları eline alınca şaşırıp kalmış. Çünkü, montların hepsinin göğsünde, hem de aynı noktada 'zımba izi' varmış. Hemen bunun nedenini sormuşlar. Bu kez şaşıran taraf Çinliler olmuş. Çıkarıp aldıkları numuneyi göstermişler: 'Bakın sizin numunenin de aynı noktasında tel zımba izi var.' Arkadaşım, 'Kardeşim biz o numuneye birşey zımbayla birşey iliştirmişiz, izi kalmış. Sizden biz sağlam mont istedik, hepsini delmişsiniz. Bu nasıl iş?' diye tepkisini koymuş. Sonuçta anlaşamamışlar."
Hürriyet, 3 Kasım
*
BABANIZ DA...
Canım canım canııııım, sevimliliğe bak!..
Efendim neymiş, Kemerburgaz’da çocuklar için bir kıyafet balosu düzenlenmiş, çocuklar birbirinden ilginç kostümlerle gelmiş... Ne vesileyle? 31 Ekim Cadılar Bayramı’nın yüzü suyu hürmetine...
Şeker Bayramı’nı yahut Hıdrellez’i kutla deseniz, burun kıvırırlar ama Amerikan bayramı olunca bir avuç tuz alan koşarlar...
İnanın bu soysuzlara illet oluyorum!
Hürriyet-Kelebek, 3 Kasım
*
BAYILDIM BU FİKRE
Fikri çok sevdim. Bir zamanlar bir film seyretmiştik, çocuk denecek yaştaydık, hani insanlar küçülüp insan damarlarında seyahat ediyorlardı, beni çok etkilemişti...
Malezya’da “İnsan Vücudunda Macera” adlı tematik bir fuar düzenlenmiş. 5 dönümlük bir alana kurulan dev bir insan vücudunun içine girip, “içeriden” bütün organları, çalışma şekillerini filen görüyormuşsunuz...
Kimbilir ne kadar güzeldir! Bu yaşta yine gider gezerim...
Güneş-Venüs, 5 Kasım
*
İNANILIR GİBİ DEĞİL
Üç sene önce emekli Behçet Bey’in bir çitf ayakkabısı çalınmış, artık kapısının önünden mi, nasıl, bilmiyorum.
Geçenlerde kapısının önünde bir paket, içinde bir çitf iskarpin ve şöyle bir not bulmuş:
- Önceki dönemlerde bir cahillik yapıp şeytana uydum, umarım bu cahilliğimi bağışlar, hakkınızı helal edersiniz!
Şok, 5 Kasım
*
BİZE BÖYLE KERİZLİYORLAR HEP
Engin Ardıç, köşesinde çok önemli bir detayın altını çiziyordu.
17 Aralık’ta tarihinin belirleneceğini ve en kısa zamanda başlayacağını “AB üyelik müzakereleri” hakkında diyor ki Ardıç:
Müzakere deyince, sanki bizim de onlardan bazı taleplerimiz, hatta onlara bazı dayatmalarımız olabilirmiş gibi bir hava yaratılıyor... Bizim onlardan paradan başka hiçbir talebimiz olamaz, onlar söyleyecekler, biz yapacağız. Ama bu, adamlarla müzakere halindeyiz, yani tartışıyor ve pazarlık ediyormuşuz gibi bir kılıfa uydurulacak, milli gururumuz kurtarılacak.
Star, 5 Kasım
*
ÖLÜM GERÇEKLEŞMEZ
Geçenlerde, Hürriyet’in yazı işleri müdürü arkadaşıma yalvardım, Yaser Arafat haberinin başlığı atılıyordu:
- Ya, Allah aşkına bari biz “Beyin ölümü gerçekleşti” demeyelim!
Sonradan bakmadım, benim ağlamam bir işe yaramış mı diye...
Ama, kapkaççı itlerin trenden atıp öldürdüğü yavrucak için “... beyin ölümü gerçekleşti” diyordu Posta, manşetinde.
Diyorum ya, doğrular, aritmetik olarak yayılır, yanlışlar, geometrik...
Nasıl anlatacağız bu gazeteci milletine ki, olumsuz bir şey için, istenmeyen, beklenmeyen, planlanıp programlanmayan bir şey için “gerçekleşmek” fiili kullanılmaz...
Nasıl öğreteceğiz anasının diline saygısı olmayanlara?
Posta, 5 Kasım
*
JEST CANIMIZI YAKMASIN, DİKKAT EDİN!
Posta’da Hakan Çelik “Bush, Türkiye’ye KKTC jesti yapacak” diye yazdı.
Yani, daha tekrar seçildiği gün, Makedonya adını tanıdığını açıklayarak Yunanistan’a kazık attı ya Bush, bu sefer de KKTC’yi tanıyabilir diye umutlanıyoruz.
Irak’a asker gönderdi diye müttefiki Makedonya’yı “Makedonya” adıyla tanımaya karar vermiş Washington.
Bu örneğin bize uygulanabiliri maalesef KKTC değil ... Kuzey Irak’ta kurulacak bir “Kürdistan” devletidir.
Bence Bush, Yunan’a attığı bu kazıktan sonra, Kuzey Irak’ta kurulacak ve adı Kürdistan olacak bir “oluşumu” tanıyıverirse... hiç şaşmayın!
Posta, 5 Kasım
*
ÖYLE PAZAR MI OLUR
Bu pazarda çık çıkmıyor, diyor haber.
Üsküdar’daki 22 semt pazarında esnafa bağırma yasağı getirilmiş, gürültü edenin tezgahı kapatılıyormuş...
Tamam, hoparlörlü pazarcılara, çığırtkanlara filan kısıtlama getirilsin, ama vur deyince öldürülmesin, “Gel bağyan giyeeeel, malın iyisi burada” diye, yahut “Bebelere baloooon” diye bağırılmayan bir pazar, pazara benzer mi?
Yüzyılların adetini, havasını bozmayın...
Posta, 5 Kasım
*
E SEVDİM TABİİ Kİ BU ESPRİYİ
Devlet Bakanı Ali Babacan, Fenerium mağazalarını gezerken Yeni Türk Lirası’nı tanıtmış. Ve patlatmış espiriyi: “Fenerbahçe bundan sonra da 6 sıfır atsın!”
(Bu arada, Başlıklar bölümünde de söyledim, GS’li dostları biraz kızdıralım. Bir daha el şeyiyle, el galibiyetiyle yani, şampiyonluk hevesine kapılmayın. Beşiktaş Fener’i yenecek, GS de lider olacak, yemezler!)
Gazeteler, 7 Kasım
*
YAŞASIN ADALET!
“Bursa’daki bir mitinginde Başbakan Erdoğan’a hakaret ettiği için Cem Uzan, 8 ay hapis ve para cezasına çarptırıldı. Gerekçeli kararda, ifadesi alınması için birçok kez talimat yazılmasına rağmen ifade vermeyen, duruşmalardan vareste tutulması için talepte bulunmayan Uzan’a ancak hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldıktan sonra ifade verdiği yazılı. Hürriyeti bağlayıcı cezanın, sanığın geçmişteki hali, suçu işledikten sonraki tutum ve davranışlarında hiçbir pişmanlığı dile getirmemesi, cezanın ertelenmesi halinde bir daha suç işlemeyeceği kanaatinin mahkemede oluşmadığı için tecil edilmediği kaydedildi.”
Uzun lafın kısası, hâkimler, “Riçi Riç” Cem’in hapis cezasını niye tecil etmemiş veya paraya çevirmemişler? “Hiç pişman olmuş gibi bir hali yok, aynı suçu tekrar işleyebilir” kanaatine vardıkları için!
Milliyet, 7 Kasım