Güncelleme Tarihi:
Star, 2 Mayıs
Musa Ağacık 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda gösteriye katılanlarla konuşmuş. Bir öğretmene soruyor, niye buradasınız diye. Diyalog:
- Tavır koymak için.
- Kime?
- Kapitalizme, sömürüye...
- Sömürü olmadan işçi olur mu?
- Küba’da sömürü yok ama işçi var. Emekçiler dans ediyorlar.
Allah rahmet eylesin bir amcamız vardı, komünistti. Sovyetler Birliği’ne yaptığı bir “kontrollü” geziden sonra “Moskova’da hapishaneleri gezdik, bir tane bile mahkum yok, suç işlenmiyor ki, herkes çok mutlu...” diye tutturmuştu. “Yahu size gerçek hapishaneleri gezdirirler mi hiç?” dedik, inanmadı. Goulag Takımadaları’nı okuduğunda yıkılmıştı.
Küba’da herkes o kadar mutluymuş ki, emekçiler sokaklarda dans ediyormuş...
Öğretmen bunu söyleyen!
*
TÖRE EMRİYLE BOĞULAN KIZI SUCUĞA BENZETMEK
Pazar-Vatan, 2 Mayıs
Mutlu Tönbekici çok önemli bir konuya el atmış: Töre cinayetleri.
“Eline erkek eli değdi” diye aile meclisi kararıyla boğulan, kurşunlanan küçücük kızları ... “memlekette etin el değmemişi makbul” esprisini yapabilmek için “el değmeden hazırlanmış sucuk”la karşılaştırmış.
Yazısının başlığı da “Koşturan sucuklar, boğulan namuslar...”
Babasının telle boğduğu Nuran’ı, el değmemiş Beşler sucuğuyla karşılaştırma esprisi çok yerinde olmuş!
Bu trajik konuya bir entel ağırlık (!) katmış!
*
BİR KENARA NOT EDİN
Hürriyet, 3 Mayıs
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı gayet tabii ki AKP’li Burhan Kuzu’nun şu sözleri çok tartışıldı, ben de buraya alıyorum ki, benim arşivime de girsin, unutulmasın: “Siyaset ağır bir iş. TBMM sabahlara kadar çalışıyor. Gece saat 11’den sonra evine giden kadına farklı bakılıyor.”
*
ÖLDÜRMEMEK ÖLÜM SEBEBİ
Vatan, 3 Mayıs
Ağrılı M.Y., ailesinin ‘Doğulu değil’ diye karşı çıktığı kızı kaçırarak evlenmiş. Başka bir sebepten cezaevine düşmüş, ailesi karısının ‘başka erkeklerle gözdeğini’ söylemeye başlamış ve kararını bildirmiş: Öldür onu!
M.Y. karısının boğazına bıçağı dayamış, ama kadın aldatma iddialarını reddedince, kıyamamış. “Aldattığına emin olsam bile kıyamazdım ona, arkamı döner giderdim” diyor.
Bu M.Y. şimdi, ailesi tarafından “ölüm cezasına” çarptırılan karısı N.den daha çok korkuyor.
Çünkü ailesi, “karısını öldürmedi diye” onu öldürecek!
Töre böyle...
2004 yılındayız, burası Türkiye!
*
JEST HA!
Milliyet, 3 Mayıs
Spot: Erdoğan, Türkiye’nin AB üyeliğine soğuk bakan Fransa’yı “Sizden Airbus uçakları alabiliriz” diyerek ikna edecek...
Başlık: Fransa’ya Airbus jesti
Ne zamandan beri rüşvetin adı jest oldu?
*
VALLAHİ BURASI PEK AVRUPA’YA BENZEMİYOR
Hürriyet, 4 Mayıs
Hürriyet gençlere AB süreciyle ilgili sesini duyurma fırsatı veren bir kampanya başlattı. Yarım sayfa Türk bayrağı, üzerinde diyor ki:
Türkiye Avrupa’da. Sen neredesin?
Vallahi ben Avrupa’da değilim. Ürdün, Pakistan filan gibi bir yerlerde hissediyorum kendimi... (Mesela Pazar günü gazeteye gelirken geçtiğim Okmeydanı, Paris’ten çok Tahran’ı andırıyordu.)
*
ÇATTT DİYE ÇATLADIK!
Vatan, 4 Mayıs
Ruhat Mengi, New York’un eski belediye başkanı Guiliani ile ilgili bir yazı kaleme almış, bu bilgileri nereden aldığını, neye dayanarak Guiliani’yi övdüğünü bize şöyle anlatıyor:
”Aralarında Clinton’ın avukatları da olan New Yorklu arkadaşlarımdan dinleyerek...”
Aşk olsun Ruhat Hanım, bizim öyle aralarında Clinton’ın avukatı da olan arkadaşlarımız filan yok, kendi halinde gazetecileriz, bizi çatlatmaya ne hakkınız var!
*
KOYUN İLE ZEKA
Vatan, 4 Mayıs
Zülfü Livaneli, zekâ ve zeki insanlar konusundan bahisle diyor ki, “Zeki adamlar kurnaz değildir. Ömürleri, aileye, okula, işyerine, kurumlara ve devlete kafa tutmakla geçer. Beyinleri ve duygusal zekaları onları sürüdeki kara koyun haline getirir.”
Zekanın asilik olarak tarif edildiğini hiç duymamıştım.
*
MART KEDİSİ MİSALİ
DB Tercüman, 5 Mayıs
Başbakan Erdoğan, imam hatip liselerini, anadolu liseleri, fen liseleri ve düz liselerin önüne geçirerek, mezunlarının üniversiteye kolay girmesini sağlayacak yasa hakkında demiş ki:
(Bunun altında başka niyetler arayarak) “Lütfen ülkeyi germenin gayreti içine girmeyin!”
Bu cümle beni çok güldürdü. Başbakan’ın bu vecizesini aşağıdaki iki kalıptan hangisine dökeceğimi bilemedim.
1- “Başbakan mart kedisi gibi!” mi desem acaba? Mart kedisinin özelliğini bilirsiniz değil mi? Hem düzer hem de dişiden çok bağırır...
2- Yoksa “Başbakan laik Türkiye’ye ‘Tecavüz kaçınılmaz, zevk almayı bilin!” mi demek istiyor?
*
DANA DEĞİL, ÖKÜZ
Star, 5 Mayıs
Millî Eğitim Bakanı, YÖK’ler ve imam hatipler konusunda diyor ki “Bu Türkiye’de çatışmaları körüklemektir, kızıştırmaktır ve tahrikçilik yapmaktır. Kimse dananın altında buzağı aramasın” !
Bırakın hem suçlu hem güçlü oluşunu (Bakınız yukarıdaki “Mart kedisi” benzetmesi) Millî Eğitim Bakanı “Dananın altında buzağı aramak” diyor.
*
ARKA DEĞİL ÖN
Hürriyet, 5 Mayıs
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar da imam hatipçilere destek çıktı.
ANAP’ın kamuoyu araştırmalarını yaptığımız günlerde, Mesut Yılmaz’a belki kırk kere anlatmaya çalıştım: “Dincilerden oy alacağım diye laik-merkezci seçmeninizi kırmayın. Dinciler sayıca az ama katı bir kitledir, yoğunluğu ve çekim gücü sizden fazladır, onlar sizden oy koparır, siz onlardan alamazsınız...” Dinlemedi. “Bana Şeriat’e laf söyletemezsiniz” kabilinden laflarla yok oldu gitti.
Ağar “İmam hatip oylarının tek sahibi AKP değildir” diye çırpınırken, diyor ki “Bu okullar hiçbir siyasî hareketin arka bahçesi olamaz.”
Mesut Yılmaz sendromunun tekrarı. Sen uyu Ağar Bey, imam hatipler AKP’nin arka bahçesi değil, artık resmen ön bahçesi haline geldi!
*
TECAVÜZCÜSÜYLE EVLENMEK
Hürriyet, 5 Mayıs
İşte insanlarımızın (Türk değil buradaki, Arap ama bizden farkı yok) içine düştüğü hali, zavallılıklarını gösteren bir örnek.
Adı Haydar Sadder Apt imiş. Saddam’ın ordusunun bir askeri. Amerikalılar işkence etmiş, yayımlanan iğrenç fotoğraflardaki çıplaklardan biriymiş. Askerler 20 dakika duvara çarpmış, dövmüş, bir kadın askere bakarak mastürbasyon yapmaya zorlanmış, filan... Artık ailesiyle Nasiriye’de oturamayacağını söylüyor ve Amerikan Hükümeti’nden istekleri var.
ABD’den istediği nedir biliyor musunuz?
(1) Para yardımı, (2) sıkı durun ... Amerika’da oturma izni!
Yani, zavallı Iraklı, o kadar düşkün ki, kendisine işkence edenlerden, memleketlerine yerleşmek için izin istiyor.
Tıpkı tecavüze uğrayan köylü kızının tecavüzcüsüyle evlenmek istemesi gibi...
*
KARARI KADINLARA NİYE BIRAKMIŞLAR
Gazeteler, 5 Mayıs
Türk Ceza Kanunu’nda değişiklikler yapılıyor. TBMM Adalet Alt Komisyonu, kürtaj meselesini tartışıyordu. AKP’li üyeler “Kürtaj kararında kocanın da rızası olsun” diye direttiler, ama sonuçta komisyon “kürtaj kararını kadın verir” diye kestirip attı.
Nasıl oldu da AKP çoğunluklu bu alt komisyon böyle kadınların lehine bir karar verdi, diye hayret edenler çıktı.
Söyleyeyim: AKP’liler kerhen evet diyor, ama (pek çok dindar insan gibi) kürtajın günah olduğunu düşünüyor aslında.
“Günahı kadınların boynuna olsun, erkekler bu işe bulaşmasın” diye düşünmüşlerdir...
*
GİRMEK YASAK, AMENNA, ÇIKMAK NİYE YASAK?
Hürriyet, 5 Mayıs
Bizim Levend (Korkut) bu haberin AA’dan gelen haline çok gülmüştü. Yazıişlerine geçerken düzeltmeden edememiş.
AA’nın haberi, İstanbul Valiliği orman yangınlarının en yoğun olduğu 1 Haziran - 31 Ekim tarihleri arasında koruma altına alınan orman ve ağaçlandırma sahalarına her ne sebeple olursa olsun “giriş ve çıkışları” yasakladı, diyordu.
Bu giriş-çıkış lafına çok güldük.
Ormana girmenin yasak olmasını anladık da, çıkma yasağı ne oluyor?
Ormana girmeden nasıl çıkılır?
Yahut, 31 Mayıs gecesi ormana gitmiş bulundun (kaçırdığın bir kadına arkadaşlarla
tecavüz ederekten şöyle iki teneke bira içme hesabı mesela) eee, yasakların başladığı 1 Haziran sabahı ne yapacaksın, çıkış da yok?
Artık 1 Kasım’a bekleyeceksin...
*
CENAZESİZ TABUT
Gazeteler, 5 Mayıs
Gözünüzden kaçmış olabilir, küçük bir haberdi.
Diyarbakırlı küçük kız tedavi için gittiği Ankara’da, hastanede ölmüş. Cenazesini, kapağı çivilenmiş bir tabuta koyup (herhalde hastane yetkililerinin naaşın görülmemesi için geçerli (!) bir sebebi vardı) ailesine teslim etmişler.
Aile de cenazeyi alıp Diyarbakır’a götürmüş, namazını kılmış ve kızcağızı toprağa vermek için tabut açılınca... gerçek anlaşılmış. Tabut boşmuş!
Aile hemen hastaneyi aramış. Cevap: “Kusura bakmayın, cenazeyi tabuta koymayı unutmuşuz!”
Nasrettin Hocalar, Karagöz ile Hacivat’lar niye bu topraklardan çıkıyor sanırsınız?
*
GİDEREK BİLİM TOPLUMU HALİNE GELİYORUZ
Hürriyet-Pazar, 8 Mayıs
Bir Hürriyet okuru Okur Temsilcisi’ne yazdığı mektupta “Sefa Kaplan’ın Fetullah Gülen ile yaptığı röportajın ‘Ateist terörist değildir’ başlığıyla sunuluş tarzının Atatürk Türkiyesi’ne ters düştüğünü” söylüyor, “Eğer Türkiye halen laik bir hukuk devleti ise, teröristin kim olup olmadığına hukuk kurumları ve hukukçular karar verir, tarikat liderleri değil” diyordu. (Hürriyet, 3 Mayıs)
Çok haklıydı bu okur, marifet zannederek herşeyi ilahiyatçılara, Diyanet’e, olmadı cinci hocalara sora sora, bunu “tabiileştirip” laik cumhuriyetin altını kendimiz oyuyoruz.
Hürriyet’in Pazar ilavesinde bir haber, kadınların ayakta işemesini sağlayacak bir ‘koni’ geliştirilmiş, hani feminizm gereği kadınların, erkeklerin yaptığı her haltı yapması gerekiyor ya, ayakta işemeseler olmaz sanki...
Neyse, Hürriyet gidip ... İstanbul Müftülüğü’ne sormuş, “kadınların ayakta işemesi caiz midir” diye.
Sorunca da tabii almışlar cevabını: “İstanbul Müftülüğü’nün fetva makamından aldığımız bilgiye (!) göre, tuvalette dikkat edilmesi gereken davranışlar şunlar: sol ayakla girilmeli, lüzum olmadıkça konuşulmamalı, tükürülmemeli, sağ ayakla çıkmalı ve ayakta işememeli.”
Bunları “laik Cumhuriyet’in savunucusu” geçinen benim gazetem yazıyor. “Bilgi” almışlarmış müftülükten...
*
MALİ ESPRİ
Hürriyet, 8 Mayıs
Şükrü Kızılot diye bir yazarımız var. Ekonomi sayfalarında “Mali Yaklaşım” başlığı altında vergi konularında yazar. Yazması gerekir, daha doğrusu Ama nedense hafta sonları fıkralar anlatır, altı ay önce internette gezinmiş esprileri kullanır.
Mali Yaklaşım köşesinde bugün, Anneler Günü vesilesiyle zahir, yer alan espri şöyleydi:
“Issız bir adada iki insan varmış. Birinin boyu diğerinin boyunun yarısı kadarmış. Bu iki insandan küçük olanı, büyük olanın oğluymuş. Ancak büyük olanı küçük olanın babası değilmiş. Acaba nesiymiş?”
Cevap vermeye çalışın bakalım, siz de yeterli vergi mevzuatı bilgisine ve pratik zekaya sahip misiniz?
Söyleyeyim mi cevabı: “Tabii ki annesiymiş...”
Aklınıza bile gelmemişti, değil mi. Küçük olan büyük olanın oğlu, ama büyük olan küçük olanın babası değil. Demek ki annesi!
Yaaa, adama boşuna Hürriyet’te sayfa açmazlar...
*
İNFAZ MESELESİ
Milliyet, 6 Mayıs
Son olarak Serdar Yalçın’ın bir sorusu.
Milliyet, evinin önünde öldürülen öğretmenle ilgili olarak “Öğretmene kanlı infaz” diye başlık atmış.
Adaşım yadırgıyor: “Ben infaz kelimesinin anlamını yanlış mı biliyorum yoksa artık mafyanın ceza kesip uygulamasını hak olarak mı görüyoruz?”
Maalesef, meslektaşlarımın bazı kelimelerin içini boşaltmasını, farkında olmadan (bilerek yapabilseler şapka çıkarırım) böyle kavram kargaşasına sebep olmasını önleyemiyoruz, Serdar Bey.
*
SON DEDİM AMA BU SONUN SONU
Yenişafak, 28 Nisan
Yenişafak Nuriye Akman’ın Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ile yaptığı, 26 Nisan tarihli röportajdan bir alıntı yapmış. Ben de alıntıdan alıntı yapacağım.
M.Sarıgül: Ben ne içki ne de sigara içerim. Yok içkiyi arada sırada içerim. Ama öyle aşırı bir şeyim yok. Ama işte hacı olduğunuz zaman yapmamanız gereken metruk olan şeyler var.
N.Akman: Metruk değil, mekruh.
M.S.: Olabilir. Benim fazla öyle bilimsel derinliğim olmaz. Onun için rahat rahat söyleyebilirsin.
N.A.: Affedersiniz, Ahmet Hakan ile konuşmanızda da bir kelimeyi yanlış telaffuz ettiniz.
M.S.: Nemahrem diyecektim, namehram.
N.A.: Yok, namahrem olacak.
M.S. : Niyet önemli hanımefendi! Yürek önemli, senin boynun kopmasın, yerin dibine girmeyesin sen! (Gülmeler) Kelimeye takılıyorsun. Alime tarife gerekmez.
N.A.: O da ‘arife tarif’ olacaktı..
M.S.: Anlayan anladı hanımefendi!