Güncelleme Tarihi:
Bir terlik reklamı için Türkiye’ye gelen oyuncu-model Carre Otis’e, gazeteciler ne sormuş biliyor musunuz:
- Size Anne Diyebilir miyim? yarışmasındaki ayak yıkama sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ne abuk sabuk meslektaşlarım var!
Hürriyet-Kelebek, 11 Nisan
*
YOGİ
‘İşadamı’ Kaya Çilingiroğlu: Galiba artık ben de yogi oldum!
Ne diye hitap etmemiz gerekir, Yogi Kaya mı Kaya Yogi mi?
Sabah, 11 Nisan
*
İYYK!
Cumartesi sevgilisi Camilla Bowles’la evlenen Prens Charles, pazar günü bir geziye çıktı, üzerinde de İskoçların milli kıyafeti ‘kilt’ vardı.
Her haberi magazinleştirdiğimiz için, Vatan sallıyor: “Bu da ‘Camilla evlenir evlenmez Charles’a eteği giydirdi’ yorumlarına neden oldu.”
İğrenç!
Vatan, 11 Nisan
*
(M)ALINTI
Bir tanıtım için bir araya gelen Tuğba Özay ile Davut Güloğlu, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü bozmaya kimsenin gücü(nün) yetmeyeceğini belirterek (!) birlik çağrısında bulundu.
Peki!
HO Tercüman, 11 Nisan
*
GÜMÜŞ OLSA NE FARK EDERDİ ACABA?
Akıllının biri Şok’un Altıncı His köşesine yazıp, rüyasının yorumlanmasını istiyor.
“... Yatağımı açtım ve uzandım. Yatağımın içinde sırtıma bir şey batıyordu. Baktım, çok süslü, altın bir broş buldum. Kimse görmesin diye alıp kazağımın iç kısmına iğneledim. Acaba bu rüya ne anlama geliyor olabilir?”
Okşan Abla da ‘Senin derininde bir hırsız yattığı anlamına gelir! Ulan bir sorup soruştursana o broş kime ait!’ diyeceğine, rüyayı yorumluyor:
“Rüyada değerli madenden yapılmış süs eşyası görmek oldukça hayırlıdır. Yakında işinle ilgili güzel gelişmeler yaşayacaksın. Ayrıca iş yerinde kademe atlaman söz konusu olabilir. Bir süre sonra işinle ilgili üstlerinden biriyle güzel rakamda bir para konuşacaksın. Uzlaşacağınız fiyat seni tatmin edici miktarda olacak ve bunu gizli tutman gerektiğini düşüneceksin...”
Saygı duyuyorum, bir altın broştan bu kadar senaryo çıkarmak zor iş!
Şok, 11 Nisan
*
HER YAŞTAN BAYANLARLA İLGİLENİLİR!
Şok’un Arkadaş Cafe adlı DIT’lık köşesine gelen bir mektup:
“Eskişehir’de yalnız yaşayan 4 genciz. 22-26 yaşları arasındayız. Bizlerle veya içimizden biriyle yalnızlığını paylaşacak bayanların telefonlarını bekliyoruz. Her yaştan bayanlarla ilgilenilir...”
Şaka değil, Rumuz = Evlere şenlik!
Şok, 11 Nisan
*
BU NE BİÇİM HABER METNİ?
Şok’un aspar haberi şöyle başlıyor:
“İngilizler’e ucuz mezar var deyin üstüne atlarlar. Ama Varyemezler bu kez baltayı taşa vurdu. Karayipler’de bir otelin indirimine kendilerini kaptıran İngiliz erkekleri bu kez ‘ucuz etin yahnisi mide bozar’ hesabı bozuldular.”
(Not: Aynı gazete çok değil birkaç gün önce, Ruslar için ‘sonradan görme, görgüsüz’ diyen Turizm Bakanı’nı manşet yapmış, ‘Lütfen, ağzınızdan çıkanları kulağınız duysun...’ diye ders vermişti.)
Şok, 11 Nisan
*
ÜSTE PARAYLA YAŞAM BOYU BAŞARI ÖDÜLÜ
Türk kültürünün dünyada öyle bir ağırlığı var ki, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (ki şaka bir yana, Vakfın çok büyük hizmet ve başarıları vardır, espri yapacağız derken haksızlık etmeyelim) gibi bir büyük kültür kurumu ‘YAŞAM BOYU BAŞARI ÖDÜLÜ’ vermek üzere İstanbul’a davet edince, İtalyan oyuncu Sophia Loren koşa koşa geliyor, koşarken de bir yandan bu ‘büyük onur için’ istediği ve aldığı 120.000 $’ı saymaktadır, vakıf tırnakçılık yapmış olmasın diye!
Derler ki, Türkiye’den bu büyük ödülü almaya gelmek üzere 160.000 YTL karşıtı Amerikan dolarının yanısıra Cenevre ve Los Angeles’a da iki VİP bilet talep etmiştir.
Acaba, verdiğimiz bu büyük onuru ‘DAHA DÜŞÜK BİR RAKAMA’ kabul edecek, HESAPLI bir uluslararası yıldız bulamaz mıydık?
Hürriyet-Kelebek, 12 Nisan
*
KİMSEYE İSPAT EDEMEZSEN, KENDİNE ET!
Kelebek ‘uzun zamandır kimseyle röportaj yapmayan’ (röportaj vermeyen yani) Kaya Çilingiroğlu ile konuşmuş. Bu büyük gazetecilik başarısından aklımda (Hülya Avşar’dan geçinen, ne iş yaptığı bilinmeyen adam imajı sizi rahatsız etmiyor mu sorusuna verdiği) şu cevap kaldı:
- Ben kendimi kendime ispatlamış bir adamım.
Oto-ispat yani...
*
HACCA GİDECEK DE...
Yukarıdaki tarihi röportajın ikinci gününden de bir alıntı. Kelebek muhabiri çanak tutuyor, “Peki, dini vazifelerinizi de yerine getiriyorsunuz. Namazınızı kılıyorsunuz, cuma namazlarını kaçırmıyorsunuz?”
Cevap muhteşem:
“Kuran-ı Kerim’e tamamen (kısmen değil!) inanan birisiyim. Gençlik dönemimizde gece gezmelerimiz falan oldu. Ama şimdi son 2.5 yıldır bunu kaldırdım. İçkiyi de keyif için içerim. Müslümanlığın beş farzından biri de hacca gitmektir. Bu beş farzdan bir tanesini yerine getirmek için Hacca gitmek istiyorum. Biraz da çekiniyorum açıkçası... Hacca giden birkaç kişiyi gördüm. Oraya gidince daha bir değişik oluyorlar. Bir tek o tarafından çekiniyorum. Ama bir gün mutlaka gideceğim. Fakat Hac şöyle bir şey, eğer hazır değilseniz, önünüze bir engel çıkar. Üç yıl hep niyetlendim ve her seferinde önüme bir engel çıktı, gidemedim.”
İki lafa bayıldım:
(1) İçkiyi de keyif için içerim... İçki başka ne için içilir, ‘görev diye’ yahut ‘mecburiyetten’ mi? İkincisi ‘keyif diye’ içince, daha mı az günahtır? Anlamadım.
(2) Hacca girenlerin değiştiğini görünce korkmuş Çilingiroğlu, Oraya gidince daha bir değişik oluyorlar. Bir tek o tarafından çekiniyorum’ diyor. Yani çember sakal bırakıp, potur giymekten mi korkuyor, yoksa... içkiyi VESAİREYİ bırakmak zorunda kalmaktan mı?
Kelebek, 13 Nisan
*
LAHAVLE
Bu abuk sabuk mevzuların gazeteyi sattığını sanan yöneticiler, Türkiye’ye büyük zarar veriyor. Zaten cine, öcüye, böcüye inanan milyonla cahil insan var Türkiye’de...
Gözcü’de yarım sayfa yer tutan bir dizi, 11. bölümüymüş, yazan Medyum Memiş! Bugünkü başlığı diyor ki: Otostop yapan kız evine ulaştı mı?
Spot: Bir cumartesi gecesi evine dörenken trafik kazası geçiren ve hayatını kaybeden kız, kazada öldüğü yerden evine ulaşmak için nasıl bir yönteme başvurdu?
Gözcü, 13 Nisan
*
NOSTRADAMUS ÖZLEM HANIMI DA YAZMIŞMIDIR ACABA
Müge Dağıstanlı’nın dedikodusu:
Özlem Önal adlı ‘sosyetik güzel’ reiki denilen saçmalığa kaptırmış kendini. Reiki dedikleri ‘evrensel yaşam enerjisini hasta kişiye aktarıp şifa vermek’ demekmiş.
İddiaya göre, Özlem Hanım bu işi o kadar ciddiye almış ki, derslerden birine... kukuletalı bir siyah pelerinle katılmış da, annesi Nazire Hanım ‘Cadılar Bayramı’nı mı kutluyorsun?’ diye dalga geçmiş.
Posta, 13 Nisan
*
İBO, ALİŞAN, HIYAR, ACUR...
İbrahim Tatlıses ‘Hıyar’ dediği Tarkan’a 8 milyar tazminat ödemeye mahkum edildi. Cine5’te bir programa katılan Alişan, İbo ile dalga geçmiş ‘Bana da hıyarın küçüğü olan ACUR dediğini düşünürsek, demek ki 4 milyar ödeyecek’ demiş.
Espri güzel ama, bunlar köy çocuğudur, bilmeleri lazım, acur hıyarın küçüğüne değil, büyüğüne derler...
Takvim-Papatya, 13 Nisan
*
SERİN DURUŞ’TAN...
Metin Uca: Kara benek ya da çizgilerle karışık kül renginde kediye ne denir?
Yarışmacı: Kül kedisi
Milliyet, 13 Nisan
*
SER Mİ DESEM DEV Mİ?
Kenan Doğulu da iç çamaşırı markası ‘lanse’ eden ‘ünlüler’ takımına katılmış. Markası KEN imiş, Kenan’ın KEN’i zahir.
Biliyor musunuz, anasını satayım, bir ‘ünlü’ olsam, ben de don, fanila, korse filan kreasyonuna başlayacağım... da hâlâ karar veremedim, SER mi desem, DAR mı? Yoksa soyadımdan hareketle DEV yahut RİM mi?
Yok yok, göbek adım olmaz, KER marka erotik iç çamaşırları tepki çekebilir!
JPosta, 14 Nisan
*
ALTIN KELEBEK ÖDÜLLERİNİN VERİLDİĞİ GECEDEN BİR İKİ ALINTI
- (Sedat Şahin tarafından korunduğunu yalanlayan) Asena: Korumam filan yok. Yalnız geziyorum. Ben bir kartalım, kartallar yalnız ve yüksek uçar. Kargalar sürüyle uçar.
- (Ödül töreni sırasında sahneye davet edilmesi üzerine salonu terk eden sanatçılara kızan) Kaynana Semra: Yüksekler taşlanır!
- (Dördüncü kez Altın Kelebek alan) Sibel Can: Daha önceki yıllarda ödülleri hep çocuklarım için aldım. Çocuklar bittiği için bu kez kendime alıyorum.
Vatan, 14 Nisan
*
DÜNYA TELEVİZYON HASTASI OLDU, diyor Mesut Yar ‘Televizyon Hastası’ adlı köşesinde.
Japonlar günde ortalama 5 saat, Amerikalılar 4 saat 28 dakika, Yunanlılar 4 saat 4 dakika televizyon seyrediyormuş. En az TV seyredenler Çinliler ve İsveçlilermiş ki, orada bile ortalama 2 ½ saat...
İnsanların salaklaşmasına şaşmamak gerek...
(Bu arada Mesut Yar da ‘insanlar çok televizyon seyrediyor’ diye şikayet etmesin, ekmek kapısıdır! Ayrıca bu haberine ‘Türklerin ne kadar televizyon seyrettiğini de ekleyiverseymiş...)
Sabah’le Kelebek, 14 Nisan
*
‘ÜNLÜLER’ ARASINDA BİR BARTER MODASIDIR GİDİYOR, diyor Ödül Rekortmeni Magazin Gazetecisi labelli Müge Anlı. Son olarak Seren Serengil ve Asuman Krause birbirinden kârlı (?) barter anlaşmalarına imza atmış.
Barter yani ‘mal ve hizmet karşılığı...’
Seren Serengil zayıflamak için bir güzellik merkeziyle anlaşmış, para vermeyecek tanıtımını yapacakmış.
Başak Şahin, tanıtım bedeli olarak küçük bir motosiklet almış.
Asuman Krause de bir yıl ücretsiz spor yapacakmış bir tesiste.
Şimdi ben ‘Ünlüler zaten oldum olası evini, arabasını, elbisesini, pırlanta yüzüğünü, Vuitton çantasını ‘bartır’ yaparak alıyor, evinin kirasını böyle ödüyor, geçimini ‘bartır’ yaparak temin ediyor...’ desem, YANLIŞ (
J) anlaşılmaz, değil mi!Vatan-34, 16 Nisan
*
Aykut Işıklar ‘SEVGİLİ KELİMESİ PAZARA DÜŞTÜ’ diyor haklı olarak.
“Sanki ‘sevgili’ kelimesini duyunca küfür işitmiş gibi oluyorum... Bana inanmayanlar TV sohbet programlarına baksın. Hele spor programları. Kanlı bıçaklı beyler birbirlerine ‘sevgili’ deyip sonra üzerine saldırıyor...”
Aykut abi haklı, köşe yazarları da birbirine ‘laf geçireceği’ zaman (önce merhem sürmek niyetine) Sevgili Ahmet, Sevgili Mehmet... diye hitap eder oldu.
Bu ‘nezaket cümlesiyle küfür’ alışkanlığını Ecevit çıkarmıştı. Fransızcadaki Monsieur, İngilizcedeki Mister gibi bir hitap kelimesi icat etmek ihtiyacı duydu bir zamanlar ve ‘SAYIN’ diye bir laf icat etti. Demirel ile Ecevit gırtlak gırtlağa oldukları günlerde, birbirlerinden, küfreder gibi ‘Sayın Ecevit, Sayın Demirel’ diye bahsederlerdi. Bu çirkin hitap şekli de (Türkler yanlışı ve çirkini şappadanak benimserler) Türkçe’ye yapıştı kaldı.
Şimdi SEVGİLİ de böyle...
DB Tercüman, 16 Nisan
*
YA AŞK, AŞIK OLMAK?
Aykut Abi ‘O güzelim (Sevgili) kelime pazara düştü’ diye dertlenirken haklı. Ama ‘aşk’ farklı mı yani?
Adını vermeyeceğim bir gazetenin haberi diyor ki ‘SÜRPRİZ AŞK’ Neymiş? Kızımız X ile oğlumuz Z tescilli sevgilileri yurt dışındayken bilmem ne barda samimi şekilde dans ederken görülmüş.
Kimse üstüne alınmasın ama, kimin elinin kimin cebinde olduğu, herkesin bir geceliğine de olsa birbirinin koynuna girdiği, ‘büyük aşkını bitiren’ bilmem hangi güzelin, teselliyi para babasıyla gerdeğe giren bir başka DIT’ın koynunda bulduğu bu ‘camia’ için AŞK kelimesini kullanmak haksızlık. Bu ilişkilerin adını söylesem, TCK’lık olmaktan korkarım.
Adı bende gizli bir gazete, 16 Nisan
*
HESABA ESKİLER DE DAHİL Mİ?
Hani, Aysel Gürel’in Deniz Akkaya’ya dönüştüğü bir Bonus Card reklamı var, görmüşsünüzdür. Posta’nın ilavesi ‘Böyle bir mucizevî değişim mümkün mü?’ diye soruyor ve iddia ediyor: Reklamdaki mucize değişimi yakalamak için bir kişinin geçirmesi gereken ameliyat sayısı tam 32!
Bilmiyorum artık, bu 32 rakamına, Deniz Akkaya’nın ‘bugünkü haline’ gelene kadar geçirdiği 12 estetik ameliyat da dahil mi, değil mi?
Pazar Postası, 17 Nisan
*
APTAL SARIŞINKEN...
Fotomodelliği, sunuculuğu ve şarkıcılığı, gazetenin dediğine göre ‘bir koltuğa sığdıran’ Yeliz Yeşilmen, yine gazetenin ifadesiyle ‘kendisine büyük ün sağlayan sarışın saçlarını (sarışın saç!) bir anda (yavaş yavaş da boyatabilirdi!) koyu renge boyatmış’, diyor ki ‘APTAL SARIŞINLIKTAN KURTULDUM!’
Artık esmer olmuş!
JTakvim, 17 Nisan