Güncelleme Tarihi:
BİZİM KIZIMIZ ÖYLE ŞEY YAPMAZ
Reyhan’ın Almanlar’ın bile yüzünü kızartmasının sebebi konuklarıyla büyük bir yatakta röportaj yapması değilmiş. Onlardan ‘cinsel organını göster’ yahut ‘canlı yayında mastürbasyon yap’ gibi taleplerde bulunmasıymış. (Şok, 15 ocak)
Bizim Ayşe (Arman) Kızımız da konuklarıyla yattığı yerde sohbet ediyor ama hiç öyle ayıp şeyler sormuyor… (Yanda Hürriyet, 15 ocak)
*
ÖVMEK’LE DÖVMEK ARASINDA FARK BİR HARFTEN İBARET
“Hıncal Uluç her zamanki gibi muhteşemdi!
En vasatı yedi kat göğün en tepesine çıkarıyor, "Eh işte" diyebileceğimizi yerin yedi kat dibine atıyor. Herkesin "A" dediğine "B" diyor... Artık sıkmaya başlayan ve uğursuz bir çınlama haline gelen kahkahasını da ihmal etmiyor.
Hayata dair sade suya tirit görüşlerini bir Habermas edasıyla ortaya koyuyor.
En dandik mevzulara, sesine acayip bir ciddiyet katarak, sanki insanlığın en büyük sırrını paylaşıyormuş gibi dalıyor.
Arada da bir yeni yetme uçarılığı ve hercailiği takınarak, aşk meşk ilişkileriyle ilgili elektrik yaratacak gizemli açıklamalar yapıyor.
Kısacası, klasik bir Hıncal Uluç performansı...”
Ahmet Hakan - Hürriyet, 15 ocak
*
ÇÖPŞAAPAN HÜRRİYET
Kayserili işsiz hafız (imam hatip mezunu olduğu halde THY’de yahut Milli Eğitim Bakanlığı’nda bir iş bulamamış mı yahu?) yerel bir gazeteye bir ilan vermiş:
EVLENMEK İSTİYORUM
28 yaşında ve hafızım. İsmim Mustafa Koçak. 20 ila 40 yaş arası maddi durumu iyi dul bir bayanla hayatını birleştirmek istiyorum. (Ciddi şekilde ilgilenenlere duyurulur.)
0 535 322 .. ..
Adres: Çifteöne Asfaltı .. ..
‘ARAYAN BİLE ÇIKMADI’ diyor Hürriyet. (15 ocak)
Ne haber değeri var, anlamadım. Niye Kayseri’de küçük bir gazetede çıkan bu abuk sabuk ilan, Türkiye’nin en büyük gazetesinde haber diye ‘bedava’ yayımlanıyor?
Eğer bu tür ilanların haber değeri varsa, benim de bir teklifim var:
Rumuz: SENSİZ ASLA
Merhaba Bursa’nın bakımlı, evli veya dul bayanları. Ben 32 yaşında, 1.75 boyunda, evli, karizmatik bir beyim. Değişiklik arıyorum. Evliliğin monotonluğundan bıkmış bayanlar, arayın tanışalım. 0 537 232 .. .. (Şok, 15 ocak)
*
KIS KIS…
Başbakan’ın İstanbul’un trafik sorununa getirdiği muhteşem öneriye Mehmet Y.Yılmaz’ın yorum girişi:
“BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, ‘Beni tefe koyacaklar’ diye tanımladığı görüşlerini açıklarken şöyle düşündüm: ‘Simit tablasında yapılan ekonomi doktorası’nın böyle bir sonuç vermesi kaçınılmazdı.”
Hürriyet, 15 ocak
*
REFERANS
Los Angeles Times, turistler için Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğunu yazmış. (Takvim, 15 ocak)
Dayanağı: ‘İsrailliler Türkiye’de tatil yaptığına göre Türkiye güvenli’
Yahudiler işini bilir yani... Vallahi doğru! J
*
Akşam’ın yaptığı haber güzeldi.
‘SEZEN GAZETE YAPTI, KANKALARI OKUMADI’ diyor.
Sezen Aksu, bir günlüğüne Radikal’in Genel Yayın Yönetmenliği’ni üstlendi ya. Akşam açıp birkaç sanatçıya sormuş: Sezen’in yaptığı gazeteyi okudunuz mu?
Levent Yüksel, Zeki Alaska, Garo Mafyan, Müjdat Gezen, Can Gürzap, Şahnaz Çakıralp okumamışlar. (En çok ‘Bakkaldan istedim ama kalmamış’ bahanesine güldüm.)
Bir tek Nazan Öncel okumuş, ‘Mis gibi Sezen Aksu kokuyor’ diyordu.
Akşam, 15 ocak
*
BU KADAR UCUZ…
Günaydın’ın sürmanşetinde memelerini teşhir eden bir kız, ‘Piyasadakilerin hepsi gay’ diyor. Adı Nida Ünsal imiş. Popçuymuş. ‘Piyasada erkek kalmadı. Hepsi gay. Evleneceğim erkeği ilk önce erkeklik testine sokacağım.’ (Sabah’la Günaydın, 15 ocak)
Adının uyduruk magazin sayfalarında yer almasını istiyorsan, yarı çıplak bir fotoğraf çektir, herkes ibnedir, orospudur de, yeter.
Ve bunu haber yapanın yaptığı iş de ‘gazetecilik’ ...
*
Pakize Suda’nın MIŞ-MUŞ’larından:
- İstanbul’da yine bir turist tecavüze uğramış. / Artık İstanbul’u tanıtan afişlere bunu da sembolize eden bir şey koymalı!
- Nida Ünsal ‘Piyasadaki erkeklerin hepsi gay’ demiş. / Test edildi, lakin onaylanmadı.
Hürriyet, 16 ocak
*
TESPİT
“Bolluk ve tüketim toplumlarımızda bugün niye, sosyal konumu inceliğin belirlediğini anlayabilmiş değilim” diyor beslenme sosyolojisi uzmanı Jean-Paul Poulin ve ekliyor:
“Bir obezite salgınından bahsediliyor, oysa asıl ‘rejim yapma salgını’ yaşanıyor...”
Le Monde, 14-15 ocak
*
AŞİRET SAHİBİ
Haber ‘Bülent Ersoy şimdi de 12 bin kişilik aşirete sahip Veysel Aydın ile aşka yelken açtı’ diyor. (Takvim, 16 ocak)
Editör arkadaşık aşireti şirket zannediyor olabilir mi?
*
BİR ATLATMA EKONOMİ HABERİ
Karayip Korsanları filminden tanıdığımız oyuncu Johnny Deep, bir Türk işadamına ait bir yatı satın almıştı. Haberleri çıktı.
Takvim, ekonomi sayfasında Türkiye’yi sarsacak bir haberi patlatıyor:
Karayip Korsanı’nın yatına Türk aküsü
Marmaris’te bakımı yapılan yata... Türk malı bir akü takılmış! (Takvim, 16 ocak)
Yumurtaya can veren Allah nelere kâdirsin Yarabbi!
Marmaris’te revize edilen Türk yapımı yata Türk malı akü ha! Bu günleri de gördük ya çok şükür!
(Not: RTE, salı günleri Meclis Grubu’nda bağıra bağıra yaptığı konuşmasında, ekonomide elde ettikleri müthiş başarılar arasına bunu da sıkıştırmalı!)
*
ÖRNEK VERMEZSEN BU SALAK OKUR ANLAMAZ…
Bilirsiniz, ben en ciddi haberlerde bile ‘bilmem ne filmindeki cinayet gerçek oldu’ yahut ‘bilmem ne filmini aratmayan bir soygun’ diye haber yapılmasına illet olurum.
Alın size bir iki örnek :
‘Televizyon dizisi Crime Scene Investigation’ın (Olay yeri inceleme) süper polislerini aratmayan Konya Emniyet Müdürlüğü...’ (Hürriyet, 17 ocak)
(19 yıldır Kamboçya ormanlarında tek başına yaşayan, yarı insan yarı hayvan bir kadın bulundu.) ‘Nell filmindeki gibi anlaşılmaz bir dil konuşuyor.’ (Hürriyet, 18 ocak)
*
YOK BE ADRIÇ, BİZE ARTIK BU MEMLEKETTE YER YOK...
Mesela, bu kez şöyle bitirdi yazısını:
“Lale değil, gül gibi anmak istiyorum onu. Kadri kıymeti bilinmemiş bir gül”.
Ve ekledi:
“Ama şimdi ortalıkta sarı gül niyetine Mustafa Sarıgül dolaşır oldu artık, Mahsun Kırmızıgül, Yılmaz Morgül... Bu yeni Türkiye’nin lalesi de gülü de sümbülü de bülbülü de bu kadar. Bu yeni Türkiye’de Lale Oraloğlu’na artık yer yoktu. Bize var mı?”
Akşam, 17 ocak
Not: Yazıdan iki alıntı daha yapmadan duramayacağım.
(1) Genç zampara adaylarına küçük bir ağabey öğüdü: Yeni tanıştığınız bir kadının kaşını gözünü değil sırtını övünüz, yaratacağınız etkiye şaşacaksınız... Elbette mevsimlerden yaz, kadın da açık saçık giyinmiş olmalı... Ben bu sırt dümeniyle ne işler başardım, başka bir gün anlatırım...
(2) Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun bastıkça çatırdayan tahtaları şimdi kaç asır uzaktadırlar? Oraya babasının elinden tutmuş kalbi küt küt atarak oyun seyretmeye giden (biletler iki buçuk lira, tramvay da yirmi kuruş) Engin diye kara kafalı, kara gözlü bir çocuk mu kaldı? O çocuk şimdi her sabah beş miligram Delix, on miligram da Norvasc yutuyor, gece yatmadan da kırk miligram Famodin...
*
RÜÇHAN Ö. STAR’DA OKUDUĞU BİR HABERE KIZMIŞ.
Haber şu: Kahve bahane, Ferrari şahane – Basketbolcu İbrahim Kutluay ile eşi Demet Kutluay, yeni aldıkları 302 bin euro değerindeki Ferrari marka otomobille önceki gün Nişantaşı sokaklarındaydı. Alışverişten sonra bir kafeye oturan çift, siyah Ferrari’lerini gözlerinin önünden ayırmak istemediği için park yasağını deldi. (Star, 17 ocak)
Bir de fotoğraf, Kutluay çifti bir kafenin terasında oturuyor, kaldırımda siyah Ferrari...
Rüçhan ‘Siz zaten daha önce Ferrari görgüsüzlük simgesidir diye yazmıştınız, işte örneği’ diyor. (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=5559426)
Ben kimseyi şahsen hedef almamıştım. Ama, sevgili Rüçhan, bu habere kızmak yerine gülümsemek, bu genç ve ‘ünlü’ çifte sempatiyle bakmak lazım.
Tamam yazdım, bence, her yerde ama özellikle İstanbul gibi bir kentte, Ferrari almak görgüsüzlüktür. Zaten pratik de değil; çukura düşersin, arabayı çizdirirsin, her yere park edemezsin, kâhyaya teslim edemezsin, şoför de tutamazsın, çünkü Ferrari’nin arka koltuğuna oturamayacağın gibi, bizzat kullanmayacaksan niye alacaksın?
Ama söz konusu olan güzel bir kadın ve yakışıklı bir erkek, gençler, meşhurlar, paraları var... Yapmışlar bi’hata, Rüçhan abileri, bir Ferrari almışlar. Şimdi bu Ferrari’yi ‘göstermeyeceksen’ niye aldın ki, değil mi? Biraz fiyakasını yapacaklar elbette...
(Star’a göre, Ferrari sahibi ‘ünlüler’ : Cem Yılmaz, Volkan Ekinci, Neşet Yalçın, Harun Tan, Cengiz Artam, Mehmet Germiyangil, Celal Sadıkoğlu, Sinan Serter, Alican Ulusoy, Tayfun Demirören, Kaya Çilingiroğlu)
*
DENİZ’İN BABASI DA…
Şarkıcı Deniz Seki çalıştığı gece kulübünde sahneye çıkmadan önce, locasına iki şişe Dom Perignon şampanya, iki şişe beyaz şarap (eğer Petrus 2000 değilse hatırım kalır) ve canlı orkide istiyormuş. (Hürriyet, 18 ocak)
Hayır hayır hayır, tıpkı Demet ile İbrahim gibi, sempatiyle ve anlayışla bakın...
Üzücü ama ne yaparsınız!
*
YÜZLERİ HEP GÜLÜYOR AMA, ACABA…
Tempo Dergisi ve işadamı Serdar Bilgili güzel bir iş yaptılar, ‘Engelleri kaldıralım’ diye bir kampanya. Bedensel engelli 22 genç insan, Bilgili’ye poz verdiler. Fotoğraf sergisini gezen manken Güzide Duran ‘O kadar pozitifler ki... Organları eksik ama bizden daha mutlular’ demiş. (Hürriyet, 18 ocak)
Bedensel engellilerin (tabii ki yoksulluk içinde engellerini kat be kat yaşayanlar hariç) ‘pozitif insanlar’ olduğu doğru. ‘Bizden’ daha mutlu olmasalar bile - belki de gerçek bir sorunla uğraştıkları için - bizim kendimize dert ettiğimiz ufak tefek sıkıntılara gülümsemeyle bakmayı bildikleri, küçücük mutlulukları büyütüp etraflarına cesaret ve mutluluk saçtıkları doğru.
Güler yüzlü Figen arkadaşımı özledim!
*
Pakize Suda’nın MIŞ-MUŞ’larından
2006’nın gözde isimleri Arda ile Elif’miş.
Armağan ile Bülent 2007’ye sarktı demek ki...
Hürriyet, 18 ocak
*
TÖVBE TÖVBEEEE !
Tempo’da Erdal İpekerşen yazmış. Ben Hürriyet’te okudum.
Ankara 1.Asliye Mahkemesi, bir şikayet davasıyla ilgili olarak, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden görüş istemiş. Soru şu: “Gaz kaçıran çakmak, kadın cinsel organına temas ederse MS (Multipl Skleroz) hastalığına sebep olur mu?”
Ben size boşuna ‘Bu milletin beyni dötünde’ demiyorum…
Hürriyet, 18 ocak
*
GÜZEL!
“Derya Baykal’dan kurtuldum ama Deniz Baykal’dan kurtulamadım...”
Tiyatrocu Ferhan Şensoy (Hürriyet, 19 ocak)
*
ART BUCHWALD’A SAYGI!
Son yılların en şiddetli fırtınasıymış, Kuzey Batı Avrupa’da (bu lafa da gıcık olmaya başladım) ‘yaşamı felç etmiş’ miş. En az 27 kişi ölmüş. (Hürriyet, 19 ocak)
Alman meteroro... ulan nasıldı bu laf (Vehbi Koç’u hatırladım şimdi. Kemal Türkömer’in evinin bahçesinde, salıncaklı kanapede sallanıyor, lafın bir yerinde – sanki bilmezmiş gibi – bir yardımcısına dönerek ‘meteorol... meterolol... Yanu nasıl söyleniyordu o laf?’ diye soruyordu...)
Alman meteorologlar bu katil kasırgaya ‘Kyrill’ adını vermişler. Bu bir erkek adıdır. Eskiden kasırgalara kadın adı verilirdi, sonunda kadın dernekleri isyan ettiler.
Geçenlerde ölen Pulitzer Ödüllü efsane gazeteci Art Buchwald şöyle derdi:
“Her evli erkek, tayfunlara neden kadın adı verildiğini bilir...”
*
KÖŞEDE YAZINCA AYIP OLMAZ
Rambo ve Rocky gibi ebleh filmlerin unutulmaz yıldızı Sylvester Stallone sözde Ermeni Soykırımı’nı film yapacakmış, döt beyni alırmış gibi ‘Türkler bu konuyu 85 yıldır öldürüyor’ diyor. (1915’ten bugüne 85 değil 91 sene geçmiştir ama olsun, Rocky’nin toplama çıkarması bile yoktur.)
Bu haberi Sabah ‘Rambo Asala militanı gibi’ diye manşet yaparken, genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı atacakları başlığı yazı işleri toplantısında uzun uzun tartıştıklarını söyleyerek şöyle diyor:
“Bunlardan (a kla gelen manşetletlen) en etkileyici olanı "Asala militanı Ramboyan"dı. Ancak bu başlık, Sabah Yazı İşleri'nin ortak kararıyla hemen reddedildi. Gerekçemiz ise şuydu: "Bu başlık ırkçı bir başlık olarak algılanabilir ve Türkiye'deki Ermeni yurttaşlarımızı rahatsız edebilir." (Sabah, 19 ocak)
“Biz ‘Asala militanı Ramboyan’ diye ırkçı ve Türkiye’deki Ermeni vatandaşlarımızı rahatsız eden bir başlık atacaktık ama atmadık” diye yazmak, büyük incelik ve zarafet! J
- Ahmeet, içimden sana ‘Ananı s...’ demek geldi ama üzülürsün diye demedim!
(Hrant Dink’in katlinden sonra öğrendik ki, meğer Star gazetesi de ‘RAMBO FIRSATÇIYAN’ manşeti atmayı düşürmüş, açıp Hrant’a sormuşlar ‘Ermeni vatandaşlar gocunabilir’ demiş. Manşet ‘Rambo Üç Buçuk’ olmuş… Medyatava, 20 ocak)
*
SOSYETE GİTTİ, ELİT’İ KURTARALIM
Türk Dil Kurumu sözlüğünde ‘Sosyete’ kelimesinin karşısında (kelimenin ikinci anlamı olarak) “Bir topluluktaki gelir düzeyi yüksek ve kendilerine göre yaşama biçimleri olan topluluk” diye Allah’lık bir tanım var.
Bu ‘sosyete’ Fransızca ‘société’ kelimesinden gelir. Toplum, topluluk, şirket filan demektir.
Bizdeki ‘sosyete’ tanımının karşılığı ise ‘haute société’ yani ‘yüksek sosyete’dir.
Petit Larousse ‘Sosyal statüleri ve servetleriyle dikkati çeken insanlar’ diye tarif ediyor.
Bir toplumun ‘yüksek sosyetesi’ onun kalitesini gösterir.
Kamu arazisini talan ederek zengin olmuş çemişlerin çemiş oğulları, çalıntı otomobil kaçakçıları, adının önüne manken yazan bir takım yerli veya ithal orospular, bunlarla takılan topçular... da bizim kaderimiz demek ki. (İstanbul’un gerçek ‘yüksek sosyetesi’ ortaya çıkmıyor, apış arasında gezmiyor ve magazin basınına konu olmuyor, naklı olarak. ‘Sosyete’ de bu ayak takımına kalıyor.)
Bu acı gerçeğe alıştık. Ama benim magazin gazetecisi arkadaşlarımdan bir ricam var: ‘Sosyete’ kelimesinin içine ettiler, ‘ELİT’ kelimesini lütfen rahat bıraksınlar.
Elit ‘toplumun en iyisi, en seçkin, kalbur üstü kesimi’ demektir. Lütfen...
Adı lazım değil bir magazin ilavesi, 19 ocak
*
KİM HANGİ GAZETEYİ HAZIRLASIN
“Radikal'in başlattığı konuk genel yayın yönetmeni işi oldukça keyifli oldu. Kimin ne manşet atacağı çok konuşuldu, bir de kim hangi gazeteyi hazırlasın listesi yapmak lazım. Mesela; çok büyük değişiklik olmaması için Hürriyet'i Petrol Ofisi CEO'su Jan Nahum, Fanatik'i de Petrol Ofisi Spor Kulübü'nün teknik direktörü hazırlayabilir.”
Patronuna şirin görünmeye çalışan Özay Şendir’in bu esprisini sabah kahvaltı ederken okudum; ağzımın dolu olmasına rağmen nasıl güldüm bilemezsiniz! (Sabah’la Günaydın, 19 ocak)
*
DOĞUM KOÇUNDAN SONRA…
“Gülben Ergen’in (doğum) ağrılarını doğum koçu azalttı” diyordu haber. (Vatan, 19 ocak)
Koyunun koçunu, sporun koçunu bilirdim; yaşam koçu yeni çıktı. Ama doğum koçunu ilk defa duyuyorum. (Türkiye gerçekten çok gelişti. Belki kabızlık çekenler için ‘peklik koçu’ bile vardır artık.)
Bu arada, Vatan gazetesine, Gülben Ergen’in doğumuyla ilgili verdikleri, “Bebek 1-7 Şubat arasında bekleniyordu. Ancak dün sabah 04:00’te Ergen’in suyu geldi. 06:00’da suni sancı verildi, sanatçı 13:30’a kadar sancı çekti” gibi detaylar için de hassaten teşekkür ediyoruz. Çocuğun ilk kakasının rengini ve yoğunluğunu da bize söylerlerse bi’zahmet...
(Şaka bir yana, Allah analı babalı büyütsün, Atlas bebek pek bir pembecikti anacığının kucağında! Mis gibi de kokuyordur şimdi!.. J)
*
SEVİYORUM!
Şanlıurfa’da sepetli bir motosiklet elektrik direğine çarptı. 23 yaşındaki bir erkek yaralı olarak yüzüste asfalta düşüp kaldı. Artık bilinçlenmeye başlayan vatandaşlarımız yaralıyı yerden kaldırmadan ambülans beklediler ama... adama su içirdiler ve bir cigara ikram ettiler!
Muhteşem bir memleket burası...
Vatan, 19 ocak
*
VALLAHİ OKŞAN ABLAM GERİ GELENE KADAR AÇLIK GREVİNE GİDECEĞİM…
Yeşil Gözlü rumuzlu bir okuru sabah namazı için camiye gittiğini, içeride 9-12 yaşlarında çocuklar olduğunu söylüyor. (9-12 ne demekse!)
Okşan Abla bu rüyayı yorumluyor: “Rüyanız inandığınız değerleri yaşamaya özen göstererek Müslüman kimliğinizi koruyacağınıza işaret etmektedir…”
Olmaz, benim ablam bu kadar dandik olamaz… J
Şok, 19 ocak
*
ANIRMIŞ
Hülya Avşar, Fatih Altaylı’nın Teke Tek programının konuğuymuş. Avşar hakkındaki olumsuz haberlere çok üzüldüğünü ifade etmek için şöyle demiş:
- Anıra anıra ağladım!
Aman estağfuruluh, o sizin zarafetiniz!..
Sabah, 20 ocak
*
Geçen hafta, magazinimtrak alıntılarımın sonuncusuydu:
İNSANDAN ÇOK SERDAR TURGUT’A BENZEMEK NE DEMEK?
Tuna Kiremitçi, Vatan’daki köşesinde yer alan ‘Ben bir balığım’ başlıklı yazısında, Polonya gümrüğünde başına geleni yazıyordu. Adı (Tuna) birçok batı dilinde ‘orkinos’ anlamına geldiğinden gümrükçü kız gülme krizine tutulmuş.
Yazıda, şöyle bir cümle kullanıyor Tuna:
“Pasaport resmim oturaklıdır. En arıza milletlerin gümrüklerini düşünerek traş olmuş, kravat takmışımdır. İnsandan çok Serdar Turgut’a benzerim pasaportumda.” (Vatan, 13 ocak)
Haydaaaaa!... derkene, cevap gecikmedi, daha doğrusu cevabın anonsu. Serdar Turgut cumartesi haber verdi:
“Tuna Kiremitçi geçenlerde benim ismimi yazısında geçirmeye cüret etti. Bunu not ettim, uygun zamanı bekliyorum. Ama açıkça söylemek gerekirse, bu iş bana heyecan bile vermiyor hatta sıkıldığım bile söylenebilir. Adet yerini bulsun diye bir tane oturtacağım ona yeri geldiğinde.”
Akşam, 20 ocak
*
LALEMİZ VARDI, BİR DE ORKİDEMİZ OLDU
Geçirdikleri deprem ve tsunami felaketinde Türkiye’nin gösterdiği kardeşliğe teşekkür etmek için Sri Lanka’lılar, ülkelerinde üretilen yeni bir odkideye… Recep Tayyip Erdoğan adını vermişler. Başbakan bu haberi ‘gülümseyerek’ karşılamış. (Akşam, 20 ocak)
Malum, uluslararası kodekste çiçek isimleri Arapça pardon Türkçe olmaz, Latince olması gerekir. Yani Recebus Tayyibus Erdoganus gibi bir şey…
*
ALLAH DA SENİ…
Bu kadar acının, kederin arasında, bizi güldürmeyi başaranlar da var.
Mesela Fatih Altaylı’nın ‘NE ZAMAN ADAM OLURUZ’ adlı umutsuz köşesi.
“Kedi kaptırdığı ciğere mundar demek için köpekleri kullanmadığı zaman…”
Sabah’ın Doğan Grubu’ndan kaptığı Fatih mi bu ciğer yoksa? J
Sabah, 21 ocak