Güncelleme Tarihi:
Posta, 30 Eylül
Yerin Kulağı Var köşesi müjdeyi vermiş: Seda Sayan 17 yıldır ayrı kaldığı beyazperdeye dönüyormuş. Heyt be, ne öyle kara kuru, sıksa, kemikleri çıkmış kadınlardan bıkmıştık... Milletin gözü kadın görsün artık, kadın... Kadın değil bonfile!
Feylezof Ali Ustam, "Kadın dediğinin 4 G'si yerinde olacak!" derdi, Seda Hanım maşallah 4G + 1D ...
*
KAFA ANLAMINDAKİ ENTELEKTÜELLİK
BAKIŞINDAN ANLAŞILIR MI ACABA ?
Vatan’ın Pazar ilavesi, 5 Ekim
Sanem Altan, Hülya Avşar ile röportaj yapıyor.
Soru: Kendinizi entelektüel açıdan geliştirmek istiyor musunuz?
Cevap: Entelektüel nedir, bunun tanımını ayırt edemiyorum. Benim anladığım gibiyse, en entelektüel benim. Onların anladığı gibiyse, yani hangi şarap hangi bağın üzümünden yapılmış, İstanbul’un Fethi gibi meselelerse, kafa anlamındaki entellektüellikse (Not : Vücudun muhtelif bölgeleri anlamında entelektüellikler vardır biliyorsunuz, kafa entelektüelliği, meme entelektüelliği, kıç entelektüelliği...) onlara yarı yarıya yetişebilirim ama başka tecrübelerimle (Not : Diğer entelektüellikler bahsinde herhalde) onları da bastırırım. Bakışlarından entelektüel olduğu anlaşılan...”
Artık gerisini okuyamadım!
*
PARAYI VEREN GÜZELİ SEÇER
Gözcü, 30 Eylül
Önüne gelen güzellik yarışması düzenliyor. Artık ne kadarı “Bu işte ekmek var, sponsor filan buluruz” diye yola çıkıyor, ne kadarı “Güzel kızlar var, yolumuzu buluruz” diye, bilmem. Bu “güzellik” yarışmalarından biri de İzmir’de bir otelde yapılmış. Adı, sıkı durun, Miss Hawaiian Tropic Turkey.” (Organizatörü de, gazetenin iddiasına göre, tecavüz ve şantajdan yargılanmışmış. Doğruysa tabii.)
Birinci seçilen kızın adı Çiğdem Çakmakçı. Ancak jüri üyeleri, otelci Cengiz Süzer, modacı Nil Göksel, Yusuf Azuz, Ebru Destan, Nefise Karatay gibi “ünlü isimler” imiş, habere göre. Jüri bir açıklama yapmış, diyor ki: “Birinci gelen kızı biz seçmedik, onu organizatör Haluk Bilge kendisi seçmiş!”
Adam bir sürü masraf yapmış, kendi güzelini de seçiversin artık, değil mi?
*
GÖZÜNÜ SEVDİĞİMİN ROMANTİZMİ BE...
Vatan, 1 Ekim
Bazen karım basar bana fırçayı “Amaan, sen de hiç romantik değilsin!”
Değilim Allah kahretsin, bu romantiklik de sonradan olmuyor ki: Romantizm dediğin raşitizm gibi bir şey, küçükten yakalanacaksın. 40’ından sonra başka başka adlar veriyorlar...
Olamadığım gibi, olanları da kıskanıyorum.
Türk basınının romantik yazarlarından Haşmet Babaoğlu’nu mesela... İstanbul’da bir gece, başlıklı yazısında anlatıyor, gece arabasıyla çıkıp, şöyle bir turlamış. Diyor ki:
“Sağ ayağım gaz pedalını tatlı tatlı okşarken, Yeni Cami’nin ışıkları içimi yıkıyor.”
Anasını sattığımın romantiksizliği, ben daha bir kadının yanağını okşayışımı kelimelerle ifade edemezken, “Sağ ayağım gaz pedalını tatlı tatlı okşarken, Yeni Cami’nin ışıkları içimi yıkıyor... Karanlığın içinde asfaltta kayıyorum. Bu gece dolaşmalarının bana iyi geldiği noktadayım.”
Haksız mıyım kıskanmakta?
Babaoğlu’nun komşusu da İclâl Aydın. O da Elazığ Karakoçan Kaymakamı’nın ne kadar başarılı olduğunu yazarken döktürmüş: “Sonra, her zamanki gibi akıp gider hayat. O kaymakam yeni görev yerine geçer. Eğer yormadıysa ve bıktırmadıysa birikenler onu, yeniden başlar kimsesiz bir yöreyi sevmeye... Pahalı bir arabaya sevdalılar, pahalı bir başka arabaya özlem duyarlar...”
Kendimi ot gibi hissettim birden...
*
ELİT GÜZELİ DE DEĞİLİM ÜSTELİK
Posta, 1 Ekim
Hani kendini bir klipte Tarkan’a hüplettiren bir kız vardı, galiba o, Sinemis Candemir. Bir başka mankenin, Seçkin Piriler’in hazırladığı albümü (yanlış anlamayın, albüm dediğim iş kataloğu değil, müzik albümü) beğenmemiş, b.k atmış, Seçkin Piriler de kızmış “Şimdiye kadar bir çok iyi iş yaptım, Elit Model Güzeli’yim. Merak ediyorum o ne yaptı” diye “açmış ağzını yummuş gözünü.”
Romantiksizliğimin yüzüme vurulmasından sonra al sana bir tokat daha...
Elit Model Güzeli bile değilim, bu güne kadar ne yapmışım ki, anasını satayım!..
*
AMANIN ÇOĞALIYORLAR!
Sabah’ın eki Cumartesi, 4 Ekim
İlişki Cadısı Ayşe adlı köşeden bir iki küçük alıntı.
Köşe yazarı, 15 yaşında cinsel ilişkiye girdiğini söyleyen kızlara yeteri kadar hayret ettikten sonra, Boğaziçi Üniversitesi’nde okuduğu yıllardan bir hocasını yad ediyor. Metin Hoca güzel kızlardan hoşlanırmış, yo yo sarkıntılık filan etmezmiş, sadece zaafı varmış genç güzel kızlara. Yazarımız diyor ki : “Bizler de krediye ihtiyacımız varsa, ders bırakmak ya da ilave etmek istiyorsak ... file çoraplarımızı çeker, hafif dekolte yapar, ayakkabıları da geçirdiğimiz gibi alırdık soluğu Metin Hoca’da. Biraz da flörtöz konuştunuz mu işiniz halloldu demektir..."
Ayşe Hanım’ın köşesinde kullandığı fotoğrafa bakılırsa, aynı taktik hâlâ geçerli...
“İşte bizim 19’lu yaşlarda yaptığımız en ahlaksız, en uç davranışlar bunlardı. Şimdi olanlar inanılır gibi değil. 15-16 yaşında çocuklar sabahlara kadar partiliyorlar...” diyor yazarımız.
Hatta bu genç kızlar “sabahlara kadar partilemekle” de yetinmiyorlarmış, Ayşe Hanım’ın teşhisine göre, “Zengin hayata, modaya, televolelerde gördüğü hayata özenen genç kızlar, bu kulüplerde tanıştıkları adamlara para karşılığı sekslerini satıyorlar” mış.
Köşe yazarının, oğlunun çekmecesini karıştırırken bulduğu, mastürbasyon malzemesi olduğunu öğrendiği porno CD’leri, sorumlu bir anne olarak nasıl oturup da seyrettiğini anlatmayacağım size.
Böyle köşelere, böyle yazarlara gerçekten ihtiyacı vardı Türk okurunun, iyi oldu!
*
KIYASA KIYAS YANİ
Show TV, 3 Ekim
Ben Evleniyorum diye bir program var, mahiyetinin ne olduğunu söyleyemem suça girer. Genç kızlarla oğlanları buluşturup evlendiriyorlar...
Bu programa katılan kızlarla “ropörtej” yapıyorlardı geçen gün.
Birincisi diyor ki “Bir şekilde düşüncelerime yol vermek istiyorum!”
Tam ben, “Eh koyuver gitsin be kızım...” derken, bir ikincisi beliriyor ekranda:
“Benim yarışmadan çekileceğimi söylemiş, diyor kimden bahsediyorsa, o çekilsin, ben niye çekileyim, kıyasa kıyas yani...”
Lahavle...