Güncelleme Tarihi:
Cemil İpekçi cinsel tercihlerini belli ettiği ve tenezzül edip de saldırılara cevap vermeyecek kadar rafine bir insan olduğu için, ucuz düşmanı çoktur. Bazı gazeteler ve gazeteciler, İpekçi’nin “erkekliğine” dokundurma yapmayı “erkeklik” sanırlar.
Ceza Sahası köşesi diyor ki: “MODACI Cemil İpekçi bir gazeteciyle yaptığı röportajda ‘Bir daha dünyaya gelsem erkek olarak gelmezdim. Hayatımda hiçbir zaman erkek olmak istemedim. Yani bu bedeni, bu bedenin içinde doğduğum için seçeneksizlikten kabul ettim’ dedi. Üzülmeyin Sayın İpekçi, zaten insanlar size baktığı zaman erkeklik kavramını yadırgıyor.”
Sizi okuyanlar da gazetecilik mesleğinden tiksiniyor!
(Şok, 6 Eylül)
*
CEHALETİ BAYAĞILAŞTIRMAK
Söyleşi Antolojisi başlığı altında Armağan Çağlayan alıntı yaptı, Savaş Ay’ın Seren Serengil ile yaptığı röportajdan:
Seren Serengil: Mesela şimdi Reiki yapıyorum.
Savaş Ay: Niye yapıyorsun bunu, rahatlamak mı amacın?
Seren Serengil: Evet beynimi boşaltmak için...
Savaş Ay: Kızım sana zaten beyni boş diyorlar, sen de gidip mevcudu boşaltıyorsun...
Seren Serengil: Hayır, öyle boşaltmak değil, rahatlamak yani, Ortadoğu (!) felsefesi bu...
Savaş Ay: Hangi ülkeden çıkmış Ortdoğu’da?
Seren Serengil: Hindistan
(Hürriyet-Kelebek, 6 Eylül)
*
AL BİR TANE DAHA
Serin Duruş’tan...
Mehmet Ali Erbil, bir magazinciye “Bana ne Helin Avşar’dan, onun titri ne ki?” demiş anladığım kadarıyla, hayatını Hülya Avşar’ın kardeşi olarak sürdüren (başka titrlerini söylemek suç sayılabilir) Helin Avşar da cevap vermiş: “Ona mı soracağım yani benim tiltimi?”
(Milliyet, 7 Eylül)
*
ÖZEL DÜĞÜN - TÜZEL DÜĞÜN
Renkli gazetelerin hepsi çarşaf çarşaf “Gülben Ergen - Mustafa Erdoğan düğünü” haberleri verdi. Takvim hızını alamadı, ikinci gün de “perde arkası” diye sürdürüyor haberi.
Başlık: Özel nikahın perde arkası
1- Özel olmayan nikah ne demektir, anlamadım?
2- Peki Gülben Ergen’inkinden daha tüzel bir nikah düşünülebilir mi?
(Takvim, 7 Eylül)
*
YA SABIR!
Bir bardak suda fırtına koptu, haberi şöyle başlıyor:
“Uzun süredir 21.yüzyılın Kerem ile Aslı’sı durumunda aşk yaşayan Sergen Yalçın ve Aslı Sarı yollarını ayırdılar ama bu ayrılış epey sulu olmuş.”
Nereden buluyorlar bu lafları?
(Star-Box-Magazin, 7 Eylül)
*
AH CANIIIIM!
Bundan böyle Çarkıfelek’i Deniz Seki ile Emel Müftüoğlu sunacakmış.
Deniz Seki programın başarılı olacağından emin de “Benim için tek kötü tarafı erken uyanmak. Çünkü ben geceyi yaşamayı çok seviyorum. Bu yıl biraz kendimi okula başlıyormuşum gibi görüyorum. Gece 12’den önce sütümü için yatacağım.”
Akşam erken yatıp, sabah erken kalkmaları gerecekmiş, çünkü, Çarkıfelek programını erken bir saate koymuşlar.
Peki saat kaçtaymış program?
Sabah ... 11’de !
(Hürriyet-Kelebek, 7 Eylül)
*
MERAK BU YA...
Çok değil, bir iki gün önceydi değil mi, hani tatilini geçirdiği otelin, ‘iyi ağırlandığı’ (!) lokantanın adını, adresini, telefonunu veren meslektaşlarımdan bahsediyordum.
Bugün kendi gazetemde, adı lazım değil bir meslektaşım, (Ayşe Arman hamile, doktor canını sıkmayın diyor) yine, balkonundaki hamakta sevişme fırsatını kaçırdığı oteli okurlarına tavsiye ediyor, telefonunu da veriyordu.
Yazarları tek tek tenzih ederek “ortaya” soruyorum:
Bu oteller / lokantalar / barlar / mağazalar, reklamını yapan köşe yazarlarına
(1) Sadece geldiklerinde itibar mı ediyor?
(2) Bir indirim de yapıyorlar mu?
(3) Tavsiye üzerine gelenler olursa hanut da ödüyor mu?
(Hürriyet, 8 Eylül)
*
STRES BU, NE YAPACAĞI BELLİ Mİ OLUR!
Tuğba Altıntop (Rafet El Roman’ın eski karısı) hastanelik olmuş. Haber diyor ki: “Altıntop dün akşam sinir krizi geçirdi. Çamlıca .. Hastanesine kaldırılan ünlü mankenin stresten dolayı apandisitinin patladığı öğrenildi”.
Stresten apendisiti patlamış!
(Vatan, 8 Eylül)
*
BEN ELİT DEĞİLİM!
Ahu Tuğbay ile yapılan röportaj şu tanıtım cümlesiyle başlıyor: “Yasemin Kozanoğlu’nun annesi olarak tanınsa da, sosyetenin en elit isimlerinden biri Ahu Tuğbay...”
Vallahi öleceğim bir gün!
(Sabah’la Günaydın, 8 Eylül)
*
KİŞİSEL AYRILIK, TOPLUMSAL BOŞANMA
Ağustos ayında meşhur (ve çok paralı) bir avukatın oğlu Fethi Pekin’le gizlice evlenip üç gün sonra ayrıldıklarını açıklayan Hande Ataizi demiş ki:
“Kişisel olarak ayrıldık, henüz boşanmadık!”
(Hürriyet-Kelebek, 9 Eylül)
Not: Bu evlilik bana Ajda Pekkan’ın vur-kaçını hatırlattı. 1973 müydü 74 mü, unuttum, Adanalı ‘milyoner’ (o zaman milyonerler çok zengindi) Sapmaz ailesinin 19 yaşındaki oğlu Coşkun Sapmaz ile ‘gizlice’ evlenmiş, aile ayağa kalkınca, Ajda Pekkan ‘sadece duygusal’ bir tepki göstererek ayrılmayı kabul etmişti.
*
ARMAĞAN ÇAĞLAYAN ACELEYE GETİRMİŞ...
Genel Müdür Yardımcılığı’nı yürüttüğü bir prodüksiyon şirketinin hazırladığı Popstar yarışmasına jüri üyesi olarak katılınca, kendi deyimiyle “popüler kültür ünlüsü” oldu Armağan Çağlayan. Bu sıfatı da yüzlerce gazetecinin yıllardır hayalini kurduğu, Hürriyet’in Kelebek ilavesi gibi çok satılan ve çok okunan bir gazetede köşe yazarlığına başladı. Allah için önce de başarılıydı, şimdi de gayet iyi. Birçok eski köşe yazarından da iyi bence...
Ammma...
Bugün “güven endeksi” başlıklı yazısında GFK araştırma şirketinin bir anketinden bahsediyor. Birçok ülkede, bu arada Türkiye’de insanlara hani o klasik soruyu sormuşlar: “Aşağıdaki kurumlardan ve meslek kollarından hangisine güveniyorsun?” diye.
Genelde birinci sırada Silahlı Kuvvetler gelir, bu sefer ikinciliğe düşmüş, “Öğretmenler” cevabı daha duygusal gelmiş belli ki insanlara.
Sıralama şöyle:
1. Öğretmenler | % | 92 |
2. Silahlı Kuvvetler | % | 91 |
3. Doktorlar | % | 87 |
4. Polis | % | 76 |
5. Din adamları | % | 71 |
6. Avukatlar | % | 63 |
7. Büyük işletme yöneticileri | % | 54 |
8. Gazeteciler | % | 47 |
9. Politikacılar | % | 30 |
“Üstelik öğretmenler Türkiye’nin en güvenilir meslek grubu olarak yer alırken, aynı zamanda en az para kazanan meslek grubu sanırım.”
Buraya kadar güzel.
“Listeyi dikkatle incelediğimde benim gözüme şu durum çarptı, bilmem bana katılır mısınız? Kazandığınız para arttıkça güvenilirlik oranınız düşüyor! Yani Türkiye’de ne kadar çok paranız var, o kadar az güveniniz var. Sizce de durum bu mudur?”
Bizce durum pek bu değildir doğrusu.
Politikacıları bilmem, ama 8. sıradaki gazetecilerin Türkiye’nin en çok para kazanan ikinci meslek grubu olmadığını bizzat yaşayarak biliyorum mesela. Belki yeni köşe yazarı Armağan Çağlayan’a bu iş için bir “büyük şirket yöneticisi”nden, bir avukattan veya doktordan fazla para veriliyor olabilir, ama benim meslektaşlarımın yüzde sekseni zor bela geçiniyor.
İkincisi doktorların polis ve din adamlarından daha az gelire sahip olduğunu da sanmıyorum.
Büyük şirket yöneticisi, yarışma jürisi, reklam oyuncusu, sinema aktörü, köşe yazarı derken, Armağan Bey’in yazısına vakit bulması bile bir mucize. Ama bu sefer biraz aceleye getirmiş belli ki...
(Hürriyet-Kelebek, 10 Eylül)
*
DÜZ DUVARA TIRMANANLAR
Gazetenin başlığı “Strese karşı, dükkanda düz duvara çıkıyorlar” diyor.
Ortaköy’de bir dükkan açılmış, üç buçuk metrelik bir duvar varmış bu dükkanda, meraklısı “stes atmak için” para verip bu duvara kırmanıyormuş.
Türkiye’de “düz duvara tırmanan” çoktur, böyle dükkanların her yerde açılmasında fayda var.
(Posta, 10 Eylül)
*
İNEKTEN UTANIN İNEKLEN!
Zinaya inekli çözüm, diyordu Hürriyet’in başlığı, minik haber de şöyleydi:
AB Dönem Başkanı Hollanda, Türkiye’yi zina konusunda uyarıyor ancak orada da küçük bir kasaba halkı aynı dertten mustarip. Sparnwoode’nin kadın Belediye Başkanı Ellen Hoogdalem-Arkema, kamuya açık yerlerde alenen cinsel ilişkiye girenlerin sayısındaki artıştan yakındı ve “Bu insanları açıkta aşk yapmaktan vazgeçirmek için, inekleri meralara salmalıyız” diyerek ilginç bir çözüm önerdi.
Türkiye’de bir zamanlar, turistlere yönelik taciz ve tecavüzleri önlemek için benzer bir tedbir düşünüldüğünü biliyorum (J) ama, ben bu önerideki espriyi anlamadım. Yani Hollandalı çiftler insanların önünde sevişmekten utanmıyorlar da, ineklerden mi utanacaklar?
(Hürriyet, 11 Eylül)
*
BİR GÜN HERKES...
Beşiktaşlı bir fanatik taraftar, Beşiktaş Store’dan (Bunun adı Beşiktaş Mağazası olsa mesela, bir yerlerine batar, illa İngilizce olacak!) kulübün lisanslı ürünlerinden bir masa saati almış. Ancak tatsız bir sürprizle karşılaşmış: Beşiktaşlı siyah-beyaz masa saati, her saat başında... Fenerbahçe Marşı çalıyormuş! Yaşa Fenerbahçe!..
Beşiktaşlılar bunun bir “Fenerbahçe komplesi” olduğunu iddia etseler de, gerçek farkı: Birgün masa saatleri bile Fenerbahçeli olacak!
(Takvim, 11 Eylül)
*
BU NE DEMEK ŞİMDİ?
Takvim-Papatya da gidip üniversite hocalarına yahut sosyologlara soracak değil ya, evlilik sözleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz diye (tıpkı Türkiye’nin en büyük gazetesinin zina konusunda yaptığı gibi) mankenlere sormuş.
Asuman Krause soruyu iyi anlamamış galiba, diyor ki: “Ben mantık evliliği yapacağım. Sözleşme filan imzalamam...”
Yani farkında olmadan“Ben para için evleneceğim, malı mülkü paylaşmam, hepsini isterim...” demeye getiriyor.
(Takvim, 11 Eylül)
*
GALA’DAN BİR İKİ ALINTI
* DemirKulak’tan bir dedikodu size.
Nurgül Yeşilçay, sevgilisi (Allah bağışlasın!) Cem Özer ve arkadaşlarıyla kebapçıya gitmiş, içkiyi biraz fazla kaçırınca... bahçedeki bir ağaca tırmanmaya başlamış da, zor zapt etmişler.
Yorum yok...
* İbrahim Tatlıses’in “sevgisinden” uzak olmak için ta Almanya’ya kaçan dansöz Asena, devamsızlık yüzünden okuldan atılmak üzereymiş, apar topar Türkiye’ye dönmüş ve ... şöyle diyor haber: “Şimdilerde devamsızlığı nedeniyle sınıfta bırakmamaları için hocalarıyla görüşme halindeymiş.”
”Hocalarıyla görüşme halinde” ne demek?
* Kubilay Keskin’den bir dedikodu: Pop şarkıcısı Teoman, Sinan Çetin’in Turkcell reklamında oynayan genç oyuncu Selma Merter imiş. Kubilay diyor ki, “Öğrendiğim kadarıyla işadamı Mustafa Merter’in kızı olan 18 yaşındaki Selma ile Teoman’ın aşkının mimarı da Sinan Çetin’miş. Malum, Teoman da Çetin de Cihangir’de oturuyor, üstelik sıkı dostlar. Selam Merker, 15 yaşından beri Teoman’ın hayranı olduğunu söyleyince, yönetmen kayıtsız kalmamış ve ikiliyi bir araya getirmiş.”
Arkadaş arkadaşın aşk mimarı...
(Gala, 12 Eylül)
*
İHTİYAÇTAN DEĞİL, SOSYETİN BAĞYANDAN
Haftanın en komik haberiydi, doğruysa da komik, asparsa da..
“Sosyetik güzel” Özlem Önal botoks yaptırınca yüzü gözü şişmiş. Renkli Dünyalar köşesi diyor ki “Güzelleşmek adına göz çevresi ve alnına botoks yaptıran 34 yaşındaki Önal’ın ... (sıkı durun) botoksu ihtiyaçtan değil, moda olduğu için yaptırdığı söyleniyor.”
(Takvim, 12 Eylül)
*
VAY NAT?
Bir diğer “sosyetik güzel” Billur Kalkavan, Savaş Ay’ın sorularına cevap verirken, aşkta kadın erkek ayrımı yapmadığını söylüyor ve ekliyor: “Türkiye’den Demet Şener’i, Çağla Şıkel’i, Zuhal Olcay’ı çok beğeniyorum. O kadar güzeller ki, cinsel bir ayrım yapamıyorum kafamda...”
(Takvim-Papatya, 12 Eylül)