MEDYADAN : Magazin

Güncelleme Tarihi:

MEDYADAN : Magazin
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 25, 2004 16:56

Ama ne zaman İran’a gittiler... - 4601 turne 80 sene sürer yahu - Reha Muhtar ‘anlayabilene’ diyor - Beyonce’unki ideal bacakmış, yemeyin bizi - Bakalım siz ‘gerçek sosyetik’ tarifine uyuyor musunuz - Hem soyun hem bakmayın de... - Reytingi beklenen ilgiyi görmemiş - Özcan Deniz ve ‘i.ne futbolcu’ benzetmesi - Alkollü kadınlar türban takıyormuş - Şampanya yazısının canına okuyan o bir kelime...

Sabah’la Günaydın, 20 Temmuz

Haberin Devamı

Bir yazının spotu diyor ki: “Gülizar Demir yıllar önce İstanbul’da büyük bir aşk duyarak İranlı Zerneshan’la evlendi. Bir de oğlu oldu. Ama ne zaman İran’a gittiler acı dolu günler de başladı.”

Zahmet olmuş, doğrudan İngilizce yazsalardı, bir tercüme ederdik...

*

HESAP TUTMUYOR

Hürriyet, 21 Temmuz

4601’inci turne... diyor haberin başlığı. Süheyl-Behzat Uygur Tiyatrosu diye bir kumpanya varmış, İstanbul’da kapalı gişe oynayan oyunlarını bu yaz Marmara, Ege, Akdeniz ve Orta Anadolu’da da oynayacaklarmış. Haber de başlık gibi diyor ki “4601’inci turnelerine çıkarak Türkiye’nin en çok turne yapan tiyatrosu unvanını Uygurlar...”

Ben anlamadım bu hesabı.

Turne, yukarıda da söylendiği gibi “birden çok yerde gösteri içeren bir gezi” ise eğer, 4601 çok yüksek bir rakam.

Beher turne bir hafta sürse (bu kadar kısa olmaz ya, neyse), senenin 52 haftasını da (olacak iş değil) turnede geçirseler, senede 52 turne eder, 4601 turne de, sıkı durun... 88 sene 5 ay filan sürer.

Bırakın 4601’inci turneyi, her gece bir oyun oynasalar, bu bile 12 sene 7 ay filan demektir aralıksız.

Süheyl ve Behzat kardeşler bize babaları Nejat Uygur’un bir hediyesidir, sağ olsun, acaba bu hesaba babalarıyla birlikte sahneye çıktıkları (!) günlerini de mi dahil ediyorlar?

*

GEÇ OLSUN GÜÇ OLMASIN

Sabah, 22 Temmuz

Reha Muntar artık Sabah’ta yazıyor. O da her gün meşhur bir insanın tarihi bir cümlesini, bir atasözü filan yayımlıyor. Bugün “Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada batıyor demektir” diyen bir Çin atasözünü kullanmış. Başlık diye de ‘Anlayabilene’ demiş.

Eh, geç de olsa “anlaşıldıysa” ne mutlu!

*

YEMEYİN BİZİ-1

Hello, 21 Temmuz

Güzellik, diye bir sayfa. Güzellik ürünlerinin alenen reklamı yapılıyor aslında, sayfa yapar ayağına. Bugünkü manşet : Sütun gibi bacaklar

Altında diyor ki, “Dişiliğin yeni kodlarından biri hafif kaslı ve pürüzsüz sacaklar... 2000’li yılların ideal bacakları hafif kaslı ve pürüzsüz, tıpkı Beyonce’ninkiler gibi.”

Bize bir zamanlar Jannifer Lopez’in çamaşır leğeni gibi kıçını “ideal popo” diye yutturmaya kalkmışlardı, Beyonce’un “hafif kaslı ve pürüzsüz” bacakları da “sütun gibi” imiş... Daha kalasla sütunu ayırt edebiliyoruz hamdolsun!

*

I-IH BEN BU TARİFE UYMUYORUM

Posta’nın magazin ilavesi Dolçe, 24 Temmuz

Derginin yayın yönetmeni Müge Dağıstanlı, Gerçek sosyete kim? diye soruyor ve cevap veriyor, kriterleri iyi dinleyin:

- Eğitimiyle, kültürüyle, birikimiyle toplum içinde hemen fark edilir
- Ama kendini göstermek için çaba göstermez
- Entelektüeldir (!)
- Yabancı dil bilir
- Avrupa ve Amerika’da güçlü dostlukları vardır
- Kültür ve sanata önem verir
- Bu dallara ciddi yatırım yapar
- İyi bir koleksiyona sahiptir
- Hobileri vardır
- Giyimden tercih ettiği restorana kadar şıktır, öncüdür
- Çok az sayıda ve kaliteli davetlere katılır
- Serveti ve birikimine karşın mütevazıdır
- Ama aynı zamanda havalıdır
- Yani karizmatiktir (Karizmatik’in tarifini de vermiş yazar: Yani bir davette kapıdan içeri girdiğinde bakışları üzerine toplar)
- Kendilerini ayrıcalıklı bir sınıf olarak görürler
- Ama bu sınıfa ait olmayan isimlerle de keyifli dostluklar kurarlar, yani onları kendi çevreleri dışında herhangi biriyle saatlerce sohbet edenken de görebilirsiniz

Müge Dağıstanlı haftaya da ‘kendini sosyetik sananları’ tarif edecekmiş...

Heyecanla bekliyoruz...

*

YEMEYİN BİZİ-2

Posta’nın magazin ilavesi Dolçe, 24 Temmuz

Elif Germiyangil, İstanbul’da olduğu kadar Bodrum’da da gözdeymiş, ama peşindeki paparazzilerden kaçıp gönlünce güneşte yatamadığı için, Ege’nin ıssız koylarına saklanıyormuş.

Birisinin bana ‘bunları’ tarif etmesine gerçekten ihtiyacım vardı. Bu Elif Hanım her gece bir veya birkaç gece kulübünde yarı çıplak gezerek, geçen hafta bir magazin sayfasında yazıldığı gibi, “meraklı bakışları toplamayı” çok seviyor belli ki. Ama bir yandan da, dün veya bugün bir gazetede gördüm, bir karış bir etek, sırtı popo ayrımına kadar, göğüs dekoltesi apış arasına kadar açık, vay efendim muhabirler niye karımın fotoğrafını çekiyor diye kocası asabiyet yapmışmış, yok fotoğrafı çekilmesin diye ıssız koylara kaçıyorlarmış.

Haberin Devamı

Bu ne perhiz, ne lahana turşusu?

Haberin Devamı

Biliyorum biliyorum, danışıklı dövüş, gazeteci kovalar gibi yapıyor, magazin malzemesi kaçar gibi...

*

REYTİNGİ BEKLENEN İLGİYİ GÖRMEMİŞ

Şok, 24 Temmuz

Çocuklar Duymasın adlı dizide sarsıntı bitmiyormuş, Pınar Altuğ’dan sonra 5 oyuncu daha diziden ayrılmış.

Başlık neden ‘Parasız saadet olmaz’ bilmiyorum ama, haberin şu cümlesine bittim:

Reytingleri beklenen ilgiyi görmeyen diziden şimdi de... istifa ettikleri söylendi.”

Reytingleri beklenen ilgiyi görmeyen, ne demek?

*

BENZETME GÜZEL DE...

Posta’nın magazin ilavesi Dolçe, 24 Temmuz

Suna Akyıldız, türkücü Özcan Deniz’le röportaj yapmış, röportajını “Suna Akyıldız Özcan deniz’e çarpıcı sorular sordu” diye anons ediyor, Ayşe Arman’ın ‘kimse okumazsa ben okurum’ dediği gibi, kendi reklamını kendin yap...

Özcan Deniz’in bir lafına takıldım.

Özel hayatını korumak için sorulara, laf atmalara kulak tıkamak gerektiğini şöyle bir örnekle anlatıyor: “Kendimi futbolculara benzetiyorum. Ne alkışın büyüsüne kapılıyorum ne de yuh çekenlerin tahriklerine. Gol atmaya gidiyorum. Siz bir futbolcunun topu bırakıp taraftarlara ‘Sensin lan ib..’ dediğini gördünüz mü?”

*

ALLAH İÇİN İYİ TAKTİKMİŞ

Hürriyet, 25 Temmuz

Allah için ‘iyi’ bir dedikoduydu ve muhtemelen doğrudur. Çoktandır ortalarda görünmeyen (ve bu şekilde bir b.k atarak gazetelere haber olacağını gayet iyi bilen) Nil Ünal diyor ki (Demirhan HARARLI’nın haberi) :

Laila’dan sarhoş çıkan türban takıyor

SOSYETE ve eğlence dünyasında ilginç bir iddia, kulaktan kulağa aktarılıp dilden dile dolaşıyor. İddiaya göre İstanbul’un ünlü eğlence mekanlarında gece geç saatlere kadar eğlenip alkol alan kadınlar, yolda alkol kontrolü için bekleyen trafik polislerinin elinden türban takarak kurtuluyorlar.

Bu olaya birebir tanık olduğunu söyleyen şarkıcı Nil Ünal, özellikle Kuruçeşme’deki Laila ve Reina’da geç saatlere kadar eğlenen ve bu arada normal dozun çok üzerinde alkol alan kadınların, araçlarına bindikten sonra yanlarındaki türbanı örtüp polis memurlarını atlattığını belirtti. Nil Ünal, konuyla ilgili şunları söyledi:

‘Gece Laila, Reina ve Ortaköy’deki diğer birçok eğlence mekanından çıkan hanımlar, alkollü olarak bindikleri otomobillerinde sakladıkları türbanlarını çıkarıp takıyorlar. Trafik memurları da alkol kontrolü yaptıkları yollarda, türbanlı gördükleri bu hanımları durdurma gereği duymuyor. Onların muhafazakar olduğunu düşünüp alkol almayacağını varsayıyor. Bu yöntem son zamanlarda sıkça kullanılmaya başlandı. Geçen gün adını vermeyeceğim ama çok tanınmış bir şarkıcı aynı şeyi yaptı...’

Haberin Devamı

Nasıl, muhteşem bir fikir değil mi!

*

BIRAK ALLA’SEN !..

Hürriyet-Pazar, 25 Temmuz

Şampanyadan anladığımı söylesem, yalan olur. Hani yeri gelirse ve ‘iyiyse’ bir kadeh içerim o kadar, ama Fransa’da ciddî bir ‘şampanya kültürü’ vardır ve ben de merak ederim doğrusu.

Hürriyet’in Pazar ilavesinde Oğul Türkkan’ın hazırladığı, bir tam sayfanın şampanyaya ayrılmış olduğunu görünce sevindim, iki satır bir şey öğrenirim diye.

Ama sayfayı daha açarken, gözüme ‘giren’ ilk şey, siyah bir kelime oldu: APERATİF

Keyfim kaçtı, artık gerisini okumadım.

Aperitif’e, (dekArasyon yahut kAreografi diyenler misali) apErAtif diyen bir yazar, şampanya hakkında ne öğretebilir ki bana!..

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!