Güncelleme Tarihi:
Sabah, 13 Şubat
Emre Aköz Küba’ya gitmiş. Bir okurunun e-postasına cevap veriyor köşesinde.
Soru: Mohito’daki ‘nane’den başka (artık Aköz ne yazdıysa) ne ‘nane’ler yedin Küba’da? Açıkla, yoksa biz açıklarız ona göre!
Aköz’ün cevabı: (1) Siyahlardan haz etmem (Hazzetmem demek istiyor herhalde. Çünkü haz alınır, haz duyulur, haz verilir ama haz edilmez!) (2) Küba’ya eşimle gittim.
Soru cevap, neyi ima ettiklerini önce anlayamadım. Yazının devamını okumam gerekmiş.
Sonra, 8-10 saat süren uçak yolculuğunun zorluğundan bahsederken diyor ki, “Dönüş daha kısa (sekiz buçuk saat kadar) sürmesine rağmen uyuşmadık kasımız, şişmedik uzvumuz kalmadı.”
Bizimkilerin niye Küba’ya akın ettiği anlaşıldı !
(Ben de Kübalıydım bir zamanlar. Bu yazının dibinde anlatacağım size...)
*
CİNLER KOKUYU SEVER
Radikal, 13 Şubat
Hakkı Devrim şahit olmuş, Cihannüma köşesinde yazıyor:
Sabah Sabah adlı programda Seda Sayan, telefondaki bir hanımı dinliyor. Sanırım bu seyirci, şeytana tapma sapıklığından nasıl kurtulduğunu anlatmakta. Programın misafirleri arasında Medyum Memiş de var. Telefondaki hanımı uyarıyor:
- Tütsü yakmayın, tütsüye gelirler. Melekler gelmiyor öyle. Ben yapıyorum, çünkü ben bunun ilmini yapıyorum.
- Kokuya mı geliyorlar? (Bu Seda Sayan'ın suali.)
- Kokuyu çok severler, diyor Memiş.
Anladınız değil mi, cinlerden söz ediyorlar.
*
İÇ ÇAMAŞIRINDA BABANIN ADI
Milliyet, 14 Şubat
Melih Aşık köşesinde kullanmış, modacı Calvin Klein’in kızı Marci’nin bir sözü:
“Bir modacının kızı olmanın en kötü tarafı, bir adamla yatağa girmek üzere tam birbirinizi soyarken, iç çamaşırının üzerinde babanızın imzasını görmektir!”
*
MÜŞTERİ PORTFÖYÜ
Bir TV kanalı, 13 Şubat
Şarkıcı Arto televizyondaki röportajda diyor ki “Serdar Ortaç’la bizim müşteri portföyümüz farklı”
Müşterilerine nasıl bir hizmet veriyorlar ki “portföy” oluşturuyorlar acaba?
*
KAR HABERLERİ ABARTILIYMIŞ
Akşam, 13 Şubat
Çiçekçiler kızgınmış, gazetenin spotu diyor ki, “14 Şubat’ı iple çeken çiçekçiler, Antalya’da yaşanan sel ve İstanbul’daki kar alarmı yüzünden hayal kırıklığı yaşıyor. ‘Kar geliyor’ uyarılarını abartılı bulan çiçekçiler ‘Sevgililer gününü öldürdüler’ diye dert yandılar.”
Çiçekçiler “kar geliyor uyarılarını abartılı bulmuş” ... muş!
Ne abartısı yahu?
Bu haberin çıktığı gün, İstanbul’da kar yüzünden okullar ve devlet daireleri kapalıydı, son 30 yılın en sert kışı yaşanıyordu.
(Not: Sigara ve hap kaçakçılığı yüzünden defalarca hapse girip çıkmış, küçük çaplı bir ‘mafya mensubu’ idi. Adı bende saklı. Ekonomik kriz yüzünden iş değiştirmek zorunda kalmış, Kuzey Irak’tan ve Afganistan’dan Avrupa’ya ‘insan ticareti’ yapıyordu. Bir yandan da, ciddî ciddî, şikayet ediyordu: “Abi, Türkiye’de gayrimeşru hayatı resmen öldürdüler vallahi!”)
*
NİYE “BANA NE, SANA NE!” DEMEMİŞ ?
DB Tercüman, 13 Şubat
İkinci sayfadaki “habere” göre, oyuncu Nurgül Yeşilçay “Sayın Erdoğan çok iyi çalışıyor. Zeki birisi ve çok pozitif... Deniz Baykal’ı beğenmiyorum. Söylemleri demode” demiş.
Hani Nasrettin Hoca’nın bir fıkrası vardır: Bana ne? O zaman sana ne? demiş...
Kadıncağıza sorarsanız, İsmet Paşa (*) değil ya, bir cevap verecek nezaketen.
Niye Nurgül Yeşilçay’a böyle bir şey sorarız ki?
(*) İsmet Paşa gibi bir tarihî bir şahsiyete, kendini bilmez gazetecinin biri - eskiden de vardı, bu kadar çok olmasa da - sormuş, “Hiç aşık oldunuz mu?” diye. İsmet Paşa da pırıl pırıl zekasıyla verilebilecek en ağır cevabı vermiş. Mealen demiş ki, “Her sabah kalktığımda, traş olurken, gündemdeki konuları aklımdan geçiririm, bugün gazeteciler bana bu konularla ilgili bir şey sorarsa, ne cevap veririm diye, hazırlık yaparım. Ama bana böyle bir sual sorulabileceği hiç aklıma gelmemişti!”)
*
SAP MAKİNESİNE CİGULİ ADINI VERMİŞ
Takvim, 10 Şubat
Tekirdağ Hayrabolulu Hasan Özkan, “ayçiçeği sapını parçalayan bir makine” icat etmiş.
Güzel! Peki adını ne koymuş bu makinenin?
Ciguli !
*
FECİ BİR POLİS HABERİNİN MAGAZİN TÜRKÇESİ...
Hürriyet, 15 Şubat
“Bu bir polis-adliye haberi, niye magazin bölümüne koydun?” diyeceksiniz.
Konu bu zaten. Lütfen, aşağıdaki haberin üslubuna bir bakın. Artık cinayet haberleri böyle mi yazılıyor?
Bakire çıkmadı diye kızını kesip öldürdü
Çorum'da korkunç dram! Bahattin Öztemiz (47) adlı baba, bakireliğini yitiren 17 yaşındaki kızı Esra Nur Öztemiz'i, bıçakla boğazını keserek öldürdü.
Esra Nur daha 17 yaşındaydı. Hayatının baharındaki genç kız, güzelliği ile dikkati çekiyordu. Sevdalanmıştı... Mahallesinden İsmail Çalışkan (22) adlı genci gördüğünde kalbi bir başka atıyordu. Esra'nın adı bir süre sonra İsmail'le anılmaya başladı. İki gencin sık sık birlikte olduğu kulaktan kulağa dolaşıyordu. Sonunda baba Bahattin Öztemiz de, kızı Esra'nın İsmail Çalışkan adlı gençle çıktığı söylentilerini duydu.
Birileri, baba Öztemiz'e, kızının İsmail'le cinsel ilişkisi olduğunu da öne sürdüler. Baba, çılgına dönmüştü. Kızı Esra Nur'u Devlet Hastanesi'ne bakirelik muayenesine götüren Bahattin Öztemiz, sonucu öğrenince öfkesine hakim olamadı. Önceki akşam Esra Nur'u İbrahim Çayırı Mevkii'ne götüren baba, çılgın kararını uyguladı. Bakire çıkmadı diye yere yatırdığı öz kızının boğazını bıçakla kesiverdi. Baharında bir yaşam sona ererken, cehaletin pençesinde öfkesine yenilen baba da, elinde bıçakla polise teslim oldu. Babanın titreyen dudaklarından, sadece ‘‘Kızımı öldürdüm’’ cümlesi döküldü.
Bahattin Öztemiz, tutuklanarak cezaevine konuldu. Genç kızın sevgilisi İsmail Çalışkan ise küçük yaşta kızın ırzına geçmek suçundan tutuklandı.
Bu muhabirlere haberi böyle yazmaları mı söyleniyor? Her haberin böyle televoleleşmesi mi gerekiyor?
*
AKLIMA BREJNEV BAZAROV GELDİ
Gala, 15 Şubat
Semiha Şakir’in torunuymuş, adı Dina Topbaş. Gala’da, Kubilay Keskin’in ifadesine göre “Avrupa jet-set’ine mensup” imiş. Yazın Bodrum’da sevgilisiyle yakalanmış da, basına “Bir Fransız arkadaşım!” diye yalan söylemiş. Tekrar yakalarınca “kardeşim” demiş... Meğer bu Fransız-kardeş, Kapalıçarşılı bir halıcıymış.
Bu haberi okurken, bizim Brejnev Bazarov’u hatırladım.
Öğrencilik yıllarımda, Aix’te yaşayan bir Türk genciydi. Gerçek adını unuttum. Bize kendini Rus ve Brejnev Bazarov diye tanıtır, inanmamızı beklerdi. Galiba Egeli paralı bir çiftçinin oğluydu. Babası, kendi iyi okuyamamış, oğlunu Fransa’larda okutmak istemişti. Bazarov da her sene, eylüle doğru, Siyasal Bilimler Fakültesi’nin merdivenlerinde, koltuğunun altında kitaplarla fotoğraf çektirir, babasına “Sınıfını geçtim” diye gönderirdi. Adamcağız muhtemelen oğlunun yüksek lisans veya doktora yaptığını zannediyordu ama, beriki daha ikinci sınıfa bile geçmemişti.
Harçlığı yetmediği için (sonradan Mormon Kilisesi’ne aylık 500 Frank yardımı cebellezi etmek için insitap edecekti) üniversitede “güreş monitörlüğü” yapıyordu.
Bir ara Kızıl Çin’den bir öğrenci kafilesi geldi, başlarında “siyasî rehberleri” ile. Herhalde Çin Komünist Partisi’nin Gençlik Kolları üyesi filandı bu öğrenciler.
O tarihte SSCB ile Çin düşman ya... Bizim BB harekete geçmiş derhal, bu Çinliler’i kafaya almış, konuşturup seslerini banda alıyor, kendi çapında Sovyet casusluğu yapıyor.
Bir gün yurdun merdivenlerini çıkarken, Bazarov ile Çinliler’ine rastladım. Beni yeni arkadaşlarına tanıttı, o muhteşem (!) Fransızcasıyla:
- Ön gamarat Küben ! (Kübalı bir yoldaş!)
- Salut Camarades! dedim artık bozuntuya vermeden.
Sonradan kıstırdım, “Ulan Bazarov, Kübalı yoldaş nereden çıktı lan? Niye Türk diye tanıtmadın beni?”
- Abi Türk desem heyecanı olmaz be, Kübalı... öyle komünist momünist biliyon mu!”...
(Bir iki gün sonra, foyası meydana çıktı. Odasına davet ettiği Çinliler’i konuşturur, seslerini kaydederken, yatağının altından “Çıt” diye bir ses gelince, misafirleri uyanmış. Bir de bakmışlar ki, bir teyp... Brejnev’i biraz hırpalamışlar, ama Çin işkencesinden kurtulmuş!)
Avrupa jet-set’ine mensup sosyetik güzelin Fransız’ını duyunca, 25 yıl önceye gittim yine...