MEDYADAN : Gözden kaçanlar

Güncelleme Tarihi:

MEDYADAN : Gözden kaçanlar
Oluşturulma Tarihi: Şubat 09, 2003 19:58

Waaaw bilirsin adamım – Çiller’in somonla ne ilgisi var – Enflasyon dinAzoru – Geçen yaz size de fazla ısıtıyor gibi geldi mi – Ne Pepe’ymiş ama – Boğa elinden geleni yapabilir mi – Olumlu düşünceniz Irak’a itinayla gönderilir – Ağda yaptırsam kalbime iyi gelir mi – Kaza mahallini uzman gazeteciden soracaksın... vd haberler

Haberin Devamı

Asabi, 6 şubat

RTÜK’ten bir daire başkanı “(Zerda, Gülbeyaz, Yarım Elma gibi) dizilerde yerel aksanla diyaloglara fazla yer verilmesi güzel Türkçemiz’in yozlaşmasına sebep olmaktadır” diye itiraz etmiş.

(Türkçe’ye sahip çıkan bir uzmanın meramını aksan ve diyalog gibi Fransızca kelimelerle anlatması güzel dilimizin halini yeteri kadar anlatıyor aslında.)

Selaaam! (Hi!), Baba seni seviyorum (I love you Dady), Üzgünüm (I’m sorry), Senin için sevindim (I’m happy for you), Senin için ne yapabilirim (What can I do for you), Adamım (My man), Bilirsin (You know), Yolunda gitmeyen bir şey mi vardı (Is there someting wrong) yahut da waaaw!.. gibi Arizona ya da Teksas Türkçesi’ndense, Diyarbakır, Nevşehir yahut Rize şivesi evladır.

Yohsa digel midür? (Isn’t it ?)


*

BOTOX DEĞİL SOMON

Posta, 2 şubat

Duydum, Gördüm, Yazdım
köşesinde Müge Dağıstanlı diyor ki: “Sosyetede gençleşmenin yeni yolu, yüze somon balığı DNA’sı enjekte (şırınganın suyu çıktı) ettirmek. 8 ayda sonuç alınan yöntemi Türkiye’de ilk deneyenin eski DYP Genel Başkanı Tansu Çiller olduğu söyleniyor.”

Mümkündür, Çiller’in ifadesinde bir değişiklik sezmiştim ben de...


*

DARWİN ÖDÜLÜ ADAYLARI

Benzer iki olay, üç gün arayla meydana gelmiş. Vatan “Fıkra gibi olay” diye vermiş ikincisini.

İstanbul’da bir hırsız telefon kartı bayiine girmiş gece. Yerdeki piknik tüpüne çarpıp devirmiş, neye çarptığını anlayabilmek (ve çalacağı malları görebilmek) için çakmağını çakınca... kulübeyle birlikte havaya uçmuş tabii... Yaralı kurtulmuş, ama trafik polislerinin üzerine üzerine koşunca kan revan içinde, enselenmiş enayi. (Sabah, 1 şubat)

Kayseri’deyse muavin otobüse mazot koymuş, dolup dolmadığını da ... çakmağını yakarak kontol etmiş. Hastanede yanık tedavisi görüyormuş şimdi. (Vatan, 4 şubat)

Haberin Devamı

Biri İstanbul’da, biri Kayseri’de ama... acaba bu iki şaşkın nereliydi?


*

“MUHAFAZAKARLARIN GEÇMİŞE UYMAKTAN
BAŞKA ÇARELERİ YOKTUR” John Stuart Mill

Radikal, 4 Şubat

Öz Tercüman (Günden Güne) Kurtdereli Mehmet Pehlivan diye bir yazı dizisi başlattı. Hakkı Devrim (Cihannüma köşesinde) “Gözlerime inanamadım. Pehlivan tefrikası olmayan gazete yoktu bir zamanlar. Bu konuda usta yazarlar vardı. ‘Pehlivan tefrikası’ yılan hikayesi’yle eşanlamlı bir deyim anlamına kullanılır olmuştu” diyordu.

Aklıma bir söz geldi.

13.yüzyılda Anadolu’ya Ertuğrul Bey’in öncülüğünde gelen Osmanlılar’ın son padişahı VI.Mehmed Vahidettin’in 1912’de doğan ilk erkek evladına da Ertuğrul adı verilince, (galiba) Kanlıcalı Nihat BeyEyvaah” demiş “biz yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik zannediyorduk, galiba bunlar yeniden başlıyorlar!”


*

ENFLASYON KEŞKE DİNOZOR OLSA SOYU TÜKENİR GİDERDİ...

Habertürk, 5 şubat

Bakanlar, Recep Teallül Erdoğan’a ekonomi konusunda brifing vermiş, Erdoğan sıkılmış ve (adamın Kasımpaşalı üslubunu sürekli alkışlarsan böyle olur) fırçalamış herkesi. Habertürk diyor ki “Bu sözlerden haberdar olan basın mensupları arasında ‘anlaşılan enflasyon canavarı’ (dinazor) genel başkanı kızdırmış’ esprilerine neden oldu.”

Cümle düşüklüğünü boşverin de, “enflasyon canavarı” olarak resmedilen o “şey” dinozor değil (onun adı da dinAzor değil, dinOzordur) bir ejderhadır... benim sevgili ve esprili basın mensubu arkadaşlarım.


*

BENCE DE...

Vatan, 4 şubat

Ruhat Mengi global ısınmadan bahsediyor.

Yerkürenin şu anki durumu saat 4’ü gösteriyormuş. Saat 4.30 olduğunda dünyanın da sonu gelmiş olacakmış. Güneş kavurmaya başlayacak(mış)”  Mengi bu noktada bir parantez açıp ekliyor : (Geçen yaz fazla ısıtıyor gibi gelmişti zaten.)

Bir önceki Türkçe tezimi destekleyen Ruhat Mengi’nin bu yazısının başlığı “Absürdlüğün dozu giderek artıyor.”


*

SANKİ İÇİNDE OLSAN...

Gazeteler, 5 şubat

S/S Başbakamayan Recep Teallül Erdoğan Irak Savaşı konusunda “Harekâtın başında denklem dışında kalınırsa, harekâtın sonunda gelişmeleri yönlendirmek mümkün olmaz” buyurmuş.

Harekâtın sonunda yönlendirttirirlerdi çünkü sana...


*

S/S BAŞBAKAMAYAN’DAN ANTİ-REKLAM

Gazeteler, 4 şubat

Madem S/S Başbakamayan’dan bahsettik, şunu da söylemeden etmeyelim...

AKP’nin Genel Başkanı olduğu konusunda ısrar eden Erdoğan (Ben hukukçu değilim, ama kurucu üye olmayan bir parti üyesinin, partinin kurucu üyeleri tarafından nasıl, genel kurulda oylama yapmadan genel başkan seçilebildiğini anlamış değilim hâlâ. Neyse...)

Lafın ucunu kaçırdım...

Erdoğan Bahçeşehir Üniversitesi’nin “Hükümet ve liderlik programı”nın açılışına davet edilmiş. Bir AKP’liyi mikrofon, kamera, kürsü veya kürsüyü andırır yüksekçe bir masa, bir tabure filan olan bir yere davet ettin mi, bil ki KONUŞUR kardeşim, sonradan şikayet etme.

Erdoğan da konuşmuş. Ne demiş?

Lider olunmaz, lider doğulur!”

“Lider vasıfları nasıl kazanılır, nasıl lider olunur?” konulu bir eğitim programının açılışı da ancak bu kadar güzel yapılırdı.

“Boşuna bu programı izlemeyin enayiler; liderlik sonradan öğrenilmez!”

Valhasıl, ishal dediğin kötü bir hastalıktır!


*

PEPE KÜLTÜR’E, PEPE KÜLTÜR’E !

Hürriyet, 3 şubat

Orman Bakanı Osman Pepe, Artvin’in Yusufeli ilçesinde yapılması düşünülen barajla ilgili şöyle demiş:

Yusufeli’nde baraj istemiyoruz, dediler. Neden istemiyorsunuz, diye sordum. Onlar da ‘rafting yapıyoruz’ cevabını verdiler. Allah Allah! 3-5 tane tuzu kurunun Afrikalı yamyamlar gibi rafting yapması için bölgenin ve ülkenin ekonomisine merhem olacak yatırımı yapmayalım mı?”

Bence Pepe’yi Orman'dan alıp Kültür'e Bakanı yapsınlar!


*

BOĞA TABİİ ELİNDEN GELENİ YAPACAKTIR

Güneş, 3 şubat

Defne Samyeli köşe yazıyor. Vurulurken bakıyordu, diye bir kutu. Bir boğa resmi, öküz de olabilir, hayvanın sadece ön gövdesi görülüyor. Yazı şöyle:

“Elde satırla kovalandığı için kaçıyordu. Koca boğanın peşine (demek ki boğaymış) hem polis, hem mahalleli düştü. Elde kementler, bıçaklar... Vaktinde kıstırsalardı hayvanı bir köşeye, hani birkaç sene önce olduğu gibi, kaçmasın diye ayaklarını satırla kesecekler miydi? Bu kez bir açık alanda yakaladılar, etrafını çevirdiler. Onca insan ona doğru muhtemelen hiç anlamadığı (Anlama ihtimali de varmış demek ki...) bir şekilde bağırıp çağırıp tepinirken o, sadece baktı... Polis tüfeğini boğaya yöneltti. Duraksamadan ateş etti. O dev gibi hayvan tek kurşunla yere yıkıldı. Niye vurmuşlardı? Çünkü hayvan kaçarken birini yaralamıştı...”

... ve en vurucu cümle: “Unutmasınlar ki, onların kendilerince o boğayı satırla doğramaya, kementle yakalamaya, kurşunla öldürmeye hakları varsa... boğanın da kendi canını kurtarmak için elinden geleni (!) yapmaya hakkı var...”

Şaka bir yana, Samyeli’nin fikrine katılmamak mümkün değil. Ben, zavallı bir hayvanı bağırta bağırta boğazlayanların, Tanrı’nın insanları hoşgörmek için, sevmek için, dualarını kabul etmek için illa kan görmek istediğini sananların, birbirinden güzel 99 sıfatla adlandırmaya çalıştıkları Tanrı’ya hakaret ettiklerini düşünüyorum. Ayrıca... neyse, boşverin!

*

Haberin Devamı


16 FACİASI

Sabah, 2 şubat

Columbia uzak mekiği havada patladı. Herkes teknik bir açıklama peşindeyken, Sabah, manşetinde, hurafelerden haber çıkarmaya çalışıyordu.

Başlık: 16 Faciası

Spot : Amerika şokta. 16 Ocak’ta fırlatılan Columbia mekiği 16 gün sonra, inişe 16 dakika kala havada parçalandı. (Haberin tam olması için tek talihsizlik... Columbia’nın parçalandığı anda, saatte 17 bin kilometre hız yapmakta olması. Bin kilometrecik daha yavaş olsa ne güzel olurmuş!)

Ben, tam alıntı yapmak üzere bu gazeteyi okurken, hasta Beşiktaş’lı kardeşim Kemal’den bir telefon:

- Serdar, 16’nın uğursuzluğuna sen de inanmaya başladın mı?
- Hadi ordan, ben hurafelere inanmam...
- İnansan iyi olur, senin uzay mekiğin de 16’da çakıldı!
- Ne diyorsun oğlum sen?
- Hakem sizin Fatih’i  ne biçim attı oyundan 16. dakikada ama, uhahahaha!


*

BENİM DE BİR İKİ OLUMLU DÜŞÜNCEM VARDI GÖNDERECEK...

Habertürk, 2 şubat

Aklı başında herkes, imkanına göre, canımıza okuyacak olan bu aptal savaşa karşı durmaya çalışıyor. Sivil toplum örgütleri hariç... Yani, bir iki istisna var tabii ki. Mesela “Doğal Sağlığı Koruma Vakfı.”

Onlar, barışa, “pozitif düşünce gücünü kullanarak” destek veriyorlarmış.

Not edin, tarifini yazdırıyorum : “Loş bir odada toplanan vakıf üyeleri, rahatlatıcı müziğin eşliğinde harita üzerinde konsantre olarak savaşı engellemeye odaklanıyorlar. Işık ve sevgi enerjilerini düşünceleriyle yönlendirerek ‘Savaşa Dur!” demeyi amaçlıyorlar.”

Vakfın bir yöneticisi konuyu bizim gibi yeni başlayanlar için biraz açmış: “Düşündüğümüz anda var oluyoruz. Ne düşünürsek titreşimler halinde istediğimiz yere ulaşır. Olumlu ve bilinçli düşüncelerimizi birleştirip savaşı engelleyebiliriz.”

Acaba içlerinde İngilizce veya Arapça düşünen var mıdır? Yoksa Bush ile Saddam’a ulaşan olumlu ve bilinçli düşüncelere bir de tercüman gerekecek...

(Siz dalga geçedurun, ben bu metodu öğreneceğim. “Olumlu ve bilinçli düşüncelerimi” !!! ulaştırmak istediğim bazı yöneticiler var da...)


*

YA AĞDA YAPTIRANLAR, ONLARIN KALP KRİZİ RİSKİ VAR MI

Gazeteler, 7 şubat

Eveeeeet, gelelim haftanın en güzel haberine.

Hergün traş olanların kalp krizi, beyin kanaması ve felç geçirme riski ciddî oranda azalıyor, MUŞ.

Gazeteler bu haberi : Traş olun ömrünüz uzasın, diye verdi tabii ki...

Bir defa, bir traş ortalama 5 dakika sürse, hayatının 60 senesi traş olan bir erkeğin ömrü ... ortalama 2,5 ay kısalmış olur, a be aptallar! Çünkü ömrünün 76 gününü, aynada aptal aptal kendine bakarak ve boş şeyler düşünerek yüzünü kazımakla ve kanatmakla geçirmiş olur...

Bu istatistik bir yana...

Haber eksikti ama... anladığım kadarıyla, Bristol Üniversitesi 20 sene süren bir araştırma yapmış. (Böyle aptalca bir sonuca varmak için 20 sene uğraşmışlar.) “İnsanların sakal durumuyla kalp hastalıkları ve beyin kanaması arasındaki ilişkiyi” incelemişler...

Haberin Devamı

Sonuç : Her gün traş olmayan insanlar (1) daha çok sigara içiyor, (2) daha az evlilik yapıyor ve (3) genellikle beden gücü isteyen işlerde çalışıyormuş. Ve traş olmayan erkeklerin beyin kanaması riski % 70, erken ölüm ihtimali de % 30 daha yüksekmiş.

Araştırmayı yürüten Prof. “Bunun nedeni hormonal olabilir” demiş.

Verin bana bir kamuoyu araştırması, ben size “Ayak numarası 37 olan ortaokul mezunu erkeklerin içinde Galatasaray taraftarı oranı daha yüksek oluyor” gibi abuk sabuk bir sonuç çıkarırım isterseniz...


*

UZMAN GAZETECİ FARKLI OLUYOR

Vatan, 5 şubat

Hani Doğu adlı koca gözlü böceğin annesiyle babası 4.Levent’te karşıdan karşıya geçerken ezilip öldüler ya, “Bizde karşıdan karşıya ancak cesetler geçer!” diyor Vatan haberinde. Krokilerle, fotoğraflarla, polis-adliye istihbaratıyla komple bir haber yapmış Vatan, tam bir sayfa.

Bir de “uzman görüşü” eklemeyi unutmamışlar, haberi tamamlamak için.

Şöyle diyor başlığı:

Müge Anlı : O yoldan hep korkarak geçerim

“Gazetenin, ‘malum yolda karşıdan karşıya nasıl geçtiğini’ sorduğu bu önemli kişi, bu uzman kimmiş” diye baktım hemen, şöyle diyor haberin girişi:

Magazin Müdürümüz Müge Anlı, korkunç kazanın olduğu yerden hep ürkerek geçtiğini anlatıyor.”

Görüş alınan uzman, gazetenin Magazin Müdürü çıktı!

Ama bitmedi, durun hele... Müge Hanım o yolda “hep ürküyormuş” da, karşıdan karşıya mı geçiyormuş? Yoo..

4.Levent metro durağı önünden her gün arabamla geçiyorum...” diyor.

Allah sizi bildiği gibi yapsın e mi!


*

İKİ CİDDİ HABER, İKİSİ DE GÜZEL

İki güzel haberle bitireceğim bu seriyi, izninizle. Bunlar gülünecek haberler değil, gülümsenecek ya da hüzünlenilecek haberler.

- Samsunlu bir işadamı gece evine giren hırsızı ensesinden tuttuğu gibi karakola götürmüş. Ama 15 yaşındaki acemi hırsız “Günlerdir açız, başka çarem yoktu. Beni hapse atarlarsa anam babam aç kalır” deyince... Ahmet Murat Yiğit adlı yiğit adam “Yürü bakalım, dediklerin doğru mu, evini bir görelim” demiş. Tek göz bir barakada, hasta babasını, hasta kardeşini ve anasını aç bilaç soğukta oturur bulmuşlar. Yiğit, hırsızın ailesine erzak ve para yardımı yapmış, çocuğa da iş sözü vermiş. (Posta, 6 şubat)

- Bolu İzzet Baysal Endüstri Meslek Lisesi Müdürü Abdülkadir Bayındır kanserden ölmüş. Üç hafta sonra karne günü gelmiş, ama dağıtacak müdür yok. Öğrencilerin önerisi üzerine topluca kabristana gidilmiş ve karneler, Abdülkadir Hoca’nın mezarı başında dağıtılmış. Öğrencileri “Müdürümüzün üzerimizde çok emeği var. Onun da bizimle birlikte olduğunu hissediyoruz, başarımızla gurur duyuyordur” demişler. (Hürriyet, 1 şubat)

(Arkadaşlar ben ihtiyarlamaya başladım galiba. Sulu gözlü oldum. Bu iki haberi, bir yolunu bulup tiye almam gerekirken... Hayırdır inşallah!)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!