Güncelleme Tarihi:
Antalyalı bir lokantacı, gelen geçenler balıklarının taze olduğunu gözüyle görsün diye... zavallı sazanı sırt yüzgecinden bir kancanın ucuna asmış teşhir ediyor, kurumasın diye de hortumla ıslatıyormuş. Hürriyet’in hayvansever editörü Doğaner (Gönen) ‘Bir canlının dramı’ diye çaktı haberi. Yanda, balığa aklı sıra avucuyla ‘su veren’ lokantacıyı görüyorsunuz!
*
KOVULMAMIŞ GAZETECİDEN YÖNETİCİ OLMAZ
Geçen hafta medyada yaşanan hareketliliği izlerken düşündüm:
Nasıl bir kere batmamış tüccardan işadamı olmazsa...
Hayatında en az bir kere kovulmamış bir gazeteciyi, gazetelere yönetici yapmayacaksın! Adam kovarken, kovulmanın ne olduğunu bilsin, insanların ekmeğiyle, haysiyetiyle oynamanın ne olduğunu bilsin, diye.
Gazeteler ve internet siteleri, geçen hafta
*
O HORTUMUN UCU ŞİMDİ NEREDE DERSİNİZ?
Başbakan medya düşmanlığında artık kendini bile aşıyor: “Kesilen hortumları yeniden çalışmadığı için çılgına dönüyorlar, tekzipleri yayımlamıyorlar.”
Not: Hortumları kestikleri doğrudur, ama ucunu ‘kimin cebine’ bağladıkları çok yakında ortaya çıkacaktır!
Birgün, 14 Mart
*
VATAN’IN BAŞYAZARI GÜNGÖR MENGİ ‘DEN BİR ALINTI
Çuvallamak!
"Çuvaldaki çürükler gitti.. Bunların hepsi çuvalın içindeki çürükler.. Bunları ona sayın.."
Başbakan Erdoğan dün Bayburtlu işadamlarına hitap ederken AKP'den istifa eden milletvekilleri için böyle demiş..
Gidenleri yerin dibine batıran bu sözler, partide kalanlara taç mı giydiriyor? Hayır.. Çuval ne gibi şeylerin ambalajı olabiliyorsa, sağlam da olsalar içerde kalanlar onlardan biridir.
Çuval açılsa, bir güzellik yarışması yapılsa, birinci seçilseniz ne yazar?
Sonuçta yine ya patatessiniz, ya soğan!
Erdoğan'ın benzetmesi, Türkiye'deki lider sultasının tipik bir dışa vurumudur.
Ve en güçlü oldukları dönemlerde bile neden çuvallıyorlar; onun da cevabıdır!
"Herhalde bu arkadaşlar değişim hızımıza ayak uyduramadılar" deseydi daha şık olmaz mıydı?
Vatan, 14 Mart
*
İKİ KASIMPAŞALI
Hasan Kaçan, Kasımpaşalı sıfatıyla, Başbakan’la bir röportaj yaptı Akşam için. Bu arada, Başbakan’dan, misafiri sıfatıyla diş kirası istemiş, şöyle anlatıyor:
Kaçan: Yani sayın Başbakanım bir 20’lik hediye etseniz hayır demem, envanterim falan da yok, afiyetle yerim. (Kopuyoruz burada)
Erdoğan: Dur bakayım, hakikaten Kasımpaşalı’ymışsın sen de... (Cebinden küçük cüzdanını çıkarıyor, karıştırıyor) 20 YTL yok, Hay Allah...
Kaçan: İki onluk da olur Başbakanım!
Erdoğan: Dur imzalayayım, sen de hatıra envanterine kaydet. Bir onluk var ama. (Parayı havaya tutuyor, ışıkta bakıyor, sonra imzalıyor.)
Kaçan: Allah bereket versin efendim, ne demek! (Parayı hoop cebe atıyorum, sonra ciddi mevzulara dalıyorum.)
Not: Aranızda hukukça vardır, Türk parasının üstüne yazı yazmak, imza atmak suç mudur?
Akşam, 14 Mart
*
HIRSIZIN DİNİ İMANI YOK
Birçok gazete kullandı, HOT manşet yaptı.
Bingöl’de 2003 depreminden sonra yapılan ‘afet evleri’ Bingöl’deki son depremde oturulmaz hale geldi. Yani müteahhit afet evlerinden de para çalmış ve hırsızlığı göre göre altına imza atmış Bayındırlık Bakanlığı yetkilileri altına imza atmış!
HOT’un manşeti: Afet evleri, 5.9’a bile dayanamadı
HO Tercamün, 15 Mart
*
VATAN’IN BAŞALTI YAZARI RUHAT MENGİ’DEN BİR ALINTI
Önceki gün bir TV kanalına yeni TCK’daki basın cezaları konusunda açıklama yaparken ağzımdan “Hapis cezası ile basını sindireceğini sananlar çok yanılıyor. Halkın haber alma özgürlüğü adına biz cezaevine girmeyi de göze alırız. (...) TCK’nın diğer maddeleri için aleyhimize acılan milyarlık davalar nasıl kılımızı kıpırdatamadıysa hapis korkusu da kıpırdatamaz. Halkın haber alma özgürlüğü yolunda mağlup gazeteci bile galip sayılır. Ya bu maddeleri değiştirirler ya da dünya onları değiştirir. Benden söylemesi!”
Breh, breh, breh! İşte Türkiye’nin böyle cesur gazetecilere ihtiyacı var!
Vatan, 15 Mart
*
DARA DÜŞEN BESİCİ DENİZ’E SARILIRMIŞ
CHP’nin grup toplantısında kürsüye gelen Deniz Baykal’ın etrafını saran besiciler, ‘Dayanacak gücümüz kalmadı, kurtar bizi Baykal!’ demişler.
Kurtarıcı olarak sarılacakları Baykal’dan başkası kalmadıysa, Türkiye’de besicilik gerçekten öldü demektir!
(Gerçi Baykal ölüyü canlı gibi ayakta tutmayı iyi bilir ama...)
Şok, 16 Mart
*
BAL GİBİ DEZENFORMASYON
Gazetelerde ‘Mashadov’u dava arkadaşları Ruslar’a 10 milyon dolara sattı’ diye haberler çıktı. Güya Ruslar, bu hainlerin adını biliyormuş da, sır gibi saklıyormuş...
Basının işi çok zordur, biliyor musunuz, bu haber doğru olabilir, birileri Mashadov’un yerini bildirmek hatta yakalayıp teslim etmek için Ruslar’dan para almış olabilir, ama ‘içimden bir şey’ bana diyor ki: Bu, Rus istihbaratının Çeçenler’in arasında ikilik yaratmak, herkesi birbirine düşürmek için ortaya attığı sinsi bir yalan! Ama (haberlerinde Çeçen yanlısı olan gazeteler dahil) basın-yayın kuruluşları bu iddiayı, bir iddia gibi değil de kesin gerçekmiş gibi verdi.
Gözcü, 16 Mart
*
45 GÜN ONURSUZ MU GEZMİŞ YANİ?
Danıştay, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hakkında ’27 inşaatın kaçak yapılmasına engel olmadığı’ gerekçesiyle verilen soruşturma iznini iptal etti, diyordu spot. Halbuki, Deniz Baytal, son CHP Kurultayında, rakibine karşı bu yolsuzluk iddialarıyla gitmişti.
Sarıgül diyor ki: Baykal, onurumuzu iade etmeli!
Ne demek ‘Baykal onurumuzu iade etmeli?’ yani CHP Kongresinden Danıştay’ın kararına kadar geçen bir buçuk ayda ‘onursuz’ mu gezmiş Sarıgül? Türkçenin bize bir oyunu daha...
Hürriyet, 17 Mart
*
BUNLARIN UZAN OLDUĞUNDAN EMİN MİSİNİZ?
Sabah, ‘Uzan’ın adası kaçak çıktı’ diyor. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Uzanlar'dan devraldığı Zeytin Adası'nı satarken, Orman Müdürlüğü tapu iptal davası açtı. 29 yıldır özel mülkiyetteki adanın devlet arazisi olduğu ortaya çıktı. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, "Birdenbire tapu iptal davası açılınca çok şaşırdık. Orman Bakanı Pepe ile görüştüm. O da araştıracak" dedi.
Allah için bir tek işleri düzgün çıksan, dişimi kıracağım.
Bu Uzanlar’ın Uzanlar olduğundan eminiz değil mi, nüfus cüzdanları filan sahte değil yani?
(Not: Orman Bakanlığı yahut Hazire 29 senedir NİYE SUSUYORMUŞ? Ne karşılığında?)
Sabah, 17 Mart
*
AKP HÜKÜMETİ SAÇMALAMAKTA KARARLI
Kurban Bayramlarında ortalık kan gölüne dönmesin diye, bundan böyle 50 dairelik ve daha üstü sitelerde... sıkı durun “kesimhane kurmak mecburi” olacakmış.
Saçmalamayın! Her siteye bir ‘kurban kesimhanesi’ o da 365 günde bir kullanılmak üzere... Ayrıca, siz daha sitelere sığınak yaptırmaktan, otopark yaptırmaktan bile acizsiniz!
(Bir dükkan kiralamaya çalışıyoruz, fahiş bir kira istiyorlar. Rahmetli ortağım Güngör sorardı ‘Bunun ahırı da var mı?’ diye, hani bu dükkana bu kirayı ödeyecek eşeği nereye bağlayacağız hesabı... Sitelere ahır yapmadılar ama kesimhane yapıyorlar!)
Star, 17 Mart
*
BİR DE KIZMASAYDI !..
Gözcü’de Başbakan’ın parti grubunda yaptığı konuşmayla ilgili bir haber ve şöyle bir resimaltı: (Erdoğan) ‘Kaçak rakı üretenlere çok kızdı’
22 kişi ölmüş, birçok insan hastanelerde... inşallah kızmıştır ve kızmakla da yetinmeyecektir!
Gözcü, 17 Mart
*
VATAN’DA ÖNEMLİ BİR HABER: MACAR SALAMI 11,39 YTL’DEN SATILDI
Bana cevap verecek değiller ya, soruyorum, ses eden yok...
Mesela Vatan’ın ekonomi sayfasındaki şu (???) bir haber midir yoksa reklam mı?
Tansaş’tan 40 ürüne yüzde 40 indirim kampanyası
... bir ‘haber’ metni, bir ara başlık (Macar Salamı 11,39 YTL’den satıldı), altında da Süt Kuzu Kol 8.09 YTL’den tutun da Vital Saç Boyası 4.17 YTL’ye kadar uzun bir fiyat listesi
Bu haber mi, aleni reklam mı, gizli reklam mı, rüşvet mi, nedir?
Vatan, 17 Mart
*
HAYDİ BİSMİLLAH, DAHA NELER OLACAK NELER...
Irak’ta oluşan ilk ‘hür’ (!) meclisin ilk krizi ne oldu biliyor musunuz?
Kürt milletvekilleri Meclis kürsüsünden Kürtçe yemin etmek isteyince, ortalık karıştı.
‘Kuzeyli’ ablalarını, abilerini örnek almışlardır!
Sabah, 18 Mart
*
DIIT
Bilin bakalım ‘genetik yapısıyla oynanan gıdaların yarattığı kanser riskini’ incelemekle görevli TBMM komisyonu görüşlerine ve bilgisine başvurmak için KİMİ davet etti?
Eski hakem ve kabzılam Erman Toroğlu’nu!
(1 Nisan’dan itibaren gazeteciler GAK dese suç, GIK dese suç. Bari alıştırma yapalım sizinle, ben DIT dediğim zaman, siz ‘iyi şeyler söylediğimi’ anlarsınız artık!)
Vatan, ‘Her şeyi bilen adam’ diye başlık atmış. Bu lafın - hani duruma uysun diye - şöyle SEBZELİ filan bir versiyonu yok muydu?
Vatan, 18 Mart
*
BALIK YAĞI
Doktorlar ‘konu komşu tavsiyesiyle çocuklara içirilen balıkyağının fazlasının ZARARLI olduğunu’ söylemişler.
Ben doktorlara bu açıdan gıcık oluyorum. Dün ‘faydalı’ dediklerine bugün ‘zararlı’ diyorlar. Ulan madem bu iğrençliğin ‘fazlası’ zarardı, niye çocukluğumuzda bize bağırta böğürte içirttiniz balık yağını? Iğğğk, 40 yıl sonra düşününce bile tadı ağzıma geliyor...
Bize bu balıkyağını içirenlere, en az, üniversiteye hazırlandığım çağda bana ‘AMAN TIP OKUMA, DOKTOR OLMA SERDARCIĞIM, YOKSA 40 YAŞINA KADAR PARA KAZANAMAZSIN!’ diyen o boynu devrilesi abim kadar gıcık oluyorum. Doktor olsaydık, en azından 40’ından sonra para kazanırdık, 50 yaşına geldik sürünüyoruz...
Posta, 18 Mart
*
AH GARİBİM, GARİP MEHMETCİĞİM BENİM!
Çanakkale şehidi midir, gazisi midir bilmiyorum, Anzac Teğmen H.E.Moody’nin hatıra defterinden minicik bir trajedi:
‘Ona Ernest diyorduk. Her sabah yakacak odun bulmak için siperinden çıkan kara kuru bir Türk’tü. Bizim arkadaşlar epeydir ona ateş etmiyordu artık. Hatta konserve et atmayı bile alışkanlık haline getirmiştik. O da karşılığında bize selam verip, teşekkür ediyordu. Zavallı Ernest bir sabah bir kurşunla vurulup, öldü. Zira bizim sipere yeni bir birlik gelmişti...’
Vatan, 18 Mart
*
BU İŞ EMİRLE OLSAYDI, EVREN PAŞA HALLEDERDİ SORUNLARIMIZI
AKP Hükümeti Türk fakir fukaranın sağlık ve hastane sorununu ‘elinden geldiği kadar’ çözdü. Ankara’daki bir pilot bölgede yapılan araştırmaya göre, vatandaş o imza senin, bu fotokopi benim derken, doktor sırasına girmek için ... 11 SAAT uğraşıyormuş. Ardından hastanede muayene kuyruğu 113 dakika (1 saat 53 dakika) sürüyormuş. Muayene ise sadece ... 7 dakika, artık 7 dakikada ne muayene yapılır ve teşhis koyulursa!
Bu arada, bir başka habere göre de 2004 senesinde, hastanelerin istediği fotokopiler için, hastalar ve hasta yakınları, sıkı durun, 50 TRİLYON LİRA harcamışlar. Allah’tan bu konuyu da Başbakan kürsüden nutuk atarken çözmüş: ‘Vatandaştan fotokopi istemeyin!’ buyurmuş. Yahu bu kadar kolaydı da, niye şimdiye kadar kimsenin aklına gelmedi?
Vatan, 18 Mart
*
GAZİLERE YAPILAN AYIP
Sevimsiz olmayı ve küfür yemeyi göze alarak bir kere daha yazayım.
Bu ayıp bize yeter! diye manşet atmış Güneş.
104 yaşındaki Çanakkale Gazisi Ömer Dede’ye devlet sadece üç ayda bir 400 milyon ödüyormuş. Güneş ‘bu parayla nasıl geçinilir?’ diye arabesk yapıyor.
Tamam, 104 yaşındaki bir dedenin herhangi bir sosyal güvencesi, efendi gibi bir emekli aylığı olmaması Türkiye’nin yüz karası. Bu hepimiz için geçerli.
Ama, dünyanın hangi ülkesinde ‘vatan için savaştı’ diye (çalışamasını engelleyen yahut zorlaştıran bir maluliyeti yoksa tabii) hangi gaziye ömür boyu geçinecek kadar maaş verirler? İş bulmasına yardım ederler, çalışırken gelir vergisinde, işte otobüslerde, trenlerde indirim yaparar, maaşına küçük bir ilave yaparlar, hastanelerde bakımı, tedavisi kolaylanır filan, ama hangi devlet bütün gazilerine ömür boyu bakabilir, hele bizim gibi her nesilde bir büyük savaş yaşamış üstelik fakir ülkelerde? (Bu indirimler, avantajlar da mamuliyeti onanındadır genelde.)
Güneş, 18 Mart
*
KALBİ MİDESİNDE Mİ BU ADAMIN?
Baba acısı, diyor haber, ‘Eski kayınpederini kalbinden bıçaklayıp öldüren genç kaçtı, bir aile baba acısıyla sarsıldı’. Resimaltı: 43 yaşındaki Hehmet Razı, eski damadının kalbine indirdiği bıçak darbesiyle sokak ortasında can verdi.
Bir de fotoğraf, adamcağız yerde yatıyor ... karnından bıçaklanmış bir halde!
Yahu, fotoğrafı kullanan yazıya, yazıyı yapan fotoğrafa da mı bakmıyor?
Takvim, 18 Mart
*
CEPHEDE KAZANIP, MASADA VERMEK
Melih Aşık yazdı, bir okuru dinlemiş, Alem FM’de bir sunucuyla dinleyici arasındaki telefon konuşmasını. Dinleyici ‘Çanakkale’de düşmanı yendik, peki nasıl oldu da İstanbul İngilizler tarafından işgal edildi?’ diye sorunca, sunucu sallamış:
- Zafer kazandık havasına girdik, çalışmadık, o yüzden oldu!
Fenerbahçe maçını yorumluyor sanki DIT!
Ama bunu okurken düşündüm: Bizde, asker cephede kazanır, sivil / politikacı masa başında kaybeder. Bunun bir istisnası var, o da en önemli zamanda (Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş, misali) Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar hem cephede, hem de Lozan’da zafer kazandı, gördüğümüz göreceğimiz budur.
Kıbrıs’ta düştüğümüz hale bakarken, hele hele ‘Apo yeniden yargılansın’ diyenleri duydukça, askerin ‘PKK’nın 1999’daki kadar militanı var dağlarda’ diye uyardıkça... içime bir korkudur düşüyor tekrar!
Milliyet, 18 Mart
*
NİYE BÜTÜN DİNLER KADIN DÜŞMANIDIR?
Amerika’da (belki de Amerikalılar İslam’ı kendilerine göre şekillendirmeye, yönlendirmeye, hatta parçalamaya çalışıyorlar) bir grup Müslüman, bir ‘kadın imamın’ arkasında durup Cuma namazı kıldı.
Dil bilgim sıfırdır ama bana kalsa, ne güzel! Ama gazetelerin (böyle bir fırsatı kaçırmazlar) fikir danıştığı ilahiyatçılar pek hoşlaşmadı bu ‘gelişmeden’. Süleyman Ateş Hoca hariç, hepsi ‘Kadının arkasında namaz kılınmaz!’ buyurdular, farklı gerekçelerle.
Ama ‘Müslüman erkeklerin’ konuya bakışını, kadın imamlara, kadınlarla erkeklerin birlikte namaz kılmasına karşı çıkmalarının GERÇEK sebebini, en açık şekilde, meşhur El Ezher Camii’nin şeyhi Seyid Tantavi söyledi, kıvırmadan:
“Kadının vücudu özeldir. Kadınlar kadınlara imamlık yapabilirler. Ama erkeklere yaptıklarında arkasında namaz kılanların imamların vücuduna bak(ma)ması ve sadece ibadete odaklanması zorlaşır!”
Anladınız mı dertleri nedir?
Hürriyet, 18 Mart
*
OKTAY EKŞİ NE DEMEK İSTEDİ?
Hürriyet’in başyazarının yazısına şöyle girmiş:
“YASEMİN Çongar Washington’dan bir haber veriyorsa ve özellikle o haberde ‘bir yetkili’ye atıfta bulunuyorsa, onu iyi okumak gerekir. Çünkü Çongar ‘ABD yetkili’lerinin mesajlarını Türk kamuoyuna ‘en iyi’ aktaran gazetecilerden biridir.”
Oktay Abi’yi iyi tanırım, son derece ‘diplomat’ bir gazetecidir. Ne demek istemiş?
Hürriyet, 18 Mart