Güncelleme Tarihi:
NEREDEN NEREYE
Vatan, 12 Nisan
Diyarbakır’ın SHP’li (Dehap’lı) yeni Belediye Başkanı Osman Baydemir çok akıllıca, çok güzel bir laf atmış ortaya:
“10 çocuk yapmak insan hakları ihlalidir!”
Gerçi meseleye “Bir kadın için 10 çocuk yapmak...” diye “yanlış” bir açıdan bakıyor, ama o kadar da maçoluk olacak, bu da geçer.
Başkan’ın on kardeşi varmış, yani bilerek konuşuyor.
Eskiden Kürtçüler, espri diye de olsa “Biz size (yani Türk kökenlilere ve Cumhuriyet’e) niye silah çekelim? Sizi silahla değil, bilmem neremizle yeneceğiz...” derlerdi. (Yani çok çocuk yaparak çoğunluğu ele geçireceğiz, demeye getirirlerdi.)
Bugün “Bakamayacağından fazla çocuk yapmak insan haklarına aykırıdır” noktasına gelmiş olmaları çok iyi.
*
N’OLDU, AKŞAMDAN SABAHA ZAM MI GELDİ
Hürriyet-Hürriyetim, 14 Nisan
Hürriyet gazetesinin manşeti: 7 trilyon bulamazsa 3 yıl hapis
Aynı gün ve aynı sabah, Hürriyet internet sayfasında ve Hürriyetim’de aynı haber : 8 trilyon bulamazsa 3 yıl hapis
Demek ki arada dolara zam gelmiş...
*
DOĞU CEPHESİNDE DEĞİŞEN BİRŞEY YOK
Hürriyet, 13 Nisan
Türkiye Konuşuyor serisinde, Enis (Berberoğlu) bu sefer Erzurum’dan yazdı. Köşenin bu haftaki ana haberinin başlığı da ‘Erzurum’un peyniri Trakya’dan’ idi.
Erzurum Ticaret Borsası’nın 17 senelik başkanı Hakkı Hınıslıoğlu (Erzurum’da hayvancılığın öldüğünü söylerken) diyor ki, “Bırakın başkasını, ben bile Bursa’dan peynir getirip satıyorum.” (Bursa Trakya’da mı, demeyin, ben yazının başlığından son satırına atladım.)
Daha önce de anlattım, Ayfer Neyin kızacak ama...
Kars’ta meşhur bir Serhat Gıda Pazarı vardır, tezgahtarlık yapan yağız bir delikanlı vardı. (19 yıl sonra Kars’a gittiğimde, onu kasada, saçları kırlaşmış, yorgun, orta yaşlı bir adam olarak buldum.)
Devamlı bu delikanlıyı taciz ediyordum, “Bana adam gibi peynir getir” diye. Ama nerde!
Derken bir gün beni ta uzaktan görmüş, seslendi, “Komutaaan! Gel, gel...” Gittim. Dükkanın vitrinine yapıştırdığı el yazısı kartonu övünerek gösterdi bana:
”Hakiki Edirne peyniri gelmiştir!”
Kars’tayız, hayvancılığın, sütün, peynirin anavatanı... “Hakiki Edirne peyniri gelmiştir!”
Enis’in yazısını okuyunca anladım ki, 20 senede, ya değişiklik yok, ya da döndük dolaştık aynı yere geldik...
*
RAHMİ KOÇ CADDESİ, TOYOTASA MEYDANI...
Hürriyet, 16 Nisan
Vahap (Munyar) yazmış da okudum.
Sigara devi Philip Morris’in Türkiye’deki müdürü Şükrü Arkayın’a İzmir Torbalı Belediyesi başvurmuş: “Torbalı’ya verdiğiniz hizmetlerden dolayı tesislerin yakınındaki caddeye ‘Şükrü Arkayın Caddesi’ adını verme kararına vardık.”
Şükrü Bey kabul etmeyince, caddenin adı ... Philsa Caddesi olmuş!
Eee, 350 milyon dolarlık yatırıma bu kadar teşekkür (!) etsinler artık!
Not: Bu arada, sahi, belediyelerin niye aklına gelmedi bugüne kadar. Belki de gelmiştir ya...
Sokakların adını şirketlere ve özel şahıslara satmak veya kiralamak. Mesela, İstiklal Caddesi’ni beş yıllığına kiralarlar, ToyotaSA Caddesi olur, Rumeli Caddesi’ni Uzanlar’un Rumeli Holding’i kiralardı tabii ama durumları nanay... İyi para toplanır, hem de sokak ve cadde isimlerinin tekdüzeliği, sıkıcılığı ortadan kalkar...
*
HEP DE HATALAR BU YÖNDE OLUYOR, NEDENSE
Gazeteler, 16 Nisan
TBMM Türk Ceza Kanunu Alt Komisyonu, TCK’da yapılacak değişiklikleri karara bağlarken “küçük bir hata” yapmış, Cumhuriyet’e sövmek, özellikle de yurtdışından sövmek suç olmaktan çıkmış.
Şimdi bir kısım din düşmanı art niyetli çıkar, AKP’lilerin Cumhuriyet’in intikamını almaya çalıştığını, Almanya’da faaliyet gösteren Kaplancılar, Millî Görüşçüler gibi dinci teşkilatları korumaya ve kollamaya çalıştığını filan söyler...
Bu namussuzlardan herşey beklenir vallahi!
*
FAZLA ETKİLİ SATIŞ VE PAZARLAMA
Hürriyet-Kelebek, 16 Nisan
Orhan Pamuk diyor ki: “Ben tabancayı çekip kimseye ‘Benim kitabımı alın’ demedim. Herkes koştu aldı. Belki kabahatim, kampanyalarla, insanların eline anlayacaklarının üzerinde kitapları tutuşturmak oldu.”
Yani “pazarlamanın dozunu kaçırdık” mı demek istiyor?
*
TOPLUMU İLAÇLA TARİF
Vatan, 16 Nisan
Türkiye’de en çok satılan 10 ilaçtan 4’ü ruh ve sinir hastalıklarına karşıymış. Vatan manşetini “Milletçe asabiyiz” diye atmış.
Halbuki birinci sayfada verilen listeye bakınca, meselenin bu kadar basit olmadığı aşikar.
En çok satılan ilaç Tekoban, yani zihin açıcı. Demek ki anlama ve hatırlama sorunumuz var.
İkincisi Plavix, kan sulandırıcı. Demek ki kanımız donmuş.
Üçüncüsü Cipram, yani antidepreson. Demek ki asabiyiz.
Dördüncüsü Fosamax, kemik erimesine karşı. Demek ki iskeletimiz yok oluyor.
Beşincisi Seretide, astım ilacı. Yani boğuluyoruz.
Altıncısı Amoklavin, antibiyotik. Cerahat her yerimizi kaplamış.
Neymiş? Toplum olarak sadece asabi değilmişiz. Hafızasız, idrak sorunu olan, kanı donmuş, asabi, kemiksiz, iskeletsiz, boğulmakta olan bir toplum haline gelmişiz...
*
HEPSİ AYNI ŞEYİN ŞEYİ
Vatan, 16 Nisan
Meclis Başkanı “şeyini şey ettiğimin şeyidir” gibi, medeni bir memlekette o saniye koltuğundan edecek bir laf etti, bütün gazeteler tepki gösterdi. (Pardon, dincilerle Nazlı Ilıcak hariç...) Demek ki Sabah da iyi görmemiş bu rezaleti. Mustafa Mutlu, Vatan’daki köşesinde “Niye Sabah gizlemeyi tercih etti?” diye sorarken, yazısını şu zarif cümleyle bitiriyor:
”Şey edebilmek için şey olmamak gerekiyor...”
En az Arınç’ın sözü karar şık!
*
ARINÇ’I TASFİYE İÇİN FIRSAT MI ARANIYOR?
Hürriyet, 17 Nisan
Son gafı (şeyin şeyi...) vesilesiyle “Arınç yalnız kalıyor” diye yazmış Yalçın Doğan.
Arınç :
1- Partide köktendinciliğin temsilcisi gibi görüldüğü için,
2- (Fransız çizgi roman kahramanı) Gaston Lagaffe’ı aratmayan potları yüzünden,
3- Manisa’da işkenceci polisleri savunan avukatı belediye başkanı seçtirdiği için... vs
AKP yönetimiyle Meclis Başkanı’nın arası hiç iyi değilmiş, AKP’de giderek yalnız kalıyormuş.
Yalçın Abi AKP’yi iyi takip ediyor. Bir sualim var :
Bu Meclis, yani Arınç’ın başkanı olduğu Meclis, kendi içinden bir Cumhurbaşkanı seçecek, iki sene sonra. Arınç “Erdoğan’a rağmen” kendini TBMM Başkanı seçtirdiğine göre, yarın da Cumhurbaşkanlığı seçiminde “Erdoğan’a rağmen” kendini (Veya kendi adayını) Cumhurbaşkanı seçtirebilir mi?
Arınç ile Erdoğan’ın birbirinden hoşlaşmamasında bu Cumhurbaşkanlığı seçimi hesapları da rol oynuyor olabilir mi?
(Tabii Tayyip Muhibi Türk Basını’nın Arınç’a birden bire yüklenmesinde - şey meselesinde tabii fazlasıyla hakketti de... - Meclis Başkanı’nın karizmasını çizme gayretleri var mı, diye sormuyorum. Basın, başbakana hoş görüneceğim diye böyle çirkin oyunlara alet olmaz!!!)
(Not: 18 Nisan tarihli Milliyet’te okudum. Müsiad genel başkan yardımcısı, Erdoğan’ı kürsüye davet ederken “59.hükümetin cumhurbaşkanını kürsüye arzediyorum” demiş. Dervişin fikri neyse...)
*
SOKAĞA MI ATIYORLAR Kİ?
Gazeteler, 17 Nisan
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell “Kuzey’in evet, Güney’in hayır demesi halinde, Kıbrıslı Türkler’i açıkta, soğukta bırakmayız’ demiş.
Anlamadım?
Kıbrıslı Türkler’i sokağa atmaya hazırlanan biri mi var yoksa?
*
METİN MÜNİR BUNDAN BİR ROMAN SERİSİ ÇIKARIRDI
Takvim, 17 Nisan
ABD’de bir mucize meydana gelmiş. Adam kalp krizi geçirip ölmüş, morga kaldırılmış ve ... tam 6 gün sonra sağ olarak çıkmış. (Bizim rahmetli Mehmet Efendi sadece 24 saat sonra ayaklanmıştı.)
Takvim, kendi haberini okumadığı için “6 gün sonra dirildi” diye başlık atmış. (Halbuki adam morgda 6 gün yaşamış.)
Bu haberi okurken neye dertlendim biliyor musunuz? Bu adam öldü dirildi, kalkıp evine dönecek, mesele unutulup gidecek.
Halbuki Metin Münir’in kalbi bir iki dakika durdu, öbür tarafta gördüklerini aylardır anlata anlata bitiremiyor, Öteki Dünya Uzmanı haline geldi, dizi yazıların arkası kesilmiyor.
Bu Amerikalı’nın yerinde olsaydı kaç tane kitap attırırdı kimbilir!
*
STAR MALİYE BAKANINI ÇOK SEVER
Star, 17 Nisan
Birinci sayfadan bir haber (!) : UNAKITAN MALİYE’Yİ SEVDİRDİ
“Kemal Unakıtan... Hükümet’in en renkli bakanı... Soğuk yüzüyle tanınan Maliye Bakanlığı’nın başında... Ama o sempatik tavırları, stand-up’çıları (eliniz kırılsın) kıskandıran esprili söylemleri ve açıklamaları ile bu bakanlığı herkese sevdirdi...”
“Herkes” Maliye Bakanlığı’nı seviyor mu bilmem, ama Star Maliye Bakanı’nı çok seviyor (!) belli ki...
Eminim içinizde, bu haberi okuyunca “Starcılar vergi ötelemesi filan mı isteyecekler de Maliye Bakanı’nın gerekli yerine böyle şaplak atıyorlar” diye düşünen muzırlar çıkacaktır!!!
*
AHRETE MERCEDES’LE GİTMEK
Şok, 17 Nisan
Sayın Başbakanımız’dan vatandaşa büyük bir kıyak, öldükten sonra möldükten sonra, hizmet hizmettir...
“Ben İstanbul Belediye Başkanı iken Mercedes marka cenaze aracı aldım. Çok eleştirildim. Ama ‘Allah razı olsun!’ diye gelen çok oldu. Tek amacım hayatı boyunca Mercedes’e binmemiş bir insanı ahirete Mercedes’le göndermekti...”
Bu dünyada babam da hizmet eder, bir dinci iktidardan tabii ki asıl “Öbür Dünya” için çalışmasını bekleriz...
(Not: Ölenler mi gelip Erdoğan’a ‘Allah razı olsun!’ demiş, orasını iyi anlayamadım!)
*
OTO-CANAVAR
Şok, 17 Nisan
Geçenlerde “Şuna artık Trafik Canavarı demeyelim. Canavar biziz, sürücüler, yayalar...” diye yazdım ya, bakın Şok’un haberine: “Trafik kazalarında ölenlerin % 30’unun, yaralananların ise % 40’inin emniyet kemeri takmadığı ortaya çıktı.”
Ölenlerin arkasından “salak” demek günah olur şimdi.
Ama acaba, trafik kazaları da bir çeşit “tabii arıklama” düzeni mi?
(Şaka bir yana, kurunun yanında ölüp giden zavallılara, trafikte bok yoluna ölenlere çok acıyorum, emin olun, içim cız ediyor...)
Not: Bu arada Vatan’ın başyazarı Güngör Mengi de bu konuya değinmiş, (Vatan, 18 Nisan) “Canavar biziz” diyordu. Güngör Bey, aramıza koş geldiniz!
*
O ZATEN BÜYÜK BİR OYUNCUDUR
Gazeteler, 18 Nisan
Zeki Alasya’nın Öteki Cumhurbaşkanı filminde, sembolik olarak 1 milyon TL kaşeyle oynamış Süleyman Demirel.
Kimi gazeteler bu haberi “Baba aktör oldu” diye verdi. Haksızlık etmeyin, 9.Cumhurbaşkanı büyük bir oyuncudur...