Güncelleme Tarihi:
Hürriyet, 22 Eylül
Hürriyet “Cinnah 8 Fısıltıları” adı altında Ankara dedikoduları yayımlıyor. 22 Eylül Pazartesi günü Başbakan’ın ne kadar delikanlı bir yürüyüşü olduğu, halkın da buna bayıldığı uzun uzun anlatılıyordu. Başbakanın bıçkın yürüyüşü “kostak delikanlı tavrı” diye tarif edilmişti.
Açıp, Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne baktım. Bir agro kelime olan “kostak” iki anlama geliyor :
Birincisi, “Yiğit, kabadayı, yürekli.”
İkincisi, “Zarif, kibar, çalımlı, güzel giyinmiş.”
Herhalde Ankara büromuzun Başbakan’a yakıştırdığı kostak, birinci anlamıdır...
*
FATİH HOCA’YA GÖRE BU LAF HAKARET DEĞİLMİŞ
Hürriyet, 22 Eylül
Galatasaray-Fenerbahçe maçında yedek kulübesinde oturan Hasan Şaş, kırmızı kart gördü. GS Teknik Direktörü Fatih Terim karara itiraz ediyor:
“Küfür yok, hakaret yok. Ben Hasan’ın yanındaydım. Mustafa Çulcu’ya ‘Hoca artık yeter, artistliği bırak’ dedi.”
Bu hakaret değil midir? İlla anasına küfretmesi mi gerekir?
*
EVİMİZDEKİ MOLDOVALI AKRABALAR
Gazeteler, 23-24 Eylül
Eski manken, manken ajansı sahibi Neşe Erberk’in bir de kreşi varmış, bu kreşe gece bir hırsız girmiş ve orada yatan Ermeni (bizim Ermenimiz değil, Ermenistan vatandaşı Ermeni) Ani Teneyan adlı bir kadıncağızı boğazından yaralamış.
Sanki “Bu kadın o evde ne arıyor?” diyen varmış gibi, kreşin sahibi Erberk, önüne gelene “Kocamın bir tanıdığı, evde yer olmadığı için iki üç gündür kreşte kalıyordu” diyor, kameralar görmesin diye kadını arka kapıdan kaçırıyor.
Son senelerde eski Doğu bloku ülkelerinden gelip, böyle zenginlerin evinde veya evinde yer olmayınca işyerinde yatıp kalkan ne çok akrabamız, tanıdığımız oldu, farkında mısınız?
(Not: B.k atmayı biliriz, akıllı bir şey yazdıklarında – nadirattan da olsa – söylemek lazım, Star bu haberi “Kaçak bakıcıyı hırsız bıçakladı” diye yazdı. Bravo! Bravo da... ellerinde bu iddiayı kanıtlayacak bir bilgi var mıydı acaba?)
*
BU SÖZLER KİME AİT?
Bilin bakalım aşağıdaki cümle kime ait?
“Bu ülkede damat kaynanasını düdükler, enişte baldızını bıçaklar, herif karısını pazarlar, dede torununu boğazlar, arkadaşlar 'bir sevi örgüsünün salt duyumsallığında kanatlandı tüm umutlarım benliğimin örgensel yetkesine karşın' diye cümle kurarlar. Hasittirin be... “
“Bu ülkede insanlar sabahtan akşama kadar hem de yediden yetmişe hem de kadınlı erkekli ana avrat dümdüz giderler, bizim kullandığımız kelimeler arkadaşları irkiltir.”
“Aha bak gene yazdım: Eşek, hayvan, bok. Haydi kızınız.”
Sorumun cevabı yazının dibinde. (1)
*
EBE VE ÖREKE
Peki bu başlık ve alıntı kimin köşe yazısından, bilin bakalım!
Başlık: Ebe ve öreke
Alıntı : “Pezevenkler, sizin tuttuğunuz parti iktidarda olduğu sürece...”
Cevap, bu yazının sonunda. (2)
*
HER DEVRİN VECİZESİ
Vatan, 24 Eylül
Birçok köşe yazarında görüyorum, her gün bir atasözü veya bir büyük adama ait vecize koyuyorlar köşelerine. Seçip kullandıklarına göre, beğendiklerini, ders aldıklarını düşünmekte haksız sayılmam herhalde.
Ruhat Mengi, “Ne demişler?” adı altında Ksentos’tan bir cümle almış bugün:
“Rüzgarın yönünü değiştiremiyorsan, kendini rüzgara göre ayarla!”
Bu uyulması gereken bir hayat dersi midir? Gazeteciler için de geçerli midir Ruhat Hanım?
Çünkü siz de bilirsiniz, medyamızda bu öğütü uygulayan çoktur!
(Müsaadenizle – Ruhat Mengi’yi tenzih ederek – bir cevize pardon vecize de ben attırayım, bir Fransız politikanın sözü. Bence bizim rüzgara ayarlı köşe yazarı ve gazetecilerimiz için daha faydalıdır. Der ki “Rüzgargülü dönmez, rüzgarın yönü değişir!”)
*
AMORTİSİ OLMAYAN BİR HABER DAHA
Milliyet, 25 Eylül
Tarihimizi bizden iyi biliyor, diye bir başlık.
Matematikçi John Nash, Miniatürk’ü gezerken Ogüst Tapınağı’nın tabelada yazıldığı gibi birinci yüzyılda değil, onuncu yüzyılda inşa edildiğini söylemiş, rehberler de hatayı kabul etmişler. (Bu haberin aspar olduğu sonradan anlaşıldı.)
Milliyet "Tarihimizi bizden iyi biliyor" diye güzel bir başlık atmış, atmış ama küçük bir sorun var:
Ogüst Tapınağı "bizim tarihimiz" değil... Bizim buraya gelişimizden sadece 1060 senecik önce yapılmış.
*
MUTAFAKTA GAZETECİ YOK MU?
Tercüman, 20 Eylül’den tutun da Gözcü, 25 Eylül
Gazeteler 5 gündür aynı haberi, aynı şekilde verip duruyor. 20 Eylül’de Tercüman’da çıkan haber, aynı “hatalı ya da eksik” şekliyle, tam beş gün sonra Gözcü’de de çıkıyor.
“Manken Vahe Kılıçarslan, Edirne’den İstanbul’a tam 560 km yürüyecek."
Hadi beş günlük haberi, bugün yer bulup kullandınız farz edelim... Yahu, en az 5-6 gazetede gördüm bu haberi, içinizde bir Allah’ın kulu da “Edirne-İstanbul arası acaba kaç kilometre?” diye bakmadı mı? Taş çatlasa 230 km’dir. Bir bileniniz yok mu? 560 km dendiğine göre, adamcağız gidiş-dönüş mü yürüyecek acaba? (Bir okurumun ikaz ettiği gibi, bu bile yeterli değil, 460 km eder.) Sonra “14 gün, her gün 50 km yürüyecek” diyorsunuz, bu da 700 km eder...
(Aynı haber, inanmayacaksınız, ilkinden tam 7 gün sonra, 27 Eylül tarihli Şok’ta da yayımlandı.)
*
BİR GAZETENİN ALAMETİ FABRİKASI
Milliyet, Popüler Kültür, 25 Eylül
Can Dündar’a selam olsun, eline sağlık, Popüler Kültür ilavesini keyifle okuyoruz.
Bu arada, ilave iyice popüler olsun diye zahir, Milliyet gazetesi bu ilaveye epey “popüler” muhabirler, sayfa sekreterleri ve editörler tahsis ediyor galiba.
Son sayıda, Dr.Nilüfer Bayar Gürsoy’un bir “tepki mektubu” yayımlanmıştı, kısaltılarak. Adnan Menderes rahmetliyle ilgili iddiaları, dava arkadaşı Bayar’ın kızı yalanlıyor. Gürsoy’un son cümlesi şöyle: “O gün bu gündür, gerçeklere eğilen olmamıştır. 103 milyonlar, Harbiye imhası gibi, bu da 27 Mayıs’ın yalan imalatıdır. 27 Mayıs’ın alameti fabrikasıdır.”
“İmalat” lafını görünce, sayfayı yapan alâmetifarika’yı “alameti fabrika” yapmış herhalde.
Popüler kültür sahibi bir meslektaş demek ki...
*
KIRMIZI !
BEYAZ !
EN BÜYÜK !
ÖZEL KAV !
Hürriyet Cuma, 26 Eylül
Türkiye’nin en iyileri dizisinde, bu hafta “Türkiye’nin en iyi 10 şarabı.”
Hürriyet’in şarap uzmanları ve gurmelerden oluşan on kişilik uzman jürisi, Türkiye’nin en iyi şarabı olarak Doluca Özel Kav Kırmızı’yı seçmiş. İlk 10 şarabın 6’sı kırmızı, 4’ü beyazmış.
Ben ne gurmeyim, ne gurman, Fransız kültüründen biraz çakarım da şarap konusunda iddialı değilim. İyisiyle kötüsünü ayırırım, o da kendi damak zevkime göre. O kadar! İyi şarap içmek için ya çok paran olacak, ya da hesabı şirkete ödeteceksin... (Ama en iyisi, anlarmış gibi mangallara doğru zartmatik!)
İddiam olmadığı için, işi bilenlere, demek ki Hürriyet jürisine soruyorum:
Ben bugüne kadar, beyaz şarapla kırmızı şarabı karşılaştırıp, “şu şundan iyidir” diyeni ne duydum, ne de gördüm. Var mıdır? Gurmelik raconunda var mıdır? Mukayesesi mümkün olmayan iki şeyi karşılaştırmak? Mesela “Chateaubriand mı daha iyidir, Hûitre à la Rockefeller mi?” diye sorsam Mon Cher, ne cevap verirdiniz acep? Pağdon?
*
1 Dİ-JEY DERVİŞ > 3 KERİM AFŞAR
Hürriyet, 27 Eylül
Türk tiyatrosunun yaşayan en önemli isimlerinden biriydi. Kerim Afşar karaciğer yetmezliğinden, 74 yaşında vefat etti.
Benim gazetem Kerim Afşar’ın ölümünü birinci sayfadan vermeğe değer bir haber olarak görmemiş, “son yılların en hızlı yükselen Amerikan moda markası” Luca Luca’nın yaratıcısının yanında çalışan Türkler hakkındaki tarihe geçecek sözlerinden yer bulamamış olabilirler.
6.sayfanın ta dibinde, 7 x 11 santimlik (77 cm2 eder) bir yer almış bu haber. Yargılamak için söylemiyorum, benim kızım gibi tiyatro yapmaya hevesli gençler, Türkiye’de bu sanata ve Türkiye’nin yetiştirdiği önemli tiyatroculara verilen değeri bilsinler için söylüyorum.
Türkiye’nin en büyük gazetesi Hürriyet önemli bir göstergedir herhalde.
6.sayfanın en dibinde, 77 cm2’lik bir haber : Kerim Afşar yaşamını yitirdi.
2.sayfanın en tepesinde 232 cm2’lik birhaber : Erol Derviş’li davetiye doları gerçek sandılar.
Yine 2.sayfada 71 cm2’lik bir haber : Manken Tuğba Özay’ın 2 yıl hapsi isteniyor.
Sonradan ilave not: Yukarıdaki notu cumartesi yazdım, pazar günü de sayfayı yapmak üzere gazeteye geldim. Sabah kıraati sırasında (yani günlük gazetelerimi okurken) Yarın’da Hulusi Tunca’nın Polemik köşesinde aynı şeyi yazdığını gördüm. Onun kullandığı formül, benim attığım başlıktan daha doğru, daha çarpıcıydı. Tunca soruyor: "Afşar değil Avşar olsaydı! ... Ve Kerim Usta sessiz sedasızca uçup gitti. Giden bir Afşar değil de bir Avşar olsaydı... Bugün Türkiye ‘de yer yerinden oynar mıydı oynamaz mıydı? Ne dersin, kadir kıymet bilmez medyamız?” Tunca’nın ellerine sağlık...
*
İSTANBUL’DA BİLE O KADAR İSTANBUL KÖKENLİ YOK Kİ
Şok, 27 Ağustos
Bir “Ya hesap bilmiyorsun, ya dayak yememişsin” haberi daha.
Üçüncü sayfanın başlığı, eşek kadar : HER 5 SUÇLUDAN BİRİ İSTANBULLU
Haberin devamını okuyorsun, Türkiye’deki her 5 suçludan birinin İstanbullu, yahut da spotun dediği gibi İstanbul kökenli olduğu şeklinde tek kelime yok.
64 bin hükümlü, tutuklu ve hükmen tutuklu varmış cezaevlerinde, Şok (haberin içinde böyle bir ifade olmasa da) bunların 12 bininin İstanbullu ya da İstanbul kökenli olduğunu iddia ediyor.
Her beş İstanbullu’dan biri İstanbullu ya da İstanbul kökenli değil ki, Türkiye’deki her 5 suçludan biri İstanbul kökenli olsun.
*
“DÜZELTME VE ÖZÜR”Ü DÜZELTİR ÖZÜR DİLERİZ
Sabah, 28 Eylül
Son olarak, Sabah’tan bir alıntı. 4.sayfada, Ahmet Hakan’ın yazısının hemen dibinde bir kutu. Şöyle diyor:
“DÜZELTME VE ÖZÜR”
“27 Eylül 2003 tarihli gazetemizde yayınlanan Tansaş ilanı gazetemiz tarafından sehven farklı bir film kullanılmıştır. İlanın doğrusunu yayınlarken yapılan hatadan dolayı okurlarımızdan özür dileriz.”
Yarın bir kutucuk daha çıkacak:
“İlanın doğrusunu yayınlarken yapılan hata için özür dilemek isterken yapılan hata dolayısıyla okurlarımızdan özür dileriz”
* * *
(1) Bu sözlerin sahibi Engin Ardıç (Star, 24 Eylül)
(2) Bu sözlerin de... (Star, 27 Eylül)