Güncelleme Tarihi:
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Genel Sekreter Dr. İrfan Neziroğlu’na sosyal sorumluluk projesinden dolayı teşekkür ettim, bu konuda desteğimi sürdürmeye devam edeceğimi ve elimden geleni yapmaya hazır olduğumu belirttim.
TBMM’de son dönemdeki pozitif değişikliği çok takdir ettim. Özellikle de sosyal sorumluluk projelerine gösterilen duyarlılıktan dolayı.
Bu tür sosyal sorumluluk projelerinin tüm kamu kurum ve kuruluşları ile hastane ve restoranlara da örnek olması gerekiyor.
Ben de bu projenin takipçisi olacağım ve Meclis’i özel sektöre örnek göstereceğim.
Tüm dünyada küresel gıda krizinin yaşandığı ve tartışıldığı bu dönemde Parlamento’nun böylesine bir hassasiyet göstermesi, hem israfı önlemek hem de toplumsal duyarlılığı artırmak açısından son derece anlamlı.
Meclis lokantalarındaki masalara konulan tabaklara, kürdan ve peçete bırakılmamasına ilişkin kartı gördüm ve bunun tüm özel sektöre örnek olması gerektiğini düşünüyorum.
Çok basit bir kart ama ne kadar insancıl, ne kadar insanın vicdanına dokunan bir yazı diye düşündüm...
Genel Sekreter Dr. İrfan Neziroğlu’ndan aldığım bilgiye göre; Meclis’te günde yaklaşık 6 ila 8 bin kişilik yemek çıkıyormuş.
Sekiz ay önce bu projeye başlanmış. Öncelikle kazanlarda kalan yemekler, onkoloji hastası ve yakınlarının kaldığı Elif Pansiyon’a ve Büyükşehir Belediyesi’nin Altındağ Gençlik Merkezi’ne gönderiliyormuş.
Tabaklarda kalan yemek artıkları ise hijyenik ortamda, özel çelik kaplarda toplanarak Gölbaşı’ndaki Meliha Yılmaz Vakfı’na ve Çankaya Belediyesi’ne ait hayvan barınağına gönderiliyormuş. Bu beni çok duygulandırdı.
Neziroğlu, TBMM olarak amaçlarının sosyal sorumluluk projelerinin hayata geçirilmesi, bu projeleri diğer kurumların da örnek alarak sosyal yardımlaşmaya katkıda bulunması ve aynı zamanda israfın önüne geçilmesi olduğunu anlattı.
Bu hedefe ulaşmış olduklarını gördüm.
Cumhurbaşkanlığı, Çankaya Belediyesi’nin Mühye Köyü’nde var olan hayvan barınağına, Kredi Yurtlar Kurumu ve Kalkınma Bakanlığı da Hayvanları Koruma Derneği Cemil Erkök Rehabilitasyon Merkezi’ne artık yemekleri göndermeye başlamış bile.
Ümit ederim bu duyarlılık benim Meclis ziyaretim ve bu yazımdan sonra daha da artacaktır.
Ayrıca, Uşak Şeker Pancarı Fabrikası’ndan projeye destek geldiğini, fabrika işçilerinin yemek yediği restoranlarda tabaklarda kalan yemeklerin Uşak’ta bulunan barınaklara gönderilmeye başlandığını öğrenince keyfim daha da yerine geldi.
Özel sektörde de bu hassasiyetin yaygınlaşacağı ümidi oluştu bende.
Tüm Türkiye’yi ve duyarlı insanlarını bu projeye destek vermeye çağırıyorum.
Suda Kebap Ankara'da
Bu hafta yazılar hep şehir dışı seyahatlerimden oldu.
Ankara’ya gittiğimde bir de kebapçı açılışına katıldım.
Kebapçı deyip geçmeyin ama. İstanbul’da SuAda’da bulunan Suda Kebap’ın Ankara şubesi bu...
Mehmet Koçarslan ve Ali Ünal’ın davetlisi olarak gittiğim açılışta Suda Kebap’ın mönüsünü tatma fırsatım da oldu.
İstanbul’dan bildiğim tatlar.
Ankara’da hiçbir değişiklik yok, aynı lezzet. Ambiyansı, hizmeti ve kalitesiyle Suda Kebap İstanbul’da olduğu gibi, Ankara’da da büyük ilgi görecektir.
Anneme...
Ben anne olma mutluluğunu tadamadım ama dostlarım ve yakınlarımdan, bütün annelerin çocuklarına nasıl ihtimam gösterdiğini iyi biliyorum.
Bugün Anneler Günü ve ben kaybettiğim annemi bugün çok daha iyi anlıyorum.
Gençliğimde bana bazı konularda engel olmaya çalıştığında, sahne çalışmalarımda itiraz ettiği noktalar olduğunda, ona çok kızardım. Zaman zaman tartışırdık da...
Oysa bugün dönüp baktığımda anlıyorum ki, her konuda o haklıymış.
Bugün hayatta ve yanımda olması için sahip olduğum her şeyi feda edebilirdim.
Siz siz olun, annenize gözünüz gibi bakın...
Bu vesileyle bütün annelerin Anneler Günü’nü kutluyor, sevdikleriyle uzun ve mutlu ömürler diliyorum.
Konya'da çocuklarla
Geçtiğimiz hafta Konya’daydım, Mika-Der için... Hâlâ bilmeyeniniz varsa söyleyeyim, Minik Kalplerle El Ele Derneği bu... 2006 yılından bu yana Türkiye’nin dört bir yanına ‘sevgi evleri’ açıyorlar.
Çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk ve sevgi evlerinde yaşayan çocuklarımızın yaşam koşullarını iyileştirmek için çalışıyorlar.
Son olarak Konya Mevlana Sevgi Evleri’ne sıcak bir el uzattılar.
Mevlana Sevgi Evleri bünyesinde yer alan 0-6 yaş grubu çocukların yaşadıkları bölümün gereksinimlerini karşıladılar.
Benim de çorbada tuzum olduysa ne mutlu bana.
Mika-Der Başkanı Nesrin Ercan’la birlikte gittik Konya’ya.
Çocukların gözlerindeki mutluluğu, ışıltıyı görmeliydiniz...
Daha bir aylıkken sokağa atılan mı istersiniz... Üvey babası istemediği için annesi tarafından terk edilen mi...
O çocukları kucağıma aldım, sevdim. Hepsi o kadar temiz, o kadar şefkate muhtaç ki...
İşte Mika-Der bu şefkati vermek için çabalıyor çocuklara.
Bu ülkede her kim ki çocuklar için çalışıyor, Allah iki cihanda mutluluğunu daim etsin...
Konya’daki Sevgi Evleri ziyaretimden sonra Mika-Der’in gönüllü neferi olmaya karar verdim. Ben de artık Mika-Der için çalışacağım.
Asla asla deme
Hayatta asla asla dememeyi uzun yıllar önce öğrendim ben. “Asla şunu yapmam” diyen insanların gün gelip asla dedikleri şeyi yaptığına şahit oldum. Kadın erkek ilişkisi için de geçerli bu. İş hayatı için de...
Bu hafta içinde Ankara’da Meclis’e gidince gazeteci arkadaşlar “Siyaseti düşünüyor musunuz?” diye sordu. Açıkçası hiç aklımda yok böyle bir şey.
Siyasete gireyim, Meclis’te olayım diye hiç düşünmedim.
Ama onlara “Yarınlar ne getirir bilemem” gibi bir yanıt verdim.
Televizyonlarda bu açıklamayı gören eşim dostum da “Ajda siyasete ısınıyor” yorumları yapmaya başladı. Dedim ya, hiç öyle bir niyetim yok. Ama hayatta da asla asla dememeyi öğrendim.
Bu yüzden gazeteci arkadaşlar sorunca “asla düşünmüyorum” yanıtını vermedim. Kestirip atmadım.
Yarınlar kimin için nelere gebe Allah’tan başka kim bilebilir ki?
Size de tavsiyem odur, hiçbir şeye asla asla demeyin.
Hayatta esnek olmanın, katı olmaktan çok daha büyük avantajlar getirdiğini söyleyeyim...