Güncelleme Tarihi:
İstanbul konseri yaklaştıkça çevremde Madonna’dan başka bir şey konuşamaz insanlar türedi. Eğer siz de bunlardan biriyseniz bomba bir haberim var. Konser partisi Beyoğlu’nda. Parti için yeni açılmış bir mekân istemişler; Tarlabaşı’nda açılan Rixos Pera Oteli’nin altındaki Jack Russell’da karar kılmışlar. Madonna’nın bütün ekibi tam kadro orada olacak. Madonna bu, sağı solu belli olmaz ama beklenen o ki, kendisi de katılacak.
AKŞAMÜSTLERİNE DOYUM OLMUYOR
Jack Russell, Emre Ergani’nin Gül Etker’le birlikte kotardığı son yaramazlığı. Yaramazlık diyorum çünkü kendilerine ‘Şehrin yaramaz çocuğu’ ismini takmışlar. Beyoğlu’nda, İngiliz Konsolosluğu’nun yanında. Kapalı alanının yanı sıra girişte yine kendine ait açık hava bir pasajı da var. Zaten iç kısmından daha çok kırmızı aydınlatılan bu açık alanı seviyorum. Geceleri olduğu gibi akşamüstlerine de doyum olmuyor.
ŞEHRİN EN ESKİ OTELLERİNDEN BİRİ
Bina 1876 tarihli. Şehrin en eski otellerinden Royal Otel’in yenilenmesiyle Rixos oldu. Muhteşem bir Haliç manzarası var. Bir süre sonra terasında da Park Şamdan açılacak. Giriş kattaki Jack Russell ise Hazzopulo Pasajı’na bakıyor. İçeri girdiğinizde duvarda bir köpek resmi fark edeceksiniz. İşte mekânın ismi de bu sevimli ama yaramaz terrier cinsi köpekten geliyor.
KADAYIFLI KARİDES FRAMBUAZLI SARMA
Mekân ve konsept Emre Ergani’ye ait ama mutfak Gül Etker’e emanet. Mönüye şöyle bir göz attım; Gül resmen döktürmüş. Dilli kaşarlı mısır unu böreğinden tutun, kadayıflı çıtır karidese, frambuazlı yaprak sarmadan çikolata parfe kulesine kadar yok, yok. Atıştırmalıklar 19-29 lira, en pahalı ana yemekse dana gerdanı ile kaburga: 64 lira.
BEŞ DUYULU PARTİ
* Geceye özel Smirnoff’lu Madonna kokteylleri olacak.
* DJ kabini Salih Saka’ya emanet.
* Partinin bütün duyulara hitap etmesi hedefleniyor. Zaman zaman Madonna’nın kokusu duyulacak ama bunu nasıl yapacaklarını açıklamıyorlar.
Ayşe Arman VS. Ertuğrul Özkök
MADONNA ŞARKILARI
Asker ressamlar, besteci doktorlar gibi yeni bir meslek grubu oluşuyor: Gazeteci DJ’ler. Daha önce de yazmıştım; İstanbul gece hayatı neredeyse Oben Budak, Mehmet Tez, Kaan Sezyum, Tolga Akyıldız, Hakan Gence gibi gazetecilerden soruluyor. 10 yıl önceki manken-DJ furyasından farklı olarak kabinde süs gibi de durmuyorlar, trendleri ve insanların ne istediği bildikleri için gayet başarılı işler çıkarıyorlar. Bu yeni trende son olarak Ertuğrul Özkök-Ayşe Arman ikilisi dahil oldu. Özkök ve Arman önce kendi sevdikleri Madonna şarkılarını belirlediler, sonra geçen hafta DJ kabinine geçip o şarkıları çaldılar. O geceyi maalesef kaçırdım ama gidenlerin anlattığına göre gayet iyi eğlendirmişler misafirlerini.
Kana kana festival
65. Cannes Film Festivali huşu içinde eda edildi. Ama bu yılkinin farkı kırmızı halının üstünde festival acemisi bir Türk’ün de yer almasıydı. Buyrun ‘acemi’nin festival günlüğünden yakın
Festivalin sponsorluğunu Chivas Regal üstlenmişti. Cannes’ı görseniz yer-gök Chivas halindeydi. Chivas diskosu, Chivas standı, Chivas partisi, Chivas süiti, Chivas kokteyli... Viski markası olduğunu bilmeyen Chivas’ı Cannes’da çıkan milli maden suyu sanırdı.
ÜNLÜLER VE GÖNÜLLÜLER
Biz Türk grubu olarak ikiye ayrılmıştık. Ağırlıklı olarak gazetecilerden oluşan ‘gönüllüler’ grubuyla, görece daha bir cemiyet insanlarından oluşan ‘ünlüler’ grubu: Mustafa-Dilek Toner; Güliz Onursal, Can Ateş. Organizasyonu düzenleyen Banu Birkan’ı tebrik etmek lazım, seçtiği insanlar sayesinde herkesin gözü Türk grubunun üzerindeydi. Mesela koca Cannes’da gördüğüm en Hollywood kadın Güliz Hanım’dı. 65. yılın teması Marilyn Monroe olunca cuk oturmuştu tabii Cannes’a. Taktım koluma bol bol hava attım.
POZ VERMEYİ ÖĞRETİYORLAR
Festivale katılacaklar için işin ucunu sıkı tutuyorlar. Festivalin ünlü misafirlerin kaldığı Martinez Otel’in bir süiti kadın ve erkekleri geceye hazırlamaya ayrılmıştı. Smokininizi veriyorsunuz ütülüyorlar, tıraşınızı yapıyorlar, papyonunuzu bile bağlayıp sizi geceye hazırlıyorlar. Kırmızı halıda nereden yürüyeceğinize, nasıl davranacağıza, hatta medyaya nasıl poz vereceğinize kadar bütün detayları defaatle anlatıp sıkı sıkı belletiyorlar.
ZEBELLAH FRANSIZ POLİSİ
Kırmızı halıya yaklaştığımızda şoför kapıları kilitledi. “E n’oluyoruz yahu” diyecek oldum. “Sakın ola ki elinizi kapıya bile sürmeyin” diye uyardı şoför. Araba tam durması gerektiği noktada duracak, kapınızı görevliler açacak. “İneyim de şuradan çekirdek çıtlata çıtlata yürüyeyim” yok yani... Resmen polis devleti. Polisleri de bir görseniz, hem zebellah gibi hem suratsız. O eskidenmiş, artık Fransızca konuşmanız da para etmiyor. Yalnız bir yönden de tebriği hak ediyorlar. Ünlüleri görmek için Martinez Otel’in önünde biriken kalabalığın arasında bir yan kesici varmış. Siviller, kimseye çaktırmadan adamı öyle güzel paketleyip arabaya aldılar ki hepimiz hayran kaldık.
SEHVEN BRAD MUAMELESİ
Ünlüler için otelin önüne biriken kalabalık da bir başka hoş... Papyonlu halinizle cama çıktığınız anda sizi de celebrity zannedip fotoğrafınızı çekmeye başlıyorlar. Be cahil, madem kimin ünlü olup kimin olmadığını bilmiyorsun, sabahtan akşama kadar o sıcağın altında ne beklersin o zaman? Neyse sehven de olsa Brad Pitt muamelesi görmek güzel.
CAN ATEŞ’İN KAZIĞI
Türk ekibi sosyetikler ve gönüllüler diye iki ekip demiştim ya... Her ekip ayrı bir filmi izleyecekti. Son dakika Can Ateş fikir değiştirip gönüllüler ekibine katılınca beni de sosyetikler takımına aldılar. Önce sevindim ama yediğim kazığın filme gidince farkına vardım. İğrenç bir Kore filmi.... Meğer bizim grup ‘Mud’adında mis gibi Amerikan filmi izleyecekmiş. Can Ateş buna uyanıp kendini ‘Mud’a, beni bu berbat bir Kore filmine atmış. Çıkışta Can’a mı ateş etsem kifayetsiz Koreli yönetmene mi şaşırdım.
CİLASI REZAN YEŞİLBAŞ
Kuşkusuz festivalin en güzel anı Rezan Yeşilbaş’ın ‘Sessiz’ filminin kısa film ödülü aldığı andı. Tebrikler Rezan Yeşilbaş, ödülünüz bütün o keyfin üstüne cila birası gibi oldu.