Güncelleme Tarihi:
APOCALYPTO
APOKALİPTO
Yön: Mel Gibson
Oyn: Dalia Hernandez, Mayra Serbulo, Gerardo Taracena
Tür: Aksiyon-Macera-Dram
Süre: 139 dk.
Baştan uyarımızı yapalım; Mel Gibson yine (bkz. Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi) şiddet, kan ve işkence dozu yüksek bir filmle karşımızda. Hatta sanki dozu bu kez biraz daha arttırmış. İnsanlık adına tüm işkenceyi çekmek zorunda kalan Hz. İsa’nın çektiklerini filmin tüm karakterlerine yaymış, neredeyse tüm oyuncuları sıradan geçirmiş ve dolayısıyla da şiddet filmin her karesine yayılmış.
Mel Gibson’ın az bilinen, bakir hikayelere el atması filmlerinin ilgi çekmesindeki en önemli etkenlerden. Ünlü yönetmen Hz. İsa’nın son saatlerinden sonra bu kez de bundan 600 yıl öncesine gidiyor ve Maya uygarlığının son günlerine el atıyor.
Apokalipto’nun, “hiçbir imparatorluk dışarıdan çökertilemez, çöküş içeriden olur”, diyen açılış cümlesi filmin özeti gibi aslında.
Huzur dolu ormanlarında doğayla uyum içinde sade bir hayat süren, avlanan, eğlenen, aileleriyle mutlu mesut yaşayan Mayalılar’ın görüntüleriyle açılan film cennetten bir parça gösteriyor gibi ilk başlarda. Avlarını paylaşan, birbirleriyle şakalaşan, sevgiyle sarılan köy halkının yaşamı istilacı güçlerin ortaya çıkmasıyla bir anda alt üst oluyor. Cennet cehenneme dönüyor.
Yağmalanan köyün erkekleri ölümcül salgını ve kuraklığı durdurmak için kurban edilmek üzere esir alınıyor ve tehlikeli bir yolculuğa çıkarılıyorlar. Esirler arasında olan Jaguar Paw’ın (Rduy Youngblood) aklı ise bir mağaraya saklamayı başardığı hamile eşi ve oğlunda. Geri dönüp onları kurtarabilmesi için acımasız istilacılardan kaçması, sonra da savaşması gerek. Ama önce içindeki ve gözlerindeki korkuyu yenmesi gerekiyor.
Paw’ın kaçışı arkasından gelen mızrak, ok ve bıçaklardan korunmak için zikzaklar çizmesi ve var gücüyle koşması anlamına geliyor. Zaten filmin büyük bir bölümü de işte tam bu şekilde, kaçma ve kovalama şeklinde geçiyor. Ve, daima hareket eden birisi veya bir şeylerin bulunduğu, kameranın da onların arkasında sürekli hareket halinde olduğu kıpır kıpır bir film var karşımızda. Apokalipto’nun bu etkiyi yaratmasında hızlı kovalama sahnelerinin çekiminde kullanılan dijital kamera teknolojisinin son ürünü Genesis kamerasının yardımı de yadsınamaz tabii.
MAYA VE ABD KARŞILAŞTIRMASI
Siz, Apokalipto’dan Maya uygarlığını anlatan bir film olarak söz edildiğine bakmayın. Uygarlık namına pek bir şey sunmuyor Apokalito bizlere, Maya kültürü hakkında neredeyse hiçbir şey söylemiyor, hatta Mayalılar’ı olabildiğince barbar göstererek de kanımca ciddi bir yanlışa düşüyor.
Mayalar hakkında bilgi sahibi olacağım umutlarıyla filme gidenler kesinlikle hayal kırıklığına uğrarlar.
Mel Gibson, Maya uygarlığının sonunun gelmesini doğal kaynakları tüketimine, gücün kötüye kullanımına ve korkunun sindirme ve hükmetme aracı olarak kullanılmasına bağlamış. Zaten verdiği röportajlarda da Maya uygarlığıyla Amerika Birleşik Devletleri arasındaki paralellikten söz etmekten çekinmiyor. Hatta daha da ileri giderek kurban edilen Mayalılar’la, Irak’a gönderilen Amerikalı askerleri bir tutuyor, onları çözüme yönelik fayda sağlamayan, öldükleriyle kalan kurbanlar olduğunu söylüyor.
PROPAGANDA YAPAN SÜRPRİZ FİNAL
İçinde tanınmış tek bir oyuncu bile olmayan bir filmin baştan sona heyecanla ve pür dikkat izlenmesini sağlamak bir yönetmenlik başarısı hiç kuşkusuz. Mel Gibson’ın bu konudaki başarısına şapka çıkartmak gerek.
Üstelik tamamı Maya dilinde olan, dolayısıyla altyazı okumak zorunda olduğumuz bir filmle karşı karşıyayız. Gerçi filmin büyük bir kısmı ormanda yürüyüş ya da kovalamayla geçiyor ama yine de tek bir tanıdık kelime duymadan filmi tamamlamak izleyici için çok da çekici değil.
Ama ne gam, adamlar yarım saat hiç durmadan koşsa ve film Maya Uygarlığı hakkında dişe dokunur bir şey söylemiyor da olsa, Gibson yine yapacağını yaparak sakin başlayıp, temposu giderek artan filmini izlettiriyor, finalde de bize biraz da dini propaganda kokan bir sürprizle veda ediyor.
Kan, vahşet ve adrenalini yüksek ama uzun süren kaç, kovala sahneleri kabulümdür, diyorsanız, iki saatlik bir heyecan fırtınasına hazır olun derim.
MAYA UYGARLIĞI GİZEMİNİ KORUYOR
Yazıda da sözünü ettim, Apokalipto, Maya uygarlığı hakkında aydınlatıcı bir film değil. Bu boşluğu biraz olsun dolduralım isterseniz. Güçlü Maya Krallığı, gittikçe yayılan şehirler kurarak, gökyüzünü delen piramitler yaparak ve olağanüstü kültürel ve bilimsel başarılar elde eden etkileyici gelişmiş bir toplum inşa ederek yıllar boyu hüküm sürdü. Ondan sonra, Maya şehirleri arasında savaşlar başladı, istilacı güçlerin getirdikleri salgın hastalıkların da etkisiyle tarihin ışıltısı içinde bu dünya çöktü. Şimdi bütün bunlardan geriye kalan ormanlarla kaplı birkaç piramit. Maya uygarlığından kalan bu devasa yapılar ve bu ileri uygarlık bilim adamlarının ilgisini çekmeye devam ediyor.
KAMERA ARKASINDA BİR CESUR YÜREK
Sarhoşken Yahudilere küfür ettiği için çok tepki alan ve ardından alkol tedavisi görmeye başlayan Mel Gibson’ın özel hayatındaki çalkantılar, kamera önünde ve arkasında elde ettiği başarıları asla gölgelemiyor. Gibson kariyerine, aksiyon macera Mad Max, popülerliği su götürmez Cehennem Silahı (Lethal Weapon) serileri ve her şeyin bir nedeni olduğunu anlamamıza neden olan uzaylı filmi İşaretler (Signs) gibi filmlerde, karizmatik sinema idolü olarak başlamasına rağmen, zaman içinde hikaye anlatmaya eğilimli, derdi olan belli başlı yönetmenlerden biri haline geldi. İlk kez yönetmen koltuğuna oturduğu The Man Without A Face’den sonra Cesur Yürek’te (Brave Heart) efsanevi İskoçyalı kahraman William Wallace’ın destansı hikayesini anlatarak büyük bir başarı elde etti. Film, 10 dalda Oscar’a aday gösterildi ve En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülleri de dahil olmak üzere beş Oscar aldı. Bu başarının verdiği cesaretle, Gibson, kamera koltuğuna daha da bir kendinden emin oturdu. Bir yönetmen olarak üçüncü çalışması, Hz. İsa’nın hayatının son 12 saatinin incelenmesi olan İsa’nın Çilesi (The Passion of the Christ) oldu. Aramca dilinde çekilen İsa’nın Çilesi, altyazılı film izleme alışkanlığı olmayan batı ülkelerinde bile benzeri görülmemiş bir başarı elde etti ve Hollywood’un yüzünü değiştirdi. Gibson şimdi de Maya dönemini beyazperdeye aktardığı Apokalipto ile karşımızda. Üstelik bu kez daha da cesur davranmış, Maya dilinde (Yucatec) çektiği filminde bu kez tanınmış tek bir oyuncu bile bulunmuyor.