Sunuş....Sinemanın gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncularından biriydi Marlon Brando. Geçtiğimiz hafta, 80 yaşında hayata veda etti. Marlon Brando’nun akciğer yetmezliğine yenik düştüğü televizyonların haber saatlerinde açıklanırken, ünlü aktörün çeşitli filmlerinden önemli sahneler ekranda peşpeşe sıralanmaya başlamıştı. Ancak hiçbir haber bülteninde ünlü aktörün 1967 yılında yaptığı İstanbul ziyaretinden söz edilmedi. Oysa ben Hayat Dergisi’nin muhabiri olarak Marlon Brando’yu İstanbul’da Yeşilköy Havalimanı’nda karşılamış, Hilton’da kalacağı odanın kapısına kadar takip etmiştim. Daha sonra da Marlon Brando ve arkadaşları kaçmışlar, ben de onları kovalamıştım. Ünlü yazar James Baldwin’in konuğu olarak İstanbul’a gelen Marlon Brando’nun bu macerasının benden başka bir tanığı daha vardı: Engin Cezzar. Türk tiyatrosunun usta oyuncusu Engin Cezzar ile karşılıklı oturup anılarımızı tazeledik. Ünlü sanatçı, Marlon Brando’nun bilinmeyen özelliklerini anlattı...Yıl 2004. Engin Cezzar, ak sakallı, ak saçlı bilge kişiliğiyle karşımda oturuyor. Ama ben orada değilim. 1967 yılının yazına döndüm. Yeşilköy Havalimanı’nda siyah gür saçlı genç Engin Cezzar, ünlü zenci yazar James Baldwin ve bir gazeteci ordusuyla birlikte İsviçre’den gelecek uçağı bekliyoruz. Uçaktan sinemanın gelmiş geçmiş en başarılı aktörü Marlon Brando inecek. Dakikalar geçtikçe sabırsızlanıyoruz. Ve bu büyük sanatçı biraz sonra aramızda olacak.
Uçaktan inen orta boylu sarışın adam, Marlon Brando’yu koyu kumral saçlarıyla tanıyanları biraz şaşırtıyor. Bizler de ünlü aktörün Türk hayranlarına ve gazetecilere bazı açıklamalarda bulunacağını sanıyoruz. Ama nerede...
Engin Cezzar ve beraberindekiler, adeta konuşma yeteneğini kaybetmiş gibi görünen Marlon Brando’yu yanımızdan uzaklaştırıveriyorlar. Sonra arabalarla korkunç bir takip başlıyor. Hilton Oteli’nde, Marlon Brando’yu asansörün kapısında yakalıyorum. Konuşmak istemiyor. Engin Cezzar, her zamanki kibar tavırlarıyla ‘Çocuklar bu özel bir ziyaret’ diyor, ‘Misafirimiz yorgun. Onu lütfen rahatsız etmeyelim.’
Köşke girmeye imkan yok
Tam bunları düşünürken, Engin Cezzar ‘Marlon Brando’yu James Baldwin davet etmişti’ diyerek beni, yılların gerisinden çekip bugüne getirdi: ‘Aman o günlerde sizlerle ne mücadele ettik. Marlon, hiçkimse ile görüşmek istemiyordu. Biz de ev sahipleri olarak onun isteklerini yerine getirmek zorundaydık.’
Bu sözler beni tekrar 1967 yazına ışınladı. Rumelihisarı’nın tepesindeki bir köşkün önünde saatlerce araba içinde Marlon Brando ile Engin Cezzar’ın dışarı çıkmasını beklemiştik. Yanımda foto muhabiri arkadaşım sevgili Erol Dernek vardı. O köşke girmemize imkan olmadığına göre, dostların dışarı çıkmalarını bekleyecektik.
Akşam hava kararmak üzereyken köşkün kapısı açıldı, Engin Cezzar ve Marlon Brando sarmaş dolaş dışarı çıktılar.
Boğazına çok düşkündü
Engin Cezzar da o günü çok iyi hatırlıyordu: ‘Sokağa çıkamıyorduk. Çaresiz kalıp o evde saatlerce oturduk. Marlon Brando, boğazına çok düşkündü. James Baldwin ona güzel yemekler pişirmişti. Dışardan da bir sürü öte beri getirttik.
Yemek faslı bitmek bilmedi.’
Cezzar, o günleri anlatırken yüzünde acı bir gülümseme belirmişti: ‘Zaten son yıllardaki hali de onun bu yeme zaafının bir sonucuydu. İstanbul’a İsviçre’den gelmişti. Bir zayıflama çiftliğinde bir süre tedavi görmüş ve hayli kilo vermişti. Hilton’daki odasında pantolonunu göstererek ‘Giyeceklerim bollaştı. Bana bir kemer bulsana’ dedi. Hemen kemer buldurduk, gömleğini giydi, dışarıya çıkmaya hazırlandı.’
Elia Kazan’ın öğrencileri
Engin Cezzar ile Marlon Brando’nun ünlü ‘Actor’s Studio’ tiyatro okulunda tanıştıklarını biliyorduk. Ama olayın ayrıntılarını yıllar sonra öğrenebildik:
‘1957 yılında Amerika’da ‘Actor’s Studio’da öğrenim görüyordum. Elia Kazan hocamızdı. Marlon Brando da o okulun mezunlarındandı ve okulun diğer öğrencileri gibi o da sık sık okula gelirdi. Bu ziyaretlerinden birinde onunla tanıştık. Ayaküstü sohbet ettik. ‘İhtiras Tramvayı’ filmiyle birden şöhrete ulaşan Brando, okulunu, hocalarını ve arkadaşlarını hiç ihmal etmiyordu. Daha sonra James Baldwin’in ‘Giovanni’nin Odası’ isimli eserini Broadway’de sahneye koymak istedik. Oyunun iş yapması için tanınmış bir oyuncunun kadroda yer alması gerekiyordu. Marlon Brando, Paul Newman ve bir başka aktöre teklif mektubu yolladık. Marlon Brando’dan cevap alamayacağımızı sanıyorduk. Oysa sadece ondan cevap geldi. Bu oyunda rol alabileceğini bildirmişti. 50’lerin Amerikası’nda eşcinselleri konu alan bir oyunu sahnelemek pek kolay değildi. Daha sonra bazı aksilikler oldu ve biz bu projeden vazgeçtik.’
Ezilenlerden yanaydı
Bizler Marlon Brando’yu insanlara pek de aldırış etmeyen, içine kapanık biri olarak tanımıştık. Oysa Cezzar aynı kanıda değil:
‘Marlon Brando, gerçek kişiliğini her zaman gizledi. İnsanları, olayları umursamaz görünürdü ama kendine özgü ciddi politik düşünceleri vardı. Ezilenleri, haksızlığa uğrayanları her zaman korur, desteklerdi. Yürüyüşlere, protestolara katılması, olayın boyutlarını değiştirirdi. Zenciler, Kızılderililer, engelliler, yoksullar, Marlon Brando’nun en çok ilgilendiği topluluklardı ve onlara yardım için servet harcamaktan geri kalmazdı.’
Cezzar ‘Marlon Brando parasının değerini bilmez miydi?’ sorusuna da şu yanıtı verdi:
‘Hayır. Hele o zirvede olduğu dönemlerde, para oluk oluk akarken, Marlon da hiç düşünmeden parasını ihtiyacı olanlara dağıtıyordu. Geleceğini düşünmesi için bir neden yoktu.
Sinema dünyası ona bir yarı tanrı gözüyle bakıyordu.’
Sürekli arayış içindeydi
‘Marlon Brando için ‘mutlu bir erkekti’ tanımlamasını yapabilir misiniz?’ diyoruz...
‘Hayır, mutlu olduğunu pek sanmıyorum. Sürekli arayış içindeydi. Hayatına giren kadınların sayısı belli değil. Arayış içinde olması yüzünden çarpık ilişkilere de girdi. Bütün Amerika onun bu ilişkilerini konuşuyordu.’
Merak ediyoruz, ‘Aktörün hayatına giren kadınların sayısı belli değil dediniz. Peki, Brando’nun kadınlara karşı tutumu nasıldı?’
‘İngiliz asıllı eşi Anna Kashfi, aslında aktörün hayatına giren ve sürekli aşağılanan kadınların intikamını, duruşma salonunda ona bir tokat atarak aldı. Marlon, kadınsız yaşayamıyordu ama kadınları hep aşağıladığını biliyorum. Fakat iyi bir babaydı. Cinayet işleyen oğlunu kurtarmak uğruna kendi şöhretini ayaklar altına aldı. Bu uğurda servetini harcadı. Kendisi aşağılandı. Evladını sevmeyen bir baba, bunu yapabilir mi?’
Alkolik annesine üzülürdüSohbetimizin sonunda Engin Cezzar, tanıdığı Marlon Brando hakkındaki düşüncelerini şöyle özetledi:
‘Marlon’un kendine güveni sonsuzdu. Hiçkimseye metelik vermez, hakkında çıkarılan dedikodulara aldırmazdı. Kadınlarla ilişkilerinde pek de başarılı sayılmazdı. Aşkta çok da mutlu olabildiğini sanmıyorum. Kadınlarla sevişmeyle ilgili fantazileri vardı. O fantazilerinin hayaliyle avunurdu. Çok çabuk öfkelenirdi ama öfkesi çok uzun sürmezdi. Bir yanardağ gibi birden parlar, öfkesini saçtıktan sonra sakinleşiverirdi. Çok dostu vardı ama dostlarıyla da çok sık kavga ederdi. Marlon Brando’nun hayatta en çok sevdiği kadın annesiydi. Ve bir dediğini iki edemediği kadının alkolik olması, Marlon Brando için ayrı bir üzüntü kaynağıydı.’
Eveeet, Marlon Brando’nun iki hayranı, karşılıklı oturup anılarımızı tazeledik. Engin Cezzar, sevgili arkadaşının oyunculuğunun onu ne kadar etkilediğini açıklarken gözleri uzaklara daldı. Sanki Marlon Brando’nun ruhuna hitap ediyormuş gibi, ‘Ben ondan çok şey öğrendim. İnanılmaz bir oyunculuk tekniği vardı. Sinema dünyasında Laurence Olivier’den sonra ikinci büyük isim Marlon Brando’ydu’ dedi. Belki de birinci...