Güncelleme Tarihi:
Sevimli Marley; “Aslında sizi ben yönetiyorum” edalarında. Kendini hayvanlara kayıtsız şartsız teslim etme sevdalısı olan ben, zaten dünden hazırdım bu filme gitmeye. Sinemada topu topu 6 kişiydik. (Daha beterini de yaşamıştım zamanında; annemle ne işimiz varsa “Halka” filmine gittik. Filmde insanlara telefon geliyor ve bir ses; “Şu kadar gün içinde öleceksin” diyor. Filmden çıktık, telefonum çaldı. Açıyorum ses yok. Bir daha çaldı; “Tamam” dedim; “Günü belirliyorlar, gidiciyiz galiba!” Meğer arkadaşım arıyormuş. Konuşuyormuş ama hat çekmediği için ben sesi duymuyormuşum. “Halka”da da koca sinemada annemle ikimizdik!)
Neyse ben yine döneyim Marley’e… Filmde gazeteci genç bir karı-koca var. Çocuk sahibi olmadan önce eve köpek alınıyor. Köpek de Marley işte! Marley’in bebekliğinden, son nefesine kadar hikayesi anlatılıyor filmde. 16 Şubat’ta kaybettiğim Puffy’min acısını filmin sonlarında yeniden yaşadım. Hayatımda en çok ağladığım film “Babam ve Oğlum”du. Onda bile böyle katıla katıla ağlamamıştım. Sinemadaki 4 yabancı insan resmen ağlama sesimi duydu. Ki böyle şeylerden utanırım ama bu kez acımı utanmadan yaşadım. Köpekleri gerçekten seviyorsanız bu filmi izleyin, pişman olmayacaksınız.
“Köpeklerin lüks arabalara ihtiyacı yoktur.
Büyük evlere ya da süslü elbiselere...
Yemek ve su yeterlidir.
Zengin ya da fakir olmanıza bakmaz.
Zeki veya aptal olmanıza...
Kalbini size açar.
Kaç tane insan için aynı şeyi söyleyebiliriz?
Kaç kişi size eşsiz olduğunuzu hissettirebilir.
Özel olduğunuzu?
Kaç kişi size sıra dışı olduğunuzu hissettirebilir?”