Güncelleme Tarihi:
Öncelikle Mimar Mete Deniz’i yakından tanımak isteriz...
- Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nin ardından 1994’te İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdim. Birkaç sene Vakko’daydım, arkasından serbest olarak çalıştım. Sonra Miami Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde master programına katıldım. İlk işimden bugüne mimarlık alanında yaptığım araştırmalar, projeler, özellikle Marakeş’te geçirdiğim yıllar da eğitimimin önemli parçaları tabii...
Marakeş’e geleli 14 yıl olmuş. Dünyanın en büyük şehirlerinde yaşadıktan sonra size Marakeş’i sevdiren ne oldu?
- Gerçekten de Marakeş çok sevdiğim ve Türkiye’dekiler de dahil, hayatımda en uzun süre kaldığım şehir. Yves Saint Laurent, Jean Paul Gaultier, Claudio Bravo, Palomo Picasso gibi dünyaca ünlü isimler, sanatçılar, Rotschild, Getty, Agnelli, Krupp gibi önemli aileler de burayı sevmiş, Marakeş’te birbirinden güzel evler yaptırmışlar. Hatta en çok burada zaman geçirir olmuşlar. Burada özellikle sanata ve kültüre ilgisi olanları çeken, bir çeşit mıknatıs etkisi yapan pek çok özellik var. Parlak güneşi, palmiyeleri, muhteşem iklimi, Avrupa’ya yakınlığı, insanlarının sakin ve güleryüzlü olması, mimarisi burayı çok çekici bir hale getiriyor. Bu yüzden birçok sanatçı, film yıldızı ve işadamı gittikçe artan bir süreklilikle Marakeş’e geliyor.
FAS TEKNİĞİYLE İMKANSIZ SANILANI BAŞARMAK MÜMKÜN
Marakeş’te bugüne kadar hangi projelere imza attınız?
- İlk geldiğim yıllarda beni en çok heyecanlandıran, eski şehir Medina’da yaptığım birkaç restorasyon projesi oldu. Bu restorasyonlar daha önce bilmediğim geleneksel malzemelerin nasıl en iyi şekilde kullanılacağını öğrenmeme yardımcı oldu. Daha sonra Ayyadi Sarayı’nın mahkemesinin ve Palais Soleiman’ın yoğun renovasyon ve restorasyon projeleri oldu. Ardından Palmeraie semtinde, palmiye ormanlarının içinde, benim buradaki ilk müşterimin 250 bin m2’lik arsasına Alhambra Sarayı ile Topkapı’yı buluşturan bir ev yaptım. Aynı müşterim için tekrar Palmeraie’de yapımı 3,5 yıl süren ve bahçesinde de Türk hamamı bulunan bir butik otel projem oldu.
Marakeş’teki mesleğinizle ilgili ilginç bir keşfinizi bizimle paylaşır mısınız?
- Marakeş’te bizi çok ilgilendiren keşiflerimden ilk aklıma gelen Zelijler, yani bizdeki adıyla çiniler. Benim her seferinde kullanmaktan büyük zevk duyduğum bu malzeme, bizde XVI. yy’da tarihe karışırken, Marakeş’te hâlâ kullanılıyor. Fas’ta keşfettiklerimle bir Sırçalı Medrese’yi, Niğde Gök Medrese’yi ve bu tip restorasyonu imkansız zannedilen eserleri aslına uygun restore etmek kesinlikle mümkün. Eğer restore edilirse bütün dünyadan ziyaretçileri akın akın ülkemize çekebilecek önemde ve güzellikte eserler üstelik.
Fas mimarisi ile Osmanlı mimarisi arasında bir benzerlik, bariz bir etkileşim var mı?
- Bu bence çok önemli bir konu. Bu güzel soruyu harcamamak adına çok kısa şekilde şunu söyleyebilirim: Sadece İslam mimarisini değil, bütün dünya mimarisini derinden etkileyen öneme ve potansiyele sahip, çok farklı olduğu halde prensipte aynı olan ve birbirini çok etkilemiş iki mimari gelenekten bahsediyoruz.
ÜLKEMİZDE MİLLİ MİMARİDEN SÖZ ETMEK İMKANSIZ
Uzaktan baktığınızda Türkiye’deki mimari gelişmeler hakkında neler söylemek istersiniz?
- Dost acı söyler sözünün bana verdiği cesaretle cevap vereceğim. Mimari bence kültürün bir yansıması, bir sonucu, hatta ileriki jenerasyonlara bırakılan bir kültür mirası. Milli kültürü olmayan ülkeler, diğer kültürlerin etkisinde kalarak zamanla yok olur ve tarihe gömülür. Ne yazık ki ülkemizde milli bir mimariden bahsetmek de imkansız... Ayrıca restorasyon işlerini, kültürden nasibini almamış inşaatçıların elinden alıp akademik boyutlara taşımanın vakti çoktan geldi.