OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 19, 2001 00:00
MANKENLER'den İNCİLER (2) Tefrikamızın ilk yazısında,"mankenlik"in, Avrupa'da çok ciddi bir iş olduğunu söylemiştik. Hanedan mensubu prenseslerin podyuma çıktığı bir âlemde, başka türlü olması da beklenemez zâten Sözlükler, Fransızca kökenli "manken" ("mannequin") için, "elbiseleri prova ya da teşhir amacıyla, terzilerin ya da hazır elbise satıcılarının kullandığı, tahtadan, kartondan, madenden insan şekli" tarifini veriyor. "Manken"in iki, üç tanımı daha var: Bir insan veya hayvanın bütün duruşlarını alabilen, eklemli, madenden kalıp veya heykelcik.Karnaval alaylarında halk önünden geçirilen gülünç göstermelikler. İnsan fizyolojisini göstermek için, Biyoloji/Tıp dersleri sırasında kullanılan insan örneği. Bunlar az buçuk akademik kaçıyor. Benim bildiğim, manken bir adet "askı"dır. Etli, canlı, alımlı ve de tercihan, akıllı... Öyle bir askı ki, elbiseyi iyi taşıyacak, kıyafetin hakkını verecek. Manken olmanın zerafetini de, en az giydiği elbise kadar güzel taşıyacak. Bizim mankenlerimizin -istisnaları tenzih ederim- kıyafetleri yeterince iyi taşıyıp taşımadıklarını tam bilemeyeceğim. Birşeyleri teşhir ediyorlar. Ama, neyi? Üstelik, mankenliğin gerektirdiği zerafete sahip oldukları konusunda -döktürdükleri incilere bakılırsa- ciddi kuşkularım var. Örnekler aşağıda. Buyurun, siz karar verin. 1. "Geleceğimi garantiye alıp öyle evleneceğim." Hande Ataizi, "Galaxy"ye konuşmuş (28 Mayıs 2000). "Benim ruhum Çingene. Zâten, Çingene hayatını da çok seviyorum. Çok dengeli olduğum da söylenemez. Evlenme teklifi alıyorum. Ama, evlenebilmem için, öncelikle geleceğimi garantiye almam lazım." Sâdece 6 satırlık spot haberde ,88 tane çelişki!!! Hande'nin ruhu Çingene, Çingene hayatını da seviyor. Üstelik, dengeli olduğu da söylenemiyor. Ama, bu dengesizlik, evliliği düşünmesine engel falan değil. Bu teklif sahibi yakışıklılar da şaka yapıyor olmalılar; Hande de boş bulunup ciddiye almış zâhir. Bizim gibi "alaturka" bir toplumda, Çingene ruhlu âvâre bir hatunla evlenmeyi kim düşünür? Malum, "çocuklarımın namuslu annesi" şablonuna uymak Allah'ın emri. Evlenmek için önce geleceğini garantiye almaya gelince... Yalnızca, para kastediliyor olmalı. Aslında, kısmen doğru. Yine de, ben, garantiye almak denince, daha aklı başında bir şey anlıyorum. "Tarkan sırtını dönüp uyudu!" Manken Nermin Tuncer'in şu olaylı, bol miktarda spekülasyona sebep olan Malatya seyahati. Nermin Tuncer, Tarkan ile Almanya'da tanışmış. "Her normal genç kız gibi, "çok karizmatik" dediği Tarkan ile beraber olmayı düşündüğünü itiraf ediyor. (Bu arada, genç kız olmadığım tamam da, asla "normal" sayılamayacağım, bir manken marifetiyle, tescil edilmiş bulunuyor???) İtiraf, onun bileceği iş. Ama, sonrası bir felâket: "Onunla beraber olmayı kim düşünmez ki?" (Durumum, gene vahim...) Devam ediyoruz: "Malatya'ya giderken de düşündüm bunu. Tarkan da Malatya'ya geldi. Ben cumartesi günü gittim. O da pazar sabahı geldi. Çok yorgundu; sırtını dönüp uyudu." Arada bir soru: "Tarkan sana birlikte olalım deseydi, olur muydun?" "Evet, olurdum. Ama o, maalesef, çarşı izni için geldi ve uyudu." Kamuoyunun gözü önündeki insanlar, kimi özel konuları açıklayabilirler. Tercih meselesi. Fakat, acaba Nermin Tuncer'in "mahrem" kavramından haberi yok mu? Ayrıca, bir genç hanım, onca hayran olduğu bir genç erkek için, "Arkasını döndü, uyudu!" nasıl der? O dese bile, millet ne demez? "Mankenliği bıraktı, sunuculuğu seçti." Yine, taş çatlasa 20 satırlık bir
haber ve sayısız tenakuz!... ("Melodi", 23 Kasım 1995). Özlem Tuncer daha ortaokul birinci sınıfta iken, mankenliÄŸi kafasına koymuÅŸ. Ama, sunuculuk uÄŸruna mankenliÄŸi bırakmış??? Åžimdi, mankenliÄŸi sahiden kafasına koymuÅŸ mu, koymamış mı? Haber devam ediyor: "Adliye Koridorları" adlı "reality show"u sunan ünlü manken, bu alanda yoÄŸunlaÅŸmak istiyormuÅŸ??? (Bu da yetmiyor...) Özlem Dinçer, dört yıl önce bıraktığı sunuculuÄŸa tekrar dönmüş. Özlem Tuncer'i bilemeyeceÄŸim; ama, döne döne, benim başım döndü bile. Daha da dönecek, anlaşılan. Zira, iki cümle sonra, Özlem Tuncer'in aÄŸzından, sunuculuÄŸun kendisi için gelip geçici bir heves olmadığını öğreniyoruz. Ä°zleyen cümlede ise, yaklaşık beÅŸ yıldır, Özlem Dinçer'in bütün önemli defilelerde boy gösterdiÄŸinden de haberdâr oluyoruz. Aslında, "öğrenmiyoruz"... Siz bu manken beyanatını çözebildiniz mi? "Åžov dünyası saÄŸlığımla oynadı!..." Silikonları patlayınca, haber manÅŸetlerine oturan Sevda Demirel konuÅŸuyor. Almanya'da dört yıl basketbol oynayan, sütyen takmadığı için de göğüsleri sarkan Sevda Demirel, Türkiye'ye dönüşte "show business"e girince, "Dolgun meme ÅŸart!" demiÅŸ. ("Sabah", 2Temmuz 1995). Buraya kadar, tamam. Ä°nsanların kendi bedenlerine cerrahi müdahale kararı vermesi, tamamen kendi tasarrufları dahilinde bir olay. Netekim. Sevda Demirel de bir kâr-zarar hesabı yapmış ve bıçak altına yatmış. Sonra, tam iki kilo gelen silikonlarda bir terslik olmuÅŸ ve o meÅŸhur silikonlar patlamış!!! Affedersiniz... Hayatının yarısını Almanya'da geçirmiÅŸ, neredeyse ana dili gibi Almanca konuÅŸan bir genç hanım, silikon taktırmanın risklerini nasıl bilmez de, kalkar "show" dünyasını suçlar? Cümleye bakar mısınız? "Seksi bir kiÅŸiliÄŸim yok. Seksi sevmiyorum. Ama, kamera karşısında seksi olmam gerektiÄŸini düşünüyorum. Rol yapıyorum." ÇeliÅŸki diz boyu. Bilinçli, rol yapıyorsan, niye aÄŸlıyorsun? Cümlenin gerisi de var: "Show dünyasında olmasaydım, vücudumla oynamazdım." Eh, oynamasaydın, o zaman... "Silikonlu göğüse dokunmak, futbol topuna dokunmak gibi deniyor. KeÅŸke, öyle olsa... Kayaya dokunmuÅŸ gibi oluyor. Korkunç, bir duvara nasıl dokunursunuz, aynen öyle. Ä°tiraf etmeliyim, belki de, göğsümün bu durumunun yarattığı psikolojik bilinçaltı beni ittirdi erkeklere karşı. Belki, güzel bir ÅŸey yaÅŸadım ve bitince, yenisine giremedim. Aseksüel yaşıyorum." Galiba, bu sözlerde en çok "silikonlu göğüse dokunmak" kısmı itimada ÅŸayan. (Devam edecek...) Jülider ERGÃœDER - 19 Ocak 2001, Cuma Â
button