Güncelleme Tarihi:
"Bir erkeğin tüylerini aldırması benim çok tuhafıma gidiyor. Mesela ben hayatım boyunca asla manikür, pedikür yaptırmadım, yaptırmam da. Bir kızın elimle, ayağımla uğraşması bana garip geliyor. Hele ayaklarımı hiç elletmem. Benim içimde savaşçı bir ruh var. Şimdi bu ruha manikür yaptırmak ters geliyor. Bana uymuyor."
Tam üç yıldır ortalarda görünmeyen Ali Güven, sonunda RecbySaatchi etiketiyle çıkardığı "Yanımda Ol" albümüyle kendini gösterdi. Ortadan kaybolma sebeplerini Kelebek’e anlatan Güven, "Ercan Saatçi elimden tutup bana destek oldu. Ona minnettarım. Ayrıca bana verdiği ’Gözyaşım ya da Sen’ şarkısı da beni hayata bağladı. Herkes benim kadar şanslı olmayabilir. Aman gençler dikkat" dedi. İşte Ali Güven’in genç starlara ibret olacak şöhret hikayesi...
n 11 yıl önce "Yolcu" şarkınızla sizi tanıdık. Başarılı bir çıkış yapmıştınız, fakat devamı gelmedi. Neden, ne oldu?
- Bana çok büyük haksızlık yapıldı. Çünkü o tarihlerde müzik piyasasında çok büyük gruplaşmalar vardı. Bense her şeyden habersizdim. Neyin ne olduğunu bilmiyordum. Müzisyenlikten sanatçılığa geçmiş acemi bir şarkıcı adayıydım. O yıl en iyi çıkış yapan bendim ama bu gruplaşmalar nedeniyle kimse bunu görmek istemedi. Hatta uzun süre "Yolcu" klibini bile yayınlamadılar.
n "Yolcu" klibinde karizmatik, gizemli bir çizginiz vardı. Ama o çizgi sonraki klipte bambaşka bir noktaya kaydı. Hatırlıyorum da gözlerinizi şaşı falan yapmıştınız. Strateji hatası mıydı bu?
- Haklısınız. O tamamen bir prodüktör hatasıydı. "Yolcu"da gizemli, sakin bir tavrım vardı. Müzik de bu imajı besliyordu. Yanlış yönlendirme sonucunda ikinci klibim çok komik oldu. Dolayısıyla o kliple birlikte karizmam da çizildi. Hemen ardından "Yadigar"a klip çektik, orada imajı yeniden düzeltmeye çalıştık. Sonra hep aynı çizgide devam etti müzikal hayatım. Adım attığım yerde kaldım. Hatta çakılı kaldım!
n Peki patlayamamızın sebebi sizce neydi?
- Şöhret olmak, şöhreti taşımak kolay şey değil. 11 yıl önce, 23 yaşındayken "Yolcu" şarkısıyla piyasaya hızlı bir giriş yaptım. Şarkım, albüm çok sevildi. Bir anda popüler oldum. Yanımda beni yönlendirecek kimse yoktu. Kurtlar sofrasının tam göbeğinde tek başıma kaldım. Ve çok geçmeden "Demek ki bende bir şey var, demek ki ben çok büyük adamım" demeye başladım. Kendimi bir şey sanıyordum. Çocukluk işte... Şöhreti ve popüler olmayı içime sindirmem konusunda hiç destek almadım. Tarzan’ın ormandan Newyork’a gitmesi gibi bir şey oldu bu. Kimse bilmez ama çok ağır bir travma yaşadım...
İNTİHARIN EŞİĞİNDEN DÖNDÜM
n Sizi çok eskiden beri tanıdığım için, neler yaşadığınızı da çok iyi biliyorum. Eğer rahatsız olmazsanız o zor günleri bizimle paylaşır mısınız?
- Biraz önce de dediğim gibi para kazanmaya başlamam ve şöhret beni farkında olmadan bir pisliğin içine çekti. Nedir bu pislik; alkol, gece hayatı, çapkınlık, nerede akşam orada sabah durumu... Böyle bir yaşamın sonucunda hayatta her şeyden çok sevdiğim, "canım" dediğim kız arkadaşımı kaybettim. Ailemi çok üzmeye başladım. Fakat bu arada beste, müzik anlamında hiçbir sıkıntım olmadı. Acılar beni daha çok beslemeye başladı. İkinci albümümü çıkardım, o da çok iyi tiraj elde etti. Üçüncü albümde aranjörüm Feyyaz Kuruş benden ayrıldı. Ayrılınca sound’um tamamen değişti ve dağıldı. Üç, dört ve beşinci albüm istediğim gibi olmadı. Üst üste başarısızlık yaşadım. Ve baktım ki hayatta sahip olduğum her şeyi teker teker kaybediyorum. İşte o an bende şalter attı. O yüzden dört yılım kayıptır. Yaşadığımın bile farkında değildim. Sadece ilaçla ayakta durabiliyordum. "Düşene tekme atarlar" durumu vardır ya, kimse yanıma uğramıyor, halimi hatırımı dahi sormuyordu. Bunların üstüne bir de maneviyat eklenince, tabiri caizse kafayı sıyırdım.
n Ne oldu?
- Kendimi eve kapattım. Sokağa dahi çıkmıyordum. Ne kimseyi görmek istiyordum ne de insanların beni görmesini... İntihar edenlere hak vermeye başladığım bir dönemdi ve tam üç kez bunu düşündüm, niyetlendim... Öyle bir noktadaydım ki ne başarısızlık ne şöhret umurumdaydı. Onları geçmiştim... Sadece yaşamak, nefes almak, yeniden insan olmak istiyordum. Çok ağır alkol sorunu yaşamaya başladım. Hem de çok ciddi. Geceleri aşırı terliyor ve halüsinasyon görüyordum. Müzisyen arkadaşlarım bana çok sahip çıktı. Bir doktorla görüştüm. İlaç kullanmaya başladım. Dil altına koyulan bir ilaçtı bu. O bana çok iyi geldi... O panik ataklarım, krizlerim, halüsinasyonlar azaldı. En çok da buna sevinmiştim. Çünkü gerçekten canıma kıyacaktım. Bir ara gökyüzünün açıldığını, Azrail’in beni almaya geldiğini bile gördüm. Çok acı çektim, çok! Neyse ki o ilaç iyi geldi ve yırttım. Bu arada çok mucizevi şeyler de yaşadım...
SON DÖRT YILIM KAYIP
n Mesela?
- Bir gece ağır bir kriz geçirdim. Yatağın içinde oturup "Allah’ım bana yardım et" diyerek bağırmaya başladım. Hem ağlıyor hem de avazım çıktığı kadar isyan ediyordum. 27 yaşında depresyona girdim, 31 yaşında çıktım. O dört yıl gerçekten yok benim hayatımda, kayıp. Kendimi, maneviyatımı kaybettim. Çok büyük paralar kaybettim. O paraların nereye gittiğini bile bilmiyorum.
n Ben çok iyi hatırlıyorum, siz titremekten konuşamazdınız... Oysa şimdi karşımda bambaşka bir Ali Güven var. Doğru düzgün cümleler kuran, mantıklı konuşan...
- Evet, konuşamıyordum. Her tarafım titriyordu. Saçma sapan şeyler konuşuyordum. Ne dediğim belli değildi. Üç kez hastaneye yattım ama hiçbir şey değişmedi. Sonunda spor yaparak, hayvanlarımla ilgilenerek ve o ilacı kullanmaya devam ederek kendi kendimi tedavi ettim. 31 yaşında kendimi buldum, sağlıklı düşünmeye başladım. 31 yaşında yeniden doğdum... Yani bundan üç yıl önce... Ama o bunalımlı dönemlerimde yine albüm yaptım. Dizi müzikleri, oyunculuk yaptım. Yaptım ama hiçbiri sağlıklı, kalıcı olmadı. Çünkü ben sağlıklı değildim. Ama şimdi öyle değilim... Önce kendimi düzelttim... Hayatımdaki bütün taşlar yerine oturdu ve çok sağlıklıyım. Çok pozitif oldum, düşünmeye başladım. Ve hayatımdaki her şey de pozitif ilerlemeye başladı.
n Aslında 90’lı yılların ortaları herkese kötü geldi. Burak Kut’a, Ferda Anıl Yarkın’a, size...
- Evet, birçok popüler isim çok ağır şeyler yaşadı. Burak, Ferda ve ben, üçümüz bir arada yaşadık her şeyi. Burak bende kalıyordu. Sonra üçümüz aynı siteye taşındık. Ayrılamıyorduk. Üçümüz de manyağız ya! Sabah kalkıyoruz Ferda Ağabey’in evine gidiyoruz, orada oturuyoruz. Akşam onlar bana geliyor falan. Böyleydik. Akıl hastanesindeki hastalar gibiydik. Televizyon açık ve biz boş boş televizyona bakar, gülerdik. Hatta kendi aramızda bir lisan bile geliştirmiştik.
n Nasıl yani?
- Kaş, göz işareti yapar, dilimizle bir ses çıkarır öyle iletişim kurardık. Bir ara ben berber oldum ve hepsinin saçını kestim. Burak’a öyle bir saç kestim ki... Kafasının arka tarafına işaretler yaptım, önlerini kazıdım. O saçla gezdi adam. "Ben çok güzel oldu" dedim ya, inandı bana! Düşünün halimizi... Ama birbirimize de güç verdik, destek olduk. Yanımızda başka kimse yoktu. Türkiye’de böyle bir arkadaşlık çok nadirdir.
n Peki... Hayat size ikinci bir şans tanıdı... Ne istiyorsunuz şimdi?
- Çok büyük deneyimlere sahibim şu an. Çok ağır tecrübeler yaşadım. Şimdi düzenli ve sağlıklı yaşıyorum. Spordan asla uzaklaşmıyorum. Şöhret meselesini de kafamda hallettim. Sadece işime konsantre olmuş durumdayım. Hiçbir zaman negatif düşünmemeye çalışıyorum. Önüme müzikle, oyunculukla ilgili hedefler koydum. Bunları başaracağım. Çünkü hırslandım. Bir de en önemlisi insanları her haliyle sevmeyi öğrendim. Bu olgunluk halimi sevdim. Artık benim için her şey çok farklı olacak...
Ercan Ağabey bana hayat verdi
n Gelelim yedinci albümünüz "Yanımda Ol"a...
- İyice iyileşip, kendimi toparladıktan hemen sonra çalışmalara başladım. Elektro tamburu icat ettim. Bunu yaptırdım ve bu albümde kullandım. Müthiş bir açlık ve heyecan yaşıyordum. Kısa sürede albümü bitirdim. Kimle çalışabilirim diye düşünürken Ercan Ağabey (Saatçi) aklıma geldi. Bir şekilde onunla buluştum. Yaptıklarımı dinledi ve benimle yola çıkmaya karar verdi. Kendisi gerçekten müthiş bir müzisyen... Beni çok iyi motive etti ve anladı. Öncekilerden çok farklı bir albüm yaptım. Bunda Ercan Ağabey’in de katkısı büyük. Albümde "Gözyaşım ya da Sen" isimli bir şarkısı var. Bana göre son yılların en güzel şarkısı. Aslında onu kendi albümü için bestelemiş, ama ben duyunca aşık oldum ve okumak istedim. Çok ısrar edince de beni kırmadı. Dostluğunu ve ağabeyliğini hayatım boyunca unutmayacağım.
n "Gözyaşım ya da Sen" gerçekten müthiş bir şarkı... Klibi de şahane olmuş. Sürme size çok yakışmış... Bir de ağlamak...
- Erkek adam ağlar... Bu şarkı benim içime işliyor. Duygusu çok yüksek... Gerçekten ağladım o klipte... Sevdiklerim aklıma geldi. Klibi Ercan Ağabey çekti ve sürmeleri de o yaptırttı. Bana çok yakıştığını düşünüyorum.
Manikür ve pedikür savaşçı ruhu bozar
n Siz hiç vücudunuzdaki tüyleri aldırdınız mı?
- Yok... Kazak giymiş gibi dolaşanlar var, onlar aldırsınlar. Ama bir erkeğin tüylerini aldırması benim çok tuhafıma gidiyor. Mesela ben hayatım boyunca asla manikür, pedikür yaptırmadım, yaptırmam da.
n Niye, erkek adam manikür, pedikür yaptırmaz mı?
- Ben yaptırmam... Bir kızın elimle, ayağımla uğraşması bana garip geliyor ya! Hele ayaklarımı hiç elletmem. Benim içimde savaşçı bir ruh var. Şimdi bu ruha manikür yaptırmak ters geliyor. Bana uymuyor. Pek metroseksüel değilimdir. Sanatçı olduğum için yüzüme özen gösteririm. Mesela krem sürerim. Ama dakikalarca ayna karşısında durup, dairesel hareketler yaparak sürmem. Benim krem sürmem bir saniyeyi geçmez. Bu şehir hayatı insanları saçmalatmaya başladı... Erkeklerin konuşma tarzı bile değişti.
n Nasıl değişti?
- Manikür, pedikür yaptıran adam, sonra tırnağına cila sürdürüyor. Bu adamın bir süre sonra konuşma tarzı, hareketleri değişiyor. "Naber şekerim?" demeye başlıyor. Heybetli adamın konuşması yumuşuyor. Bozdu bu pedikür, menikür bizi...