Güncelleme Tarihi:
Erol Günaydın, Mahsun Kırmızıgül'ün "Beyaz Melek" filminde rol aldığı için artık kendisine iş verilmediğini iddia etti. Hafta Sonu dergisine konuşan Erol Günaydın, "Tıpkı Yılmaz Güney’le çalıştıktan sonra işsiz kaldığım gibi, şimdi de Mahsun Kırmızıgül’ün filminde oynadığım için işsiz kaldım. 'Beyaz Melek'te oynadık diye, Mahsun’u övdük diye artık kimse bana iş vermiyor" dedi.
Erol Bey, var mı yeni çalışmalar?
- Olmaz mı, olmaz mı! Şimdi Beylikdüzü Belediyesi’nin organizasyonuyla o bölgedeki bir eğlence merkezine kurulan bir tiyatro var. Bu tiyatronun adını Erol Günaydın Sahnesi koydular. Yaşarken böyle bir şeyi görmek beni çok mutlu etti. Tiyatro Günü’nde oraya gidip tiyatroseverlerle sohbetler ettim. Onlara söz verdim, orada bazı gösteriler sunacağım. Oradaki amatör toplulukla Ramazan eğlenceleri için şimdiden kolları sıvadık bile. Oradaki çalışmalarımıza
Meddah demişken, sormak istiyorum. Siz Türkiye’de meddah sanatının son temsilcisisiniz. Günümüzde meddah değil de, stand-up diyorlar bu olaya. Bunlar aynı paralelde sanatlar mı, yoksa farklılıkları var mı?
- Çok farklılıkları var. Tek benzerlikleri tek kiÅŸi tarafından sunulması. Meddah dediÄŸimiz olayda tek kiÅŸi çıkıyor sahneye ve bir tiyatro ekibinin yaptıklarını yapıyor. Stand-up dediÄŸimiz olayda ise sahneye çıkan kiÅŸi lak lak yapıyor. Zaten bu gösteriden sonra dışarı çıkanların aklında kalan bir ÅŸey olmuyor ki. Sadece o anda gülüp eÄŸleniyorlar o kadar. Åžimdikiler anlık kahkahalar attırıyor. Ä°ÅŸi ucuzlattılar, kolaylattılar. Bu olay sadece para kazandırır insana, baÅŸka bir ÅŸey yaptırmaz.Â
Yetenekli ve ünlü stand-up’çılarımızdan kapınızı çalan, sizden bilgi alan, fikir soran oldu mu, oluyor mu?
- Hayır, olmadı. Ben bazen mesajlar veren, siyasetle ilgili espriler yapın da dedim onlara. Ama "Biz başımıza iÅŸ almak istemiyoruz abi, ne ÅŸiÅŸ yansın ne kebap" dediler.Â
Ancak gerçek sanatın içinde de şişler kebaplar yanmalı, değil mi?
- Elbette yanmalı. O şişler, kebaplar yanmazsa biz nasıl çıkacağız, Nazım’ın (Hikmet) dediği gibi aydınlıklara. Ben istiyorum ki, topluma bir şeyler versinler, mesaj versinler. Mesela Ferhan Şensoy yapıyor bunu, Metin Uca yapıyor. Gençlik dönemimden bugünlere gelene kadar çok siyasiler tanıdım, çok ihtilaller gördüm, çok dayaklar yedim, çok baskılarla karşılaştım.
Bu arada parayı pulu da ilk planda düşünmediniz galiba...
- Şu gördüğünüz bodrum katımdan başka bir şeyim yok. Parayı değil sevgiyi kazandım ben. Şimdi sokağa çıktığım anda herkesin babası, abisi, dedesi gibi ilgi ve sevgi görüyorum.
Sağlığınızı konuşalım Erol Bey, şu anda durum nasıl?
- Kanser hastasıyım, bunu gizlemeye gerek yok. Mide ve bağırsaklarım hasta. Bu ikili sancılar, akraba sancıları
Size ÅŸifa diliyoruz efendim.
- SaÄŸol oÄŸlum, saÄŸol.
n "Beyaz Melek" filmi, Amerika’daki 41’inci Uluslararası Houston Film Festivali’nde "En İyi Yabancı Film" ve "En İyi Yönetmen Jüri Özel Ödülü"nü kazandı. Mahsun Kırmızıgül, "Bu iki ödülü filmde oynayan usta oyunculara armağan etmek istiyorum" dedi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Bana telefon etti Mahsun, "Ödüller sizlerindir" dedi. Çok mutlu oldum.
Duygularınızı öğrenebilir miyiz?
- Herkes ileri geri konuştu. Mahsun için demediklerini bırakmadılar. Ben Mahsun’u tanımıyordum ki filmden evvel. Bir gün evimde oturuyordum, karşıma biri geldi oturdu. "Benim gözüm seni bir yerden ısırıyor" dedim. Mahsun Kırmızıgül’müş o. Çünkü ben o güne kadar dinlememiştim bile. Arabeskleri de dinlemem pek. Mahsun Kırmızıgül, "Hocam sana bir rol teklif edeceğiz" dedi. Senaryoyu anlattı. O kadar güzel anlattı ki, "Sen meddah gibi ne güzel anlattın yahu. Ne kadar hoş bir senaryo, elbette oynarım" dedim. "Ben, kim çeksin diye düşünüyorum" dedi. "En iyi sen çekersin. Çünkü senaryoya o kadar hakimsin ki, en ince detayına kadar biliyorsun. Usta bir kameramanı yanına alırsan, sana resmin nasıl yapılacağını gösterir, sen de ona göre çekersin" dedim. Ben bu kadar pozitif elektrik veren, hiç sesini çıkarmadan büyük sabır gösteren bir adam görmedim. Mesela Nejat Uygur daha önce film çekmemiş, mizansen veriyoruz adama, kendi bildiğini oynuyor, başka şeyler söylüyor. Yazıyoruz, karşısına koyuyoruz. "Ben bunu böyle oynayacağım" diyor. Gece sabahlara kadar Nejat bizi hem güldürdü hem de mizansenlerini kendi yaptı. Ona da sağlık, sıhhat diliyorum. Umarım iyileşir.
Mahsun Kırmızıgül bu durum karşısında ne yaptı peki?
- Öyle bir sabır gösterdi ki Mahsun, sabahlara kadar çalışıyorduk. Sesini yükseltmedi, sinirlenmedi. Kendi set işçilerine bile son derece yumuşak davrandı. Tam bir Anadolu efendisi, delikanlısı bir adamdı. İş bittince "Ne kadar güzel bir iş" dedim. Sonrasında ayaklarım tutmaz oldu, damar tıkandı. Stent taktılar. Ama ben onun çalışmasına ve efendiliğine hayran oldum. "Yılmaz Güney’le çalışırken, herkes korkardı ondan ama çok efendi adamdı" dedim. "Vay efendim sen Yılmaz Güney’e mi benzetiyorsun onu" dediler. "O da sessiz sakin, işini bilen bir insan gibi çalışırdı" dedim. Yüksek ses kullandığını duymadım Yılmaz’ın. Bu adamcağız da sessiz sakin işini yapan bir delikanlı. Son derece saygılı bir biçimde işini yapan, ne diyeyim yani başka bir kusur mu bulayım. "Bırak ya kıronun teki!" mi diyeyim?
Siz Yılmaz Güney’i de tanıdınız. Hatta onun yüzünden işsiz de kaldınız değil mi?
- İşsiz de kaldım evet. Kimse iş vermedi. Şimdi de Mahsun’un filminde oynadık diye, Mahsun’u övdük diye kimse iş vermiyor. Yılmaz Güney’de yaşadığımı Mahsun’da farklı yaşıyorum.
Röportaj: Yüksel ŞENGÜL |
Atatürk’ün 1937’deki Trabzon gezisini hatırlıyorsunuz. Çünkü babanız sizi omzuna alarak Gazi’yi karşılamaya gitmişti o gün. O günü anlatır mısınız?
- Ufacıktım. Beni aldı omzuna çıkardı babam. Trabzon’dan geçen paşaların arasında Atatürk sivildi. "Paşam! Paşam! Çok yaşa!" diye bağırıyordum. Onu görmenin büyük mutluluğu içindeyim. Babam Atatürk’e çok düşkündü.
Â