Güncelleme Tarihi:
Türkiyeli tiyatroseverler, İngiliz oyun yazarı Philip Ridley’e yabancı değil. Bu tanışıklıkta DOT’un kurucularından Murat Daltaban’ın da büyük payı var. Dünya sahnelerini takibi sırasında keşfettiği yazarın ‘Kürklü Merkür’ oyununu 2007’de sahnelemişti. Sıfırnoktaiki’nin kurucularından genç yönetmen Sami Berat Marçalı ise şimdiye kadar yazarın imzasını taşıyan üç oyunu birden sahneye taşıdı. İlki geçen sezon Sıfırnoktaiki’de yönettiği ‘Korku Tüneli’ idi. Ardından Yanetki’nin ikinci oyunu ‘Cam Yapraklar’, son olarak da çiçeği burnunda Craft Tiyatro’nun ilk oyunlarından ‘Uğrak Yeri’ geldi.
Haliyle Marçalı’ya “Nedir bu Philip Ridley merakı” diye sorduk. Şöyle yanıtladı: “Yazar, resim eğitimi almış. Fotoğraf, sinema, edebiyat ve müzikle uğraşmış. Görsel zekâsını kişisel deneyimiyle harmanlayıp, hem dünyaya hem de kişilere anlam katan oyunlar yazmayı becerebiliyor. Hem evrensel hem de kişisel olabilen kaç tane oyun yazarı var bilmiyorum. Yüzyılın en başarılı yazarı. Belki de bu yüzden metinleri sürekli ellerimizde dolaşıyor.”
İSTASYONDA SAPIK CİNAYET
Yukarıda bahsi geçen oyunları izlediyseniz, burnunuz Uğrak Yeri’ndeki tanıdık kokuyu hemen alacaktır. Oyunlarını genellikle kardeşlik, savaş ve cinsellik izlekleri üzerine kuran yazar, bu kez mahalle baskısıyla cinselliği başrole taşımış. Karakterler yine ailevi sorunlar, yahut deneyimlerden miras ‘kişilik bozuklukları’ veya ‘bunalım’lara sahip bireyler:
Ölü oğlundan arta kalan eşcinsel porno dergilerini çöp poşetlerine dolduran, her birini omzuna yükleyip, komşular bulamasın diye sahile dek taşıyan, dibe batmaz korkusuyla durmayıp, kilometrelerce ötede sahipsizliğe terk eden bir anne. Başka bir deyişle, ölü oğlunun ‘eşcinsel’ olduğuna dair dedikodulardan kaçmak için yaşadığı semti değiştirmek zorunda kalan ve alkol bağımlısı olma yolunda hızla ilerleyen bir yalnız kadın. Ve kadını, cinayeti takip eden dört buçuk ay boyunca çok yakından izleyen bir genç adam. Bir de gazetelerde ‘İstasyonda sapık cinayet’ başlıklı bir acı haber.
Uğrak Yeri; bir anneyle oğulun olduğu kadar, oğlunu yitirmiş bir anneyle annesini kaybetmiş bir oğulun birbirlerinin yaralarını sarma hikâyesi de aynı zamanda. Ama her şeyden öte hepimizin hikâyesi.. Evinin perdelerini sıkı sıkıya örten, farkında olmasa da mahalle bakkalına varan yolu bile ‘aman konu komşu ne der’ nevînden çekincelerle alan ve buna rağmen başkalarının hayatlarını gözetlemekten geri durmayan birçoklarımızın öyküsü... Yazarın işin merkezine ‘homofobi’ unsurunu yerleştirmesiyse, hikâyeyi çok daha kuvvetlendiriyor. Böylece ebeveynlerin bakış açısı ve toplumun baskısıyla oluşan homofobinin cinayet, tecavüz ve şiddet gibi olumsuz sonuçlar doğurmaktan başka işe yaramayışını da vurgulamış oluyor.
İLGİNÇ İKİLİ
Uğrak Yeri’nin seyirciyle iç içe tasarlanan sahne dekoru, oyunun izleyenler üzerindeki tesirini artırıyor. Yerlere saçılmış kağıt parçaları ve eşya dolu koliler arasında oyun sürüp giderken, elektrik şalterinin attığı sahne, izleyiciyi gerçekten boş bir evin salonuna götürüyor. İlk kez aynı sahneyi paylaşan Barış Gönenen ve İpek Bilgin ise, ilginç bir ikili. Aralarındaki kuşak farkına rağmen, enerjileri birbirine uyumlu. Belli ki, oyunun başından seyirciyi selamladıkları son dakikaya kadar aynı heyecanı paylaşıyorlar. Üstelik metin her iki oyuncuya, özellikle de Barış Gönenen’e, oyunculuklarını iyi sergileyebilecekleri imkânı sağlıyor.
İpek Bilgin’in kuşkucu ve zaman zaman da umursamaz anne rolüne çok yakıştığını söylemek lazım. Yalnızca alanın darlığı sebebiyle, partnerine karşı atağa geçtiği sahnelerdeki ileri geri adımlarının tekrarı, seyirciyi yorabiliyor. Barış Gönenen’in, Sıfırnoktaiki’nin ‘Limonata’ oyunundaki performansıyla, geçen haftalarda açıklanan 17. Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Oyuncu Ödülleri’nin tiyatro dalında ‘Yardımcı Rolde Yılın En İyi Erkek Oyuncusu’ ödülü aldığını da hatırlatalım.
HEM SAHNE HEM ATÖLYE
Craft faaliyete başlayalı henüz birkaç ay oldu. Fındıklı’nın denize varan yokuşlarından birinde, altı katlı bir binanın üstten üç katını kapatmışlar. Kısaca, Plato Film’in eski yerinde. En üst kattaki terasın sahne olarak kullanılmasının yanı sıra, Craft’ın birkaç kolu daha var. Bunlardan biri oyunculuk atölyesi. Sanford Meisner, Uta Hagen ve Eric Morris oyunculuk teknikleri temelli bir atölye bu. Oyunculuk çalışmak isteyenleri yaş, eğitim seviyesi, deneyim ayırt etmeksizin kabul ediyorlar. Hedef, temel oyunculuk atölyesinin yanı sıra dans, müzik, metin analizi, film analizi, kamera önü oyunculuğu, dramaturji ve diksiyon atölyeleriyle öğrencilerinin yaratıcı üretimlerini artırmak ve yeteneklerini desteklemek.
Bir yandan da, bünyesindeki Craft Ajans sistemiyle öğrencilerinin iş deneyimlerini atölye çalışmaları süresince destekliyorlar.
Ayrıca Craft Teras’ta şu an ‘Uğrak Yeri’ dışında iki oyun daha sahneleniyor. Biri, Neil LaBute imzalı ‘The Mercy Seat/ Kayıp’. Çağ Çalışkur’un yönettiği oyunda Şenay Gürler ve Deniz Karaoğlu oynuyor. Tevfik Şahin’in yönettiği Stephen Belber imzalı ‘Tape/ Kaset’te ise; Begüm Kaya, İbrahim Aslan ve Metin Akdülger rol alıyor.
En yakın tarihli atölyeler şöyle: 2-3 Haziran Bahar Kerimoğlu ile ‘Metod ile İçime Yolculuk’ atölyesi, 23-24 Haziran Çağ Çalışkur ile ‘Meisner Tekniği’ atölyesi, 25-26 Haziran Çağ Çalışkur ile ‘Meisner Tekniği’ atölyesi.
İpek Bilgin ve Barış Gönenen’in rol aldığı Uğrak Yeri, her çarşamba Craft’ta izlenebilir. Adres: Pürtelaş Mahallesi Mebusan Yokuşu No. 15/ 3 Fındıklı, İstanbul. (212) 249 49 66.