Güncelleme Tarihi:
Halk gazetesi Hürriyet’in Pazar ilavesinde Arman Kırım, 1 Ocak sabahı için okurlarına bir mönü öneriyor:
1 Ocak kahvaltısı
Yarın sabah anısı kalacak bir yeni yıl kahvaltısı yapmak isteyenler değişik güzellikler önereceğim. Sıcak rikotta tava kekleri, benedict usulü soslu yumurtanın yanında kan portakalı ve şampanyayla yapılan mimoza çok iyi gider. (Hürriyet, 31 aralık)
Edirne’den Van’a kadar eminim bütün Hürriyet okurları 1 Ocak sabahı kahvaltıda “Sıcak rikotta tava kekleri, benedict usulü soslu yumurtanın yanında kan portakalı ve şampanyayla yapılan mimoza” yemişlerdir.
Babaları da - tıpkı Arman Bey’in babası gibi - sabah kahvaltısında “Sıcak rikotta tava kekleri, benedict usulü soslu yumurtanın yanında kan portakalı ve şampanyayla yapılan mimoza” yerdi çünkü…
*
GAZETECİLİK
Sabah’ın magazin ekinde yazan Seda Kaya Güler ‘oyuna gelmediğini’ ve Gamze Özçelik’in mahrem görüntülerini izlemediğini söylüyor. “Elektronik posta kutuma düştüğü halde hiç bakılmadan çöpe atıldılar” diyor. (Çoğul kullandığı ‘mahrem götüntüler’ olsa gerek…)
Ali Kırca’nınkiler de öyle imiş. (Sabah’la Günaydın, 31 aralık)
İtiraf ediyorum ki ben de her iki görüntüye de şöyle bir göz attım ve hemen sildim. Ama göz attım, çünkü ben gazeteciyim ve çok tartışılacak bu kayıtlar hakkında bir fikir sahibi olmak benim işim.
*
AĞIZ BÜKMEK
Elif Ergu’nun Pazar sohbetinde misafiri Washington’daki Cities’in işletmecisi Sahir Erozan idi.
Yazının başlığı “Sosyetik kesim nohut ile mercimeğe ağız büküyor” diyordu.
Erozan kullanmış bu deyimi.
İstanbulluyum diyor ama… benim bildiğim ‘ağız bükmeK’ İstanbul’da değil Nevşehir’de kullanılan bir deyimdir, ‘Bir şeyi beğenmemek’ anlamına.
Biz İstanbul’da ‘dudak bükmek’ deriz daha ziyade.
Vatan, 31 aralık
*
MAÇO TARKAN
Seyyal Taner Türkiye’de maçoluğun yanlış bilindiğini düşünüyor, ‘Kadını önemsemeyen, sert, dediğini yaptıran adama maço dendi. Oysaki maço, kadını koruyan, kollayan erkektir…” şeklindeki sosyolojik bilgilendirmeden sonra ekliyor:
- En maço erkek Tarkan’dır.
En şakacı kadın da Seyyal…
Akşam-Siesta, 31 aralık
*
CENAZE İLANLARI
1 Ocak günü Hürriyet’te alt alta iki ölüm ilanı.
Biri “Acı kaybımız - Çıkıverdi sahneden apansız, seyirciye bile farkettirmeden… Ankara Devlet konservatuarı Tiyatro Bölümü’nün ilk öğrencilerinden ve Ankara Devlet Tiyatrosu ‘emekli’ aktörü NUR BARTU … Öteki oyunda repliklerin bol, sahne ışıkların parlak olsun!” diyordu. Oğlu ve geliniydi ilanı veren.
Diğeri “Leyla, bir özgecandın… Bir masal ömüre, destan gözlere; Karşıyaka’da uçuş uçuş etekler, Bodrum tatilleri, -SON- Cunda, Comtesse Leyla, ‘cıvıklar grubu’, POKERCİK, pokerciğin kırmızı papyonu, / BEYOĞLU’NA GÖTÜR BENİ-KİTAPLARA BAKALIM/SİNEMAYA GİDELİM SONRA/, Halkla ilişkiler balkonunda bizi yoldan beklediğin her gece ve yıllarca, yıllarca deniz kenarında güle oynaya, şarkılarla, danslarla geçirdiğimiz tüm keyifli, neşeli, mutlu gecelerimize… üzgünüz Leyla!!!” diyordu.
İnsanlar, çok sevdiklerini kaybedince acılarını nasıl dile getireceklerini bilemiyorlar…
Eskiden, vefat ilanlarının bir formatı olduğu günler daha mı iyiydi diye düşünüyorum bazen.
*
REKOR KIRANI MARİZLEME REKORU KİMİN ELİNDE?
1986 tarihli 26 saat 21 dakikalık eski rekoru, 24 saat, 54 dakika ve 3 saniyeyle kırmışlar: altı kişi, New York’un 486 metro istasyonunun tamamında durarak Guiness Rekorlar Kitabı’na girmişler. (Meslektaşımın ‘durarak’ dediği, ‘inerek’ olsa gerek. İnsanlar vagon mu ki istasyonda dursun!)
İçlerinden finans analisti olan Brian Brockmeyer hâlâ kendi kendine ‘Neden böyle bir şey yaptık?’ diye soruyormuş. (Güneş, 1 ocak)
Her zaman derim ya, benim en büyük hayalim de ‘abuk sabuk rekorlar kıran bir salağı en uzun süre marizleyen adam’ olarak Guiness’e girmek, diye…
*
OKŞAN ABLAYA NE OLDU?
Banucuğum kod adlı okuru “Müslüman olduğu halde” rüyasında kilisede evlilik hazırlığı yaptığını görmüş. 6.His’sini harekete geçiren muhteşem Okşan Ablamız’ın tabiri:
“Rüyanız Hıristiyan örf ve adetlerini benimseyeceğinize işaret etmektedir...” (Şok, 2 Ocak)
(Rüyanızda ağaca çıktığınızı görseniz demek ki ‘Maymuna dönüşecetsiniz’ diyecek...)
Derken, aynı Okşan Ablam ‘rüyamda kanatlanıp uçtuğumu görüyorum’ diyen Olga rumuzlu bir okuruna ‘bugünlerde seyahate çıkacaksınız’ buyuruyor. (Şok, 5 Ocak)
Ablamda bir ‘meal’ zaafı tezahür etti.
Okşan Ablayı hazırlayan bey abimiz bayram izninde galiba, yerine çaycı filan mı bakıyor acaba?
*
BABASI YAŞINDA KADIN
Popstar Alaturka programında, senaryo değilse eğer, jüri üyesi Bülent Ersoy, yarışmacılardan Armağan’a açık açık yazılıyor.
Şok’un haberine göre ‘erkek tarafının erkekleri’ böyle bir potansiyel ilişkiye karşı çıkıyorlarmış; gerekçeleri de... ‘Babası yaşında kadın’ !
Bence Şok uyduruyor ama espri güzel…
Şok, 2 ocak
*
HÜLYALAR, ERMANLAR… ÖĞĞĞĞĞH
Hülya Avşar ve Erman Toroğlu isimli popüler ürünler, Türkiye’nin önemli sorunlarını ekranda tartışıyor. Bu seferki konu: Bekâret gitmeden namus gider mi?
Programda, Zeynep Tunuslu, Erman Toroğlu’na sormuş: Siz bekaretinizi nerede verdiniz?
Toroğlu’nun cevabı: Ortaokuldan sonra verdim bekaretimi yani, genelevde... Orada, burada... Peki, siz nerede verdiniz bekaretinizi?
Seyredenlerin de seviyesi demek ki budur…
Sabah, 4 ocak
*
ZATEN…
Televizyonda 2006 yılı boyunca en çok seyredilenlerde ilk on sıraya yerleşen programlar ve reytingleri şöyle (diyor Süperpoligon adlı internet sitesi, 4 ocak) :
1.Kurtlar Vadisi Irak (18,2 reyting)
2.Aliye (16,3 reyting)
3.Acı Hayat (14 reyting)
4.Binbir Gece (13,4 reyting)
5.Geçmişin İntikamı ( 12,2 reyting)
6.Sıla (12,1 reyting)
7.Ezo Gelin (11,5 reyting)
8.Benimle Dans Eder misin? (11,1 reyting)
9.Buz Devri (10,8 reyting)
10.Hababam Sınıfı Üçbuçuk (10,8 reyting)
*
YİĞİT YİĞİT DERKEN…
Turgut Özakman’ın ulusal mitolojik kitabından dolduruşa gelen İnebolu ahalisi, kentin adını ‘Yiğit İnebolu’ şeklinde değiştirmek istiyor. Belediye, kente ulaşan 5 km.lik tünelin üstüne ‘YİĞİT İNEBOLU’ diye yazmış bile. (Hürriyet, 3 ocak)
Ailevi sebeplerden, İnebolu çok sevdiğim bir yerdir. Uzaktan hemşerilerime bir ikazda bulunmak isterim:
- Kurtuluş Savaşı’na katkılarınızdan dolayı adınızı değiştirmek istiyorsunuz, siz bilirsiniz... Gazi sıfatını Antepliler, Kahraman sıfatını Maraşlılar, Şanlı sıfatını da Urfalılar kaptı, size pek bir şey kalmadı, biliyorum. Ama Nasrettin Hoca fıkrasını da siz bilirsiniz herhalde. Hani ‘Bir oğlum oldu Hoca, adını Eyüp koymak istiyorum’ diyen adama, Hoca itiraz etmiş: Eyüp koyma çocuğun adını, ‘Eyüp, Eyüp’ diye seslenirken adı ‘İp’ olur çıkar!
Yiğit İnebolu’nun da söylenmesi kolay değil...
*
ULAN BİZ DE TÜRKSEK…
Toyota açıklamış: Sürücü sarhoşsa gitmeyen bir model geliştiriyoruz. (Hürriyet, 4 ocak)
Eğer ben Türkler’i tanıyorsam, bunlar … Toyota otomobili bile rüşvete alıştırır! ?
*
KARAR VERİN, KİM ÖNCE SOBELENDİ CİCİM CİCİM…
Kelebek’teki köşesinde Kubilay Keskin ‘Didem Uzel ile Mehmet Ertem, 2007 yılında açığa çıkan ilk sürpriz aşkın kahramanları oldu’ diyordu. (Hürriyet-Kelebek, 4 ocak)
Böyle bir müsabaka olduğunu bilmiyordum. Ama magazincilerin bir karar vermesi lazım: 2007’nin ‘açığa çıkan ilk sürpriz aşkı’ hangisi? Yani önce kim sobeleeeeendi!
Didem Uzel ile Mehmet Ertem mi, yoksa Zülfü kızı Aylin Livaneli ile Okan Tapan amcası mı?
*
AMANSIZ HASTALIK DEMEYİN YAHU ŞUNA
Kimileri yakalandığı hastalığı bile reklam malzemesi olarak kullanır. Hatta o kadar ‘sözüne özüne güvenilir’ insanlar vardır ki, gündeme gelmek için hastalık senaryosu yazmaktan (sonra da ‘kanseri nasıl yendim’ diye röportaj vermekten) bile utanmazlar. İsim vermeyeceğim.
Ama hemen söyleleyim, bu dediklerimin aşağıda adını geçen ‘sosyetik güzel’ ile uzaktan yakından bir ilgisi yok. Kimi kastettiğimi bilen bilir.
Siren (Erten) Çarmıklı, lenf kanseriymiş. Bülent Cankurt’a kemoterapiye hazırlandığını, saçları döküleceği için perukasını bile aldığı (ama serde ‘sosyetik güzellik’ var, Amerika’dan aldığını) cesaretle söylüyor, ‘Kanseri yeneceğim’ diyor. (Günaydın-Sabah, 4 ocak)
Biz de duacıyız. Yakından bilirim, zor, uzun, yorucu bir mücadeledir. Allah kolaylık versin, Allah şifa versin!
Benim sözüm, Siren Çarmıklı ile ilgili bu haberinin spotunda ‘Lenf kanseri teşhisi konan Siren Çarmıklı yakalandığı amansız hastalıkla ilgili ilk kez konuştu’ diyen magazinci meslektaşım Bülent Cankurt’a.
Kanser için kullanılan ve her gördüğümde itiraz ettiğim ‘amansız hastalık’ tanımı çok yanlış. Hem hastalığıyla mücadeleye hazırlanan Siren Çarmıklı için, hem de kansere direnen, kanserle yaşayan binlerce insan için moral bozucu. Kanser artık ‘amanlı’ bir hastalıktır! LÜTFEN!
*
SAATTE 45 MİLYAR LİRA
İbrahim Tatlıses Bayram’da Lara’da verdiği iki konserden 166 bin lira kazandığını Maliye’ye beyan etmiş. İki gecede (resmi) kazancı 166.000 YTL.
Hadi İbrahim Tatlıses türkücü, muhteşem bir sesi var diyelim.
Sibel Can 127 bin lira, Hülya Avşar 90 bin lira almışlar. (Hürriyet, 5 ocak)
Bir diğer hesaba göre de en çok para alan Hülya Avşar’mış: saatte 45 milyar lira. (Sabah, 5 ocak)
(Hakkı Devrim Maliye’nin ‘kim kaç para kazandı’ diye bu rakamları açıklamasını, gazetelerin de haber yapmasını ayıplıyordu. Radikal, 6 ocak)
Bir okur ‘protesto’ ediyordu geçenlerde: Tıp profesörü imiş. Aylığı 2 bin lira. Noel/Bayram gecesi nöbetçiymişler iki arkadaş, ‘primli hasta muayenesi’ denilen sistem sayesinde (hastadan alınan 90 liranın 30’u bu sistemde doktora veriliyormuş) bir ek gelir temin ederiz diye ummuşlar. O gece hasta gelmemiş…
Diyordum ki bu okura ‘Dünyanın her yerinde Hülya Avşar’lar böyle fahiş rakamlar alırlar. Ama sadece medeni memleketlerde profesörler, hâkimler, öğretmenler, gazeteciler ne bileyim polisler… efendi gibi bir hayat sürerler!
*
İLK SEKİZE GİREN…
Mine Dinç isimli bir mahkenin evinde garip bir hadise oldu (hani bir üniversiteli kız camdan atlayıp yaralandı), gazetelerdeki haberlerden bir halt anlamadık. Zaten ilk gün her biri farklı bir şey söylüyordu.
Peki Hürriyet’in spotuna ne demeli?
“1994 Best Model of Turkey yarışmasında ilk 8’e giren manken Mine Dinç, işadamı sevgilisiyle tartışırken…”
Şimdiye kadar hiç ‘Bilmem ne yarışmasında ilk 8’e giren’ diye bir unvan duymamıştım!
Hürriyet, 5 ocak
*
HAFTANIN VECİZESİ
“Ben hiçbir zaman lay lay lom magazin gülü olmadım!”
Manken Tuğba Özay
Hürriyet-Kelebek, 5 ocak
*
YOK ARTIK!
İçmimar Naim Arnas eşiyle Kurban Bayramı’nda tatile gittiği Hindistan’da kaza geçirmiş, iki gün yatmak zorunda kalmış.
Başına ne gelmiş biliyor musunuz?
Filden düşmüş!
Posta, 5 ocak
*
VAN VAN OLALI…
Van Devlet Tiyatrosu ilk kez… Shakespeare’in Romeo ve Jülyet’ini oynayacakmış…
Van halkına mı acımalı, Van Devlet Tiyatrosu oyuncularına mı, yoksa Şekispir’e mi bilemedim… (Milliyet, 6 ocak)
Bir anımız vardır Romeo ve Jülyet’le…
Hayatta güvenlik görevlileri vasıtasıyla atıldığım tek gösteri (Aydan’ın ve Fatoş’un gülme krizleri yüzünden kapıya koyulduğumuz filmleri saymıyorum) Ankara’da izlediğim Romeo ve Jülyet balesidir.
O tarihten beridir bir baleyi sonuna kadar seyretmek nasip olmadı zaten…
*
Selahattin Duman’ın köşe başlığı ve yazı spotu:
Başlık: KÜRETORYAL ŞİZOFRENİ VE RESİM SANATIMIZ
Spot: Başlıktaki ‘küre’nin ne olduğu belli… Top anlayın… Sondaki ‘freni’ de el freni gibi bir şey… Arada kalan ‘toryal’ ve ‘şizo’ sözlerinin mealini çözmeniz için bu sanat yazısını okumanız lazım… Allah kabul etsin…
Vatan, 6 ocak
*
ARDIÇ vs HAŞMET
“Geçen gün bana bulaştı” diyor Engin Ardıç, “Yanlış duvara işedi…”
Haşmet Babaoğlu’na yaptığı “Hırpala beni Haşmet” çağrısından küçük bir bölüm:
Cahilim, aklım ermiyor, sen bana Irak’ı öğret.
Uzun uzun yaz, bol bol okuyalım. Vaktim var: Zamanımı ağarmış kıllarımla karı kız peşinde koşmakla, orada burada maraza çıkarmakla ya da televizyonda kart geyiği yapmakla geçirmiyorum.
Benim hem Galatasaray hem de Boğaziçi Siyasal Bilimler diplomam var ama cahil kalmışım, sen de hangi okulları bitirdiğini, hangi yabancı dilleri bildiğini, Mezopotamya uzmanlığını ve de futbol kültürünü de hangi berber dükkânından edindiğini bir açıklayıver kamuoyuna... (Aşk uzmanlığını hangi yataklarda edindiğini sormuyorum, orasını biliyoruz.)
Akşam, 6 ocak
*
ÖP BABANIN ELİNİ…
El öpmek için Torbalı’ya gitti başlıklı haberi okurken ‘helecandan’ titredim vallahi. Biz de erkek çocuk babasıyız ya…
İzmir-Torbalı’da yaşayan ancak adı sanı belli olmayan bir aile, geçenlerde 20’li yaşlardaki genç ve yakışıklı oğullarının ‘gelin adayı’ olarak eve getirdiği kızla ilk tanışmalarında çok heyecanlanmışlar.
Nasıl heyecanlanmasınlar ayol… Armağan adlı delikanlının ‘Öp sevgilim annenin babanın elini’ diye şeyinden yani elinden tutarak baba evine getirdiği genç güzel gelin adayı… Bülent Ersoy’dur.
Annalık babalık zor meslektir. Düşünebiliyor musunuz, kapıyı açıp da oğullarının kalbini çalan tazenin, Bülent Ersoy olduğunu gönünce kimbilir nasıl bir duygu fırtınası yaşamışlardır. Ne fırtınası ayol, kasırga, kasırga…
Sabah, 6 ocak
*
LAF OLSUN TORBA DOLSUN
Muhtarla birlik olmuş, 2001’de ölen annesinin emekli maaşını 4 sene boyunca iç etmiş. Herhalde durum ortaya çıkınca dötü kurtarma ümidiyle de, 2001’de ölen kadıncağızın mezar taşını değiştirip, Ö: 10. 4. 2005 diye yazdırmış.
Takvim bu haberi salçalamaya çalışırken “Böyle evlat olmaz olsun” dedirtecek türden bir olay diyor, hızını alamıyor “Vicdansız oğul…” diye yükleniyor.
Yahu adam devleti dolandırmış, anasına ne yapmış ?
Takvim, 6 ocak
*
DEVEDEN SONRA MAYMUN
Apronda deve kurban eden THY yöneticileri, Bodrum-Ortakent’te düzenlenen deve güreşlerine davet edilmiş. Belediye başkanı ‘Sponsor olmalarını da ümit ediyoruz’ diyor. (Sabah, 7 ocak)
Deve keseni böyle maymun ederler…
*
KARŞI KONULMAZ ERKEK HINCAL ABİ
Arkadaşı Güneş Tecelli, Hıncal Uluç’un Kolej’in ‘en karşı konulmaz erkeği’ olduğunu iddia edince, Hıncal Abi de bu kesin gerçeği kabullendiği gibi, sebeplerini sorguluyor.
Hürriyet’in ‘Karşı konulmaz 7 erkek tipi’ yazısına bakarak kendi sırrını çözüyor:
1-Romantikler (“Eh bendeniz sevgilisine hala şiirler okuyan iflah olmaz romantiklerdenimdir..”)
2-Kendine güvenenler (Bendenizin hayat felsefesi kendine güven ya..)
3-Sanatçılar (Eh.. bir yazı sanatçısı olarak bendeniz..)
4-Özgür ruhlular (Benim adımı ailede Aslan Amca koymuştu, Asi General diye..)
5-Zeki olanlar (Beni tarif ediyor, fazla lafa gerek yok..)
6-Düşünceli erkekler (Yani ben..)
7-Yabancı uyruklular (Bir bu maddeye takıldım.. ‘Yabancı uyruklular’ diyor, değilim. Dünyayı gezmiş, egzotik tarifi bana uyuyor gene de.. Dünyayı tanıyan ve anlatan erkeklere de bayılırmış kadınlar..)
“Yani nereden bakarsanız bakın, mevcut tüm cephelerde karşı konulmaz bir erkek tipiyim ben.. Bu yüzden Kolej önlerinde ve Mülkiye kantininde adım efsane gibi dolaşırdı” diye kendini tiye alan (?) Hıncal Abi sonunda ekliyor:
“Güzel.. Hem de çok güzel de, biri söyler mi, neden hâlâ yalnızım?”
Haddim değil ama bir fikir ortaya atabilirim isterseniz:
Belki de kadınlar kendine değil, kendilerine aşık olan erkekleri tercih ediyordur! ?
Sabah, 7 ocak