Güncelleme Tarihi:
* “Zaaf”ın en başarılı yönlerinden biri, evli adamla yaşanan aşkı anlatmasına rağmen, yaşanmış bütün aşk deneyimlerini hatırlatması. Bunun sırrı, Levent’in evli oluşundan çok, erkeklerin aşktaki ortak tavırlarını taşıması olabilir mi?
- Olabilir. Kitabımdaki erkeklerin aşktan anladıkları ve aşk diye aradıkları o kadar çok birbirine benziyor ki, evli olmaları sadece yasak olanı daha cazip kılıyor. Yoksa evlenmeden evvel aşkla ilgili ne düşünüyorlarsa hâlâ aynısını düşünüyorlar. Bir şeye duyulan özlem onu kaybettiğinde başlar, öyle değil mi? Burada evlilikten ziyade “imkansızlık” devreye giriyor bence. Bunu en güzel kitaptan bir cümleyle açıklayabilirim: “İmkansızlık bir vazgeçiş değil, aslında aşkı yaşamak için en büyük nedendi.”
* Aynı şekilde, Ferda’da da tanıdığım birçok kadının aşkı yaşama biçimini gördüm. Aşkın dinamikleri evlilik faktörüne göre pek de değişmiyor diyebilir miyiz?
- Ferda, Levent’e ilk görüşte âşık oluyor ve onun evli olduğuna dair en ufak bir bilgisi yok. Öğrendiğinde ise hissettikleri demin erkekler için söylediklerimin tam tersi. Sevdiği adamın evli olması ona duyduğu aşkı yüceltmiyor. Aksine ona duyduğu saygıyı, güveni yiyip bitiriyor. İçinde yaşadığı çelişkiler daha önceden bilmediği ve pek de sevmediği yanlarını ortaya çıkarıyor. Kendiyle savaş halinde Ferda. Levent’ten vazgeçemeyişinin ise aşkla hiçbir ilgisi yok.
* Levent, insanı bazen kızdıran bazen güldüren yalanları dışında aslında iyi bir sevgili! Aşk söz konusuysa yalanlar ne kadar yalan sayılır?
- Karısına yalan söylemenin ötesine geçmiş bir adamla beraber olduğunun çok farkında Ferda. Bu ilişkinin ayakta durabilmesinin tek yolu bu. Ayrıca kendini kötü hissetmemek, ikinci kadın olduğunu hatırlamamak için Levent’in bazı gerçekleri ondan gizlemesinden de rahatsız değil. Bu da ona ara sıra da olsa tatlı beyaz yalanlar söyleme hakkı veriyor. Ama bir yere kadar, sonunda kendi masum yalanları ile Levent’inkiler arasındaki farkı gayet net haykırıyor: “Üzmemek için bir şeyi söylememekle, zevk için olmayanı uydurmak arasında dağlar kadar fark var” diyor. Bu belki bir kaçış, belki bir avuntu. Kim bilir...
* Ferda, Levent’e duyduğu sevgi günbegün artarken kendine saygısını yitirdiğini de fark ediyor...
- Kendine saygısını yitirdiği noktada acı çekmeye başlıyor. “Zaaf”, aslında bir kadının çektiği acıların ona yaşatılanlar yüzünden değil, kendi seçimlerinin sonucu olduğu gerçeğinin hikayesi.
* Ferda “Her insanın içinde bir öteki yok mudur?” diye soruyor. Âşık olduğumuzda içimizden çıkan öteki kimdir?
- Ferda cevabını bildiği bir soruyu soruyor. Zihninin “asla” dediğini yapmak için çırpınan kalbi var ya, işte o içindeki öteki. Ya kendimizi aldattığımız, ya olduğu gibi bıraktığımız yanımız bir nevi. Ferda’nın tanıdığı Levent ile karısı Serra’nın tanıdığı Levent aynı adam olabilir mi sizce? Kalbin yenik düştüğüdür zaaf. Aşk kimin için bir zaafsa, o kişinin, içindeki öteki ile savaşı başlamış demektir.
ZAMAN BAZEN AŞKI BİZE GETİRİR BAZEN DE ALIP GÖTÜRÜR
* Romanda aşkın geçmiş ve gelecekle ilişkisi sorgulanırken, “zaman” da aşkın zaaflarından birine dönüşüyor. “Zaman” aşka neler yapar?
- Ferda, geçmişteki noktaları birleştirerek geleceğe ışık tutmanın peşinde ve tek bir soruya cevap arıyor: “Vazgeçemediklerim aklımdan çıkmadığı için mi kaderim oluyor, kaderim olduğu için mi aklımdan çıkmıyor?” Zaman, aşkın kaderindeki yerini gösterecek en önemli faktör onun için. Diğer bir açıdan baktığımızda, Levent ile aşkını doya doya yaşayabilmek için zamanın geçmesini beklerken, geçen zamanda hayal ile gerçeği ayırt etme fırsatı yakalıyor Ferda. Bazen aşkı getiren zaman, bazen de onu bizden alıp uzaklara götürebiliyor.