Güncelleme Tarihi:
◊ Dr. Frankenstein, “Funk Anatolian” ile yeniden doğdu. Bu lakap nereden çıktı?
- Biz ilk albümü 1973’te yapmıştık. 2006’da İngiltere’de tekrar yayınlanınca DJ Andy Votel çok güzel bir yazı kaleme aldı. “Öyle bir sentez yapmış ki ancak Dr. Frankenstein gibi birisi bunu başarabilirdi” diyordu yazısında. O gün bugündür bir Frankenstein’dır gidiyor.
◊ Nasıl bir sentezdi o?
- O zamanki yapımcımızın teklifi şuydu: “Hocam, bir albüm yapalım. Bizim türkülerimizle dans etsinler.” Değişik tarzdaki müzikleri bir potada birleştirdik, böyle bir sentez çıktı. Ama umduğumuz ilgiyi göremedik. Bir yabancı hayranlığı var insanlarda. Onu atamıyoruz içimizden bir türlü. Buna bir örnek vereyim. O zamanlar Caddebostan’da yazlık bir kulüp vardı. DJ’leri de arkadaşım. Bir gün herkes dans ederken DJ’e işaret ettik, benim plağı koydu. Herkes keyifli. Ne zaman ki şarkının “Üsküdar” olduğu anlaşıldı, birisi yüzünü ekşitti.
İşte o an benim yıkıldığım bundan sonra “hayatta bir şey yapmam” dediğim andır. Ne zaman ki 2006’da İngilizler bunu keşfetti, listelere girmeye başladı, ondan sonra albüm ve konser için baskılar da başladı.
◊ Ne cevap verdiniz?
- “Yapamam ben” dedim. Ben onu yapmışım 40 yıl önce, şimdi başka yollardayım. Alaturkaya dönmüş, o moddan çıkmışım. Orkestram yok. Ama 2015’te Belçika’da düzenlenen “Europalia Arts Festival” her şeyi değiştirdi. Orada bir başladık, arkası geldi. Fransa oldu, Hollanda oldu, Almanya oldu. Şimdi İngiltere’den, Fransa’dan, İsviçre’den yeni teklifler var. İsviçre’de yeni bir yer açacaklarmış. Büyük bir salon. Açılışı benim yapmamı istiyorlar mesela. Japonya’dan da turne teklifi geldi. Bu yeni albüm de ekstra hareket getirdi haliyle.
HOLLYWOOD’DAN MÜZİKLERİMİ KULLANMAK İÇİN TALEP GELDİ
◊ Kendi ülkenizde ilgisizlikten yakınıyor musunuz?
- Alıştım artık. İnsan herhangi bir beklentisi olmayınca üzülmüyor. Evet, o yıllarda çok üzülmüştüm ama artık işlerin beklediğim seviyeye gelmeyeceğini biliyorum.
◊ Niye öyle diyorsunuz. Müzikal anlamda ikinci baharınızı yaşamaya başlamışken hem de...
- Yok. Bundan sonra üçüncüyü yapar mıyım, sanmıyorum.
◊ Sizin müzikleriniz Amerikan filmlerinde de kullanılmış, doğru mu?
- Birisi “Dolana”yı almış, bir Amerikan filminin üzerine oturtmuş. Ben de sandım ki müziğimi izinsiz kullandılar. Dedim ki “Ben giderim Amerika’ya, bunlardan iyi bir tazminat alırım”...
Meğer amatör çalışmaymış o. Gerçi bana yararı oldu. Sonradan Hollywood’dan yeni bir film için teklif geldi.
◊ Bir de siz o dönem Michael Jackson’ın da yer aldığı listelere girdiniz.
- Bizim buradaki arkadaşlarımız her ne kadar ilgilenmese, olayı burun kıvırıp küçümsese de, çok enteresan şeyler oldu. Mesela Last FM’in listesi. Kimler vardı o listede; Herbie Hancock, George Benson, Chick Corea...
◊ Peki bu yeni albümü Türkiye’deki genç kitle algılamaz mı diyorsunuz?
- Çoğunluk algılamaz. Bu tip müziklere meraklı, koleksiyoncu kesim haricinde ilgi anlamında pek bir değişiklik olmaz. Zaten albümü yaparken de bunun böyle olacağını biliyordum. Çıkalı bir aydan fazla oldu. Bakıyorum. İnceliyorum. Değişen bir şey yok. Öbür taraftan, hiçbir müzikal değeri olmayanlar dünyaları götürüyor. Ben 300’den fazla sanatçının albümünü yaptım aranjör olarak. Ne zaman ki iş işitsellikten görselliğe döndü, müzik bitti.
◊ Avrupa’da da durum böyle mi?
- Maalesef böyle. Her yerde medya kimi pompalarsa o star oluyor. İcracılar, enstrüman çalanlar, virtüözler çoğaldı. Bu teknoloji, bu kadar imkanla çok daha iyi müzikler, çok daha güzel melodiler, çok daha güzel aranjmanlar çıkması beklenirken tam tersi oldu, müzikte ruh kalmadı. İş mekaniğe döndü.
İYİ MÜZİSYEN BİRDEN BİRE GÖKTEN ZEMBİLLE İNMİYOR
◊ Müzik sektörüne ya da genç müzisyenlere tavsiyeniz ne olur?
- Genç müzisyenlere tavsiyem; çok çalışmaları lazım. Birden bire böyle pat diye gökten zembille inmiyor iyi bir müzisyen. Yetişmesi çok zaman alıyor. İkincisi, kendi müziklerini dışlamayacaklar. Kendi müziğini benimseyecek, kendi müziğini de çalacak, onu da değerlendirecek yani kendi değerine sahip çıkacak. Son olarak şu bedava müzik dinleme huyundan vazgeçecek. Bu müzik sektörünün sonu olur.
ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYAN OLURSA O PROJEYİ YAPARIM
◊ Çok yapmak isteyip de yapamadığınız, içinizde kalan bir proje var mı?
- Bizim dünya çapında enstrümantalistlerimiz var. Mesela Erkan Oğur. Dünyada alternatifi yok. Mesela Hüsnü Şenlendirici.
Dünyada alternatifi yok. Ercan Irmak. Ney çalar ve dünyada alternatifi yok.
Müthiş müzisyenler bunlar. Bunlar Amerika’da, İngiltere’de doğmuş olsalardı, şimdi yatlarda, katlarda yaşar, hipodromlarda atları koşardı.
◊ Yani özel insanlarla özel bir çalışmaya imza atmak var hayalinizde...
- Büyük bir orkestranın yer aldığı, kendi starlarımızı solist olarak kullanmak istediğim bir projem var. “Elimi taşın altına koyarım” diyen birisi çıkarsa olur. Çünkü çok pahalı prodüksiyon.