Güncelleme Tarihi:
Kral Şakir’in yaratıcısı, Grafi2000’nin kurucusu Varol Yaşaroğlu, “Bu çalışma hem çocukların hem de ebeveynlerin eğitilmesine katkı sağlayacak” diyor ve ekliyor: “Sloganları çok hoşuma gitti; ‘Bağımsız Ol’… Siz ‘ben özgür bir gencim, özgür bir çocuğum’ dediğinizde aslında bir telefona ya da tablete bağımlıysanız, çok da özgür değilsiniz… Bence bunun sürekli vurgulanması gerekiyor.”
Varol Yaşaroğlu ile bir araya gelerek hem Yeşilay ile yapılan iş birliğini konuştuk hem de yeni çizgi serileri “Süper Bir Takım”ı…
Yeşilay ile yeni bir iş birliği yaptınız, nedir detayları?
Kral Şakir’i hem ebeveynler çok seviyor hem de öğretmenler. En önemli özelliği kitaplarının Türkiye’de çok sevilmesi. Dünyada mesela bu lisans işlerinde bir karakter tuttuğunda öncelikle oyuncaklar çok tutulur ama bizde çok enteresan bir şey oldu, lokomotif kitap oldu. Hem de Türkiye’de az kitap okunuyor dendiği halde. Gerçekten kitaplar patladı! Şu an dokuzuncu kitap çıkıyor, 10. kitap ne zaman çıkacak diye soruyorlar! Hemen okuyup, yenisini istiyorlar, böyle bir kitle var. Birçok ebeveyn ve öğretmenden şunu duydum, sizin bu konuda sorumluluğunuz çok yüksek. Çocuklar artık sizin her yazdığınız, çizdiğinize inanıyorlar, öyle hareket ediyorlar. Biz de o yüzden bu tür sosyal sorumluluk projelerine çok destek vermeye çalışıyoruz. Yeşilay’dan önce Kansersiz Yaşam Derneği gibi birçok dernekle bu tür çalışmalarımız oldu. Köy okullarına gittik mesela, hiç sinema izlememiş çocuklara sinema izlettirdik gibi… Bu anlamda iş birliklerimiz devam edecek. Yeşilay’ın da Kral Şakir’le proje yapmak istediklerini söylediler. Ben de toplantı yaptığımda, şunu öğrendim, Yeşilay’ın belirli bağımlılıklar konusunda hareket ettiğini düşünürdük. Ama çok daha geniş bir kapsama alanı varmış. Mesela teknoloji bağımlılığından bahsettiler. Ben açıkçası bunun bu kadar ciddi bir bağımlılık olduğunu, bunun bağımlılık derecesinde değerlendirildiğini yeni yeni anlamaya başladım.
Aileler tarafından da hafife alınıyor genelde sanırım…
Biz bu işin ciddiyetini anlayınca ilk çalışmamızı Yeşilay Haftası için yaptık. Onun için animasyon hazırladık. Burada teknoloji bağımlılığından bahsediyoruz, tablet ve telefonların başından ayrılmadığımızda neler olabilir, bunun tehlikelerini anlatan bir film. Bir de Yeşilay’ın dergisinde bu animasyonun çizgi romanı da var. Bu anlamda güzel geri dönüşler alacağımızı düşünüyoruz. Daha sonra değişik bağımlılıklar konusunda animasyonlar yapacağız. Şuna çok inanıyorum, çocuklara bir şeyler öğretmen istiyorsanız bunu artık günümüzde eğlenceli bir şekilde işin içine bir hikaye sokarak anlatmaya çalışmanız lazım. Bence Kral Şakir de bu anlamda biçilmiş kaftan, çünkü şu anda Türkiye’de en çok satılan çocuk kitabı. Pandemi ortamında da şunu gördük; online eğitimde videoların, interaktif materyallerin ne kadar önem kazandığını gördük. O anlamda çok etkili olacaktır diye düşünüyorum. Yeşilay’ın bu anlamda hem çocukların hem de ebeveynlerin eğitilmesinde katkısı olacaktır. Bir de sloganı çok hoşuma gitti, “Bağımsız Ol”… Özgürlük zaten tüm insanların evrensel ihtiyaçlarından biri. Bu anlamda bağımsız ol sözcüğü çok güzel kullanılıyor. Ben özgür bir gencim, özgür bir çocuğum dediğinizde aslında bir telefona, tablete bağımlıysanız, çok da özgür değilsiniz… Bence bunun vurgulanması gerekiyor.
“KENDİ SÜPER KAHRAMANLARIMIZI YARATTIK”
Pandemi süreciniz nasıl geçiyor, neler yaptınız başka?
Pandemi ortamında ofise gitmedik pek, genel olarak evden çalışıyor herkes. Ben evden çalışmayı seviyorum. Zaten Grafi2000 de home office olarak kurulmuştu, 1999’un son aylarında. Evden çalışma deneyimini kazanan ilk insanlardan birisi olabilirim. O yüzden benim için zor olmadı. Hatta pandemi ortamı daha da elverişli oldu diyebilirim. Çünkü ofisteyken dikkatim dağılıyordu. Şimdi ev ortamında sakin kafayla üretme fırsatı oldu, hatta yeni projemiz “Süper Bir Takım” oluştu bu süreçte.
Nedir “Süper Bir Takım”ın hikayesi?
Birce ve Birol diye, 7-8 yaşlarında iki karakterimiz var. Birol’un bir dedesi var, biraz ilginç bir dede. Bilimle uğraşan ama yaptığı deneyler sonucu ayıya dönüşen, Ayı Dede… Çevre konusu bizim için çok önemli. Burada da asıl hikaye şu; kahramanlarımız dünyanın çevre sorunları ilgili birçok problemle karşılaşacak. Bunları yapan da “İki Yüzlü” diye bir kötü karakter. Kötünün de kötüsü var bir tane, ona emir veren… Genel olarak dünyayı kötü bir yer haline getirmeye çalışıyorlar, çevresel felaketlere yol açabilecek olayları tetikliyorlar. Bizim kahramanlarımız, Ayı Dede’nin bir takım deneysel çalışmalar sonucunda süper kahramana dönüşüyor. Aslında “Süper Bir Takım”, bir süper kahraman hikayesi. Bizim bu anlamda çok fazla süper kahraman hikayemiz yok Türkiye’de. Ben de öteden beri Marvel ve DC hayranı olduğum için, çizgi romanları çok okuyorum ve süper kahramanlara çok meraklıyım, o yüzden bizim de süper kahraman hikayemiz olmasını istedim. Biz tabii ki tam onlar gibi olmayacağız. Çünkü onlar artık yapılabilecek her şeyi yaptılar. Biz olaya biraz farklı bir açıdan yaklaşıp, bu iş Türkleştirilirse nasıl olur diye düşündük. Yani işin biraz mizahi tarafına yöneleceğiz. Küçük bir örnek vermem gerekirse; mesela yapay zeka döneminde yaşıyoruz artık, Birce ile Birol’un bir robotu var yapay zekadan oluşan, onun adını mesela “Yapay Zekai” koyduk (gülüyor). Yine bize özgü, Türk gelenekleriyle yoğrulmuş bir robot aslında. Bu tür göndermeler var, izleyici de hemen farkına varmış bunların zaten.
“SÜPER BİR TAKIM ŞİMDİDEN ÇOK SEVİLDİ”
Nasıl aldığınız ilk tepkiler?
Çok daha yeni tabii, Exxen’de 15 günde bir maceraları yayınlanıyor. Bir şeyin markalaşması çok kolay bir süreç değil. Kral Şakir’in de markalaşması üç seneye yakın sürmüştü. Aynısını “Süper Bir Takım”da yapmayı planlıyoruz. Güzel bir dizi oldu, daha aksiyon dolu, onun da zamanla Kral Şakir gibi çok sevileceğini düşünüyorum. İleride kitaplarını çıkartmayı, sinema filmini yapmayı istiyoruz, büyük hayallerimiz var. İlk etaptaki tepkiler çok iyi. Exxen dışında TV 8’de de yayınlandı, izleyicilere göstermek için. Orada da çok iyi reyting almış, çok şaşırmışlar hatta. Çünkü saatini söylemeden anlık girmiş, acayip güzel reytingler almış. O yüzden çok umutluyuz bu diziden de. Ben Instagram’dan çok geri bildirim alıyorum. Çocuklar genelde bana kankalarıymışım gibi yazıyorlar, eleştirilecek bir şeyleri varsa da… Şu an yorumlar çok iyi, “Süper Bir Takım” sevmişler.
Exxen’de olması bir handikap değil mi?
Biz bu riski göze aldık aslında. Normalde bir çocuk kanalıyla çalışıyoruz zaten. Burada biraz şunu düşündük; Türkiye’de yerli dijital kanallar açılıyor, çizgi filmlere böyle bir yol açmak istedik. Çünkü bir sürü çocuk kanalı var ve çizgi filmlerin hepsi orada. Burada bir yol açılabilirse bence çok daha zengin içeriğe kavuşabiliriz. Bir de şu var, lisans olayının gelişebilmesi için çocuklara çok fazla yerden ulaşabilmek gerekiyor. Bu nedenle sadece Exxen ile sınırlı kalmayıp, TV8’de desteklenecek, belki ileride gerektiğinde bir çocuk kanalında da tekrar yayına da sokulabilir. Evet, riske girdik belki ama Exxen’in hiç yabana atılır bir izleyici kitlesi yok. Tabii dijital kanalların da işi zor, sürekli içerik girmek gerekiyor. Ama biz şunu da denedik; sinemalar kapalı olduğu için Kral Şakir’in bir TV filmini yapmıştık, “Mikrop Avcıları” diye, onu yayınladık Exxen’de. Orada da şunu gördük, bir şey markalaştığında her yerde bir numara olabiliyor. Çok iyi izlenme aldık. İzleyiciye ulaşmak her şekilde mümkün, o yüzden mutlu olduk çok…
“KRAL ŞAKİR’İN TUTUCAĞINI İLK ANDA ANLADIM”
Kral Şakir nasıl efsaneye dönüştü?
Benim çocukluk hayalimdi. Çocukluğumdan beri ben Pembe Panter aşığıyım. Hep benim de böyle bir çizgi kahramanım olsun hem büyükler hem çocuklar izlesin diye hayal kuruyordum. Üniversiteye gittim, inşaat mühendisliği okudum falan, bir sürü disiplinler arası gidip geldim ama hep içimde bu çizgi filmleri gerçekleştirmek vardı. Cartoon Network, Türkiye’de bir konkur açmıştı, ilk kez yerli bir çizgi filmi yayınlama kararı almıştı. Ben o konkura girdiğimde, Grafi2000 prodüksiyon ekibi olarak, zaten bizi seçeceklerini tahmin edebiliyordum. Çünkü bizim anlayışımız öteden beri karikatürize işlerdi ben karikatürden geldiğim için. Kesinlikle mizah anlayışımızın da onlara uygun olduğunu düşünüyordum. Ben o tür kanalların işlerini izleyerek çok eğleniyordum zaten. O yüzden zor olmadı, hatta 23 Nisan’da bir sinema gösteriminde yayınlandı ilk üç bölümü. Orada çok güzel tepkiler aldık, anladım hemen “bu uçup gidecek” dedim. Çok severek yaptığımız ve bizim de gerçekten çok güldüğümüz bir iş. Ben gerçekten oturup defalarca Kral Şakir’i izleyebilirim. “Mikrop Avcıları” filmini yaklaşık 20 kere falan izlemişimdir ve 20’sinde de aynı heyecanla gülebiliyorum, eğlenebiliyorum. En güzel özelliklerimizden biri, içinde çok güzel şarkıları var. Defalarca o şarkıları dinlemeye bile doyamıyorum. Aslında işin biraz da sihri bu sanırım. Ekip de öyle çocuk ruhlu insanlardan oluşuyor, hala çocukların oynadığı oyunları oynayan yazarlar ve çizerler. Şimdiki jenerasyon neyin peşindeyse, bizimkiler de onları oynuyor gerçekten. O yüzden çocuklarla iletişimimizde bir kopukluk yok ve yabancılık da çekmiyoruz.
Karakter, tanıdığınız insanlar mıydı? Siz Kral Şakir’de hangi karaktersiniz?
Spesifik olarak şu, şu insandır diyemem ama mesela Fil Necati’nin bileşiminde mahallemizdeki bir bakkalın, bir arkadaşımızın bir babası, amcası gibi karakter özellikleri var. Ben de hepsinde biraz varım. Kral Şakir’in girişimcilik tarafı ya da sürekli maceraya atılma yönü bende vardır gerçekten. Fil Necati’nin kayıtsızlığı, genelde olmaya çalıştığım kişi, öykündüğüm karakter. Keşke ben de öyle olsam diye… Mesela Canan’ın çok kitap okuması da bana benzer; ben çok meraklıyımdır kitaba, çok okurum. Hepsinden birer parça var aslında. Tek bir karakterde toplandığımı söyleyemem.
Fırıldak Ailesi çok yenilikçi bir işti; yetişkinler için çizgi film… Var mı öyle yeni bir projeniz?
Onunla ilgili çok talep geliyor, devamını yapar mısınız diye. İşin içine çocuk projeleri girince onu biraz askıya almıştık. Ama gelen talepleri görünce yeniden masaya yatırdık. Daha doğrusu çizgi filmlerin devam edebilmesi için bir sponsor ya da kanal gerekiyor. Şu an gücümüz yeterse ona da bir şekilde tekrar başlamayı düşünüyoruz. Yetişkinlere özel çizgi film Türkiye’de yok, bir tek Fırıldak Ailesi vardı. Dijital kanallar onun için iyi bir mecra, orada yayınlanabilir. Çünkü majör kanalların bu tür filmleri yayınlaması imkansız. Zaten çocuk kanalında da yayınlanamaz. Benim de izlediğim yetişkin çizgi filmler var, “Rick and Morty” mesela… Fırıldak Ailesi de böyle bir film aslında…
“BİZ ARGO İLE GÜLDÜRMÜYORUZ”
Çocuklar için iş yapmak hep ince bir çizgi; hiç baltayı taşa vurduğunuz bir an oldu mu?
Açıkçası olmadı. Cartoon Network’te zaten RTÜK kuralları geçerli ve biz hep pedagog ve psikologlarla irtibat halindeyiz. O yüzden pek bir sorun yaşamadık. Kral Şakir’in ilk kitapları çıktığında birkaç izleyiciden “bu kelime acaba rahatsız edici mi” diye eleştiriler gelmişti, onları bile çıkarttık. O derece titizleniyoruz. Ama yine de bence günlük konuşma dilinden çok da uzaklaşmamak gerekiyor. O kadar steril olmasına gerek yok ama işin içine argo girmesin. Biz zaten argo ile güldürmüyoruz. Kral Şakir’in okuma kitaplarının yanı sıra ilk okuma kitapları çıktı. İlk 10 seri çıkmıştı, şimdi bir 10 seri daha çıktı. İlk okumaya başlayan çocuklar için kitap serisi bu. Bunlar zaten psikolog ve pedagog onaylı kitaplar, Milli Eğitim’in onaylı yazı karakteri baz alınmış. Aksine kötü eleştirinin dışında iyi eleştiriler oluyor. Hatta bu ilk okuma kitaplarıyla ilgili bir anımı anlatmıştım, ama size de anlatayım. Son İzmir depreminde bir anne bana mesaj attı; “deprem olduğunda çocuğum benim kolumdan tuttu ve çok sakin bir şekilde beni güvenli bir yere götürdü. Deprem geçtikten sonra beni çok sakin bir şekilde dışarıya çıkarttı”. Bunları nereden öğrendin diye sorunca, “ben bunları Kral Şakir’in ‘Afetten Korkma’ kitabından öğrendim” demiş. Bunun üzerine birkaç ebeveyn daha attı benzer mesajlar, o zaman yaptığımız işin ne kadar önemli bir iş olduğunu, ne kadar sorumluluk gerektiren bir iş olduğunu anladım. Kodlamayla ilgili ya da meslek seçimleriyle ilgili hep bilgilendirici, aydınlatıcı bilgiler veren kitaplar da çıkartacağız. Zaten biz filmlerimizde de dizilerimiz de hep “mesaj kaygısı” var. Alttan hep verdiğimiz bir mesaj oluyor, bunu da doğru buluyoruz gerçekten. Çünkü işin içinde bir macera var, eğlence var, verdiğimiz mesajları da didaktik bir biçimde vermiyoruz.
“CİNSİYET AYRIMCILIĞI KONUSUNA ÇOK ÖNEM VERİYORUZ”
Yabancı çizgi filmlerinde de oluyor zaten altta hep bir mesaj…
Mutlaka olmak zorunda da zaten. Biz çizerlerin hep bir mesaj kaygısı var ama çocuklar söz konusu olduğunda bu olumlu olmak zorunda. O anlamda Kral Şakir, çevre duyarlılığından tutun cinsiyet ayrımcılığına, sağlıklı beslenmeye kadar birçok konuda aslında çok doğru mesajlar veriyor. Cinsiyet ayrımcılığı konusu gerçekten bizim için çok önemli. Bizim yaptığımız filmlerimizde hep bu var. Örneğin korsan karakterimiz var bir tane, onu kadın yaptık “Korsan Müzeyyen” dedik, çünkü belirli bir prototipi sürdürmek istemiyoruz. Kral Şakir’in kardeşi Canan var mesela; sürekli kitap okuyan, mantığıyla hareket eden kız kardeşi olmadan Kral Şakir’in sorunlarını çözümleyemeyeceğinin mesajını veriyoruz aslında. Bence bunlar güzel mesajlar, Türkiye’de cinsiyet ayrımcılığı çok tartışılıyor, bu anlamda gerçekten biz ne kadar yardımcı olabilirsek o kadar iyi diye düşünüyoruz.
Siz hiç 3 boyutlu çizgi film işine girmediniz değil mi?
Kral Şakir aslında iki boyutlu ama sinema filmleri 3 boyutlu. Tabii 3D gözlük takılan Pixar, Disney filmleri gibi değil. Ama dizide bunu düşünmüyorum, iki boyutlu işin sıcaklığı bize daha güzel geliyor. Ben de karikatürden geldiğim için o çizginin tadı bana daha sıcak geliyor. Bu işin lisans tarafı da var. Onun için de daha uygun. Kitapların dışında oyuncakları çıkıyor karakterlerin, tişörtlerin üzerine baskılar yapılıyor mesela. İki boyutlu çizgi olan karakterler basıma daha uygun oluyor. Kral Şakir bu anlamda iki boyutlu olmasının avantajını kullanıyor. Türkiye’de şu anda bir numaralı lisans markası oldu. Yapılan araştırmalar bunu gösteriyor; çocuk ve aile kategorisinde bir numara çıkmışız, şu an yanımıza yaklaşan bile yok! Bunun nedenini bu anlamda titiz çalışmaya bağlıyorum. Tamam dizi tuttu ama biz aynı zamanda lisans olayları için bayağı yurt dışındaki gibi tasarım rehberleri hazırladık. Mesela Kral Şakir’in çizgisel bütün değerlerini belirttik, bir şey basıldığında bu mavinin tonu budur, renk ayrımında teknik değerleri budur, çizgi kalınlıkları budur şeklinde ince bir çalışma yaptık. Sadece çizgi filmin dışında işin grafiksel anlamda ciddi bir çalışma yapıldı. Tasarım rehberini hazırlamak 1 senemizi aldı. Ama öyle olunca da bu tür titiz bir çalışmayla Türkiye’de de bu işin olabileceğini gösterdik. Kral Şakir bu anlamda bir rol modeli olmaya başladı. Umarım farklı yapımlar da bunu izler hem animasyon sektörü adına hem de lisans sektörü adına olumlu gelişmeler olur.
“ÇİZGİ ROMAN ARTIK SEKİZİNCİ SANAT KABUL EDİLİYOR”
Siz neler seyrediyorsunuz, neler size ilham veriyor?
Ben genelde çok kitap okurum, meslekle ilgili ağırlıklı olarak. Çok çizgi roman okurum. Bizim çocukluğumuz da Teksas Tommiks mi okuyorsun diye aşağılanan çizgi roman şu an sekizinci sanat olarak adlandırılıyor. Türkiye’de bir çizgi roman dükkanına girdiğimde okumadığım çizgi roman yoktur herhalde. Çizgi romanların uzantısı olan art work’leri de inceliyorum. Kişisel gelişim kitaplarına ben de meraklıyım herkes gibi, psikolojiyle ilgili kitapları severim. Son dönem bazı Türk yazarların romanları da ilgimi çekiyor. Bilim kurgudan çok hoşlanıyorum, o yüzden izlediğim filmler de genelde Marvel ve DC’nin filmleri oluyor. Zaten Star Wars’a küçüklüğümden beri hayranım. Hatta “X-Files” dizisi var, 90’larda meşhurdu, şimdi oturdum onu izliyorum ilk bölümünden itibaren. 11 sezon devam etmiş, çok hoşuma gidiyor. O dönemde bile hemen hemen her şeyi yapmışlar bilim kurgu adına.