Güncelleme Tarihi:
◊ Bu seneki Altın Küre Ödül Töreni’nde kayınpederiniz Kirk Douglas ile sahneye çıktınız. Sahneye çıkmadan hiç konuşup hazırlık yaptınız mı?
- Davet geldiği andan itibaren Kirk oldukça heyecanlıydı. Geceyi dört gözle bekledi. Ödül töreninden bir gece önce evlerine yemeğe gittim. “Yarın büyük gün, nasıl sunacağımıza karar vermeliyiz” dedim. Aklıma gelen yöntem, kendi söyleyeceklerimden sonra elimi onun omzuna koymak oldu. “Elimi omzuna koyunca sen konuşmaya başlayacaksın” dedim. Prova yaptık. Birkaç provadan sonra Kirk’e “Tamamdır, oldu” dedim. Kirk “Sen neden benden daha fazla konuşuyorsun” dedi. “Ben 101 yaşında değilim de ondan” deyince ikimiz de gülmeye başladık. 101 yaşında hâlâ bana ilham veren bir insan Kirk Douglas. Törendeki saygı ve sevgi dolu karşılama onu çok mutlu etti. Çok özel anlar yaşadı. Sonra tekrarını en az 10 kere izledi.
◊ Son filminiz “Cocaine Godmother”da uyuşturucu kaçakçısı patroniçe Griselda Blanco’nun hayat hikayesini canlandırdınız. Bize biraz Griselda’yı, biraz da filmi anlatır mısınız?
- 4 yıldan fazla süredir bu hikayeyi film yapıp Griselda’yı kendim oynamak istiyordum. Griselda erkek egemenliğine dayalı çok güçlü, tehlikeli ve karanlık uyuşturucu dünyasının kraliçesi. Bu zor dünyada kendine yer etmiş, kontrol hastalığı olan, güce karşı doyumsuz, hayatta hiçbir şeyi yeterli bulmayan bir kadın. Manevi ve ahlaki açıdan tamamen çakıştığım bir kadın aslında. En ufak bir ortak noktamız bile yok ama oyuncu olarak kendimi alakasız bir karakterin içine sokmak, mesleğimde en sevdiğim şey diyebilirim. Griselda’yı oynamak bu mesleği neden seçtiğimi bana yeniden hatırlattı.
◊ Oynadığınız rolle tamamen zıt karaktere sahipseniz ya da karakterin kişiliğini sevmediyseniz o role yaklaşımınız nasıl oluyor?
- Dediğim gibi kendimden tamamen farklı karakterleri oynarken daha çok zevk alıyorum. Daha gözü kara oluyorum, çünkü benden tamamen farklı bir karakter olduğu için istediğim kadar sınırlarımı zorlayabilirim. Bu yüzden kendime daha çok güveniyorum. Benimle benzerlikleri olan karakterleri ise kendimle karşılaştırıyorum. Bazen kendimden bazı özellikleri kullanarak hile yapıyorum. Bu filmdeki gibi benimle uzaktan yakından alakası olmayan karakterler benim için rüya roller. Mesela Gallerli bir kadını hiç oynamadım. Kendi aksanımla hiç rol yapmadım. Hep Amerikan aksanıyla oynadım. Bu işi sevmemin sebebi de zaten kendim olmamaktı. Başkaları olup insanları inandırma arzum beni bu mesleğe yönlendirdi...
◊ Hikaye nasıl geldi size?
- İzleyici olarak karanlık dünyalara ait filmleri her zaman çok sevmişimdir. “The Godfather”daki gibi hayatın farklı taraflarını, insanların karanlık yönlerini izlemeyi çok sevmişimdir. 70’lerdeki Miami uyuşturucu dünyası ile ilgili “Cocaine Cowboys” isimli bir belgesel izliyordum. O belgeselde Griselda’nın adı çok geçiyordu. Acımasız adamlarla dolu uyuşturucu dünyasında bir kadın... Griselda benim o dünyada tanık olduğum ilk kadındı... Sonra hakkında yazılmış birkaç senaryoya ulaştım. Bu kadının hikayesine olan ilgimi birkaç arkadaşım biliyordu. Ellerinde Griselda’ya ait bir senaryo olduğunu ama üzerinde çalışılması gerektiğini söylediler. “Bana verin ben halledeceğim” dedim. Tüm hazırlıkları tamamladıktan sonra 4 hafta içinde filmi çektik. Kariyerimin en güzel 4 haftasıydı. Bu rolden o kadar zevk aldım ki çekimler bittiğinde Griselda’nın benden ayrılmasını istemedim.
O FİLMLE HAYALLERİM GERÇEKLEŞTİ
◊ Bu zamana kadar en sevdiğiniz projeniz hangisiydi?
- Hayallerimi gerçekleştirdiğim iş “Chicago”ydu... “Chicago”da hem şarkı söyledim hem dans ettim, hem de rol yaptım. Dünyada zevk aldığım 3 favorim o filmde toplanmıştı. O filmle Oscar aldım. Tüm çocukluk ve gençlik hayallerimi “Chicago”da gerçekleştirince zaten her şey bitti diye düşünüp uzun bir ara verdim, ailem ve çocuklarıma yöneldim...
◊ Neler yaptınız o arada?
- Hollywood’dan kaçtım, Broadway’e yöneldim ve Tony Ödülü kazandım. (Gülüyor) Klişe ama ünlü olmak hiçbir zaman istemedim. Tek istediğim sahnede olmaktı.
Kırmızı halılar veya büyük güneş gözlükleriyle imza dağıtmak için yapmadım bu işi. 9 yaşımdan beri yaptığım işe, sahnelere döndüm bir müddet ve ailemle zaman geçirdim.
SAVAŞÇI RUHLUYUM
◊ En sevdiğiniz özelliğiniz nedir?
- Bende savaşçı ruhu var. Danstan para kazandığım yıllarda “42nd Street Müzikali”nde oynamak için Londra’da dondurucu soğukta saatlerce sırada bekledim. Seçmelerde boyumun çok uzun olduğu ve koyu renk saçlara sahip olduğum için aradıkları kriterlere uymadığımı söylediler. “Tamam” deyip eve gittim, ertesi gün bugün belki farklı moddalardır ve beni seçerler diye yine gittim. Ta ki seçilene kadar... Sonunda müzikalde başrol oldum. Kızım ailenin diğer fertlerine göre daha utangaç. Ona verdiğim en önemli nasihat de bu meslekten öğrendiğim ve hayatta çok kullandığım bir his, korkusuz olmak...
“Zorro”da rolü aldım çünkü yine aynı şekilde korkusuzca seçmelerde girdim. Yüzlerce rakibim vardı. Sahnemi yaptım, korkusuzca Antonio Banderas ile ekran testimi tamamladım. Yapımcımız “Tamam, aradığımız budur” dedi. Rolü o kadar çok istiyordum ki her şeyi göze aldım ve rolü kaptım. Bizim sektörümüzde, özellikle kadınlarda korkusuzca davranmak ve kendine güvenmek çok önemli...
Catherine Zeta-Jones, bu yıl gerçekleşen Altın Küre Töreni’nde ödül sunmak üzere sahneye çıkan kayınpederi Kirk Douglas’a eşlik etmişti.
ÇOCUKLARIM SiNEMA TUTKUNU
◊ Galler’e gidiyor musunuz?
- Evet, çok sık gidiyorum... Eğer ben gidemezsem Galler bana geliyor. Ailem de sıkça buraya geliyor. Çocuklarımı her yıl anneannelerinin yanına yolluyorum ben ve Michael (Douglas) olmadan. Annemin kuralları ile zaman geçirsinler istiyorum. Annelerinin nereden geldiğini bilsinler, köklerim hakkında fikirleri olsun, kuzenleri ile büyüdüğüm yerleri gezsinler...
◊ Çocuklarınızda ragbi tutkusu var mı?
- Çocuklarım Broadway şovlarına ve sinemaya tutkun. Ama ben hâlâ ragbi izliyorum. Premiere lig’de de Swansea City’nin sıkı takipçisiyim.