Güncelleme Tarihi:
Son yıllarda Hollywood’un çizgi roman öykülerinin sinema veya televizyon adaptasyonlarına olan merakı malum. Hollywood da kitlelerin nabzını tutuyor aslında, süperkahraman öykülerine olan ilgi, dönemin ruhuyla doğrudan bağlantılı. Sadece bugün değil, her dönemin adalet noksanlığı sebebiyle oluşan büyük duygusal boşluğu dolduruyor aslında bu hikayeler. Kimileri tarafından “Modern mitoloji” olarak değerlendirilmeleri tam da bundan. (Hatırlayalım, ilk süperkahraman hikayelerinin çıkış noktası savaş zulmüydü. Örnek, Captain America okuruyla 1941’de ilk defa Hitler’e yumruk atan bir kare ile buluşmuştu...)
Süperkahraman hikayeleri iki sebepten ötürü rağbet görüyor. Birincisi, “adaletin tesisi” hissini karşılaması... O kötü adam illa yeniliyor, dünya, kahramanların omuzları üzerinde yükseliyor.
Bu hikayelerin rağbet görmesinin diğer nedeni ise kaçış... “Bu hikayeler insanlara gerçek hayattan kaçış imkanı veriyor” diyor Jessica Jones’a hayat veren oyuncu Krysten Ritter.
Bugün Netflix’in Marvel çizgi romanlarından uyarladığı yapımlara bir yenisi daha ekleniyor: The Defenders. Çizgi roman meraklıları The Defenders’a yabancı değil aslında. 46 yıl önce, 1971’de ilk kurulduklarında Dr. Strange, Hulk, Namor ve Silver Surfer’dan oluşan ekip, çizgi roman dünyasında bir “ekol”.
“Ekol” meselesinin dinamiğini, çizgi roman dünyasından uzakta olanlara meşhur İngiliz dizisi Dr. Who üzerinden tarif edeyim: Kavram yerinde kalıyor ama insanlar değişiyor... The Defenders ‘ta da matematik böyle. İsmi kalıyor ama dörtlüyü oluşturan süperkahramanlar değişiyor.
Marvel ve Netflix ortaklığı ile sekiz bölümlük bir mini dizi olarak ortaya çıkan The Defenders ise Netflix’te kendi dizileri aracılığıyla da pek sevdiğimiz Marvel süperkahramanları Luke Cage, Jessica Jones, Iron Fist ve Daredevil’i bir araya getiriyor.
The Defenders, içinde Luke Cage gibi “eski toprak”ları barındırsa da süperkahramanlar pekala bugünün kodlarını taşıyorlar. Kendilerine süperkahraman dahi demiyorlar, bu kelimenin çağrıştırdığı “cilalı” hallere uymuyorlar. Arızaları var, travmaları var; hem kendilerine, hem başkalarına güvenmekte zorlanıyorlar, kendi dünyaları içinden pek çıkmıyorlar...
Buraya kadar bildiğimiz süperkahraman çizginin dışındalar ama bundan sonrası o tanıdık örgüye uyuyor: Hepsi kendi dizilerinde, kendi “kötü”leriyle uğraşıyorlar. Kendi dünyaları, kendi sorunları, kendi mücadeleleri ve birbirlerinden geceyle gündüz kadar ayrı yaşantıları var. Genellikle yalnız olmayı ve çalışmayı tercih ediyorlar. Gezegen olan dünyanın değil ama kendi dünyalarının yaralarını sarmakla uğraşıyorlar.
Fakat şimdi dünyayı öyle büyük bir tehlike bekliyor ki, kendi dünyalarından çıkmayan süperkahramanlar, ancak beraber olduklarında bu ölçüde büyük bir kötülüğü yenebileceklerini fark ediyorlar ve ortaya “The Defenders” çıkıyor.
The Defenders’ın iki büyük sürprizi var. Birincisi, kötü karakter rolünde insanın tüylerini diken diken eden, diziyi benzerlerinden çok yukarıda bir klasmana oturtan bir isim: Sigourney Weaver. Diğer sürpriz ise Türkiye seyircisini keyiflendirecek bir ayrıntı. Ne olduğunu çıtlatıp sürprizin tadını kaçırmayayım, sadece 3. bölümde karşılaşacağınızı söyleyeyim.
The Defenders, sekiz bölümlük bir mini dizi olarak tasarlanmış, tamamı bugün Netflix’te yayında. Yayın öncesinde, başrollerden Luke Cage’i canlandıran Amerikalı oyuncu Mike Colter ile New York’ta buluştuk...
Luke Cage karakterini Luke Cage dizisinde ve Jessica Jones’ta izledik, şimdi üçüncü kez, yine kendi dünyasında ama farklı düzeni olan bir dizide karşımıza çıkıyor. Sizin için değişen bir şey var mı?
Mike Colter: Her seferinde başka bir açıdan yaklaşılıyor karakterinize, farklı bir açıdan hikaye anlatılıyor. Her dizide farklı yazarlar var, öncelikle onların yazdıklarını derinden hissetmelisiniz... Bir oyuncu farklı bir tür içinde, farklı yazar tarafından yazılmış farklı bir karakteri oynadığında, yazarın ritmini anlaması gerekir. Tabii yazarın, yarattığınız karakterden de ipucu almasını beklersiniz ama ortaya çıkan işin her zaman farklı bir yönü olur. Bu durumu seviyorum, beni cesaretlendiriyor. The Defenders’ın yazarı Marco Ramirez’in Luke için yazdığı sahnelerde, diğer dizilere göre farklı bir ton, farklı bir tempo var ama bu bildiğimiz karakterin dışına çıktığımız anlamına da gelmiyor. Şöyle düşünün: Farklı grup arkadaşlarınız arasında farklı davranırsınız. Birilerinin size taktığı lakabı diğer grup anlamaz, iki ayrı ortamda iki ayrı insan gibisinizdir ama aslında aynısınızdır. Luke Cage de işte bu yeni oluşan ortamda ve dünyada nasıl bir işlevi olacağını anlamaya çalışıyor.
The Defenders’ı izlerken, Luke Cage, Jessica Jones, Iron Fist ve Daredevil’ın kendi dizilerinden farklı bir atmosfer yaratılmamış olduğunu görüyoruz; aynı tonlar, aynı duygu... Dizinin duygusunun tanıdık olması sizce önemli bir ayrıntı mı?
Mike Colter: Evet, neticede tek tek bu dizileri sevenler, The Defenders’ta, Luke Cage’in ekibe katılma hikayesini izlerken “Bu izlediğim şey bana tanıdık geliyor” diyecek. Bu da yeni bir hikayeye, daha büyük bir resme alışmayı kolaylaştırıyor. Karakterlerin kendi dizilerini izleyen kitle, onlara bireysel olarak bağ ve sevgi hissediyor. Luke Cage’i severek izleyenler “Tamam, bu dizi Luke Cage değil ama burada ona ne olduğunu görmek istiyorum” diyebilir. İzledikçe ilk izleme nedenini unutup The Defenders’ın hikayesinin içinde kendini bulabilir...
Luke Cage’deki gibi ayrımcılık, ırkçılık göndermeleri olan konular veya Jessica Jones’taki kadın gücü gibi kendi dizilerinizi şekillendiren özelliklerin The Defenders’ta da altı çiziliyor mu?
Mike Colter: Bireysel olarak kendi dizilerimizi benzersiz yapan özellikleri biraz geriye aldığımızı söyleyebilirim. Hikaye ancak bu şekilde çalışıyor, oysa kişisel konularımıza derinlemesine her girişimizde hikaye belli bir yöne doğru ilerlemek zorunda kalıyor. Daredevil’in inançları ve suçluluk duygusu, Jessica Jones’un geçmişte yaşadığı duygusal suistimaller, ilişkileri, alkol problemi, davranışları... Luke Cage’in politik ve ırkçılığa dair konuları... Tüm bunlar belirli bir yöne gitmeyi gerektiriyor, dolayısıyla bunların tümünü biraz geri çekip ortak bir amaç çevresinde birleşmek gerekiyordu.
Ne anlatıyor peki The Defenders?
Mike Colter: Dörtlü, The Defenders’ta New York şehrinin yararı için güçlerini birleştiriyor. New York’un simgesel bir anlamı var, çokkültürlü bir toplumu temsil ediyor bu şehir. New York’ta dünyanın her yerindeki toplumlardan insanlar yaşar ve temsil edilir. Bir şehirde olması gerektiğini düşünebileceğiniz her unsuru bulursunuz bu şehirde.
“Süperkahraman” başkasının yakıştırması
The Defenders, bir başka Marvel takımı olan The Avengers gibi bir takım değil, siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Mike Colter: The Defenders aslında tam olarak bir takım değil. Avengers, birbirleriyle takım oluşturmak konusunda daha istekli üyelerden oluşuyordu, orası kesin. Biz, onlara nazaran daha “küçük çaplı” süperkahramanlar olabiliriz! İzleyici de, biz de aynı şeyi merak ediyoruz: Neden bir araya geldik? Kimi kurtarıyoruz? Nasıl etkileneceğim bu durumdan, gerçekten bana ihtiyaçları var mı? Konunun özüne giden yolda, bize amacımızı anlatacak katmanları birer birer kaldırıyoruz. Luke Cage bir süperkahraman değil, bunun ne demek olduğunu bile bilmiyor, o sadece becerileri olan biri ve hayatını kazanmaya çalışıyor. “Süperkahraman”, başkalarının yakıştırması, kendisinin değil.
Sizce kahramanların, kendi dizilerinde de sık sık karşılaştığımız güven problemi ve egoları bir araya geldiklerinde sorun yaratacak mı?
Mike Colter: Zannederim öyle. Fakat bir süre sonra anlayacağız ki, bir biçimde, bir yol bularak bir araya gelmekten başka çaremiz yok. Bunun sonucunda birbirimize duygusal olarak da bağlanıyoruz, birbirimizi önemsemeye başlıyoruz ve birinin kavgası hepsinin kavgasına dönüşüyor. “Biz” olmak ve birine “Bizden biri” demek kolay olmuyor ama sonunda bu bir yoldaşlığa dönüşüyor.
Luke Cage’in bu takımdaki payı ne olacak?
Mike Colter: Luke’un takıma sağduyu ve mantık getirdiğini düşünüyorum. Askeri geçmişinden ötürü taktik geliştirme becerilerini de kullanacak. Takımın en yaşlısı ve deneyimlisi, daha önce de güç durumlar içinde kaldı, yanlış yaptı ve oyunu nasıl oynayacağını biliyor. Çok güçlü ama mecbur kalmadığında veya zorlanmadığında insanlara kuvvet kullanmıyor veya onları öldürmüyor. Sonuç olarak... Luke Cage’in sizin tarafınızda olması lehinize bir durum yaratır.