Güncelleme Tarihi:
◊ “La Casa de Papel” dizisiyle Türkiye’de de popüler oldunuz. Hakkınızda az şey biliyoruz. Kimdir Alvaro Morte?
- Her şeyden önce, dizinin Türk hayranlarına desteklerinin ve sevgilerinin farkında olduğumu söylemek istiyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Ayakları yere basan, aklıselim olmaya çalışan, normal ve basit bir insanım ben.
Güney İspanya’da, Endülüs’te doğdum. Ailemde herhangi bir sanat dalıyla profesyonelce uğraşan kimse yoktu ama annem şarkı söylemeyi ve resim yapmayı çok severdi. Sanatsal tarafımı ondan aldığıma kuşku yok. Babamınsa girişimci ruhunu aldım.
Yeni projelere el atmayı çok seviyorum, özellikle de tiyatro topluluğum 300 Pistolas ile... Ailemle İspanya’nın çeşitli şehirlerinde yaşadıktan sonra telekomünikasyon mühendisliği okumak üzere Kanarya Adaları’na gittim ama bölümü yarıda bıraktım. Tiyatro hayatımı değiştirdi, her şeyi bırakıp gösteri sanatları okumaya gittim.
◊ Kariyerinize şöyle bir baktığınızda hangi yapım sizin için mihenk taşı oldu?
- İki yapımdan söz edebilirim. Biri, bir İspanyol tiyatrosu klasiği olan “Don Juan Tenorio”. İlk sahne deneyimimdi, henüz 20 yaşındaydım. O an, asla oyunculuktan vazgeçemeyeceğimi hissettim. Hayatıma damga vuran diğer yapımsa kuşkusuz “La Casa de Papel”. Profesör karakterini canlandırmak bana büyük mutluluk veriyor.
BU ROL İÇİN 2 AY DENENDİM
◊ Diziye nasıl dahil oldunuz?
- Beni tercih edenler, cast direktörleri Eva Leira ve Yolanda Serrano’ydu. 2 aydan fazla süre denendim. Bu rol için sıkı bir rekabet vardı. Rolü bana verdiklerini söylemek için aradıklarında inanamadım!
◊ Sizce insanların diziyi bu kadar sevmelerinin sebebi ne?
- Bir kere dizinin senarist ve yönetmenleri, aksiyon sahneleri, duygusal sahneler ve eğlenceli sahneler arasında dört dörtlük bir denge sağlamayı başardılar. Herhangi bir kişinin rahatlıkla kendini özdeşleştirebileceği karakterler inşa ettiler. Ayrıca kim hiç kimsenin canını yakmadan kusursuz bir soygun gerçekleştirmek istemez ki!
◊ Profesör oldukça entelektüel ve zeki bir karakter ama zaman zaman duygularına yenik düşüyor ve kolaylıkla dikkati dağılabiliyor. Siz nasıl tarif edersiniz canlandırdığınız karakteri?
- Bana sorarsanız, Profesör’ün en önemli özelliklerinden biri tam da bu: Tarif edilemezlik! Her zaman şaşırtan bir karakter o; ürkek, ufak, gri ve tarif edilmesi güç bir görüntüsü var.
Üzerini kazıdıkça sizi daha çok ve daha çok şaşırtan koca bir dünyayla karşılaşıyorsunuz.
Tabii ki onun metodik, entelektüel ve vicdanlı bir kişi olduğunu hepimiz biliyoruz.
Fakat gerçekte kim bu Profesör, nasıl biri? Bir arkadaşım ilk sezonu izledikten sonra bana şöyle dedi: “Profesör’ün müptelası oldum ama gerçekte nasıl bir adam olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Yalan mı söylüyor, doğru mu söylüyor, gerçekten müfettişe âşık mı oluyor yoksa bu, onun planının bir parçası mı?” Bence bu tarif edilemezlik, bu gizemli çember tam da karakterin büyüsünün dayandığı nokta işte.
◊ Kendinizle Profesör arasında benzerlik buluyor musunuz?
- İkimiz de bir şeyler üzerine çalışmayı gerçekten seviyoruz ve ikimiz de çok çalışkan insanlarız.
◊ Profesör bir soygunun lideri olmasına karşın dizinin takipçileri tarafından çok sevildi. Genelde bu tip dizi ve filmlerde “iyi taraf” polisler ya da dedektiflerdir, ama “La Casa de Papel” seyircisi Profesör ile empati kurabildi. Bunu nasıl başardınız?
- Karakteri inşa etmeye başladığımızda en karmaşık noktalardan biri de onun eski hükümlüleri ardında sürükleyebilecek bir karakter olmasını istememizdi.
Aynı zamanda ne kadar utangaç, sosyal ilişkilerde beceriksiz, içe dönük bir karakter olduğunu düşünürseniz, Profesör’ün liderlik etmesini sağlayan özelliği ortaya çıkarmak karmaşık ve güç bir işti. Sanırım bu işi başardık! Profesör’ün karizması, karizmatik hiçbir şey yapmamasından geliyor. İşte bu özelliği sayesinde sadece bir grup eski hükümlüyü değil, dünyanın dört bir yanındaki izleyicileri de etkileyebildi.
◊ Sizi en çok zorlayan sahneler hangileriydi?
- “La Casa de Papel”de kolay sahne yoktu, hepsi kendi içinde çetrefilliydi. Aksiyon sahneleri, oyunculuklardaki dolaylı anlatımlar... Bunlar işi zorlu kılıyordu.
◊ Polisiye türüyle aranız nasıl?
- Çok seviyorum. Özellikle de soygun filmlerini. Hep bir soygun filminde rol almanın hayalini kurmuştum, ufacık bir rol bile beni çok mutlu ederdi. Derken birdenbire bir soygunun liderini oynarken buldum kendimi. Düşünebiliyor musunuz, hayalim gerçek oldu!
YENi BiR FiLM PROJEM VAR
◊ Bize gelecek projelerinizden bahseder misiniz? Sırada ne var?
- Yeni bir filmin çekimlerine henüz başladım. Barselona’da çekiyoruz, filmin yönetmenliğini Oriol Paulo yapıyor. Çok mutluyum, çünkü harika bir senaryo ve harika bir yönetmene emanet... Yılsonunda vizyona girmeye hazır olur diye düşünüyorum.