Güncelleme Tarihi:
BENİM İÇİN BAŞKA TÜRKAN ŞORAY OLMAYACAK
Ayşe Arman dünkü nefis röportajında “hepimizin kişisel tarihi diye” ne güzel tarif etmiş Türkan Şoray’ı. Bir solukta okudum Ayşe ile Sultan’ın keyifli muhabbetini. Yönetmen koltuğuna oturduğu yeni filmini, kızı Yağmur’la arasındaki özel bağı uzun uzun anlatmış Türkan Hanım. Hayatın daha içten, ilişkilerin daha bir sıcak ve samimi olduğu günleri hatırlatır bana hep Türkan Şoray... Heyecanlanmam için Yeşilçam filmlerinin yeterli olduğu, bir derdim varsa anneme koştuğum mutlu yılları...O güzellik, o bakışlar, o şımarık ama tatlı gülüş kimin aklından çıkabilir ki? Yeşilçam tarihinin en parlak sayfaları Türkan Şoray’a ayrılıp, onunla yazılmamış mıdır?Benim için hiçbir zaman yeni bir Türkan Şoray olmayacak... Bu yüzden yok “İşte Yeşilçam’ın yeni Türkan Şoray’ı”, yok “Sultan’ın tahtının tek adayı” başlıklı masa başı, şişirme haberleri de hiç ciddiye almam. Kimse kusura bakmasın, ben onun hafızama kazınmış filmleri ile yetinip kalacağım. Bu derin hayranlığımdan olsa gerek otobiyografisi çıktığında koşup kitabı ilk alanlardan biriydim. Asla taviz vermediği “kanunları” arkasında saklanan büyük starı biraz daha yakından tanırım diye düşünmüştüm. Fakat ne kitabının bir satırında, ne de röportajlarında etrafına ördüğü duvarları bırakın yıkmayı, tek bir tuğlasını bile yerinden kıpırdatmadığını gördüm Sultan’ın.
Belki Şoray bana samimi günleri hatırlatıyordu ama kendisi pek de samimi değildi sanki. Her yerde es geçtiği birkaç soru var ki, onları kendisine iletmek isterim. Diyeceksiniz ki “Herkes her şeyi anlatmak zorunda mı?”... Elbette hayır... Ama o zaman hayatlarına RTÜK sansürü uygulamak yerine, hiç konuşmayıp tamamıyla gizem perdesinin arkasında kalsalar daha doğru olmaz mı?Neyse, sonuçta burada işletmeci görünümlü gazetecilik yapıyoruz bir yerde. Velhasıl işimiz soru sormak. Kim bilir, belki de yıllar sonra bozar Türkan Sultan bu konulardaki derin sessizliğini, açar yüreğini ve cevap verir. Benim gibi meraklı köfteciler de rahat etmiş olur.
İşte Türkan Şoray’a sormak istediğim 5 soru...
1- Yıllarca birlikte olduğunuz, hepimiz tarafından eşiniz olarak kabul edilen Rüçhan Adlı’dan hiç bahsetmemenizin sebebi ne?
2- Rüçhan Bey’le birlikte olduğunuz yılları yaşanmamış mı kabul ediyorsunuz yoksa “özelimdir bana kalsın” fikrinde misiniz?
3- Eğer öyleyse Cihan Ünal konusunda niye bu kadar titiz değilsiniz?
4- Ayşe’nin röportajında bir yandan aşk kadını olduğunuzu öte yandan da kalabalıklar içinde yalnız kaldığınızı söylemişsiniz. Yoksa Rüçhan Bey’in hayatınızda ve kariyerinizde dışarıdan göründüğü kadar büyük bir önemi yok muydu?
5- Yıllardır “Türkan Şoray Kanunları” olarak bildiğimiz aslında Rüçhan Bey’in kanunları mıydı yoksa? Çünkü hatırladığım kadarıyla onunla ayrıldıktan hemen sonra Cihan Ünal’la çevirdiğiniz filminiz Mine’de bu kurallar yerle yeksan olmuştu.Saygılarımlaİzzet
Artık masumiyet dedikleri Orhan Pamuk’un müzesindeki tabeladan mı ibaret?
Geçen hafta bugün, ben ömrümde son birkaç yılda gördüğüm kadar acayip, tuhaf olaya tanık olmadım diye yazmış ve hatta şaşırtıcı olayların kendimce listesini çıkarmıştım. Bu yazının üzerinden sadece 7 kısa gün geçti, önce Türk jetleri bir Rus savaş uçağını vurdu. Hemen akabinde Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül tutuklu yargılanmak üzere Silivri’ye gönderildi. “Tutuklanan sadece onlar mıydı yoksa gazetecilik mi?” sorusu ülkenin gündemine oturdu.Tam bu satırları yazarken bir acı haber de Diyarbakır’dan geldi. Baro Başkanı Tahir Elçi katledilmiş, iki polisimiz de şehit olmuştu. Hani derler ya dünyanın çivisi çıktı diye... Sanki bugünler için etmişler o lafı...Maalesef ne yurtta sulh, cihanda sulh mümkün artık ne de komşularla sıfır sorun... Ülke kaynıyor, dünya kaynıyor, ortalıkta insanın içini karartan o gerilim bitmek bilmiyor, bir türlü sona ermiyor...Yaşananlar, kelimenin tam anlamıyla bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete vaziyeti... Yoksa masumiyet dedikleri, artık Orhan Pamuk’un müzesindeki tabeladan mı ibaret? Bazen insanın aklı acıyor, Allah’ım sen hepimize yardım et...
7 maddede Big Brother’ı neden sevemedim?
1- Asuman Krause’nin, içine içki konulması yasaklanan yılbaşı hediye sepetlerine benzeyen kurdeleli, aşırı janjanlı kıyafeti ve Bülent Ersoy’dan arakladığını düşündüğüm nazar boncuklu mikrofonu. Diva mikrofon için telif istese yeridir...
2- İçine bolca Survivor sosu eklenmiş “dayanıklılık oyunlarıyla” buram buram TV8 yarışmaları kokan ama aynı lezzeti ve heyecanı veremeyen zorlama formatı.
3- BBG’de hayran kaldığımız, yarışmanın alamet-i farikası Öykü Serter’in belirgin eksikliği.
4- Meğer büyüklerimiz boşuna “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” dememiş... Hâlâ aç iki bacak, ettir iki kavga, patlat iki en sertinden polemik, kat araya az biraz aşk, gereksiz agresiflik ve planlı beyaz cam arsızlıklarıyla dolu aksiyon... Al sana Törkiş reality show kafası!
5- Konsepti 7/24 canlı yayın olan bir şovu, Star’ın ilk bölümünden alkışlanacak şekilde banttan yayınlama “başarısı”.
6- İnsanın gözü Turabi, Sahra gibi zaman zaman antipatik ama yine de seyircinin ilgisini çeken yarışmacılar ararken onların yerine özenle, sadece ve sadece antipatik tiplerden bir cast seçilmiş olması. Kimi zaman yerden yere vursak da Sezar’ın hakkını Sezar’a, Acun’un hakkını Acun’a teslim etmek gerekir. Yarışmacı seçmek pazarda karpuz seçmeye benzemez. Onun bu konuda ne kadar başarılı olduğunu bir kere daha anladık!
7- Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ BBG’deki Doğa Bey’in bir muadilinin bulunamaması.
Son 5 yılda değişen 5 şey!
1- AB kriterleri out, evlilik kriterleri in.
2- Hürrem’in Sülüman’ı out, Süleyman Şah in.
3- İstişare etmek out, istikşafi görüşmeler in.
4- Arajman çiçekler out, angajman kuralları in.
5- Ciğercinin kedisi out, Instagram kedileri in.