Güncelleme Tarihi:
◊ “Şemsiyeli Balıklar” ve “Merhaba Sevda” okurla buluştu. Kitapların içeriğinden bahseder misiniz biraz?
- “Şemsiyeli Balıklar”da hayvanlarla insanların benzerliklerinden yola çıkarak yazdığım hikayeler var. Tabii ki mizahi tarzda. “Merhaba Sevda” ise varoşlarda yaşayan gençleri göz önüne alarak oluşturduğum bir roman. Burada henüz askerliğini yapmamış iki genç var. İş arama telaşı içindeyken, bir kahvecinin lafından etkileniyorlar. Diyor ki kahveci; “Bu memlekette paran yoksa ya üçkağıtçı bir hoca olacaksın ya da mafya!” Gençlerden biri sahtekâr bir hoca oluyor, öbürü de kendini mafya yerine koyuyor. Sonra da yalıda oturan bir kıza âşık oluyor. Bu arada bunların hikayesini biz 17 yaşında, yazar olmaya hevesli bir varoş gencinin ağzından dinliyoruz.
◊ Tiyatro projeleriniz var mı?
- Evet, “Televizyona Dokunduk” diye bir tiyatro oyunu yazdım. İzleyenleri çok güldürecek. Yıllarca televizyon için iş ürettim, az çok yapısını biliyorum. Son dönemde bazı şeyler özellikle ilgimi çekiyor. Bu oyunda da onları eleştiriyor, bayağı televizyon dünyasıyla dalga geçiyorum.
◊ Neleri eleştiriyorsunuz?
- Mesela iyi bir televizyon dizisi için aynı adamı iki kadının sevmesi şart. Bu kadınlar kardeş olursa, daha çok tutar o dizi. İki kız, memlekette erkek kalmamış gibi aynı adamı sevecek! Ameliyat sahnesi de şart, o yeşil gömlekler illa giyilmeli. Bunun gibi basmakalıp şeyler. Bir de silah konusu var. Çok acı tabii. Onu da işliyoruz.
◊ Oyunda kimler rol alacak?
- Ayçe Abana, Elif Çam, Kıvanç Baran Aslan ve Gizem Yılmaz. Aralık ortasında sahneleyeceğiz.
◊ Bundan sonrası için kaleme almayı düşündüğünüz bir kitap, tiyatro oyunu var mı?
- Türkiye’deki mizahçılarla ilgili bir oyun yazmayı çok istiyorum. Hüseyin Rahmi, Sadık Şendil, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Haldun Taner gibi isimlerin çalışmalarını anlatan bir oyun. İnşallah nasip olur.
ŞİMDİKİ KOŞULLARDA MİZAH YAPMAK ZOR
◊ Sizin için “Güldüren Adam” diyorlar...
- Bir zamanlar diyorlardı. (Gülerek) Şimdi de güldürüyoruz ama artık güldürü anlayışı değişti.
◊ Yeni mizahçıları nasıl buluyorsunuz?
- Şimdiki koşullarda mizah yapmak çok zor. Kanımca iki nedeni var bu zorluğun. Biri; yönetimsel baskı. İkincisi de, otosansür dediğimiz şey. Mizahçının kendi kendini yontması. “Aman bunu söylemeyeyim, aman şuna dokunmayayım.” Bu çok acı. Yani “Televizyona veya sahnelere çıkayım, güldüreyim ama asla bir gerçeğe dokundurmayayım” diyorlar.
◊ Günümüz mizahçıları arasında beğendiğiniz biri yok mu?
- Türkiye’de en korkusuz şekilde mizah yazan ve yapan kişi Levent Kırca’dır. Onun dışında kimse yapamadı. Bugün televizyona baktığımda güldürü adına gülünçlükler görüyorum ne yazık ki. Hele sinemadaki komedi, 6 yaş zekasına hitap ediyor. 6 yaşındaki çocukları güldürmek kolaydır. Kaba saba güldürüler, yazık...
◊ Son yıllarda severek izlediğiniz bir sinema filmi olmadı mı?
- Oldu. Mesela Ata Demirer’in “Eyyvah Eyvah” filmlerine bayılıyorum. O kadar masum ki, bir tek küfür, argo kelime yok içinde. Demek ki küfür olmadan da oluyormuş.
HER AKŞAM ADAM ÖLDÜRME KURSU AÇIYORLAR
◊ Yeni tiyatro oyununuzda silah konusunu da eleştirdiğinizi belirttiniz az önce. Mafya dizileri hakkında neler söyleyeceksiniz?
- Silah olayına karşı olduğum kadar hiçbir şeye karşı değilim. Resmen adam öldürmenin kursunu açıyorlar her akşam ekranlarda. Ve “Cinayet işlersen başına bir şey gelmez kardeşim” diyorlar. Bir bölümde 7-8 kişinin öldürüldüğü diziler var. Bu nasıl bir şey? Böyle bir topluma bunu neden yapıyorsunuz? Bu durum nereye gidecek? Sağlığımızı düşündükleri için sigarayı göstermiyorlar ama şakağa dayanmış bir silahı, kanlar içinde kalmış adamı gösteriyorlar. Aileler bunları çocuklarıyla izliyor!
◊ Siz yaptığınız projelerde hiç silah kullanmadınız mı?
- Bir tane absürt komedi yapmıştım “Ana” diye. O da silahla, mafyayla dalga geçmek için. Ayşen Gruda ‘mafya anası’ oluyordu dizide. Ama orada bile kimse kimseyi öldürmedi, öyle cinayet falan olmadı.
SOSYAL MEDYAYA NEDEN GiREYiM?
◊ Sosyal medyayla aranız nasıl?
- Aram yok... Daha yeni yardımcım telefonuma WhatsApp yükledi, onu kullanmayı öğrendim. Bu sosyal medya nedeniyle herkes hem yazar oldu hem de fotoğrafçı oldu. Herkesin yazar olması kötü bir şey mi? Sanmıyorum ama yazarlığın da belli bir üslubu, saygınlığı olması gerektiğini düşünüyorum. 12-13 yaşındaki çocuklar birilerini kıyasıya eleştiriyor, küfür hakaret gırla gidiyor orada. Onları gördükten sonra ben girmem dedim. Neden gireyim de küfür işiteyim?