Güncelleme Tarihi:
◊ Enola’yı serinin devam filminde neler bekliyor?
- Harry Bradbeer: Enola’yı bu kez farklı bir dünyaya götürmek istedim. İlk filmde bir aristokratın peşinden koşuyor, abisinin nerede olduğunu arıyordu. Bu kez onu bu güzel dünyadan alıp karanlığın içine atmak istedim. Ve çok daha karmaşık bir plan yaptık. İzleyiciye abisiyle nasıl beraber çalıştığını göstermek istedim.
◊ Millie, filmin hem başrolünü hem de yapımcılığını üstleniyorsun... İkinci filmde sizi en çok heyecanlandıran ne oldu?
- Millie Bobby Brown: İlk filmin bitişi benim için inanılmaz derecede üzücüydü. Çünkü insanların Enola hakkında öğrenmesi gereken çok şey olduğunu biliyordum. Anlatacak daha çok hikâye varmış gibi hissediyordum. Bu nedenle ikinci filmin çekileceğini öğrenince çok mutlu oldum.
ROLLER TERSİNE DÖNÜYOR
◊ Henry, yeni filmde senaristlerin karakteriniz Sherlock Holmes için yazdıkları sizi şaşırtıp heyecanlandırdı mı?
- Henry Cavill: Kesinlikle evet! Sanırım en sevdiğim parçası rolün tersine çevrilmesiydi. İlk filmde Sherlock, Enola’ya karar verme sürecinde destek oluyordu. Bu filmde ise Enola zaten kanatlarını fazlasıyla açmış durumda ve Sherlock’a yardım ediyor, ona yol gösteriyor. Tüm bunların içinde en sevdiğim kısım da buydu, büyük bir rol değişimi olması...
◊ Birbirinizle rakip olduğunuz sahnelerde mi, yoksa birlikte hareket ettiğiniz sahnelerde mi daha çok keyif aldınız?
- Millie Bobby Brown: Amacımız her zaman birbirimizle mücadele etmekti. Sonra Harry gelip, “Siz aynı kandansınız. Birbirinize karşı iyi olun” dedi. (Gülüyor) Ve sonra aslında iş birliği yapmamız gerektiğini öğrendik çünkü zihinlerimiz birlikte daha iyi çalışıyor.
KILIK DEĞİŞTİRME USTASI
◊ Sharon, mükemmel bir performanstı... Neler söylemek istersin?
- Sharon Duncan-Brewster: Çok eğlenceliydi... Çünkü filmde sürekli kılık değiştiren birini oynuyorum. Rol içinde rol... Gelecekte ne olur bilmiyoruz ama bu rolün devamı gelirse, artık izleyiciler de Mori Arty’nin kim olduğunu bildiğine göre, daha çok eğlenebiliriz.
◊ Karakterinizi senaryoda okuduğunuzda ne düşünmüştünüz?
- Sharon Duncan-Brewster: Evde senaryoya baktığımda bu karakterin benim için bir meydan okuma olduğunu düşündüm. Mori Arty, kılık değiştirme ustası. Karakter için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım.
Daha fazla macera olacak
◊ Filmde gerçek hayattaki olaylardan da bahsediliyor. 1888 yılında Londra’daki fabrikadaki kibritçi kızların yaptığı grev mesela... Tematik bir fikirle başlayıp sonra tarihe mi bakıyorsunuz yoksa tam tersi mi oluyor?
- Harry Bradbeer: Hikâyeyi yaklaşık üç veya dört ayda geliştirdik. Size onun ilk versiyonunu sunduk. Kibritçi Kız Fabrikası grevi bizim için kesinlikle güçlü bir temaydı. Biz de ikinci filmimizde Enola’nın artık kendi ayakları üzerinde durduğunu göstermek istiyorduk. Bu nedenle greve de yer verdik. Enola da yenilik yapan ve grevi başlatan bir kadın...
◊ Üçüncü filmde izleyiciyi neler bekliyor?
- Harry Bradbeer: Söylemesi zor. Enola, daha olgun ve daha akıllı olacak... Belki de daha karmaşık bir duygusal hayatı olacak... Ve kesinlikle daha fazla macera olacak... Daha fazla detay veremem.
Gerçekten iyi bir dövüşçüyüm
◊ Filmdeki aksiyon sahneleri mi yoksa dans sahneleri mi sizi daha çok zorladı?
- Millie Bobby Brown: Dans öğretmenlerimizle pek yakın değildim. Dövüşmeyi seviyorum, kendimi o sahnelerde görmeyi çok sevdim. Susie de dövüşmeyi seviyor. Yani, bütün gün dövüşebilmek gerçekten heyecan verici. Ama dans, hayır. Harry’ye “Lütfen, yeter” dediğimi hatırlıyorum. Çünkü gerçekten zordu hem dans edip hem de karşındakinden bilgi almaya çalışmak. Hepsini aynı anda düşünmek çok fazlaydı.
◊ Susie, Millie Bobby Brown gibi siz de aksiyon sahnelerinden hoşlandınız mı?
- Susie Wokoma: Evet, sevdim. Ben gerçekten iyi bir dövüşçüyüm. Bu biraz ukalalık gibi gelebilir ama iyi olduğumu düşünüyorum. İyiyim, değil mi? (Gülüyor) Tony adında kocaman bir adamı topuklularla dövdüm. Beyoncé modundaydım, bu yüzden kendime bile inanamıyordum. Sonra herkes durdu ve sonra Tony “İyiyim, iyiyim, iyiyim” dedi. Beş saniye sonra Tony’den kan geldi. Kendi kendimi sakinleştirmeye çalışırken “O iyi. O büyük bir delikanlı. Bir şey olmayacak” diye söylenip durdum.