Güncelleme Tarihi:
Merve Boluğur’la, New York’taki bir otelin terasında, Manhattan’ın ışıklı caddelerini ayaklarımızın altına almış, röportaja başlıyoruz. Hikayesini ta en başından dinlemek istiyorum, o da söze çocukluğundan, ailesinden giriyor: “Annem, babam ve erkek kardeşimle büyüdüm. Hatta hâlâ beraberiz, hâlâ evin küçük kızı gibi hissediyorum kendimi. Annem, bana bağımlılık derecesinde düşkündür. Anaçlıksa, sonuna kadar... Bunun içinde de bir sürü şey barındırıyor. En ufak, en alakasız olayda bile yanıma koşar, ‘A bunu nasıl halletmiş?’ dersin. Enteresan bir annem var, gerçekten çok özel bir kadın.”
Peki, ya baba nasıl bir rol oynuyor hayatında: “Babamın çok güzel bir özelliği var. Beni hiçbir anlamda sıkmamıştır. Yolun ne tarafına gideceğimi her zaman bana bırakmıştır. Onun açısından baktığınızda da, bir kız çocuğunun böyle büyümesi çok güzel bir şey. Bu demek değildir ki her istediğini yaşa, ne yaparsan yap. Size yol gösteren biri olduğu zaman, doğruyu seçebiliyorsunuz. Bu konuda çok şanslıydım ben.”
Kendinden emin duruşunda, küçük yaşlardan beri arkasında hissettiği bu “görünmez” kalkanın etkisi büyük. Bundan duyduğu memnuniyeti ise şu sözlerle ifade ediyor Boluğur: “Özellikle bizim işimizde ailenin desteği çok önemli. Ben manevi olarak büyük bir doyum, güç hissediyorum. Bunu hiçbir şekilde satın alamazsınız, yerini de dolduramazsınız.”
“KÜÇÜK SIRLAR” SAYESİNDE “CİCİ KIZ”DAN SIYRILDIM
Oyuncu olma fikrinin ne zaman aklına düştüğünü merak ediyorum, başlıyor anlatmaya: “Lisedeyken ‘Sunuculuk yapmak istiyorum’ deyip duruyordum, görsel bir iş vardı hayalimde ama oyunculuk değildi bu. Çocukluğumdan beri, çalışan kadın çok güzel bir profil olarak geldi bana, o yüzden okulu bitirir bitirmez ilk yapmak istediğim şey iş hayatına atılmaktı. Liseden mezun olduğum dönemde kuzenim Tuba bir reklam şirketinde çalışıyordu ve bana bir fotoğraf çekimi önerisi ile geldi. Türkiye’nin tanıtımı gibi bir şeydi. İnanmayacaksın belki ama o zaman poz vermeyi sevmiyordum... Nasıl poz vereceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. İlk iş deneyimim olacak diye kabul ettim. Çekime gittim, orada modellik yapan bir arkadaşımız vardı. Beni çok beğendi, kartını verdi, ‘Yok, öyle bir şey düşünmüyorum’ dedim. Klişe bir hikâye belki ama sonra o karta baktım ve gördüm ki, ajans bizim sokakta! O an garip bir his doğdu içime...”
Bu tesadüf etkilese de ikna edemiyor Merve Boluğur’u, kibarca reddediyor teklifi. Kısa süre sonra bir telefon daha alıyor, bu defa bir film çekimi için çağırılıyor. “Hadi, modelliği geçtik, onu hiç yapamam!” diye hayıflanırken, bir anda kendini sette buluyor. Filmin galasında, oynadığı sahneyi izledikten sonra ise kararlı bir ses yükseliyor içinden: “Bugünden itibaren ben bu işi yapacağım!” Önce fotomodellik, ardından reklam filmleri derken, sinema ve dizi sektörünün aranılan oyuncularından oluyor.
“Küçük Sırlar” dizisinde canlandırdığı karakterinse yeri ayrı onun için; “Cici kızdan sıyrılma dönemi oldu, büyüdüğümü göstermiş oldum. Senaryoyu ilk okuduğumda ‘bu rolü ben oynamalıyım’ demiştim, beni çok heyecanlandırmıştı” diyor.
OYUNCULUK YAPIYORUM BÜYÜTECEK BİR ŞEY YOK
İlk günkü hevesiyle yaptığı işini bir ayrıcalık olarak görmüyor. “Küçüklüğümden beri bir otokontrol oluşturmadım kendimde, böyle gerçekleşti ve mutluyum. Büyütecek bir şey yok, en nihayetinde ölüp gideceğiz, böyle bakıyorum hayata” diyor ve ekliyor: “Oyunculuğa ilk başladığımızda öğretmenimin söylediği güzel bir söz vardı. Biz aslında tek tip insan değiliz. İçimizde masumiyet de var, iyilik de, kötülük de... Sevgilimizle başka bir tarafımızı ortaya çıkarıyoruz, arkadaşımızla bir diğerini... Gün geliyor çok sempatik oluyoruz, gün geliyor asi bir yanımızı keşfediyoruz. Ben de çoğunlukla özgüveni yüksek kadınları oynadım. Bu tarz rolleri seviyorum.”
Ama normal hayatta çocuksu tarafı ağır basıyor, o da bunu gizlemiyor: “Belki bunları söylemem için erken ama çocuk yanımın hep kalmasını istiyorum, o beni çok mutlu ediyor.”
İnsanlarla iletişim kurmak hoşuna gidiyor fakat herkesi almıyor hayatına; sürekli gözlemliyor, karşı tarafın enerjisine göre hareketlerine yön veriyor. Bunun da şöhretiyle değil, “Merve’yle alakalı bir durum” olduğunu belirtiyor. Bu arada aşırı davranışlardan, egosu yüksek insanlardan rahatsızlık duyduğunun da altını çiziyor.
Korkuların üzerine gidilmesi gerektiğine inanıyor, son bir yıldır da tam olarak bunu yapıyor. Sevdiklerini kaybetme fikri aklına geldiğinde ise hâlâ kötü hissediyor, “Bir tek onu atamadım içimden” diyor.
YENİ SEZONDA EKRANDA OLMAYACAK
Meslek hayatına çocuk yaşta atıldığı için bu aralar kendine zaman ayırmak, “Set olmasa Merve ne yapar?” sorusunun cevabını bulmak istiyor. Bu nedenle yeni sezonda ekranda yer almayı düşünmüyor. Gündeminde, ünlü kozmetik firması Maybelline New York ile yaptığı işbirliği var. Markanın ilk Türk yüzü olma gururunu yaşıyor: “Kozmetikle alakalı bir şey yapmayı çok istediğimden, böyle bir teklif gelmesi beni çok mutlu etti. Rujla özdeşleştiğim için bir göz kalemini tanıtmamın istenmesine ilk başta şaşırdım ama sonra bu durum daha da hoşuma gitti; sonucun nasıl olacağını merak etmeye başladım. Akabinde, tam hayalini kurduğum tarzda kostümlerin yer aldığı, aksiyonlu bir reklam filmi çektik. Çok iyi bir ekiple çalıştık, sonucu görünce de; ‘çok iyi iş olmuş’ dedim.”
ERKEKTE ŞEYTAN TÜYÜ VAR MI, ONA BAKARIM
Aşkı çok yoğun yaşıyor, içinde duygunun olmadığı hiçbir şey onun için gerçeklik arz etmiyor: “Hayatımdaki insanla her şeyimi paylaşabilmeliyim, en doğal halimle onun yanında olabilmeliyim, bunlar benim için çok önemli. Bir de benziyorsanız birbirinize, daha güzeli yok... Sevgiyi içinde yaşamamalı insan, dışarı akıtabilmeli. Bu da, onu karşılıklı olarak ifade etmekten geçiyor. Yeri gelir bir yazı, yeri gelir bir söz, yeri gelir ufak bir hareket olur ama bunu gözlerde, bedende ya da lafta görüp hissetmeliyim. Sevgi, paylaştıkça güzel.”
“Erkeğin nesi etkiler seni” diye soruyorum, hiç düşünmeden veriyor cevabını: “Şeytan tüyüne bakarım. Bir ortamda biri girer içeri, dönüp bakarsın, çok yakışıklı değildir ama bir enerjisi vardır; bakışı, sesi, dans edişi... Bir de ben bir şey söylemeden, hiç beklemediğim anda sürprizler yapan, düşünceli, ince ruhlu adam severim.”
Ya evlilik? O konuda da kafası net... Evliliğin tamamen kaderle ilintili olduğuna inanıyor. Aynı çatı altında aşkı korumak için flört dönemindeki ruh halini yıllar sonrasına da taşımak gerektiğini savunuyor.