Güncelleme Tarihi:
◊ Yeni filminiz “Dilsiz”in prömiyeri, Bosna Hersek’te bu yıl 25’incisi düzenlenen Saraybosna Film Festivali’nde yapıldı. Nasıl geçti festival sizin için?
- Her festival, bir “oyuncu buluşma yeri”dir. Oyuncu için yaptığı işle, kendisi gibi bu işe gönül vermiş insanlarla ve onu sevenlerle buluşma yeri... Bir film çekiyorsunuz, prömiyerde izleyicinin tepkilerini ve sevgilerini görüyorsunuz. Ama Saraybosna’da hissettiğim bunların çok ötesinde, çok farklıydı.
◊ Neden?
- İnsanlığın vicdan ve merhamet duygusunu kaybettiğinde oluşan ve kapanmayan yaraları, burada yaşayanların ruhunda yarattığı kırılmaları düşündüm bu festival süresince. Festivalin benim için değil, o insanlar için ne ifade ettiğini düşündüm hep. Sokaklarda yürürken izlerini gördüğüm her acı, benim orada ne ifade ettiğimi düşündürdü.
◊ Neleri sorguladınız?
- Kendi kültürümüze gerçekten sahip çıkabiliyor muyuz? Hani bazı insanlar annesinden babasından utanıp kendi ailesine başkalaşır ya. Hatta kendi özünden sıyrılıp kendisine ait olmayana benzemeye çalışır. Yaşanan acılarla yeniden yüzleşince, kendi özünden sıyrılanların psikolojisini ve insanların o hallerini düşündüm. Anlayacağınız bu festival beni düşüncelere ve soruların cevabını aramaya itti.
◊ Peki gösterim sırasında neler düşündünüz, neler hissettiniz?
- “Dilsiz” ile orada olmaktan çok mutluydum. Çünkü anlattığımız bizim hikayemizdi. Milli kültürümüz ile kendi sesimizi duyurmanın bir yolunun da bize ait sinema olduğunu düşünüyorum. Festivalde bizi izleyen yabancı insanlara cümlelerimizin ulaştığını ve bu cümlelerin manasına yoğunlaştıklarını görmek, bir parça öze dönmek, dikkatleri bizden olana çekebilmek, benim için önemliydi.
BENİMKİ HAT SANATINA SELAM VERMEK
◊ “Dilsiz”de alışılmış usta-çırak ilişkisinin dışına çıkılıyor. Konusunu bir de sizden dinleyelim...
- Hafıza ve gelenek üzerine bir film bu. Geçmişine yabancılaşan bir ressam ile inzivaya çekilmiş usta bir hattatın hikayesi. Yönetmenimiz Murat Pay’ın söylediği gibi: “Bir usta değişime talip olabilir mi? Her şeyi ile kâmil bir usta profili değil de bu kemalatın ve değişimin devam ettiği bir zamanın usta-çırak ilişkisi. Harflerin derinliğine ve cümlelerin zenginliğine daldığımız bir aşkın ve meşkin ilişkisi. İsmiyle tezat bir Dilsiz.”
◊ Filmden önce hat sanatına merakınız var mıydı?
- Okçuluk öğrendiğim süreçte hat sanatıyla da tanışmak istemiştim. Bunu ders aldığım hocama söyledim. O da vakıfta hat derslerinin de verildiğini ve ders alabileceğimi söyledi.
Amacım hattat olmak değildi, o ayrı bir aşkın dile gelmesi. Benimki biraz hat sanatına selam vermek ve bir oyuncu olarak hazır olmaktı işte. O hafta “Dilsiz”in senaryosu geldi ve ben bu tevafuk haline teslim oldum, içine girdim.
Çok değerli Cavide Pala hocamızdan üç ay hat dersleri aldım. Bu kadar kısa bir sürede hattat olabilmek mümkün değildi. Ama ben hâlâ levhaya yazılan o kelimelerin takipçisiyim.
BEN DE ONLARA SAYGI DUYUYORUM
◊ Hayranlarınızla aranız nasıl? Kimseye kırmamak için ekstra özen gösterdiğini görüyorum...
- Mesleğimi çok seviyorum ve titizlikle çalışıyorum. Yeni karakterleri keşfetmek, onlarla birlikte yeni bilgiler öğrenmek, mesleğime daha çok âşık olmama sebep oluyor. Ve tabii ki oynadığımız karakterlerin seyirciye geçmesi, bizimle birlikte empati kurmaları muhteşem bir duygu...
Birlikte karakterlerin üzerine konuşuyoruz, bu benim için çok önemli. Bir oyuncu başka ne ister ki? Biz hep birlikte bir dünya kuruyoruz. Onların olmadığı bir dünyanın pek bir anlamı yok. Mesleğim de bu dünyanın temelini oluşturan bir köprü. Tabii ki özen gösteriyorum. Onlarla kurduğum köprüyü yeni karakterlerle sağlamlaştırmak, meslek hayatımda önemli bir yerde.
Onların bana duyduğu saygı kadar, ben de onlara saygı duyuyorum.
INARRITU İLE SİNEMA VE SANAT KONUŞTUK
◊ Festivalde dünyaca ünlü Oscar’lı yönetmen Alejandro Inarritu ile de tanıştınız. Nasıl bir görüşme geçti aranızda?
- Aynı otelde konaklıyorduk, rast gelmek tesadüf değildi. Benim bir selamımla başladı, kısa ama faydalı bir konuşma geçti aramızda. Konu her zamanki gibi sinema ve sanattı tabii.
AŞK OLMADAN MEŞK OLMAZ, GEÇ KAVRADIM
◊ Son dönemde tasavvufla ilgili söylemleriniz dikkat çekiyor. Bir röportajınızda da o “manevi gücü” gittikçe daha derinden hissettiğinizi söylediniz. Maneviyat, ne zaman en önemli sıraya yerleşiyor hayatta?
- Seçimleriniz hayatınızı değiştirir. Manevi haliniz yani iç dünyanızdaki durumunuzla, dış dünyada yüzleşmeler yaşarsınız. Maneviyat sonradan kazanılan bir şey değildir. Doğumumuzdan itibaren bahşedilen bir lütuftur. Her zaman önemlidir.
Ama insanın gözüne bazen bir perde iner, maddenin mana ile savaşında madde galip gelir. Ben, çok şükür hayatım boyunca maneviyata değer verdim.
Fakat aşk olmadan meşkin, meşk yoksa aşkın önemsiz olduğunu geç kavradım. Yani dünyevi olanın geçiciliği, uhrevi olanın sonsuzluğu dünyayı daha anlamlı hale getiriyor. O anlamla yaşadığın her şey zaten huzur.
◊ “Sınav” ve “nefis” kelimelerini sıkça duyuyoruz artık sizden. Nedir bu iki kelimenin anlamı sizin için?
- İnsanın hali, yaşamı, kullandığı kelimeleri değiştirebiliyor. Kalpte olan dile vuruyor. Bir şekilde temiz kalp diliyorum.
Çünkü insan kalbiyle imtihandadır bu dünyada. İçimizdeki kötülük nefsimizin derinliklerinde yaşar. Kendimizi terbiye etmemiz lazım, bu da nefsini bilmekten geçer. Hayrı şerre, şerri hayra katmamak lazım. Hayır dileyen hayır bulsun.
ERKAN “O ADAM”
◊ Biriyle beraber olduğunuzu bilmiyorduk, nişanlandığınız haberi sürpriz oldu. Biraz bahsedelim mi ilişkinizden? Erkan Akdemir sizin için “o adam” mı?
- Bazı şeyler olması gerektiği anda, olması gerektiği şekilde oluyor. Tanışmadan sonra ailelerin de dahil olduğu, kendi içinde yürüyen bir ilişki bizimki. Her şey çok güzel. Karşılıklı saygı ve sevgi var. Kapsayıcılık ve birbirini tamamlamak dahil her şeyi bir arada yaşıyoruz. Bu tarife baktığınızda “o adam” diyebilirsiniz. İlişkimiz, bu toprakların değerlerinden besleniyor; suyu bol, bereketi bol anlayacağınız...