Profesyonel olmak yük gibi geliyor

Güncelleme Tarihi:

Profesyonel olmak yük gibi geliyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 19, 2019 08:00

Oyuncu Hakan Kurtaş, edebiyat dünyasına adım attı, ilk öykü kitabı “Defo” geçtiğimiz haftalarda okurla buluştu. Kitap, tüm defolarıyla kendini bulmaya çalışanların konu edildiği 16 öyküden oluşuyor. Kurtaş’la bu vesileyle buluştuk, devamında tüm ilgi alanlarını konuştuk.

Haberin Devamı

◊ “Defo” yayınlandı sonunda. Bu kitap projesinin daha eski olduğunu hatırlıyorum nedense.

- Beş yıl önce başladığım bir tiyatro oyunu metniydi aslında. Sekiz monologdan oluşan kısa bir oyundu. Kitapta yer alan üç öykü vardı içerisinde... “15’er dakikalık oyunlar olur, devamını da getiririm” diyordum. Sonra öykülerin aralarına diyaloglar yazmaya başladım. Tiyatro metni yazmaya çalışırken gözümün önüne sinematik, şehirde geçen hikayeler geliyordu. O zaman içimden geldiği gibi yazayım dedim. Orta metraj bir sinema filmi senaryosu gibi oldu. Hadi yazıyı uzatalım desem yaymak olacaktı, kısaltmak da olmazdı. Doğan Kitap ile konuşunca bu metinler öykü kitabı haline geldi.

◊ Beş yıl uzun bir süre değil mi?

- Uzun. Ama bir kitap yazacağım diye yola çıkmamıştım zaten. Hikayeler anlatmak istiyordum ve tiyatro formunda mı, senaryo formunda mı olacak bilmiyordum. Süreç içinde kendi kendine öykülere dönüştü. Telaşsız ve içime sinen bir noktaya geldiğinde de paylaşmış oldum.

Haberin Devamı

◊ Editörle kaç kavga edildi?

- Çok etmedik aslında. Yapıcı tartışmalar oldu diyelim. Onlar da öykü fikrine çok heyecanlandı. Bu süreçte, olaylara beş yıl öncekinden çok daha farklı bakmaya başladığımı da fark ettim.

◊ Genelde öykülerin sonu yok, devamı gelmiyor. Okurken bir devam beklentisinde oluyorsun. Bir de öykülerde güncel çok duygu ve durum var, bu “ne kadarı sizin başınıza geldi” diye düşündürüyor insanı.

- Hepsi öyle oldu aslında. Ama hiçbir hikayeyi olduğu gibi yazmadım. Kitapta geçen trendeki fotoğraf makinesi hikayesi, bana anlatılan bir hikayeydi. Öykülerin sonlarına gelirsek... Yarım kalma hissini seviyorum. “Kontrpiyede kalmak” diye bir futbol terimi var. Topun falso almasıyla kalecinin ters köşeye gitmesi gibi bir terim. Sürprizli, heyecanlı bir şey. Kendimizi bu duruma bırakmaktan zarar gelmez. Hayat da böyle.

DERDİM EN İYİ OLMAK DEĞİL, ORİJİNAL OLMAK

◊ Bu anlattıklarınız “iddialı bir ilk kitap” dedirtiyor.

- Aslında hiçbir iddiam yok. Amatör bir yazarım ve bir şeyler deniyorum. Öykü kitabı olarak nasıl bir edebi değeri var bunu bilemem. Okuyanlar ve bu konuda daha tecrübeli olanlar buna karar verecek. Evet cesaretli, riskli öyküler anlattım ve kitap bastım demek güzel bir his.

Haberin Devamı

Özgürleştiğimi de düşünüyorum. İsteyen istediği yorumu yapsın bu arada. Bu bir kitap. Bazı şeyleri aramıza mesafe koyacak kadar yüceltmemek lazım. O kadar da kendimizi önemsememeliyiz, bir şeyler yapıyorsak bunları paylaşmalıyız. İşin değerine ise okuyucu, izleyici karar verir. Hiçbir şeyin ilki en iyisi olmuyor zaten. En iyi olmak gibi bir derdim de yok bu arada. Orijinal olmakla ilgili bir derdim var. Bu da bana kendimi iyi hissettiriyor. Tek motivasyonum şuydu; insanlar okusunlar ve istediklerini söylesinler. İkinci yazacağım şeyi de o geri bildirimlerle iyileştirileyim, giderek daha orijinal ve iyi bir şey yapayım.

◊ O zaman yazmak bir hobi değil.

Haberin Devamı

- Hayır, değil. Dünyanın en iyi piyano çalan insanı olun, evde çalıp dışarıda çalmıyorsanız siz hariç kimseye bir şey ifade etmiyor.

ELEŞTİRİYİ SEVİYORUM ÇÜNKÜ BUNA İHTİYACIM VAR

◊ Kitap “kapalı bir çengelli iğne” resmi ile açılıyor, son sayfada iğnenin açık olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda kolunuzda da bir dövmesi var. Nedir anlamı?

- Benim için enteresan bir nesne. Lisedeki punk rock dinleme alışkanlığından da gelen, daha sonra üzerine çok düşündüğüm bir nesne. Faydalı bir nesne. Açıldığı zaman batabiliyor, kapandığı zaman zararsız. Metafor olarak da enteresan geldi. Dövme olmasının nedeni, asi tavrın her zaman benimle kalmasını istemem. Kitapta kullanma nedenim ise kapalı bir çengelli iğnenin bir sürü hikaye anlatıldıktan sonra açılıp ferahlık hissi vermesi.

Haberin Devamı

◊ Evinde yazan, okuyan, müzik yapan, bazen bir konuya takılıp giden biri gibisiniz. Bu benim varsayımım mı yoksa böyle bir adam mı Hakan Kurtaş?

- Kitlenince bir şey çıkmıyor benden! Zamanla bir şeyleri şekillendirmek daha iyi geliyor. Müzikte de bu böyle. Gecenin ikisinde, üçünde bir kayıt yapıyorum, çok kötü oluyor. Zaman içinde onun şekillenme süreci var. Sözlerin, melodisinin değişmesi gerektiğini hissediyorum. Telaşsız bir dinamiklik hali. Soundcloud’da olduğu haliyle şarkıları paylaşıyorum, “şurası daha iyi olabilirdi” dediklerinde bir sonraki şarkıyı yaparken buna dikkat ediyorum mesela.

◊ Birçok insan eleştiri sevmez, hastası çıktınız resmen.

Haberin Devamı

- Ben seviyorum, çünkü ihtiyacım var. Kendimize söylediğimiz şeyler doğru olmayabilir, aynı şeyleri söyleyip sıkıcı oluyor olabiliriz. Bir yorum duymak iyi bir şey.

◊ Sadece oyunculuk değil farklı disiplinlerde de aktif olmaya çalışıyorsunuz. Zaman yetiyor mu?

- İnsan zamanı kendi yaratıyor. Çok yoğun olduğum dönemler daha üretkenim. Oyunculuk en iyi hissettiğim ve yetenekli olduğumu düşündüğüm alan. Paylaştığım insanlardan da aksini pek duymadım. Müzikten besleniyor olmam da müzik yapma arzusunu getiriyor. Çok profesyonel müzisyen, çok profesyonel yazar ve çok profesyonel bir oyuncu olmak gibi dertler, gereksiz bir yük gibi geliyor bana.

◊ O zaman şu an profesyonel bir oyuncu ama amatör bir müzisyen ve yazar mısınız?

- Evet, öyle denebilir. Bırakalım da bunu paylaştığımız insanlar söylesin. İyiyi duymak değil, orijinal ya da alternatif denmesi benim için güzel olan.

Profesyonel olmak yük gibi geliyor

 ARTIK BİRAZ DA MÜZİĞE DÜŞECEĞİM

◊ Sırada Büşra Pekin, Sertan Erkaçan ve Toprak Can Adıgüzel ile rol aldığınız “Yak Bunu” oyunu var. O fikir ne zaman çıktı?

- Yaz başında Sami Berat Marçalı bu oyunu yapmak istemişti. Benimse bu oyunla buluşmam çok öncesine dayanıyor. 5-6 sene önce Amerika’da bir sahafta dışarıda ne alırsan 3-5 dolar yazan bir kutuda bu oyunu buldum. Okurum deyip çantama attım. Bayıldım oyuna. Oradaki karakter o zamanlarda 5-6 yaş büyüktü bana. Senaryo hep çantamda, kitaplıkta, orada burada kaldı. “İstila” oyununu oynadıktan sonra Sami’ye oyundan bahsettim, o da Amerika’da izledi oyunu. Sami’nin de aklında varmış, denk geldi.

◊ Broadway’de yer aldı bu yıl yanılmıyorsam...

- Keri Russell ve Adam Driver oynuyordu. Tony’ye de aday oldular. Ben izleme fırsatı bulamadım. Onlarınki tam yazıldığı gibi, yazıldığı dönemde sahnelenen bir oyun. Bizimkisi alternatif bir yorumu gibi. Daha riskli ama farklı olacağını düşünüyorum. İlk oyunu da Toy Sahne’de sergiledik.

◊ Sırada neler var?

- Şu oyundan sonra düşüneceğim aslında (gülüyor). Kaydettiğim sesli notlarım kulağımı tırmalamaya başladı, artık biraz müziğe düşeceğim gibi geliyor. Tüm konsantrasyonum oyunda ve kitabın geri dönüşlerinde.

◊ Yine elektronik tabanlı müzikler mi bekliyor bizi?

- Klavyemi geliştirmek, elektro gitarı da biraz dahil etmek istiyorum. Yazdığım sözlü de çok parça var. Onları akustikten başlayıp boza boza yeni bir hale getirmek niyetindeyim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!