Güncelleme Tarihi:
Batu, ilk olarak Murat Bardakçı’nın yazar Erhan Afyoncu’yla birlikte hazırladığı “Tarihin Arka Odası” programından ayrılmasının ardında yatan nedenleri açıkladı:
“Televizyonun doğasında bu yok mu? Bazı şeyler eskir, yorar, sıkar. Ama benim Çerkesler ile başlayıp, ırkçı ve terbiyesiz bir yere varan monologlar silsilesinden sonra ayrıldığım doğru. O programdan ayrılarak zihinsel sağlığıma kavuştum! Çünkü son aylarda agresyonun dozajı artmıştı.”
Batu, söyleşinin devamında kadın olmanın televizyon dünyasında da ekstra zorluklar getirdiğini ileri sürdü: “Ülkemizde de dünyada da kadın olmak, Simone de Beauvoir’ın deyişiyle, ikinci sınıf olmak demek. Aynı işi yapıyorsun, yarı maaş alıyorsun. Aynı işi yapıyorsun; iyi niyetlileri seni güzelliğin üzerinden yargılıyor, kötücüller bel altından giriyor, sana şeklinden şemalinden vuruyor. Kafa dengi erkeklerle çalıştığını sanıyorsun, derken müthiş ego zafiyetleri ve üste çıkma çabalarıyla karşılaşıyorsun. Kısacası, her yerde olduğu gibi televizyon dünyasında da kadın olmak zor zanaat.”
Pelin Batu, röportajda özel hayatıyla ilgili soruları da pas geçmedi. Belli yaştan sonra başlayan “evlen artık” baskısıyla yüzleşip yüzleşmediği sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Neyse ki başlamadı. Sadece kardeşim evlenip çocuk sahibi olduktan sonra annem ve teyzem ‘Sen de çocuk yap, bak ne güzel şey’ demeye başladı. Ama şu anda bu fikir bana Kaf Dağı kadar uzak. Bana, birisini uzaktan sevmek rahat geliyor, ilham veriyor. Bu bir süre sonra yoruyor ama yeni bir insandan da korkuyorum. Çünkü ilişkilerin gittikçe zorlaştığını görüyorum. Bir de ben aşık olduğum erkeğin karbon kopyam olmasını istemem, o da beni sıkar. Tabii ortak paydalar olmadan da olmaz. Yani, kitap okumuyorsa, doğru dürüst film seyretmiyorsa, birlikte konsere gidemezsek, benim arkadaşlarımdan haz almıyorsa, problemler başlar.”