Güncelleme Tarihi:
◊ Hollywood’daki feminist hareketin öncülerindensiniz. Size öncelikle son zamanlarda artan kadına ve çocuklara yönelik şiddet olayları hakkındaki düşüncelerinizi sormak istiyorum...
- Güç sahiplerinin, toplum üzerinde etki sahibi olan ayrıcalıklı kişilerin başka insanlar üstünde baskı kurmalarını kabul edemiyorum. Zaten şu anda yaşadığımız dünyada öfkeyi tetikleyen çok fazla şey var. Her gün kalbimizi burkan insan hikayeleri duyuyoruz. Özellikle kadın ve çocuklara yapılanlar o kadar canımı yakıyor ki. İçimde yaşadığım öfkeyi, acıyı açıklayacak kelime bile bulamıyorum. O insanlarla aynı ortamda olsam neler yaparım, düşünmek bile istemiyorum. O derece hiddetleniyorum.
◊ Gelelim Hollywood’a... Kadınlarla erkeklerin aldığı ücretlerin eşitlenmesi için yıllardır mücadele veriyorsunuz. Son dönemde yaşanan değişim sizi tatmin ediyor mu?
- Daha yeni bir şeyler değişmeye başladı. Önceden feminist olduğumuzu söylememiz bile mümkün değildi. “Feminist” kötü bir kelimeydi. Feminist olmak ayıp sayılırdı. İnsanlar “Bu kadının neyi var acaba da böyle konuşuyor?” diye düşünürdü. Şimdi genç oyunculara bakıyorum da hiç çekinmeden “Feministim” diyebiliyorlar. Utanmadan, kendilerini özgürce ifade edebiliyorlar. Ben 22-23 yaşındayken sektörümüz böyle değildi. Bu kadar açık konuşamazdık. Gençlerin bu hali bana gelecek için daha çok umut veriyor. Eşit ücret konusuna gelirsem...
Kadın oyuncularla aynı filmde aynı işi yapan erkek oyuncuların sadece erkek oldukları için daha çok kazanmalarının adaletsizlik olduğunu 2011 yılından beri söylüyorum. İnsanların “Yeter artık, aynı şeyleri söylemekten ne zaman vazgeçecek” diye söylenmeye başlamasını beklerken, sektördeki başka bir sürü kadın oyuncu da bu konu hakkında konuşmaya başladı. Bu konu, önceleri üstü örtülmeye çalışılırken bir anda tabu olmaktan çıktı. Çok da iyi oldu ve durum değişmeye başladı...
◊ Siz, kariyerinizde güvende hissettiğiniz bir dönemdesiniz artık. Yarının ne getireceğinden endişe etmiyorsunuz...
- Evet! Kariyerim yerleşmiş durumda. Kendimi bir parça garantide hissediyorum. Az da olsa işimi hayatıma göre biçimlendirmeye başladım. Ama yine de temkinliyim. O yüzden de kariyerimde beni çok mutlu eden başka bir adım attım ve kendi yapım şirketimi kurdum.
Yapımcılık dünyasında her gün yeni bir şey öğreniyorum. Düşündüğümden çok daha zor bir işmiş. Şirket olarak ilk filmimizin çekimlerine de geçtiğimiz aylarda başladık. Tamamen bağımsız bir film çekiyoruz.
◊ Neden işin arka planına geçmek istediniz?
- İstedim, çünkü Critics’ Choice Awards’a (Film Eleştirmenleri Ödülleri) yeni bir kategori eklemişlerdi; MVP (Most Valuable Player/En Değerli Oyuncu) ödülü ve alacak ilk kişi de bendim. Benden önce hiç kimse kazanmadığı için sahnede ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. O gece aldığım ödül sadece tek bir film için değil, yaptığım diğer filmler için de veriliyordu.
Sahneye çıktım ve sektördeki ana sorunlarımızdan bahsettim. Çeşitliliğe ihtiyacımız olduğunu, farklılıkların da kabul görmesi gerektiğini söyledim. İyi hatırlıyorum, seyirciler arasında yer alan Oprah Winfrey konuşmamı “Vaov” diyerek alkışlamıştı. Benim için oldukça cool, oldukça özel anlardı.
Sonra Londra’ya gittim. Orada gazetecilerin sordukları ilk soru, ödül töreninde yaptığım konuşma oldu. Hepsi konuşmanın çok güzel olduğunu söyledi, anlattığım sorunlar hakkında neler yapacağımı sordu. Beni doğru tarafa yönlendiren, bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüren, bir bakıma gazetecilerin o soruları oldu. Gerçekten sadece çıkıp konuşmakla yetinmemeliyim diye düşündüm.
Sahip olduğum platformu değişimi olumlu yönde desteklemek için aktif olarak kullanmam gerektiğine karar verdim. Yapım şirketim Freckle Films bu şekilde doğdu.
◊ Peki çekeceğiniz ilk filme nasıl karar verdiniz?
- Cannes Film Festivali’nde jüri üyesiydim. Filmleri izlerken büyük hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü kadınların portrelenme şekli hiç hoşuma gitmedi. Neredeyse her filmde kadınlar kurban rolündeydi.
Daha çok kadın kamera arkasında olmalı ve kadınlara sadece kurban rolleri oynatılmamalı diye düşündüm. Artık kadınlar da filmlerin merkezinde olmalıydı, erkek hikayeleri gibi kadın hikayeleri de anlatılmalıydı.
Cannes’da jürideyken “Eğer bunu başka yapım şirketleri yapmıyorsa ben yapacağım” dedim ve kadın merkezli bir film yapma fikri ortaya çıktı. İlk filmimiz “355”te de bu fikri hayata geçirdim.
◊ Ve gelelim rol aldığınız yeni film “O: Bölüm 2”ye... Korku filmi tutkunları Pennywise’ı merakla bekliyor. Siz filme nasıl dahil oldunuz?
- Filmin yönetmeni Andy Muschietti ve yapımcısı Barbara Muschietti yakın arkadaşlarım. Hatta o kadar yakınız ki, Barbara düğünümde nedimemdi. Daha ilk “O” (It) filminden itibaren, oynadığım Beverly rolü için Andy ve Barbara ile açık seçik olmasa da konuşuyorduk. Andy ilk filmi yaptıktan sonra birlikte izlemeyi teklif etmişti.
Yakın arkadaş olduğumuz için hayır da diyememiştim. Bir tarafımda Andy, diğer tarafımda Barbara filmi izlemeye başladık. Benim kafamdan geçen, eğer filmi beğenmezsem onlara nasıl söyleyeceğimdi. Şükürler olsun öyle bir durum olmadı. İlk filmi çok beğendim ve daha o zamanlar ikincisi için kolları sıvadık.
KORKU FİLMLERİ KADIN OYUNCULAR İÇİN EN İYİ TÜR
◊ Korku filmleriyle aranız nasıl?
- “O” benim üçüncü korku filmim. “Crimson Peak”, “Mama”, şimdi de “O”... Bu türü seviyorum, çünkü korku filmlerinde kadınların oynadığı roller genelde güzel ve güçlü oluyor. Ayrıca genellikle korku filmlerinin sonunda kadın karakterler hayatta kalmayı başarıp kötülükleri yenen kişi oluyor. O yüzden çok çok uzun yıllar korku filmlerinin kadınlara değer veren ve kadın oyuncular için en iyi tür olduğunu düşündüm.
◊ Rol arkadaşınız James McAvoy sette gözlerini açık tuttuğunu, çünkü orada bile korktuğunu söyledi...
- Evet, korktuk. Bence ikinci film ilk filme göre daha korkunç. Hatta çok daha korkunç.
KÖYDE YAŞIYOR PAZARA GİDİYORUM
◊ Sizi birkaç ay önce “Dark Phoenix”te izlemiştik. “O Bölüm 2” ile yeniden beyazperdede olacaksınız. Yapım şirketiniz de ilk filminizi çekiyor. Bu yoğun çalışma programı içinde kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?
- Çok uzun zamandır çalışmadan tam bir hafta sonu bile geçiremedim. Olmuyor! Belki ekim ayında bir boşluğum olacak.
◊ Vakit bulduğunuzda neler yapıyorsunuz peki?
- Diyelim vaktim var, çalışmıyorum. Yapmaktan hoşlandığım şeylerin başında bahçe işleriyle ilgilenmek geliyor. Şehir dışında, köyde yaşadığım için pazara gidiyorum. Beni toprakla, doğal hayatla, yeryüzüyle bağlayan her türlü şeyi yapmaya çalışıyorum.
Çalışmadığım günlerde diğer yapmayı en sevdiğim şey ise telefonu bir kenara bırakıp yürüyüşe çıkmak. 20 dakika bile olsa telefon olmadan yürümek kendimi “reset”lememi sağlıyor.
BILL DAHA İLK GÜNDEN KALBİMİ YERİNDEN OYNATTI
◊ Bill Skarsgard’ın sette korku seviyesini yükseltmek için şakalar yaptığı doğru mu?
- Doğru! Daha ilk günden başladı şakalarına. Çekimlerden önce yuvarlak masa okumalarına başladık. İlk gün herkes ilk defa bir araya gelmiş. Birbirimizle yeni tanışmışız, sahnelerimizi okuyoruz. Okumalarda sıra Bill’e geldi. Kendi sahnesini okumaya başladı. İçimden “Ne kadar korkunç bir sahne” derken, bir anda yüzüme doğru bağırmasıyla masadan fırladım. Normalde soğukkanlı bir insanımdır, tepkilerim kontrollüdür ama Bill daha ilk günden kalbimi yerinden oynatmayı başardı.
◊ Palyaçolar genelde sevimlidir ama Stephen King’in dünyasında durum farklı. Pennywise, şeytani bir palyaço. Sizin palyaçolarla aranız nasıl?
- “Capturing the Friedmans”i izledin mi? O belgeseli izleyene kadar palyaçolar bana sevimli gelirdi. Aram iyiydi...
◊ İzlemedim. Ne hakkında?
- Eğer palyaçolardan korkmak istemiyorsan izleme zaten. 15-20 yıl önce yapılmış bir belgesel. Palyaço ailesi hakkında. Palyaço olarak yaşamak isteyen insanların aklına, ruh yapısına giren ve neden böyle yaşadıklarını anlatan bir belgesel... Tüm çocukluğum ve gençliğim boyunca bana sempatik gelen palyaçolardan o belgeselden sonra soğudum.
BİTMESİNDEN YANAYIM
◊ “O” serisi devam edecek mi? İkinciden sonra üçüncü film de gelir mi sizce?
- Son olursa üzülmem biliyor musun... Belki bunu söylemek doğru değil ama. Konu uzadıkça, tekrarları çekildikçe bence sihrini kaybediyor. Zaten Stephen King’in kitabına göre de bu film final bölümü. O yüzden uzatılması yerine bitmesinden yanayım.