Güncelleme Tarihi:
Sizi tanımayanlar için kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Istanbul doğumluyum. Köklerim herkes gibi karışık, doğudan ve batıdan. Galatasaray Lisesi’nin ardından Mimar Sinan Universitesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldum. Şu anda cast direktörlüğü yapıyorum. Çeşitli üniversite ve workshoplarda ‘kamera arkası, oyunculuk’ üzerine eğitimler vermekteyim. Yazıyorum ve projeler üretiyorum.
Küçüklüğünüzden beri cast direktörü olma hayalleriniz var mıydı?
Ben küçükken henüz bu ülkede bu meslek yapılmıyordu. O nedenle ben de psikolog , doktor falan olmak istiyordum. Aslında dünyada da bu mesleğin önemi son 15 yıldır artmakta. Annemin anlattığı üzere; çok küçük yaşlarda bile ailemin ilk arabasında arkasından etrafta gördüğüm en özgün tipteki kişileri parmağımla gösterip heyecan duyarmışım.
Cast direktörlüğüne nasıl başladınız?
Babamın reklam ajansında grafik tasarım yaptıktan sonra üniversite yıllarımda sanat yönetmeni asistanlığı yaptım. Oyuncularla iletişimim iyi olduğundan, (sosyal bilimler) branşımın ve vizyonumun yatkın olmasından ötürü casting tarafına kaydım. Ömer Faruk Sorak ve Hakan Algül ile çalışmaya başladım.
Cast direktörü tam olarak ne iş yapar?
En basit anlamıyla Cast ajansları ve yapım firmalarının arasını bağlar. Sinema, TV filmi, reklam, dizi senaryolarında yer alacak olan karakterlerin, senarist tarafından belirlenen tahlillere en yakın görünen yeteneği (bu her zaman bir oyuncu olmak zorunda değil; sporcu,sanatçı veya işinin ehli bir başka sanatkar vs), yapım firmasının kriterleri doğrultusunda piyasadaki tüm menajer, ajans, oyunculuk okulları ve bazen tiyatro kulüplerinden veya spor/sanat okullarından/kurumlarından hatta bazen sokaktan bulduğu adayları seçeneklendirerek önerir.
Sokakta gördüğünüz kişilere “şu diziye uyar” dediğiniz ve ajansınıza kayıt olması için davet ettiğiniz oldu mu hiç? Siz bir cast direktörü olarak ne zaman bir oyuncunun gerçekten oyunculuk mesleğini yapabileceğine emin olabiliyorsunuz?
Evet tabi bunlardan en bilineni Nihat Altınkaya. Bunu Vikipedia bile yazmış. Yıllar içinde kendini çok geliştirdi ve düzgün kişiliğinin ve sağlam hamurunun yardımıyla tamamen hayatının değiştiğini gözlerimle gördüm.
Benim oyunculuk kriterim biraz sert zira Türkiye’de bu tarife uyan gerçek oyuncu sayısı çok az. Maalesef piyasa kriterlerine göre Türk dizilerinde yer almak için oyuncuların son derece profesyonel olmaları gerekmiyor.
Genel anlamda kişinin yetenekli olduğunu ise; Sanatın alanına bağlı olarak icra edenin fiziksel yapısından (iskeletinin duruşundan), gözlerinden çıkan özgüvene, kelimeleri kullanışından, verilen direktifleri hangi hızda değerlendirdiğine veya sorduğu soruların akılcılığına vs. bağlı pek çok parametreye bakarak anlarım. Sosyal ilişkileri, alışkanlıkları, hayat disiplini, aile ve kurum eğitimlerini de göz önünde bulundurmak önem teşkil eder.
Dizi ve sinema piyasasından biraz bahsedelim isterseniz. Sizce dizi ve sinema dünyası şu an ne durumda?
Dizi dünyası çok parlak değil. 3-5 sağlam yapım dışında işin matematiğini değerlendiren şirketle karşılaşamıyorsunuz. Eski reklamcıların veya bu işin cazibesine kapılan işadamlarının dizi sektörüne girme çabası bir yana reyting cihazlarının kırsal kesime taşınmasıyla kaliteli senaryolar gözden kaçıyor. Sadece fiziksel özellikleri sağlam olduğu için oyunculuğa yönlendirilenler,dizi yoğunluğunun ozellikle gençlerde cazip görünmesi dolayısıyla ulaşılan kalabalık ve piyasanın emek harcaması yüzünden sektör yozlaşmış durumda. Gitgide ünlü olmak önemini yitiriyor.
Sinema oyunculuğunu dizi oyunculuğundan farklı kılan şeyler nelerdir?
Sinema yönetmenin liderliğinde ilerler, dizi ise kanalın reyting kaygısıyla kısıtlıdır. Özellikle Türkiye’deki dizileri konu alırsak 120 dk zorunlulugu bu ayırımı daha da keskinleştirir. Sinemada: yönetmen ve oyuncu daha kıvamlı bir ilişkidedir, yönetmenin vizyonunu oyuncunun suretinde hissederiz. Oysa dizide, duyguyu daha genişe yayma zorunluluğu, senaryonun çekimden çok kısa süre önce onaylanması ve hatta oyuncunun son dakikada seçilmiş olması, çalışma saatlerinin uzunluğu vb nedenlerden oyunculuklar doğallıktan uzaklaşıyor.
Yeni bir televizyon dizisi projesi için oyuncu seçimleri yaptığınızda nelere dikkat ediyorsunuz?
Elbetteki ilk etapta yapımcının belirlediği kriterlere. Ancak kendi insiyatifim de tüm yapımı yönlendiriyor tabi. Her zaman akıl, samimiyet, tevazu ve çalışma disiplini ön plandadır. Eskiden de öyleydi. Maalesef değişmeyen yegane şey hala birçok yapım firmasının geçmiş projede yakın karakterde gördükleri kişiyi kendi projelerinde benzer rolde oynatma garanticiliğine bağlı kalmalarıdır. Bu da yeteneği sınırlamaktadır. Oysa yetenekli ve orijinal olmak her daim ilk farkedilendir.
Bugüne kadar cast direktörlüğünü yapmış olduğunuz ve sizi en çok gururlandıran proje hangisi?
Aslında birçok var: Yahşi Batı’da Cem Yılmaz ile çalışmak çok eğlenceli ve besleyiciydi. Diğer bir gurur kaynağı cok değerli yönetmen rahmetli Seyfi Teoman’ın ‘Bizim Büyük Çaresizliğimiz’ adlı uzun metrajıydı.
Eyvah Eyvah 3 ile BKM çatısı altında ilk çalıştığım yönetmenlerden Hakan Algül ile yeniden çalışmış olmak.
Ve Ömer Faruk Sorak ile Aşk Tesadüfleri sever.
Ancak en son isim o kadar kalplere işlemiş biri ki cidden Turkan Şoray adını anarken bile içimizi bir sıcaklık kaplıyor.Onunla birebir aylarca yönetmenliğini gerçekleştirdiği ‘Uzaklarda Arama’ filmi sanırım işimin nirvanası oldu.
Türkan Hanım ile karşılaşmanız nasıl oldu?
İlk toplantımız kendisinin evinde Yağmur Hanım, Şenay Hanım ve saygı değer yapımcı Erkan Akın ile birlikte gercekleşti. O sırada yanımıza gelen Türkan Sultan kendisine hayranlığımızın neden olduğunu her geçen dakika ispatlarcasına içten, egosuz ve nezaket timsali tavırlarıyla bizi büyüledi.
Bu projede nasıl yer aldınız?
Sektörden eskiden bir dönem iş ortakığım da bulunan çok değerli meslekdaşım aracılığıyla ...
Türkan Şoray ile çalışmak nasıl bir duygu?
Çok gurur verici. Kendinizi daha ilk günün ardından onun aurasına kaptırmış buluveriyorsunuz. Gerçekten sinemamıza defalalarca damgasını vurmuş o büyülü gözlerini devirerek kamera arkasında da ününde de apayrı bir profesyönellik ve gizem sergilediğine şahit oluyorsunuz.
Yağmur Ünal’ın ilk oyunculuk deneyimi. Sizce nasıl bir oyuncu?
Yağmur Hanım hem içtenliğiyle hem de ilk deneyimi olmasına rağmen rahat, çok doğal oyunculuğuyla hepimizi oldukça etkiledi. O kadar mütevaziydi ki, son ana dek hep başka oyunculara bu fırsatı tanımak istediyse de bizler onun bu role en yakışan aday olduğu konusunda onu iyi ki ikna edebildik.
Oyunculara hangi konularda uyarılarda bulunuyorsunuz?
Disiplinli olmaları, uluslararası bir bilince sahip olmaları, çok okumaları, çok izlemeleri, sağlıklı ve düzenli beslenmeleri ,spor yapmaları, hayattaki çok keskin çizgilerini törpülemeleri, aktualiteyi takip etmeleri, sosyal ve üretken olmaları, duygularını ve mantıklarını dengede tutmalarını vs… Bu böyle gider.:)
Oyuncular arasında tükenmişlik sendromu yaşayan çok oyuncu var mı?
Bunu sistemin zorlayıcı yanlarından ötürü duyulan hayal kırıklığı diye nitelendiriyorum ben. Sadece oyuncu değil sektörün zaman zaman tümü bu psikolojiden geçebiliyor.
Peki sırtınızdan vuranlar oluyor mu?
Bu her sektörde olan bir durum. Yıllarca yetiştirdiğiniz elemanlar 2 yıl içinde kendilerini daha cok prestij elde etme arzusu veya para hırsıyla piyasaya atıyorlar ancak tek başlarına ayakta duramıyorlar. Mutlaka ortaklık veya başka şirketlerin boyunduruğu altına girmek zorunda kalıyorlar. İşimizin başlangıçta kapitale ihtiyacı yok ancak yıllarca aktif devam edebilmek kriz yönetimini iyi yapabilme vasfı ve kişisel ve profesyonel anlamda deneyimlerden ders alma yetisini gerektiriyor.