Güncelleme Tarihi:
◊ “Ferdinand”, sakin mizaçlı, iyi kalpli, doğa sevgisi ile dolu bir boğanın dış görünüşünden dolayı tehlikeli bir canavar olarak algılanıp evinden ayrı düşürülmesini konu alıyor. Orijinal şarkısı “Home”u yorumlayan da sizsiniz. Sohbetimize film için şarkı yazmanızdan başlayalım dilerseniz...
- Tabii... Uzun zamandır zaten bir film için şarkı yapmak istiyordum. Ama başka bir projeden bağımsız şarkılar yazmak, bir film için şarkı yapmaktan çok daha kolaymış, onu anlamış oldum!
◊ Neden?
- Normalde söz yazarken hayata dair her şey ilham kaynağı oluyor. Odamda oturup hissettiklerimi istediğim gibi söze ya da müziğe dökebiliyorum. Fakat film için şarkı yazarken, zaten var olan bir hikayeye uygun yazmam gerekiyor. O yüzden ilk birkaç denemem başarısız oldu, ne yazdıysam beğenmedim. Kendimi eleştirdikçe, üretim aşamasında daha da zorlandım. Sonra Justin Tranter ve Nick Munton’a gittim, şarkıyı üçümüz beraber yazdık.
◊ Şarkının adı “Home” (Ev)... Merak ediyorum, ev sizin için ne ifade ediyor?
- Zaten yazarken hepimiz evin kendimiz için anlamını masaya koyduk. Benim için ev, ailem ve onların bana verdiği güç demek. Bu sabah Montreal’deydim, oradan geliyorum röportaja... Yolda kardeşil Joe ile FaceTime yaptık, çünkü ondan destek almak istedim. Aileden biriyle kısa bir konuşma bile kendimi daha iyi hissetmeme yetiyor.
◊ Şarkıyı yazmadan önce filmi izlemiş miydin?
- Tamamını izlememiştim. Bazı klipler gösterdiler ve ne istediklerini söylediler. Sahneleri gördükten sonra zaten kafada konsept oluşmaya başlıyor. Mesela ilk izlediğimde nakaratlarda ivmeye ve yükselmeye ihtiyaç olduğunu düşündüm. Sinema izleyicisi olarak film müziklerini ve orijinal şarkılarını her zaman çok sevmişimdir. Ama odaya kapanıp belli bir proje için şarkı yazana kadar bunun nasıl bir iş olduğunu bilmiyordum. Filmin duygusunu, karakterini, hikayeyi ifade edecek sözleri yazmak çok farklı bir durummuş.
“JUMANJI” SETİNDE BOL KAHKAHA AZ İŞ VARDI
◊ Şarkıcılığın yanında oyunculuk da devam ediyor. “Jumanji” filminiz gösterime girdi...
- Evet... Dwayne Johnson, Kevin Hart ve Jack Black’i buluşturan bir sette olmayı hayal edebiliyor musun? Bol kahkaha, az iş... O ortamda filmi bitirebildiğimize inanamıyorum!
◊ Siz filmde hangi karakteri canlandırdınız?
- Filmde 4 kahraman bir serüvene atılıyor. Atıldıkları macerayı bitirmeleri için yardıma ihtiyaçları oluyor ve o noktada ben devreye giriyorum. Onlar da kendi serüvenimi keşfetmemi ve bitirmemi sağlıyor. Çok komik ve aksiyon sahneleri harika bir iş...
HATA YAPMA LÜKSÜM YOK ÇÜNKÜ BENİM DE İNSAN OLDUĞUMU UNUTUYORLAR
◊ Pop star olmanın en iyi ve en kötü yönü nedir?
- En iyi yönü, insanların karşısına çıkıp performans sergilemek. Bu tarif edilemez bir duygu... İkinci iyi yönü, en iyi yerlerde en lezzetli yemekleri yiyebilme şansına sahibiz (gülüyor). En kötü yanına gelince; bazen iyi niyetle bir şey söylemek isterken ağzımızdan yanlış sözler çıkabiliyor. Hepimiz insanız, benim farkım söylediklerimi milyonlarca insanın duyması. Kendine ne kadar güvenirsen güven, ne kadar deneyimin olursa olsun, böyle bir duruma hazırlıklı olamıyorsun. Konserden sonra otel odana dönüp negatif bir yazı ya da yorum görmek tahmin edersin ki çok can sıkıcı oluyor. Hata yapabileceğimizin, bizim de insan olduğumuzun unutulması en kötü yönü diyebilirim.
◊ Çocuk yaştan beri çalışanlar bu tür zorluklara alışkın olmuyor mu?
- Alışıyorsun ama yine de etkileniyorsun. Mesela mahremiyetin yok. Özel hayatın eksikliği de ilk günden beri beni en çok kızdıran, yıldıran şeydir. En başından itibaren hayatımı tüm dünyayla paylaşacağım ve buna alışmam gerektiği anlatıldı ama biliyor olsan da bu kolay bir iş değil. Genç yaşımda iki farklı kariyere sahip oldum. Biri Jonas Brothers, diğeri solo kariyerim. Yaptığım müziği seven, dinleyen insanların olması çok büyük mutluluk elbette... Negatif şeyleri düşünmemeye çalışıyorum, kişisel alanım ne zaman daralsa aileme sığınıyor, onların yanına kaçıyorum. Onların sevgisi ve desteği beni kendime getiriyor.
◊ Sosyal medya da işin içne girince konu farklı bir boyuta taşındı tabii...
- Kesinlikle... Klavyenin başına oturup nefret sözleri yazmak çok kolay... Benim taktiğim her zaman gerçek olmak ve başımı dik tutup kim olduğumu, ne yaptığımı bilmek. Eninde sonunda herkes hak ettiğini buluyor.
SADECE 3’ÜNCÜ SINIFA KADAR NORMAL OKULA GİDEBİLDİM
◊ En başa dönersek... Nasıl başladı bu serüven?
- Spor ile başladı desem! Müzik ya da oyunculuğu seçmek aklımdan bile geçmiyordu. T-ball oynuyordum, bir maçta topa vurdum, gerçekten çok uzağa gitti. Stadyumda herkes tezahürat etmeye başladı. O zamana kadar yaşadığım en cool andı. Birkaç hafta sonra annemle kuaföre gittik. Annem saçlarını yaptıracaktı, ben de kuaför salonunda kendi kendime oynuyor, şarkılar söylüyordum. Salondan bir kadın anneme “Oğlunu ajansa getirmelisin, benim oğlum Broadway şovu ‘Les Mis’de oynuyor” dedi. O anda çocuk aklımla bence yapabilirim ve muhteşem olur diye düşündüm.
◊ Sonra ne oldu...
- Annem ve babamla o şovu izlemeye gittik. Tek kelimeyle sahneye ve yapılan işe âşık oldum. 7-8 yaşımda Broadway şovlarında, müzikallerde rol almaya başladım. Normal okula ancak 3’üncü sınıfa kadar gidebildim.
◊ Neden?
- Çünkü sanatsever yetişkinlerle çalışıyordum ve her çarşamda matine için okuldan erken çıkmamı sınıf arkadaşlarım anlamakta güçlük çekiyordu...