Güncelleme Tarihi:
Şaşırtıcı bir zekası, hayranlık uyandıran bir hafızası var. En büyük hayali, torununun yarışacağı 2018 Güney Kore Kış Olimpiyatları’nı görmek olan Unat’la Bodrum’da tesadüfen aynı yerde tatil yaparken karşılaştık. “Bu yaşımda sandığa tıpış tıpış gideceğim” diyen Hocaların Hocası’na siyasetten kadın sorununa pek çok konuyu sordum. 1,5 saat süren sohbetimizi “Hadi bırak beni artık, denize gireceğim” diye noktaladı.
Modern kadının emekli olma hakkı yoktur...
Etrafımda bakıyorum; okumuş, dünyayı görmüş, üniversite bitirmiş pek çok kadın 50 yaşında emekliye ayrılmış, köşesine çekilmiş, tatil yapıyor...
Türkiye’nin okumuş-yazmış bütün kadınlarına sesleniyorum.
İnzivaya çekilmeye, emekliye ayrılmaya hakkınız yok.
Çalışmak zorundasınız.
Bu ülke insanını, kadınını, çocuklarını yetiştirmek için çalışmalısınız.
Hiçbir şey yapamıyorsanız bir dernekte, vakıfta, bir sivil toplum kuruluşunda görev alın ve bu ülke insanı için bir şeyler yapın...
Ben bütün hayatım boyunca çalıştım, hâlâ da çalışıyorum.
14 yaşında Budapeşte’den İzmir’e...
Annem Alman’dı, ilk eşi Macar’dı...
Babam rahmetli olduktan sonra annem beni üvey ablamın yanına Macaristan’a götürdü.
Paramız bitmişti. Annem “Okulu bırak, çalış” dedi bana.
Orada birden, Türk Büyükelçisi’nin rahmetli babamı tanıdığını hatırladım.
Elçiliğe gittim, kapıcıya dedim ki “Beni elçiye götür”... 14 yaşında bir kızım.
Elçiye dedim ki, “Hangi dilde konuşayım, Almanca mı, Fransızca mı, Macarca mı? Türkçe bilmiyorum çünkü”...
“Fransızca konuş” dedi... Büyükelçi Behiç Erkin...
Osmanlı Yahudileri’ne Türk vatandaşlık belgesi veren çok önemli bir diplomatımız.
“Ben İzmir’e amcamın yanına gidip, Türkiye’de okumak istiyorum” dedim.
Beni dinledi, “Üç gün sonra gel” dedi.
Üç gün sonra gitiğimde bana Türkiye’de bir iskan belgesi, o zaman üç gün iki gece süren trene bir üçüncü mevki bileti, bir de trende aç kalmayayım diye yemek kuponu verdi...
Annemin ve üvey ablamın hiç haberi yoktu bu yaptıklarımdan...
Onlara, “Ben gidiyorum” dedim.
Ve 5 Kasım 1936’da trene bindim ve annemi bir daha görmedim.
Ruslar geldi Budapeşte’ye daha sonra... Annemin nasıl öldüğünü, nerede gömülü olduğunu bile hiçbir zaman öğrenemedim...
95 yaşımda büyük bir parti vereceğim
95 yaşım benim için half time (devre arası) olacak.
90 yaşına geldiğimde oğlum bana büyük bir parti verdi... O zaman, “Ben annemi Energizer pilinin tavşanına benzetiyorum” demişti... Hani sürekli davul çalan bir tavşan var ya, ona benzetti beni...
Oğlum o doğum günümde, “Ben annemin 100 yaşına kadar davulu çalmasını istiyorum” demişti.
O yüzden Allah bana ömür verirse, 95 yaşım benim half time’ım olacak.
Ben de o zaman büyük bir doğum günü partisi verip, “Bakın hâlâ davulu çalıyorum” diyeceğim.
En büyük hayali 2018 Olimpiyatları’nı görmek
Nermin Abadan Unat’ın en büyük hayali, 2018’de Güney Kore-Pyeongchang’ta yapılacak Kış Olimpiyatları’nı görmek...
Bunu da şöyle anlatıyor:
“Benim tek bir oğlum var, Mustafa Kemal... Tek bir torunum var, Taner... Kayağa çok meraklı bir çocuk... Bu yıl okulu bitirdi, üniversiteye gidecek. Mezuniyet hediyesi olarak Yeni Zelanda’da kayak kursuna katılmak istemiş babasından. Şu anda orada profesyonel kayak dersleri alıyor. En büyük arzusu 2018’de Güney Kore’de yapılacak Kış Olimpiyatları’nda Türkiye adına yarışmak... Olur mu, olmaz mı... Olursa kürsüye çıkabilir mi? Ben o zamana yaşar mıyım hepsini Allah bilir... Ama en büyük hayalim onu orada yarışırken görmek.”
Parmağındaki dört yüzük...
Nermin Abadan Unat’ın parmağında dört yüzük dikkatimi çekti, sordum...
İlki 1946’da evlendiği ilk eşi Yavuz Abadan’ın taktığı...
İkincisi Yavuz Bey öldükten sonra, onun parmağından aldığı...
Üçüncü yüzük, ikinci eşi İlhan Unat’ın taktığı...
Sonuncusu da 2009’da kaybettiği İlhan Bey’in parmağından aldığı yüzüklermiş...
Bunları hiç çıkarmadığını söylüyor.
70’imden sonra bilgisayar öğrendim
Öğrenmenin yaşı yoktur, her gün yeni bir şey öğreniyorum...
Ben 70’imden sonra bilgisayar öğrendim.
Gelinim Amerikalı, oğlum Mustafa Kemal Abadan da Amerika’da çok tanınmış bir mimar...
1991’de evlendiler, o zaman doğum günümdü, “Ne istersin?” dediler bana... “Elektrikli daktilo” dedim.
“Ne” dedi gelinim, “O çoktan tasfiye oldu... Size bir bilgisayar lazım”...
Ve bana ilk bilgisayarımı aldılar, çok ilkel bir şeydi...
Öğrenmek için 6 ay kan kustum.
Şimdi 7’nci bilgisayara sahibim... Tablet var, laptopum var, akıllı telefonum var.
Bunları öğrenmekte zorlandım ama, çok kolay olmadı...
Bugün hâlâ öğrencilerime gidip “Bana öğretin” diyorum...
Türk kadını medeni kanunun kıymetini bilmeli
1926’da şeriatla yönetilen bütün İslam aleminin içinde bir tek Türkiye, Türk Medeni Kanunu’nu kabul etti.
Bunun anlamı şu:
Kadın da isterse boşanabilir, sadece erkek değil...
Kadın da çocuklarının velisi olur, yalnız baba değil...
Erkek-kız çocuk farkı gözetmeden kadın eşit ölçüde mirastan pay alır...
Kadın istediği insanla evlenir ya da evlenmez...
Ne babanın, ne kocanın kadın üzerine yaptırım hakkı vardır, 18 yaşını dolduran her kadın, herkes özgürdür...
Eşittir, istediği tahsili yapma hakkına sahiptir.
Türk kadınının 1926’da elde ettiği bu haklar, bugün de yürürlükte...
Türk kadını bunun kıymetini çok iyi bilsin, bu çok önemli bir kazanımdır.
Her kadının bir gücü var, bunun farkında ve iradeli olsunlar.
Hükümete de çok görev düşüyor.
Hükümetlerin kadın sığınma evleri açması güzel bir şeydir ama meseleyi çözmez.
Önemli olan kadını sığınma evine düşürmeyecek önlemleri almaktır.
Vicdanı olan tıpış tıpış gider
Oyumu Ekmeleddin İhsanoğlu’na vereceğim... Hayatımda bir kez karşılaştım, son derece beyefendi biri. Seçilirse sevinirim.
Çünkü ben otoriter bir sistemde yaşamak istemiyorum.
Sürekli olarak benim üstümde baskıların olmasını istemiyorum.
İnsanların özgür düşünmesine izin veren, gazetecileri hapishanelere tıkmayan, demokrasi olarak bizi Çin’den daha ileriye taşıyan, sanata önem veren, benim memleketime müze açan, tiyatro kuran, baleyi destekleyen, şehirlerde soluk alacak parklar açan, bütün başarıyı sadece yol yapmaktan, bina dikmekten ibaret saymayan bir düzende yaşamak istiyorum...
Bu yüzden pazar günü tıpış tıpış sandığa gideceğim. Tatilimi bitirip oy kullanacağım...
O kelime dikta etmek gibi algılandı ama vicdan sahibi her insan hakikaten tıpış tıpış gider sandığa...
Herkes da tatilini kesip sandığa gitmeli.
Divana konmuş patetes olmayın
93 yaşındaki Nermin Abadan Unat’a nasıl bu kadar zinde olduğunu, bu kadar güçlü bir hafıza için için neler yaptığını da sordum...
Her gün değişik bulmacalar çözermiş, bilmediği kelimeleri sözlükte bulup, öğrenirmiş.
Devamını da şöyle anlattı:
“Sigara içmiyorum, arada bir içki içerim ama düşkünlüğüm yok...
Doktorlar ne diyorsa onu yapıyorum.
Doktorların tek dediği de şu: Faaliyet..
Yani evde oturmayacaksınız... Mutlaka her gün ya yürüyeceksiniz ya spor yapacaksınız ya da yüzeceksiniz... Meşgaleniz olacak...
İngilizler’in bir lafı vardır, “Couch potato olmayın” derler. Yani divan patatesi olmayacaksınız. Televizyon karşısında divana oturmuş patetese dönerseniz, bitersiniz...”
Hayatını Seçen Kadın
Viyana’da doğup, tek kelime Türkçe bilmeden 14 yaşında tek başına Türkiye’ye okumaya gelen Nermin Abadan Unat’ın hayatını merak edenlere bir de kitap önereyim...
Sedef Kabaş’ın yazdığı “Hayatını Seçen Kadın” adlı kitap 2010’da yayınlanmıştı.
340 sayfalık kitap Kabaş’ın Nermin Abadan Unat’la yaptığı söyleşiden oluşuyor.