Nazan Öncel: Geride kalmak daha zormuş

Güncelleme Tarihi:

Nazan Öncel: Geride kalmak daha zormuş
Oluşturulma Tarihi: Nisan 21, 2018 10:43

18 Mayıs 2017’de oğlunun babası Salih Öncel’i, 5 gün sonra da 30 yıllık yol arkadaşı Akşit Togay’ı kaybeden Nazan Öncel’le bu büyük acıların birinci yıldönümü yaklaşırken buluştum. “Bir gecede altüst oldum. Kaldığım yerden yürümeye çalışıyorum. Kâh beceriyor, kâh beceremiyorum. Hiç yapmam dediğim şeyleri yaparken buluyorum kendimi” diye anlattı duygularını. Şu sıralar Nazan Öncel’e en iyi gelen şey ise 20 gün önce çıkardığı 12 şarkılık albümü “Durum Şarkıları”. Öncel’le hem müziği konuştuk hem de içinde bulunduğu durumu...

Haberin Devamı

◊ Nazan Hanım, sizinle en son 2016 Ekim’inde oturup konuşmuştuk. “Keşke 1.5 yıl öncesinde kalsaydık” diyor musunuz?

- Bildiğin gibi geçen sene mayıs ayının 18’inde oğlumun babası Salih Öncel’i, 5 gün sonra da Akşit’i kaybettim. O günden önceki tarihlere asla bakamıyorum.

◊ Akşit Bey’i kaybettiğiniz yaz, hayatınızın en zor dönemi miydi?

- Geçen sene nisan ayında bahçe hazırlıkları yapıyorduk. Bahçeyi çiçeklendirip mutlu oluyorduk. Bu sene bunu yapmak içimden gelmiyor. Geçen sene şubat ayında pasaportunu yenilemişti, kullanmak nasip olmadı. O yüzden bir yerlere gitmek de içime sinmiyor. Yarım kalan hayalleri vardı çünkü. Artık ne kadar zor olduğunu siz anlayın.

◊ Üzerinden neredeyse 1 yıl geçti. Hayatınızda neler değişti bu süreçte? Acılar insanı olgunlaştırıyor mu?

Haberin Devamı

- Farkında olmazsın ama olgunlaştırır. Çiğliğini, hamlığını alır, pişirir, adam eder... “Hayat devam ediyor” klişesini bir kenara koyarsak, bir gecede hayatı altüst olmuş biri olarak, kaldığımız yerden yürümeye çalışıyorum. Kâh beceriyor, kâh beceremiyorum.

Bir başkasının özgürlük dediği şey sana acı verebiliyor. Bunun için hiçbir değişikliğe ihtiyaç duymuyorum. Yarın ne gösterecek bilmiyorum.

Nazan Öncel: Geride kalmak daha zormuş

AKŞİT GİBİ DOST BİR ÖMÜR YETER

◊ Nasıl bir ilişkiniz vardı Akşit Bey’le?

-Bir Hadise Var” albümümle başlayan iş ortaklığımız bugünlere uzandı. Hiç kimseden görmediğim insanlığı gördüm ondan.

Üniversite sınavına gireceğim dönemde gider kayıtlarımı yaptırır, kitaplarımı alır, 1 gün öncesinden hangi kampüste, kaçıncı sırada oturacağıma kadar tespit eder, sonra dışarıda bir baba gibi beklerdi beni. Ne yapılması gerekiyorsa o planlar, düzenlerdi. Benim işimi benim yerime düşünürdü. Ben işin bütününe saygı duyarak uyum gösterirdim.

Hayatta yalandan beş kişi olacağına Akşit gibi bir dostun olsun, bir ömür yeter. Bu anlamda çok şanslı biriyim ben.

Bizde hiçbir iş için “Aman bekleyiversin” denilmez, her şey saati saatine yapılırdı. Son gün bana telefon açarak “Yaşar Gaga albümü için verdiğin şarkıya noterden vekalet gerekiyor. Müsaitsen seninle notere kadar gidebilir miyiz?” diye sordu. Ki her zaman noteri alıp getirir, işi evde bitirirdi. O gün bunu önerdiğinde zaman sorunu yaşadığımdan, “Yarın yapalım” dedim. “Asla yarın olamaz, bugün söz verdim” deyince de kuzu kuzu gittim geldim.

Haberin Devamı

Canım Yaşar’ımız ertesi gün gözyaşlarına boğularak aramıştı beni. En ışıklı yerlerde uyuyorlardır umarım. Umarım bizi bir şekilde duyuyorlardır.

◊ Son günleriniz nasıl geçmişti?

- Son hafta ofisi boşaltmış, yeni düzenlemeler yapıyordu. Beni çağırdı, “Bak arşivlerin burada, ödüllerin şurada. Burada bu, şurada şu var” diyerek sanki emanetlerini teslim edermiş gibi her şeyi gösterdi. Bir baktım elinde valiz var. “O ne?” dedim, “Bu Serkan’ın (Öncel) bebeklik çeyizlerinin valizi. Geldiğinde Serkan’a teslim edeceğim” cevabını verdi. Yani kaç kişi birinin bebekliklerine 40 sene sahip çıkabilir ki? Bunu ancak sorumluluk sahibi bir insan yapabilir.

Özetle; bir sürü güzellik yaptı ve gitti. Üzerimde sonsuz emeği var. Sadece bende değil, tanıdığı, çalıştığı herkese emek verdi. Tam 30 sene hiç sızlanmadan kahrımızı çekti. Ödemeye kalksak ödeyemeyeceğimiz bir ömürlük gönül borcumuz var.

Haberin Devamı

Çok acayip bir dürüstlüğü vardı Akşit’in. Manavda bir kirazın tadına baksa, çekirdeğini gösterecek kadar dürüst adamdı. Herkesin Akşit Abi’siydi, sevip sayanı çoktu. O gidişin mutlu eden tek tarafı da bu...

SANIRIM HAYALLERiMiN ÖTESiNE GEÇTiM

◊ Gençken hayallerinizde nasıl bir Nazan Öncel vardı? Hayalinizdeki kadın olabildiniz mi?

- Mutlu çocuklar hayal kurabilir, mutsuz çocukların hayalleri bile ellerinde kalıyor... Ama büyüme hayalleri kuruyordum, büyüyüp özgür olabilmeyi düşlüyordum. Hayattaki en önemli şeydir hürriyet. Sonra 15 yaşımda orkestramı kurmuş, kendimi sahnelere atmıştım zaten. İzmir Fuarı’na gider, gözüme kestirdiğim sanatçının sahnesine çıkardım. Her festivalde yer alırdım, şarkıcı olmaktan öte bir hayal kurmaya zaman kalmadan şarkıcı oldum. Sanırım hayallerimin de ötesine geçtim.

Haberin Devamı

◊ “Demirden Leblebi” şarkınızda çocukluğunuzda üvey babanız tarafından maruz kaldığınız tacizi anlatıyorsunuz. Bu travmayı hâlâ omuzlarınızda taşıyor musunuz?

- Bu insanın içinde taşıdığı bir yüktür, böyle yükler bir yumurta küfesi olmadığı için “Bir atayım da kurtulayım” demekle atılmaz.

◊ Hayata karşı bu anlamda bir öfkeniz var mı? Kadınların çığlığı sizce artık duyuluyor mu? 

- Ölümün bile normalleştirildiği tuhaf bir zamandayız. Kimsenin çığlığının duyulduğunu düşünmüyorum. Başkalarının acısına bakmayı, empati yapmayı ne yazık ki bilmiyoruz.

CUMHURBAŞKANI OLSAYDIM

24 Haziran’da erken seçim var. 100 bin imza toplayıp aday olsanız ve Cumhurbaşkanı seçilseniz, ilk icraatınız ne olurdu?

Haberin Devamı

- Kadın ve insan hakları ile hukuku öne alırdım; cinsel istismar, işsizlik, hissizlik,

asgari ücret
vesaire...

 TURNEYE ÇIKACAĞIM

  Yeni albüm için konserler verecek misiniz?

- Şu sıralar turne planlaması yapıyoruz. Beklerim gel. Bizim konserler çok heyecanlı geçiyor.

Nazan Öncel: Geride kalmak daha zormuş

SEZEN’LE DÜET YAPMAYI ÇOK iSTERiM

◊ Albümde Manuş Baba’yla düetiniz de var. Seviyor muydunuz şarkıcıyı? Düet fikri nereden çıktı?

- Manuş Baba’yı 2012 senesinde iki şarkımı seslendirdiğinde tanımış, sesine bayılmıştım. Sosyal medya hesaplarımdan çalışmalarını paylaşıyordum. Elim de, gözüm de üstündeydi.

3 sene sonra konserlerime gelmeye başladığında tanıştık. “Senin için ne yapabilirim?” diye konuşurken, “Bir gün sizinle bir şey yapmadan şu hayattan gitmeyeceğim” dedi. Ben de “Hadi gel o zaman” dedim, geldi.

Popüler olmak kolaydır ama bozulmadan kalabilmektir zor olan. Manuş işte böyle bir adam. Bu yüzden hem gurur duyuyor, hem seviyorum onu. Manuş candır, evlattır. Hayat elverirse yanında olurum.

◊ Düet yapmak istediğiniz başka isimler var mı?

- Sırada tribute albümüm var. Henüz yapım aşamasında. Var olsunlar Tarkan’dan Sezen Aksu’ya kadar pek çok değerli insan şarkı söylüyor. Kafamıza eserse bir şey yapabiliriz. Sezen’le birlikte hiç şarkı söylemedik mesela. Çok isterim.

NERESiNDEN TUTSAN ELiNDE KALAN BiR ÇARESiZLiK

 ◊ Ölümü nasıl tanımlıyorsunuz?

- Ölüm de hayatın bir parçasıdır. Her şeyi burada olduğu gibi bırakıp bir bilinmeze yolculuk yapıyoruz. Gitmekle kalmak arasındaki zorluğu kendi adıma ‘kalmak’ olarak yorumlayabilirim. Büyük bir acı seni bekliyor. Neresinden tutsan elinde kalan bir çaresizlikle baş etmeye çalışıyorsun.

Diğer taraftan gidenlerin arkasından bir röntgenci gibi her şeyini nasıl kurcalarlar diye düşünüyor insan. Ben sosyal medya hesaplarına bile bakamıyorum. Bu her giden için böyle; bir anne olabilir, dost ya da eş. Bıraktığı her şey sonsuz acı veriyor. Hırkası, kitapları, telefonu, bilgisayarı, gözlüğü, fotoğrafları, arabası falan. Halâ elim hiçbir şeye gitmiyor, gidemiyor. Ölüm insanlığın en büyük çaresizliği, başka bir açıklaması yok. Sonrasında gidenden uzaklaşmak istemediğinden çok yaşayacağım diye korkuyorsun. Ölümün gidenlerle arayı böyle açtığını düşünüyorsun.

◊ Yeni albümünüz “Durum Şarkıları”nın tamamını Akşit Togay’a ithaf ettiniz ama özellikle onun için yazdığınız bir şarkı var mı?

- “Umut” ve “Yaniler”. “Siyahlar”ı da daha önce demo olarak dinlemişti ama ardından ufak dokunuşlarla bugünkü ruh halime göre revize etmiş oldum.

◊ Nedir bugünkü durumunuz, halet-i ruhiyeniz?

- Bazen günlerce susuyorum, bazen kendimi deli deli sokaklara atıyorum. Hiç bu kadar çok susmamış, hiç bu kadar çok konuşmamış gibiyim.

Açıkçası kendimi kurtarmaya çalışıyorum ama henüz becerebilmiş değilim. Sürekli çalışıyorum. “Hiç yapmam” dediğim şeyleri yaparken buluyorum kendimi. Hayatın kendi rutini içinde yürüyüp giderken bile kafanı sürekli meşgul etmek zorunda kalıyorsun.

◊ Acı çekmemiş bir insan, güzel şarkılar yazabilir mi sizce? 

- Belki bir yere kadar evet ama iyi şarkı yazmak eğitim ve kültürle de ilgili bir şeydir. Acının bittiği yerde saz el değiştiriyor, bunlar giriyor devreye.

 YASAKLAR, ŞARKILARIN DAHA  ÇOK SAHiPLENiLMESiNi SAĞLIYOR

 ◊ “Gidelim Buralardan” ödüle doymayan bir şarkı. En son “Kelebekler” filminde kullanıldı hatta. Şarkılarınızın modası neden geçmiyor sizce?

- Gerçek duyguların şarkıları olduğu için olabilir. Yapay olmayışlarından denilebilir belki. Evet, “Gidelim Buralardan” bizi yine mutlu etti, “Kelebekler” filmi Sundance Film Festivali’nde ‘en iyi film’ ödülünü aldı. Şarkının da filmin bir parçası olması mutluluk sebebimiz oldu. Şarkılarımı zamansız kılan dinleyicisine de sonsuz minnettarım. Tolga Karaçelik’i de canı gönülden kutluyorum.

◊ TRT’nin yasakladığı şarkılar arasında sizin “Sakin Ol Şampiyon” şarkınız da var. Bu yasağa ne diyorsunuz?

- İyi n’apalım, öyleyse öyle diyoruz. Şarkıların yasaklanması, onların daha çok sahiplenilmesini sağlıyor. Bu da kötünün iyisi demek oluyor.

FiKiRLERiMi KENDiME SAKLIYORUM

 ◊ “Nedir Bu Koku Yokluğun Boku” diye bir kitap yazacağınızı anlatmıştınız bana. Devam ediyor musunuz yazmaya, durdunuz mu?

- Yayınevleri sıkıştırıyor ama şimdilik bir kenarda bekletiyorum. Yeni hikâyeler yazıyorum şu ara. Birazı ben, birazı kurgusal. Neye dönüşür bilemiyorum.

◊ En son bir araya geldiğimizde erkek çorabı giyiyordunuz. Var mı yeni çılgınlığınız moda adına?

- Bu noktada dürüst olmak gerekirse fikirlerimi kendime saklamaya söz verdim. Çoraba devam diyelim.

“BU DELiDiR, BiR ŞEY PATLATIR” DiYE BOŞUNA HEVESLENMEYİN

  Instagram videolarınız çok konuşuluyor. Konuşulsun diye mi çekiyorsunuz?

- Yok artık daha neler Cengiz!

Sezen Aksu sosyal medyayı bırakırken, siz daha aktif kullanmaya başladınız. Memnunsunuz galiba sosyal medyanın enerjisinden?

- Çok sık olmamakla beraber, söyleyecek bir sözüm olduğunda kafa dağıtmaya çalışıyorum. Sağ olsun ilgi gösteriyorlar ama benim için o kadardır. Yani hiç boşuna heveslenmeyin. “Bu delidir, bir gün bir şey patlatır” durumları olmaz.

TÜRK SiNEMASININ SON STARI HÜLYA’DIR

Bir videonuzda “Hülya Avşar neden hiç salon kadını rolünde oynamadı?” diye sordunuz. Neden oynamadı sizce?

- Ben salon filminden şöyle bir şey anlıyorum, yanlışsam düzeltelim: Elinde bir mikrofonla, otrişli kostümler içinde şarkıların söylendiği melodramlardır. O dönemin sineması buydu, ayıla bayıla seyrediyorduk. Hâlâ da öyle. Ben Hülya böyle bir film çevirmedi diye biliyorum. Ki kadın çok güzel ve de iyi oyuncu. O melodramlar bir mikrofona bakıyordu, tercih etmedi demek.

Ki, o her rolün hakkını sonuna kadar verebilen bir oyuncu olmasına rağmen, toplumsal sorunları konu alan filmler çekerek kariyerine işin en zor kısmından başlamış ve başarmış oldu. Yani salon filmlerine ihtiyaç duymadan başarıyı bu filmlerle yakalamış olması, onun çok iyi oyuncu olduğunu gösteriyor.

Demem o ki, Türk sinemasının son starı Hülya’dır, daha da üstüne çıkabilen olmamıştır. Türkçesi de, Çincesi de budur. Kimse boşuna heyecanlanmasın, ortalığı germeye çalışmasın.

Siz salon kadını sorusunu sorunca, 1999’daki kavganız yeniden gündeme geldi ama. Onun programına katılmış ve sonrasında Hülya’ya “yalaka” demiştiniz. Kırgınlık var mı hâlâ aranızda?

- Evet, öyle demiştim. Etki-tepki meselesi... Yıllar sonra annemin vefatında aradı beni, sağ olsun. Sonra Emral Hanım’ın vefatında görüşmüştük. Sonraki bir görüşmemizde, o sözünü ettiğin programı hatırlatarak “Orada gördüğüm ne Nazan’ı ne de Hülya’yı sevdim, biz bu değiliz, saçmalamışız” dedim, konu bizim için kapandı.

Bir ara Hülya’nın televizyon programına davet ettiler ama ben o defteri kapatalı bir 15 yıl kadar olduğundan “Ne işim var televizyonda?” deyip geçtim. İnsanların o olayı hatırlatmaları da normal. Sen unutursun, onlar unutmaz. Oysa bildiğimiz gibi hayat kalp kırmaya değmeyecek kadar kısa. Hoşgörü ve empati yeterli. Bir kırgınlığımız yok diye biliyorum.

Nazan Öncel: Geride kalmak daha zormuş

BİR KERE ÂŞIK OLDUM

  Kaç kere âşık oldunuz?

- Bir kere.

Kaç kere âşık olduğunuzu düşünüp yanıldınız?

- O da bir kere.

Bundan sonra yeni bir aşk yaşamak ister misiniz?

- Eskisini de yenisini de sadece 5 gün arayla toprağa vermiş birinin böyle bir şansı kalmış mıdır sence? Kendi halime güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim...

 

 

BAKMADAN GEÇME!