Güncelleme Tarihi:
Naz Çağla Irmak, annesini tiyatro sahnesinde alkışlarken ağladığını söylerken, tiyatronun kendisi için sonsuz bir oyun alanı olduğunu ifade ediyor. Geçmişte dizideki rol arkadaşları Hazar Motan ve Aleyna Solaker ile anısını anlatan Irmak, "Aleyna, Hazar, Nil ve ben İspanya’ya gittik. Tatilin ikinci gününde Barcelona’ya geçtik ve orada Sant Joan diye bir festival vardı. Her yerde havai fişek patlıyordu. Aleyna, havai fişekten korkuyor o yüzden korka korka yürüyoruz. Sakinleşmek için deniz kenarında bir yere gittik ve oturduk. Tam sakinleştik dediğimiz anda Aleyna’nın sırtında havai fişek patladı" dedi.
Oyuncu bir annenin kızı olmanın senin için avantajı ve dezavantajı ne oldu?
Bence avantajı, dezavantajından daha çok. En önemlisi evinde bir hocan oluyor. Her zorlandığın yerde ona danışabilirsin. Set ahlakını doğduğumdan beri biliyordum çünkü ya annemle sete ya da babamla konsere giderdim. Konservatuvar sınavına hazırlanırken aynı zamanda Kırgın Çiçekler’in ilk senesiydi. 17 yaşındayım ve sınava hazırlanıyorum. Hayatımda ilk defa bir dizide oynuyorum o da fenomen oluyor. Hiç çalışmadığım bir tempoda çalışıyordum. O dönemde annem beni konservatuvar sınavımda canlandıracağım karakter için geceleri dahi zorla ortaya çıkarıp çalıştırıyordu. Ben o şekilde sınavı kazandım. Ben annemi tiyatro sahnesinde alkışlarken ağlardım. Niye ağladığımı soranlara da orada olmak istediğimi söylerdim.
Tiyatro senin için ne ifade ediyor?
Öncelikle benim için sonsuz bir oyun alanı. Zaten kutu oyunlarını ya da kelime oyunlarını oynamayı çok severdim. Tiyatro benim için oyun oynamak gibi.
Genç yaşta olmana rağmen tiyatro konusunda çok heyecanlı ve samimisin. Bu durum annenden kaynaklı mı? Tiyatroya bakış açın nasıl?
Bir kere ben annemin o heyecanını gördüm. Prömiyer öncesi o gün yaşadığı heyecanını ve çıktıktan sonraki mutluluğuna şahit oldum. O yüzden bu yüksek duygular beni çocukken çok etkiledi. Tiyatro, çok tutkulu bir şey. Hatta mesleğin nihai amacının tiyatro oynamak olduğunu düşünüyorum. Çok iyi bir sinema filminde ya da derinliği olan işlerde oynadığın zaman aynı tatmini alıyorsun ama tiyatronun en büyük tatmin kaynağı olduğunu düşüyorum.
"Annesizlik ve babasızlık duygusunu tanımadığım bir işe girdim"
Kırgın Çiçekler senaryosu size ne öğretti?
Senaryo bana empati kurmayı öğretti bana. Daha önce empati kurmadığım insanlarla empati kurmayı ve yaşadığım kötü olayların o kadar kötü olmadığını öğretti. Yaşamın farklı alanlarındaki insanların neler yaşadığını anlamamı sağladı. Çünkü çok empati kurulması gereken bir işti. Ben annesizlik ve babasızlık duygusunu tanımadığım bir işe girdim. Özellikle oynadığım karakter olan Kader’in bu duyguları hiç bilmiyor olması bildiğim her şeyi unutmamı gerektirdi. Bunu düşünmek bile çok zorken onu yaşamak daha zordu.
Oyuncu arkadaşlığınız ne öğretti?
Orada inanılmaz bir ortam vardı. Dizi gibi değil üniversite gibiydi. 6 tane kız bir araya gelmişler ve hiçbir maraz yok. Bu gerçekten olmayacak bir şeydi. Benim çocuk oyuncu sözleşmemi annem imzalamıştı. 17 yaşındaydım ve iş bittiğinde 21 olmuştum. Bu çok uzun bir süre ve o ergenlikte hiçbir sıkıntı çıkmaması büyük bir şans.
Açıkçası büyük bir sorumluluk hissediyorum, ben ne yaparsam onu yaparlar veya çok dikkatli olmalıyım gibi bir yerde değilim. Kendime böyle bir sorumluluk yüklemek istemiyorum. Topluma mal olmuş insanlar vardır ve tabii ki onların davranışı örnek teşkil eder. O yüzden doğru davranmaları gerektiğini kabul ediyorum. Ama kendimi o şekilde çok sıkmak istemiyorum. İlla örnek olayım şeklinde bir tavır takınmıyorum.
"Kırgın Çiçekler gibi dram bir iş yaptıktan sonra komedi bana çok iyi geldi"
Tövbeler Olsun dizisinin çekimleri nasıl gidiyor? Kendini farklı bir deryaya attın. Süreç nasıl işliyor?
Proje çok iyi gidiyor. Benim için büyük bir şans. Çünkü Kırgın Çiçekler gibi dram bir iş yaptıktan sonra komedi bana çok iyi geldi. Hem de benim bilmediğim ve beni zorlayacak bir iş olduğunu düşündüm. O açıdan kesinlikle istediğim ayarda bir televizyon işiydi. Erkan Can ve Güven Kıraç ile oynayıp Serdar Akar tarafından yönetiliyor olmak inanılmaz bir durumdu. Çok keyifli gidiyor.
Sen kendi yaşadığına yakın ya da tanıdığın bir şey gördüğün zaman onun iyi olduğunu düşünüyorsun. Burada önemli olan şey samimiyet. Ne kadarını anlamış? Ne kadarını bana anlatabilmiş? Ne kadar hissetmiş? Zaten anlayınca hissediyorsun, hissedince anlatıyorsun. İşin matematiği çok kolay. Bazen izlerken ‘Ne kadar da onun hikayesi.’ gibi düşünüyorsun. Gerçekten o yaşamış bunu gibi hissediyorsan iyidir. Ben bunu arıyorum.
En son en çok istediğin şey neydi?
Bağımsız uzun metrajlı bir filmde oynamak istiyorum. Bu daha olmadı ama iyi bir oyunda oynamak istiyordum o oldu.
En son en çok hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?
Birkaç gün önce Bir Başkadır dizisini izledim. Settar Tanrıöğen’in bir sahnesi beni hıçkıra hıçkıra ağlattı. Ağlamak iyi geldi.
Kırgın Çiçekler döneminde çok alıştık ağlamaya. Çünkü haftada en az 3 ya da 4 gün ağlıyorsun. Bence Kırgın Çiçekler’in tutma nedeni budur. Herkese iyi gelir ağlamak. Türk milleti, ailecek televizyon karşısına toparlanıp hep beraber ağlar.
Nasıl moda sokuyordunuz kendinizi?
Hocam bana “Senin bir düğmen var, basıyoruz ağlıyorsun.” derdi. İlk başlarda kulaklıkları takıp en damar şarkıları dinliyordum moda girebilmek için. Zamanla bu süre daha da kısaldı.
En son en çok neyi yanlış anladın?
Oyun var sanıp yola çıkmıştım. Olmadığını öğrenince tekrar eve döndüm.
En son en çok neye hayır dedin?
Hayır diyememek en büyük problemim. Son zamanlarda en çok arkadaşlarımla buluşmaya hayır diyorum.
Söyleyemem sinirlenir.
Hayatındaki en çapkın kişi?
Abim çapkındır. Ama hangisi olduğunu söylemeyeceğim.
En cömert?
Annem.
En şaşırtan?
Zeynep Parla. Hiç bilmeden yaptığı komikliklerle veya ansızın şarkı söylemesiyle beni çok şaşırtıyor.
Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?
Üzülmen gereken hiçbir şey yok. İnsanlar doğru mesafedeyken daha mutlu olabilir.
Ben bir mesafe koydum gibi olmadı da süreç mesafeye dönüştürdü. Biz o mesafede daha iyi olduğumuzu fark ettik. Hiç olumsuz bir ilişki olmadı.
Kendini affettireceğin bir andasın şu anda ve seni dinliyor. Anlatır mısın?
Kendimi affettirebileceğim bir şey yok. Bir şey yaptıysam dahi kendimi o süreçte hemen affettiririm.
Karşı tarafın üzülmesi ya da yıpranması senin için önemli midir?
En sevmediğim özelliklerimden biri de budur. Bazen çok haklıyımdır ve bir laf söylerim. Sonra o söylediğim laf yüzünden karşımdaki üzüldü diye fazlasıyla üzülürüm. Sonra onlar üzülmesin diye uzun uzun açıklamalar yaparım.
Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?
Soğuk duş gibi seviyorum. Önce bir canın sıkılıyor ama sonra çok iyi geliyor.
Oldu olmadı, benden hoşlanıyor mu hoşlanmıyor mu durumu olur ya onun gibi. Çok heyecanlanırsın ve hayatının yüksek bir dönemi olur o zaman.
"Naz diye bir ismim yok"
Çoğu kişi öyle biliyor ama aslında doğrusu ………. .
Naz diye bir ismim yok. Ankara’da yaşarken en ergen dönemlerimde herkesin birbirini tanıdığı bir çevredeydim. En uzak arkadaşınla bile Facebook üzerinde 600 ortak arkadaşa sahiptin. O zamanlar herkesin isminin başına bir isim daha eklediği akım başladı. Akım dolayısı ile ismimin başına Naz eklemiştim. Arama motorunda tek çıkmak gibi bir amacım da vardı. Sonra annem bana “İsmini hep Naz koymak istemiştim.” dedi. Böyle denk geldiği için ismim olarak kabul ettim.
Tam o anda …………. olmuştu ve heyecanımı tutamamıştım içimde.
Westend prömiyerinde ilk oyundu ve hayatımda sahneye ilk profesyonel çıkışımdı. Antremi yaptım ve her şey yolundaydı. İkinci antrede elimde şişe var ve Tülin ile karşılıklı konuşuyoruz. Heyecandan dolayı elim çok terledi. Bir anda şişe elimden kaydı ve düşerken eğilip anında tuttum. Seyirci ve Tülin şok olmuştu. O anın adrenalini ile reflekslerim güçlüdür gibi bir çıkış yaptım. Orada heyecanımı çok iyi kontrol edebilmiştim o zaman.
Sadece …………. anlarımda huysuz olurum.
Sabah uyandığımda ve açken iyi olmam.
Sıkıldım, ne yapsak.
Arkadaş bunca yıl geçti hala aklımdadır, ne saçma bir anıydı.
Aleyna, Hazar, Nil ve ben İspanya’ya gittik. Tatilin ikinci gününde Barcelona’ya geçtik ve orada Sant Joan diye bir festival vardı. Her yerde havai fişek patlıyordu. Aleyna, havai fişekten korkuyor o yüzden korka korka yürüyoruz. Sakinleşmek için deniz kenarında bir yere gittik ve oturduk. Tam sakinleştik dediğimiz anda Aleyna’nın sırtında havai fişek patladı. Tatilin son gününde kızlarla yemek yemek için bir restorana gittik. Zaman geçince mekanın konumu değişti ve dans edilen bir yer oldu. Ben bir ara telefonla konuşmak için tuvalete gitmek istedim. Daha öncede gittiğim için yerini biliyordum. Mekan içerisinde ilerlediğim zaman koltuklardan bir set çekildiğini gördüm ama üstünden atlayarak koştum. Bir anda cama girdim ve burnumun üstü yarıldı.
Dilediğin bir kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ona ne sorardın?
83 milyondan bir kişiye değil 83 milyonun içerisinde bulunan herkese sormak isterdim. Neden anlamaya çalışmadığımızı çok merak ediyorum. Ben pandemiden sonra ilk defa geçen günlerde “Babamı Kim Öldürdü?” isminde bir oyun izledim. O kadar çok kafamı açtı ki bu oyun. Bir şeylerden nefret ediyoruz. Babadan, öğretmenden, kötü davranan arkadaştan, adaletsiz iş arkadaşından… Oyunda bir çocuk psikolojik şiddet gördüğü için babasından nefret ediyor. Oyun boyunca onu nasıl anlamaya çalıştığını, nelerin onu o hale getirdiğini, ne gibi haklı sebepleri olduğunu fazlasıyla anlamaya çalışıyor. Oyun sonunda aslında babasından değil babasını bu hale getirenlerden nefret etmesi gerektiğini anlıyor. O yüzden anlamaya çalışmak o kadar değerli ki. En ufak örnekte dahi her şeyi ve herkesi anlamaya çalışmalıyız.