Metin uzaktan akrabam gibi

Güncelleme Tarihi:

Metin uzaktan akrabam gibi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2014 01:21

Şevval Sam, “Toprağın Kokusu” konserlerinin ikincisini 27 Eylül’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda verecek. Şevval’le konser öncesi oturduk, aşkı, evliliği, anne olmayı, müziği ve hayatı konuştuk...

Haberin Devamı

*Çok güzel bir ismin var. Şevval adını kim, neden koymuş?
- Annem, adımı Deniz Gezmiş’ten dolayı Deniz, babam da Türk koymak istemiş. Sonra yumurta topuklu bir adam gelip “Bu çocuğun adı Şevval olsun” demiş. Şevval ayında doğmuşum, 16 Şevval benim doğum günüm.

*Çocukluğunu anlatsana biraz...

- Çocukluğum, annemin gençlik zamanlarında hayat mücadelesiyle geçti. İlkokulu dört ayrı okulda okudum. Adaptasyon sorunu yaşadım. Hayal dünyasında yaşardım daha çok.

*Her çocuk aslında hayal dünyasındadır. Seninki farklı mıydı?
- Normalde yalancı denebilecek bir çocuktum. “Altı dil konuşuyorum” derdim. “Fransızca konuş” derlerdi, uydururdum. “Miami’ye gittik, palmiyeler vardı” diye gitmediğim tatilleri anlatırdım. Paso uydururdum yani. (Gülüyor)

*O günlerden izler kaldı mı diye korkarak soruyorum?
- Yok. Artık gündelik hayatla hayal dünyasını ayırt edebiliyorum.

Metin uzaktan akrabam gibi


“ŞARKICININ KIZI” OLMANIN SIKINTILARINI ÇEKTİM
*Leman Sam’ın kızı olmak nasıl bir duygu? Neler yaşattı sana çocukluğunda?

- Bizim dönemimizde “şarkıcının kızı” tanımlaması vardı.

*Negatif anlamda mı?
- Evet, negatif anlamda. Sıkıntılar çektik. Ama benim annem bu işi hep çok saygın yaptı. Efsaneleşme süreci içinde duruşunu bozmadı, sistemlere yakın olmadı. Birçok açıdan benim için önemli bir figür oldu.

*Nasıl baş ettin tüm bu olumsuzluklarla?
- İçime kapanıp hayal dünyama dalardım. Bir de narkoz yemiş gibi uyurdum. Bu aslında farkında olmadan geliştirdiğim bir kaçma eğilimi. Ama zaman içinde mücadeleci yapım ağır basmaya başladı. Aynı annem gibi. Annem yaman bir kadındır, “Yaman Leman” derim ben ona.

*Derslerin nasıldı peki?

- İlkokulda hep tembeller, itilip kakılanlar ve ailesiyle az görüşülenler arasındaydım. Sınıfta duvara yakın iki sıradaydım hep. Diğerlerinin aileleri öğretmenlerle görüşür, hediyeler alırdı.

*Leman Sam hediyelerle okula uğramaz mıydı?
- Bizde öyle bir algı yoktu. Bu bir duruş bakış açısı. O gün öğretmene yakın durma, yalakalık yapma eğilimi göstermek, yarın öbür gün iktidara yakın durmaya kadar uzanabilir.

*Şimdi kendini sınıfın neresinde görüyorsun?
- Yine duvara yakın taraftayım. Ama bu sefer orada olmaktan mutluyum. Halka yakın olmak iyi geliyor.

*Leman Sam’ın kızı olarak müzik yapmak neler kazandırdı sana?
- Aslında büyük bir dezavantajdı. 10-0 geriden başlıyorsun. Ama bir paradoks da var. Leman Sam’ın kızı olarak keşfetmeyi, kendini bulmayı da öğreniyorsun. Herkes biricik aslında, ben annem değilim. Kendi varlığımı onun sayesinde tanımladım.

*Annenle ortak noktalarınız neler?

- Kadersel benzerliklerimiz var. Geçirdiğimiz süreçler, evlilikler...

YAMAN ŞAMAN LEMAN SAM
*Şevval Sam günlerini, gecelerini nasıl geçirir?

- Çok sosyal yaşamam, pek dışarı çıkmam. İçime dönmek daha iyi geliyor. Kalabalıklarda bakışlara maruz kalmak sana çarpan elektrikler aslında.

*Nasıl koruyorsun kendini o elektriklerden?
- Tabiata yakın duruyorum. Rüzgar, toprak, deniz... Bazen bir ağaca sarılmak...

*Ağaca sarılmak? Ben de yaparım ama pek söylemem, etkisini anlayan az kişi var.
- Ağaca sarılmayı annemden öğrendim. Şaman gibi bir kadındır o. Yaman Şaman Leman. (Gülüyor)

*Doğayla iç içe olmak, bütünleşmek ayrı bir güzel...
- Bazen çiçeklerin renklerine çok yakından bakarım. Bunu çiçeğe çok yaklaşarak ve kafamı boşaltarak yaparım. O rengin enerjisini içime akıtabiliyorum oraya yakından konsantre olunca. Şifalı bir şey bu...

Metin uzaktan akrabam gibi


PATLICAN ÇİÇEĞİYLE KONUŞTUM
*Doğadan, hayvanlardan neler öğrendin?
- Onların da bizimkine benzer bir mücadelesi var. Onlarda içeriden gelen içgüdü, kıskançlık, açlık, alma isteği çok daha direkt ve gerçek tezahür ediyor. Bazen beklemediğin bir anda bir ağacın dalından hayata dair bir ipucu çıkabiliyor. Bir de tabiata bu kadar yakın olunca başka bir boyutta konuşabildiğimi öğrendim.

*Bir örnek versen?

- Geçen sene Japon gülü dikmiştim. “Anne bu Japon gülleri açmıyor, yeri mi kötü acaba?” diye sordum anneme. Gitti konuştu onlarla. Ertesi gün çiçekle donatmıştı kendini. Aynı şey benim başıma da geldi. Patlıcan çiçekleriyle “Canım benim, neden açmıyorsun, bir sıkıntın mı var?” diye bildiğin konuştum. İnanılır gibi değil, o gece patır patır çiçek verdi. O, düşüncenin olmadığı bir alan, saf bir frekans, bir titreşim alanı.

*Üniversitede grafik okumuşsun, neden?

- Ne yapacağımı bilememekten. Annem grafiği çok severdi. Ben de yetenekliydim o konuda. Ama çizimler elle değil de teknolojiyle yapılmaya başlayınca benim iyi giden dersler tepetaklak oldu. O arada Metin’le (Tekin) tanıştık, flört etmeye başladık. Sonra “Süper Baba” dönemi geldi, Tarık Emir doğdu ve ben devamsızlıktan atıldım. Kariyerim başka bir yere gitmeye başladı. Sekiz yıl sonra okulu bitirebildim.

*Beşiktaşlı mısın?
- Doğuştan Beşiktaşlıyım. Ailede kimsenin futbola ilgisi yoktu ama ben 5 yaşında formalarla gezerdim.

*Erken evlendiğini biliyorum. Kaç yaşındaydın evlendiğinde?
- 19 yaşında evlendim, o çok kadersel bir hikâye. Tarık Emir’in doğacağı varmış demek ki...

*Metin’le halen görüşüyor musunuz?

- Tabii ki. Metin tekrar evlendi, çocuğu oldu, çok şeker bir eşi var. Onunla da görüşüyoruz. Metin artık benim uzaktan akrabam gibi. Ortak kararlar vermemiz gereken bir çocuğumuz var. Bugünkü Şevval’i oluşturan deneyimlerimden bir tanesidir, hayatımda saygı
duyduğum bir yeri var.

*Eski eşinle aranın iyi olması, kavga, dövüş olmaması ne güzel...
- Ben başkalarının mutsuzluğuyla beslenen biri değilim. Kendi huzuru yerinde olan insanlar etrafa güzel enerjiler aktarırlar. Kendimi böyle görüyorum. Onun iyiliği, benim ve çocuğumun iyiliği demek.

*Erken anne olmak nasıl hissettiriyor?

- Erken anne olduğunda aslında daha cesur oluyorsun. Birlikte büyüyorsun. Çocuğun yol almış oluyor. Bugün beni bu olgunluğa getiren unsurlardan biri de Tarık Emir.

*Zaman içinde başka bir çocuk daha düşünmedin mi?

- Düşündüğüm zamanlar oldu ama şimdi baktığımda iyi ki doğurmamışım diyorum.

*Neden? Kariyer açısından mı?

- Yok, kariyer umurumda değil benim. Sonuçta baktığında bir ölümlü getiriyorsun dünyaya, bu çok sert bir bakış açısı tabii. Bir hastalansa ben dayanamam diye düşünüyorum. Ama hiç çocuğum olmasa, bu yaşlarda doğururdum.

Metin uzaktan akrabam gibi


HAYATTAKİ SINAV SORULARIM AŞK ÜZERİNDEN GELDİ
*Aşkı nasıl tanımlarsın?

- Aşk, dünyadaki öğretmenlerden bir tanesi. İnsanların farklı sınav soruları oluyor. Kimi sağlığı, kimi ailesi, kimi işi üzerinden bu sorularla karşılaşıyor. Benim sınavım, ilişkiler üzerindendi. Çok sert bir soruyla karşılaştım ama cevaplandırdım.

*Hayatında iş mi aşk mı daha önde geliyor?

- Ben “En sevdiğin renk ne?” sorusunu bile cevaplayamam. Çünkü her şeyin farklı bir yeri var. İşe iş gibi bakmıyorum ben, Konfüçyüs’ün bir lafı vardır; “Herkes sevdiği işi yapsa kimse çalışmak zorunda kalmaz” diye. Kendimi çalışıyor gibi görmüyorum. Sağlam bir ekibim var, bana sadece şarkı söylemek kalıyor. Heykel, resim, dans da ileride yapmak istediğim şeyler arasında.

*Aşka dönelim. Ya aşk?
- Aşk, insanın olmazsa olmazı. İyi günlerini kötü günlerini paylaşabileceği, bedensel olarak tamamlanabileceği, aynı zamanda iyi bir arkadaş olup birbirini büyütebileceği bir aşka herkesin ihtiyacı var.

*İlişkinin olmazsa olmazları neler? Sahip olmak mı, sahip çıkmak mı önemli?
- Sahip olmaya çalışmak, mülkiyet duygusu getiriyor. Sahip çıkmak ise aşka emek vermek demek, arkasında durmak. “Dışarıda bir sürü alternatif var, onlara mı baksak” gibi bir bakış açısına hiçbir zaman girmedim. Belki nispeten eski jenerasyon olduğum için. Emek vermeyi seviyorum.

*Aşkın halleri ve safhaları nasıl oluyor?

- Ben, karşımdakinin kalbini okumaya başladığımda dışarıda her şey teferruat oluyor. Karşılıklı özveri, güven duygusuyla ilişki iyi bir hale dönüşüyor. Aşk, bambaşka boyuta dair bir şey, koşulsuz bir sevgi. Eğer bu ilişki formuna giriyorsa çok güzel bir şey. Birbirinin bakış açısını keşfetmek ilişkiyi zenginleştiriyor.

Metin uzaktan akrabam gibi


KISKANÇLIĞIM BENİ UTANDIRIYORDU
*Sen bir insanda en çok neye aşık olursun?

- Ben yetenek aşığı biriyim. Bir insan ona verilmiş hediyeyi ne kadar açığa çıkarırsa, o kadar tanrısallaşır benim gözümde. Aşkta benim hayranlık duymam lazım.

*Uzun zamandır birlikte olduğun Sarp Maden, benim üniversiteden arkadaşım, o da iyi bir müzisyen. Ona hayran olmanı anlayabiliyorum.
- Sarp’ı dinlerken büyük keyif alıyorum, sahnede aynı şarkıyı her seferinde yeniden yorumlayan birini görmek, benim hayranlığımı daha da artırıyor.

*Kıskanç mısın?

- Geçmişte daha kıskançtım. Akrep burcuyum, nasıl kıskanç olmayayım? İnsan kendine ait bir dünyası yoksa kıskanıyor. Kıskandığım zamanlarda kendimden çok utanıyordum. O bedensel rahatsızlıklar, kalbimin çarpması, boğazımın düğümlenmesi, içimdeki öfke, her neyse işte onları yaşamak istemiyordum. Bir gün kendimi eve kapattım ve bunun üzerine çalışmaya karar verdim. Bir hafta evden çıkmadım.

*Ne yaptın o bir hafta boyunca?
- Sürekli kendime “Neden kıskanıyorum?” sorusunu sordum. O kadar odaklandığın zaman cevap içeriden çıkıyor. O güne dek birilerinin hayatına yamanarak yaşadığımı ve kendime ait güçlü bir dünyamın olmadığını fark ettim.

Metin uzaktan akrabam gibi


BELÇİKA’DA SAHNEDE TEPETAKLAK DÜŞTÜM!
*Sahnede neler yaşıyorsun?

- Ben artık bir yere gidip eğlenmiyorum. Sosyalleştiğim, eğlendiğim yer sahne. Orada bir şeye, bir enerjiye aracılık ediyorsun, meditatif bir şey, müthiş bir haz, tanrısal bir akış, toplu bir meditasyon...

*İlginç bir sahne anın var mı?

- Belçika’da tepetaklak düşmüşlüğüm var! (Gülüyor) Konserde Ermenice şarkı söylerken seyircilerden biri “Biz bu şarkıları dinlemeye gelmedik” dedi. Ben de bu şarkıları Anadolu’dan getirdiğimi, dinlemek istemiyorsa salondan çıkabileceğini söyledim. Adam tek başına yürüdü, çıktı. Sonra konser bir 3 saat kadar daha devam etti. O kadar beğendiler ki, ertesi gün bir konser daha istediler. Yorgun başladım ikinci konsere. Ve bir Karadeniz şarkısı söylerken arkadaki monitöre takıldım. Öyle bir düştüm ki, ayaklarım hacıyatmaz gibi yukarı kalktı. Sahnede gözümden yaş gelene gülmüştüm.

*Seni Karadenizli sanıyorlar. Bir yerlerden yakalıyor musun?
- İstanbulluyum. Annem Ankaralı. Birkaç kuşak öncesinde Karadeniz’den Selanik’e göçmüş Rumlardan var. “Gülbeyaz” dizisinden ötürü Karadeniz müziğine iyice yakınlaştım. O kültür beni misafir ediyor, beni ağırlıyor aslında, beni kabul ettiler. Karadeniz şivesinin inanılmaz bir ritmi ve müziği var. Hayatımda Kazım’ın (Koyuncu) çok önemli bir yeri var. Karadeniz bölgesi de ona çok şey borçlu. Daha önce tekno müziğe yakın, faşizan bir bakış açısı vardı. Kazım, Karadeniz’in bambaşka bir yüzünü gösterdi.

Metin uzaktan akrabam gibi


20’LERİMDE GÜZELDİM AMA İÇİM BOŞTU
*Oyunculuk ve müziği karşılaştırdığında neler söylersin?
- Müzikte kendimi daha özgür ve hakim hissediyorum. Oyunculuk sonradan öğrendiğim bir şey. Hem iyi hem de kötü işler yaptım oyunculukta.

*Güzel bir kadınsın. Bunun hayatına yansımaları nasıl oldu? Güzellik kapılar açtı mı, kapattı mı?

- Çok uzun yıllar dezavantaj oldu benim için. Kıskançlıklar oldu. İyi dostluklar kurmak istediğim zamanlarda o erkeklerin eşleri tarafından rakip gibi algılandım. “Zaten güzel ya” diye yaptığım işleri değersizleştirdiler çoğu zaman.

*Yaş almakla barışık mısın? Yıllar seni üzüyor mu?
- Kadınlar, zaman geçince bence daha değerli hale geliyor. Ama bu değeri anlayacak karşılık az bu ülkede. Erkeklerin ilkel bir bakış açısı var.

*Gençlik yıllarına dönmek ister misin?
- Kesinlikle istemem. 20’lerimde çok güzeldim ama içim henüz boştu. Güzellik kısa sürede doyulup tüketilebilecek bir şey. Konuşmasına katlanamasan dünya güzeli olsa ne yazar, kaçar gidersin. Zaman içinde oluşturduğun, zenginleştirdiğin ruh kadar yüzüne yansıyan bir cazibe oluyor. Asla 20’lerime dönmek istemem, çünkü şu anda ruhumdan çok haz alıyorum.

*Estetiğe nasıl bakıyorsun?

- Küçük müdahalelere karşı değilim. Saçımı boyuyorum mesela. Sonuçta arabamız bozulduğunda ya da evimize boya gerektiğinde yaptırmıyor muyuz? Ama olduğundan farklı bir hale dönüştürmek bence güzellik değil. Botokstan nefret ediyorum. Benim göz kenarlarım kırıştı ama gülmekten kırıştı, ne güzel işte.

Metin uzaktan akrabam gibi


KİMSE “BİZİ PROVOKE EDİYOR” DİYEMEYECEK
*Yaklaşan konsere gelelim. 27 Eylül’de Harbiye Açıkhava’da vereceğin konser “Toprağın Kokusu 2” adını taşıyor. İlkini iki yıl önce yapmıştınız. Neden bu ismi verdiniz bu konser serisine?
- Yine mülkiyetlerle alakalı bir şey. Benim aidiyet duygusuyla bir problemim var. İnsanlar cemaatler, kulüplerle kendilerini var ediyorlar. Ben ise bağımsız bir ruhum. Bu anlamda toprağa kendimi yakın hissediyorum. Toprak benim için doğurganlık, üretim, alçak
gönüllülük anlamına geliyor. Bu topraklar aynı alçak gönüllükle milyonlarca insanı besledi. Bunu anlatmak istiyorum bu konserlerde.

*Neler söyleyeceksin sahnede?

- Farklı dillerde şarkılar söyleyeceğim. Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Süryanice, Çerkezce... Yezidi türküsü de olacak. Müzik, insanları birleştiren bir unsur. Kimse kalkıp da bizi provoke ediyor diyemeyecek. Müzikler insanların kalbini yumuşatacak. Konsere tangoyla
başlayacağım, alaturka ve sonra da arabesk söyleyeceğim.

*Arabesk demişken, bu müzik türüne olan yaklaşımı ve aşağılamaları nasıl değerlendiriyorsun?

- Arabesk, o insanların iktidarlar tarafından o hale dönüştürülmeleri. Benim için önemli olan, bu müziğin ilk çıktığı dönemdeki masumiyeti. Ticarileşmeye başladıktan sonrasına ben de mesafeliyim. Ticari her tür yaklaşımı zaten sanatın dışında tutuyorum. Arabesk albümü yaparken bu konuda bir araştırma yaptım. Kökleri köy enstitülerinin kaldırılmasına kadar gidebilir. İnsanları hem bu müziğe zorlayacaksın, sonra da küçümseyeceksin, yok öyle bir şey.

Haberin Devamı

Metin uzaktan akrabam gibi


MÜZİĞİN ŞİFA VERİCİ GÜCÜ UNUTULMAMALI

Savaşların, ölümlerin bu dünyaya ne kadar zarar verdiğini biliyoruz. Bunları görerek yaşamak zor gerçekten de. Her gün yeni bir acıya uyanabiliyoruz. Ve bu durumlarda ilk etkilenen, milyonlarca kişinin ekmek yediği müzik dünyası oluyor. Müziği “eller havaya” diye algılayanlar insanlar yüzünden şarkı söylemek istediğimizde bize karşı bir linç kampanyası başlayabiliyor. Ama şunu unutmamak gerek ki; müziğin şifa verici bir gücü var. Doğuda anneler evlatları ölünce ağıt yakıyorlar, müziğin şifalandırıcı gücünü kullanıyorlar. Her zaman ilk susturulan müzik olmamalı. Müzik aslında bir ilaç, bir şifa çünkü.

Haberin Devamı

ALDATMAK KİRLENMEKTİR
Aldatmalara nasıl bakıyorsun?

- Aldatma bir yalan. İnsanlar başkalarına ilgi duyabilirler ama “Ne yardan ne serden” bakış açısının karşısındayım. Hepimiz bir enerji formuyuz ve bu enerjileri temiz tutmak gerekiyor. İşin içine yalan katarsan kirlenirsin. Ben kendi adıma kirlenmeyi tercih etmiyorum. Karşımdakine de “Eğer ruhun ve bedenin başka bir kadını arzu ederse, onu yaşa ama ben orada olmam” diyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!