Güncelleme Tarihi:
Şef Danilo Zanna, "Fatih Terim mi İtalyancayı daha iyi konuşuyor yoksa siz mi Türkçeyi daha iyi konuşuyorsunuz?" sorusuna, "Kesinlikle ben daha iyi Türkçe konuşuyorum. Fatih hocanın elini öperiz, seviyoruz kendini. Muhteşem İtalyanca performansının olduğunu biliyoruz ama benim kadar değil. Benim kadar İtalyanca konuşabilse başkan olacak" dedi.
Sizinle ilgili iyi bir şef, iyi bir reality show figürü, İtalyan olmanıza rağmen sempatik bir Türkçe diline hakim olmanız gibi pek çok özellik sıralanabilir. Neyi iyi yaptınız ki kamuoyunda bu kadar tatlı, sevecen ve herkesin evine konuk olabilecek bir insan olabildiniz?
Güzel bir soru. Aslında bunun cevabı hiçbir şey yapmamam. Bence benim sırrım biraz orada. Kendimin nasıl olduğunu gösteriyorum ve ekstra bir çaba göstermiyorum.
Gastronomi alanı ya da yemek denildiği zaman bunun bir sınırı yok. Ama siz yağın miktarına kadar her şeyi aklınızda tutuyorsunuz. Bilmemekten korkmuyor musunuz?
Bizim meslekte her an öğrenmeye devam ediyorsunuz. Bunun bir bitişi ya da noktası yok. Fakat her işte olduğu gibi bir mantığı ve tekniği var. O teknik, her konu için bir zemin. Biz onun üzerinden başlıyoruz ve ulaşmaya çalışıyoruz. Onun için bundan korkmuyoruz.
Mutlaka teknikler öğrenilebilir. Okul gibi bir alan aslında. Bir tarafta bilgi ve kültür var. Onun için bizim meslekte okumak çok önemli. Ama diğer bir konuda tecrübe. O bilginin karşılığını mutfakta öğreniyorsun.
Yaşınız ve görüntünüz dolayısıyla şeflik çok oturtulamıyor Danilo Zanna ile ilgili. Nasıl oluyor o duygu?
Şef denince geleneksel görüntü biraz yaşlı oluyor. Mehmet ve Somer kızmasınlar görüntü amacıyla söylüyorum. Sadece Türkiye’de değil her yerde bu böyle. Biraz daha yaşlı bir adam, daha pofuduk, az hareket eder gibi bir algı var. Fakat zaman değişti ve her şey gibi mutfak da yenilendi. Çok erken bir dönemde profesyonel olarak mutfağa girdim. Aynı zamanda okuduğumuz için de bizim jenerasyonun büyük bir avantajı var. Bizim büyüklerimiz soğan kesmeyi öğrenene kadar bulaşık yıkamak gibi farklı süreçlerden geçti. Biz okulda eğitim aldığımız için bıçağı elimize hemen aldık. Eski dönemlerde şef olmak için kendi şefinin ölmesi gerekiyordu. Artık öyle değil.
Herhangi bir yemeği öyle bir anlatın ki herkes evinde o yemeği yapmak istesin. Yapılışını değil ama direkt yemeği.
Türkiye’de tatlı olarak künefeyi çok seviyorum. Sadece ben değil buraya gelen diğer yabancılarda künefeyi seviyor. Çünkü künefe çok özel bir tat ve herkes yapamaz. Tatlının içine kendi ürününden kendi tecrübenden kendi yeteneğinden bir parça atman gerekiyor. İnanılmaz bir denge var bu tatlıda. Bir kere dışının çıtır çıtır olması gerekir. İçinde ise sıcak ve eritilmiş bir peynir olmalıdır. Ama bunlar yetmez. Üzerinin altın rengi gibi kızarmasından sonra üstüne de bir şerbet dökmen gerekir. Dökülen şerbetin doğru bir derecede olması ve dökülünce tatlıya çıtırlığı kaybettirmemesi önemlidir. O zaman sen onu yediğinde bir tarafında kıtır bir ses olacak bir taraftan eritilmiş bir peynir gelecek. Her şeyi bağlamak için de arkadan hafif tatlı hafif ekşi bir şerbet gelecek. İşte künefe budur yani.
Artık bir kültür haline de geldi. Yanında servis edilen sütü ya da meyvesi ile dinlenmek için de tercih ediliyor.
Tabii ki öyle, Türkiye gastronomisinin çok özel bir parçası ikramlar. Size çok normal geliyor. Birçok insan ikrama dokunmuyor bile, yemek istemiyor. Mesela isotlu bir soğan veriliyor ve para alınmıyor. Bu durum Türkiye’ye özel, başka hiçbir yerde yok. Biz İtalya’da bunu masaya koyarsak illa para isteriz. Orada lokanta sahibi sana “Müşteri olarak hoş geldin ve ben bunu sana göstermek için yanında ikram vermek istiyorum.” diyor. Ne kadar özel bir şey aslında.
İtalya’da Fatih Terim’in ciddi bir kitlesi var. Kendisiyle hiç tanıştınız mı? Fatih Terim mi İtalyancayı daha iyi konuşuyor yoksa siz mi Türkçeyi daha iyi konuşuyorsunuz?
Kesinlikle ben daha iyi Türkçe konuşuyorum. Fatih hocanın elini öperiz, seviyoruz kendini. Muhteşem İtalyanca performansının olduğunu biliyoruz ama benim kadar değil. Benim kadar İtalyanca konuşabilse başkan olacak.
Hayatınızdaki en sinirli kişi kim?
Abim çok sinirli.
En çapkın kişi?
Bilmiyorum.
En cömert kişi?
Mehmet çok cömert bir adam.
Mehmet şeften bahsediyoruz değil mi?
Evet, sen istesen bir kolunu verir Mehmet şef. O kadar cömert bir adam yani.
En şaşırtan kişi?
Benim oğlum. Hem İtalyanca hem Türkçe biliyor. Bir anda kendine bir dil kuruyor. Her gün yeni bir şey yaratıyor ve şaşırıyorum. Biz büyüyünce bakışımız ne kadar değişti.
En son en çok istediğin şey neydi?
Son 3 - 4 senedir restoran açmak istedim ama ortam uygun olmadığı için açamadım.
En son en çok hüzünlendiğiniz anı paylaşabilir misiniz?
İzmir depremi döneminde çok üzüldüm. Şahsi olarak söylemem gerekirse babamı corona yüzünden kaybettik. Onun için de çok zor bir süreç geçirdim. Biz çok yakın arkadaştık.
Ona öyle olmadığını anlatır mısın?
Yakın bir arkadaşım var onunla birlikte bir iş yapacaktık. O başka ülkedeydi ve ben onunla gerçekten yakın olmak istiyordum. Bazı yanlış anlaşılmalar oldu ve onunla çalışmak istemediğimi düşündü. Aslında öyle değildi yani istiyordum. Dil sorunu yüzünden yaşanabiliyor bazen böyle şeyler.
Peki, ona öyle olmadığınız nasıl anlatırsınız?
Ben anlatmak zorunda değilim. Aynı şekilde sen de anlamak zorunda değilsin. Böyle bir saygım var açıkçası.
O sürprizi gerçekten anlamamıştı. Sizce neden?
Anlamadı çünkü ben söyledim. Ben İtalya’da, o Türkiye’deydi. Teklif etmek için onu Fransa’ya davet ettim. İlk olarak kavga çıktı çünkü o sanıyordu ki ben buraya gelip onu alıp Fransa’ya götüreceğim diye biliyordu. Ama sonra mutlu oldu tabii ki.
O günden sonra bir daha sürpriz yapmadınız mı?
Ondan sonra anladık Giresun kızına sürpriz yapmak biraz tehlikeli olur.
Karşılık beklemeden seviyorum. O, beni sevmek zorunda değil.
Sizi sevmemiş olsaydı siz onu sever miydiniz?
Hiç şüphe olmadan severdim. Herhangi bir ilişki içinde böyle bir beklenti olunca egoistlik olur. Belki çok üzüleceğim, sürekli düşünüp mutsuz olacağım. Ama orada başka biriyle ya da tek başına mutlu olduğunu bildiğim sürece ben mutlu olurum.
MasterChef nasıl gidiyor ve neden izleniyor?
MasterChef izleniyor çünkü gerçek bir program.
Gerçek ama neden izlerken sıkılmıyoruz?
İçinde yemek var ve biz hiçbir zaman yemekten sıkılmıyoruz. Biz arkada çok çalışıyoruz farklı çeşitleri bulmak için. Oradaki çocukların dinamiklerini, zamanlarını, sunumlarını, ilişkilerini nasıl görüyorsanız öyle. İnsanlar izlerken bunu bilerek yaptılar diye düşünmeleri doğal ama bu gerçek değil. Mesela 45 dakikada gerçekten yemek yapıyorlar mı diye merak ediyorlar. Bu süre içinde yapıyorlar ve bizim yarışmacılar inanılmaz becerikli.
Orada aynı zamanda iyi bir kast var. Bazen jürinin cevaplarınızdan sonra dahi o dili koruyorlar. Ters konuşan bile bir sınırda duruyor.
Biz kızıyoruz ve tartışıyoruz. Çünkü biz orada öğretmen gibiyiz. Herkesin bir karakteri var. Bazısını biraz gazlamak gerekiyor bazen birisinin performansını yükseltmek için kızdırman gerekiyor. Bu hayatın dinamikleri. Bence o yüzden insanlar MasterChef izliyor.
İnsanlarda Mehmet şefin çok sert, Somer şefin dengede olduğu, sizin de kibar ve tatlı olduğunuzla ilgili bir kanı var. Sizce aslında işinizde otoriter misiniz?
Ben çok destekçiyim ve sinerjiye inanırım. Özellikle mutfakta kaliteli ve huzurlu bir ortam kurmak çok önemli. Ama bir nokta vardır ve bir sınır çizmeniz gerekir. Bizim meslek ikinci bir şansı kimseye vermiyor. Bir restorana girdiğinizde pis, çirkin ya da pişmemiş yemek ile karşılaştığınızda bizi affetmiyorsunuz. Bir yemek yanlış yapıldığında kızman gerekir çünkü restoranda bu noktada binlerce yemek yanlış yapılır ve çöpe gider. Geri dönüş olmadığı için sıkıntı olabiliyor.
Evinize çok ağır bir misafir gelecek ve siz evde olmayacaksınız. Çünkü olmanız gereken zorunlu bir yer var. Evinize gelecek misafirin iyi bir yemekle karşılaşması sizin için çok önemli. O yemeği yapması için Somer şeften mi Mehmet şeften mi ricada bulunursunuz?
İkisi de çok iyi bir şef ve farklı tarzları var. Somer, Türk mutfağını yorumlayan bir şef. Mehmet şef ise otellerde ve gemilerde çalıştığı için sunumlarda çok özel. Birini seçemem çünkü ikisinin de farklı tarzı var.
Sunum ve lezzet arasında yüzdeyi nasıl belirliyorsunuz?
%100 lezzet olur. Yemeğin sunumu muhteşem ama ağzına attığın zaman kötü yemeği yemezsin. Bazen bize mesaj atıyorlar şunun tabağı daha lezzetli filan diye. Belki televizyondan güzel gözüküyordu ama öyle olmuyor. Sunum önemli mi? Hiç önemli değil. Bizim bir tabağı yaptığımız süreçte içinde bir hikaye olması gerekir. O tabaktan bir şey anlatması beklenir. O yüzden sunumun bizim hikayemizden bir parçası olması gerekir.
Acun Ilıcalı belki çok iyi yemek yapamıyor ama iyi bir gurme olduğu söyleniyor. Sizce öyle mi?
O, yemeğe odaklanıyor. Mekan çok umrunda olmuyor daha çok yemek ile ilgileniyor. Aslında gurme budur yani.
Türkiye’de kiminle yemek yemek daha keyifli? 3 tane isim sayabilir misiniz?
İsmet Saz, çok başarılı bir şef ve vizyoner. Ömür Akkor var bir de. Türk mutfağı için çok önemli biri. Pino şefi de söylemem gerek. Çok yakın arkadaşım benim. Onunla beraberken kendimi evde gibi hissediyorum.
Nusret’in fenomen olmasıyla ilgili sizi rahatsız eden bir şey oldu mu? Onu mutfakta nasıl tanımlıyorsunuz? Başarılı buluyor musunuz?
Tabii ki de buluyorum. Muhteşem başarılı bir adam. Ben de birkaç tane negatif yorum duydum. Nusret, kendi işinin ustası. Bazıları açtığı restoranları 1-2 yıl sonra kapatıyor. Bu bana göre başarı değil. Ama Nusret önce bir tane açtı ve tutunmaya başladı. Sadece steak yok Nusret’te baklava filan da var. Türk kültürünü bütün dünyaya gösterdiği için bence çok saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum.
Dilediğiniz kişiye dilediğiniz soruyu 83 milyonun önünde sorma imkanı verildi size. Bu kim olurdu ve ne sorardınız?
Bu soruyu eşim Tuğçe’ye sormak istiyorum. Bu şansı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Bunu hep söylemek istedim ama fırsat bulamadım. Tuğçe, nerede benim gömleğim?