Güncelleme Tarihi:
◊ “Muhteşem Yüzyıl”dan sonra “Kadın”la ekrana döndünüz. Bu diziye dahil olma sürecinizle başlayalım sohbetimize...
- Açıkçası “Muhteşem Yüzyıl”dan sonra bir süre dinlenmeyi planlıyordum. Ama “Kadın”ın hikayesinden çok etkilendim. Beni en çok etkileyen de bir kadının çocuklarıyla birlikte hayata tutunabilme mücadelesi oldu.
◊ O kadını dizide Özge Özpirinçci canlandırıyor. Kendisiyle daha önce çalışmış mıydınız?
- Evet, çalışmıştık. Çok beğendiğim bir oyuncu Özge. Bu projeyi kabul etmemdeki en büyük etkenlerden biri de onunla partner olmamızdı zaten.
◊ O etkenlerden biri de Sarp rolü olmalı...
- Kesinlikle. Sarp karakterinin masalsı bir tarafı var. Aslında acıları olan, buna rağmen hayatı ti’ye alan, güzelliklerin altını çizen, sevdiği kadının mutlu olması için her şeyi yapabilen bir karakter.
◊ Peki sizin için hangisi önce gelir; hikaye mi, rol mü?
- Hikaye çok daha önemli. Bana dokunan bir hikaye olması gerekiyor. Karaktere daha sonra bakıyorum.
◊ Kriterlerinize uymadığı için geri çevirdiğiniz çok rol oldu mu?
- Oldu. Bazen hikayeyi çok sevmeme rağmen kendimi içinde hissedemediğim, göremediğim karakterler olabiliyor. Bu sebeple geri çevirdiğim çok proje oldu. Ben çok iş yapmaya değil, içime sinen projelerde yer almaya çalışıyorum.
◊ İşletmecilikten oyunculuğa. Hayal ediyor muydunuz bugünleri?
- Ediyordum. 13 yaşında başladım tiyatroya. 17 yaşındayken ilk profesyonel oyunuma çıktım. Şehir Tiyatrosu’nda 10 yıl kadrolu oynadım.
◊ Üniversitede neden İşletme okudunuz peki?
- Aslında derslerim çok iyiydi, hatta il birinciliğim vardı. Ankara Dil Tarih Fakültesi’nden ODTÜ’ye kadar birçok üniversiteye girebiliyordum. Ama Adana’da kalmam gerekiyordu, ben de İşletme bölümüne karar verdim. Okula başladıktan sonra yavaş yavaş bölümle bağımı kopardım, okulun tiyatro topluluğuna girdim.
◊ Sonra İstanbul’a taşındınız...
- Özgün bir şeyler yapmak istiyordum. Benim gibi düşünen üç arkadaşımla Adana’da tiyatro kurmak istiyorduk ama o dönem çok mümkün değildi. Biz de “Büyük denizlere açılalım” dedik. 10 yıl oldu İstanbul’a geleli...
◊ Yokluk çektiniz mi?
- Çok çektik. Babam bir dönem çok popüler olmuştu “işportacı yazar” diye. Orhan Kemal Öykü Ödülü gibi Türkiye’nin en büyük öykü ödüllerini aldı. Ama işportacılık yapıyordu, çünkü yazmak para getirmiyordu.
İÇERDEKİLER ÖNCÜ BİR FİLM
◊ “İçerdekiler” filminden de bahsedelim...
- Melih Cevdet Anday’ın en önemli eserlerindendir “İçerdekiler”. Çekimleri bu yaz gerçekleştirdik. Hüseyin Karabey yönetti. Settar Tanrıöğen ve Gizem Soysaldı ile birlikte oynadık. Tek mekanda geçen, tüm prodüksiyonunu da bizim yaptığımız bir proje oldu.
KİM KALMIŞ Kİ, HERKES ÖLÜYOR!
◊ Aşk hayatınız nasıl? Aşk sizin için ne ifade ediyor?
- Şu an kalbim boş. Aşk her seferinde farklı bir anlam ifade edebiliyor, içinde çok duyguyu barındırıyor. Acı tarafları da var, güzel tarafları da. Bir tarif veremeyeceğim, yoksa o kadar edebiyatçı farklı yorumlamazdı.
◊ Peki ya para ne ifade ediyor size?
- Çok şey ifade etmiyor. Geçinebileceğim kadar olsun yeter.
◊ Evlilik?
- Karşı olduğum bir kurum değil. Doğru zamanı hissettiğimde evlenip çocuk sahibi olmayı istiyorum.
◊ Ölüm?
- Ya yarın ya da 40 yıl sonra olacak. Biz yolcuyuz. Kim kalmış ki, herkes ölüyor. Önemli olan nasıl öldüğün. Umarım iyi şeyler bırakırım, arkamdan iyi konuşulur. Ailem, eşim, çocuğum “İyi adamdı”, bir de “iyi oyuncuydu” derlerse benim için kafi.