Güncelleme Tarihi:
Dört gündür İstanbul’da olan, ancak çekimlerden şehri gezmeye fırsat bulamayan Baldwin’le set arasında görüşebildik. Kısıtlı zamana rağmen bir Türk filminde rahibi canlandırmasından dört yıl önce Kevin Costner’a açtığı davaya kadar her şeyi konuştuk. Üstüne üstlük bütün bunları kızıyla telefonda tartışırken konuşsak da Baldwin en neşeli, pozitif ve eğlenceli yüzüyle karşımızdaydı.
Türkiye’deki günleriniz nasıl geçiyor?
- Ergen kızım beni deli ediyor! Her günkü gibi yani... Amerika ya da Türkiye fark etmiyor.
Yani sizin için hiçbir değişiklik olmadı.
- Hayır. Ergenlik dönemindeki kızlar her yerde aynı (gülüyor).
Peki ya çekimler?
- Dört gündür çekimlerdeyim. Şimdilik inanılmaz gidiyor. Hasan (Karacadağ) ile çalışmaktan çok mutluyum çünkü ona her 10 dakikada bir bakıp “korkunçsun” diyorum (gülüyor).
Hissediyorsunuz korkuyu yani?
- Tabii. Onun, yapmak istediği filmle ilgili kesin bir vizyonu var. Bu yüzden Hasan’la çalışmak etkileyici.
Bu filmden önce cinlere, doğa üstü varlıklara inanır mıydınız peki?
- Doğa üstü varlıklara ruhani anlamda inanıyorum. Ama özellikle “Cinlere inanır mısın?” dersen hayır.
Zaten siz de filmde ruhani boyutu yüksek bir karakteri...
- Çekimlere başladığımızda karakteri daha da geliştirme imkânı bulduk. Benim karakterim Burga ile Dragan Micanavic’in oynadığı Deyran bu ruhsal savaşta ortak gibiler.
BU FİLM BENİM İÇİN BİR İSTİSNA
İstanbul’da nasıl bir yaşam sürüyor Burga?
- Karakterim Katolik bir rahip. Büyü yapılmış insanlara yardım ediyor. Karanlık güçlerle savaşma konusunda deneyim sahibi. Ama o kadar çok ruhsal savaş görmüş ki sonunda emekli olmuş.
Anlattığınız karakter Keanu Reeves’in oynadığı Constantine’i anımsattı bana.
- Evet. Benziyor gerçekten. Bu filmde beni en çok etkileyen, karakterin izole edilmiş, yalnız, çok savaş görmüş bir asker gibi oluşu. Burga, emeklilik günlerinde çok önemli bir sorunu çözmek için tekrar çağrılıyor. Bu bile tek başına korku dolu bir konuyu kurmak için yeterli.
Filmde İngilizce mi Türkçe mi konuşuyorsunuz?
- Benim bölümlerim dahil tüm film İngilizce.
Sizin bu rolü kabul etmenizdeki en büyük etken neydi peki?
- Bence bütün dinlerde ortak olan konu neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğu... En önemlisi de ruhsal dünyada savaşın ne derece doğru olduğu... Benim için önemli olan eğlenceli bir karakter yaratırken aynı zamanda bu savaşın geçtiği bölge neresi, ruhsal savaşın dinamikleri nelerdir konusunu tartışmaya sunmaktı.
Yani sizin için oynaması ilginç bir deneyim... Çünkü daha önce bu tarz rollerde hiç yer almamıştınız.
- Kesinlikle. Genelde bu tarz filmlerde yer almayı tercih etmiyorum. Özellikle de kötü olanı tanımlayan filmler... Bu film bir istisnaydı çünkü Hasan ile konuştuğumda onun her görüşe açık olduğunu fark ettim. Hikayeyi ve karakteri en güzel nasıl işleyebiliriz konusunda konuşabiliyorduk.
Çekimler ne kadar sürecek?
- Ben 2 Haziran’da da dönüyorum. Biraz sıkı bir programım var.
BİR SONRAKİNDE SADECE EĞLENMEK İÇİN GELECEĞİM
İstanbul’a ilk gelişiniz ve hiçbir yeri görme imkânınız olmadı mı?
- Hayır. Bir dahaki gelişimde sadece eğleneceğim. Çok ilginç restoranların olduğunu duydum, keşfetmek muhteşem olurdu.
2014’te “Scarlet”, “Tapestry” ve “The Snare” adlı filmleriniz geliyor. Hazırlık aşamasındaki filmlerle birlikte beş uzun metrajla beyazperdede olacaksınız. “2015 benim yılım olacak” diyor musunuz?
- Aslına bakarsan bu yıl benim yılım diyemem ama bu durum beraberinde birçok pozitif düşünce de getiriyor. Benim heyecanlandığım şu anki başarım değil gelecekte sahip olacağım başarılar ve imkânlar. 25 yıl Hollywood’da çalıştım, 80 film çektim. Şimdi yapımcılık ve yönetmenlik de yapıyorum. Devamı da gelecektir.
2010 yılında Kevin Costner’a 21 milyon dolarlık tazminat davası açmıştınız. 2012’de davayı kaybettiniz.
- Bu soruya uzun zamandır yanıt vermiyordum (gülüyor). Dindar biri olduğum için Kevin Costner’ı bağışlamaya çalışarak elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Mahkemedeki ifadesinde neler olduğunu bilseydiniz anlardınız. Bu sektörde olanlar gerçekten sorguya açık. Hisse devrinde 5 milyon dolar kaybettim. Açtığım dava sadece Kevin Costner’a karşı değil, Ocean Therapy adlı, onun da benim de ortağı olduğum bir şirkete karşıydı. Medyada Kevin Costner’a savaş açmışım gibi gösterildi. Önemli olan bu hikayenin arkasında neler olduğuydu. Bu noktada hiçbir şeyin önemi yok, her şey bitti. Ben anlattığım gibi iyi bir insan olmaya ve doğru şeyi yapmaya çalışıyorum. Bütün bunları düşününce Kevin Costner için dua ediyorum!
PARTİ ADAMINDAN BİR DİNDARA
Kevin McCullough ile radyo programı yapıyor, kitap yazıyorsunuz. Benim için yazarlığınızın en dikkat çekici kısmı, kitabınız “The Unusual Suspects”, yani otobiyografiniz... Arka kapağındaki yazı çok dikkat çekici: “Bir parti adamından bir dindara...” Nasıl bir gelişim süreci geçirdiniz?
- Bana göre bu dünya üzerinde yaşayan herkesin bir kaderi var. Dünyayı üzgün kılan şey biz insanların dini kontrol altına almaya çalışması. Dünyadaki tüm dinleri araştırdım; özünde herkes bir gerçeğin peşinden gidiyor, o gerçeği arıyor. Tek bir gerçek var, o da herkes için aynı olan şey yani barış, mutluluk, tatmin... Benim için bunlar İsa’daydı. Dünyanın her yanında birçok insan başka dinlerde aynısını buluyor. Birçok insan İsa’ya inanıyor çünkü bir özgürlük veriyor. Mutluyum çünkü hayatımdaki en büyük neşe ünden, paradan değil bu konularda konuşmaktan geliyor. Birine basitçe “Ben Stephen Baldwin, muhteşem bir hayat yaşadım ama beni şu an en mutlu eden inancımdan aldığım tatmin duygusu” diyebilirim.
NEREDEN GELDİĞİMİ UNUTMADIM
Baldwin ailesinin bireyi olmak nasıl bir şey?
- Her zaman eğlenceliydi. Ünlü olmadan önce de çılgın ve eğlenceli insanlardık. O zamanlar da New York’ta yaşıyor, o bölgede tanınıyorduk. Anne, baba ve altı çocuktuk; dört erkek, iki kız kardeş. Babam da aslında çok para kazanmıyordu. Dört erkeğin birden bu sektöre girmesi, hayallerin gerçek olması gibiydi o yüzden... Ama asla nereden geldiğimizi unutmadık. Bizim için yaşam daha çok ayaklarımızın yere basmasıydı. Hâlâ da en önemlisi bu. Diğer yaşadıklarımızı zaten herkes biliyor.