Güncelleme Tarihi:
◊ Önümüzdeki yıl gösterime girecek “West Side Story” ile başlayalım mı? Muhteşem bir müzikal. Biliyorum çok fazla konuşamazsınız ama birkaç cümle istesem...
- “West Side Story” benim için çok özel.
◊ Neden?
- Müzikalin müziklerini yapan Leonard Bernstein’in fotoğrafları, evimizin salonunda piyanonun üstünde asılı. Babamın çektiği fotoğraflar... Fotoğraflardan birinde Leonard piyano çalıyor. Nedense çocukluğum boyunca onu büyükbabam zannettim. Büyükbabamı hiç görmedim, tanıma şansım olmadı. Ne zaman ki Leonard’ın kim olduğunu idrak edebilecek yaşa geldim, babam onun Amerika’nın en iyi müzisyenlerinden biri olduğunu söyledi. Şimdi de büyükbabam zannettiğim kişi ile aynı projede çalışıyorum... (Gülüyor)
◊ Leonard Bernstein’in yanı sıra bir başka büyük usta Steven Spielberg ile çalışıyorsunuz...
- Evet! Spielberg ile çalışma şansına ulaşmaktan daha iyi ne olabilir ki! İleriyi gören, hayal dünyası geniş, meraklı, vizyoner bir adam Steven... “West Side Story” de şimdiye kadar çalıştığım en huzurlu, en sakin set. Sahneler ağır da olsa Steven zevk almamızı sağlıyor. Ben de sırtımı onun vizyonuna dayadım. Ona teslim oldum. Sonuçta o Steven Spielberg...
◊ Gelelim “Saka Kuşu”na. Sanatla aranız nasıldı, filmden sonra sanata bakışınızda bir değişiklik oldu mu?
- Sanatla iç içe büyüdüm. Annem ve babam sanatçı. Çocukluğumdan itibaren kendim için de “sanatçı” dışında bir tanımlama yapmadım. Eninde sonunda yaptığım işin sanatın bir parçası olacağını biliyordum. Bu filmi yapmak, sanata daha da saygı duymamı sağladı. Çünkü biz insanlar gelip geçiciyiz. Ölüp gideceğiz. Ama sanatçıysan, eserlerin hep var olacak.
HER SAHNEDE ÇATIŞMA YAŞADIM
◊ Terör saldırısının geride kalanların hayatlarını nasıl etkilediği, Theo’nun iç dünyasında yaşadıkları... Çok hassas konular değil mi?
- Tahmin bile edemezsin! Her sahnede çatışma yaşadım. Zaten duygusal bir yapım var. Filmdeki gibi bir sürü şey yaşasam, bir de üstüne onca yalanla uğraşmak zorunda kalsam ne yapardım bilemiyorum...
◊ Başa çıkılması zor konular ama filmde oldukça güzel portrelediniz...
- Zaten kitabı okurken hayal dünyamda Theo olmuştum. Tüm duygularımla Theo’nun yaşadığı matemi hissetmiştim... Hepimiz, içimizde birçok şeyi saklıyoruz, yaşadığımız durumlara göre maskelerimizi takıyoruz. Theo da aynı şeyi yapıyor. Bazı anlarda maskesini takıyor ve travma yaşayan bir genç değilmiş gibi davranıyor...
BAZI GÜNLER KENDİMDEN NEFRET EDİYORUM
◊ Sizin çocukluğunuz nasıldı? Theo’yu anlatırken kendi çocukluğunuza döndünüz mü?
- Theo ile karşılaştırınca benim çocukluğum oldukça mutlu ve eğlenceliydi... Belki bu iyi bir şeydir rol için. Çünkü bana hiç yaşamadığım bir şeyin sadece hayalini kurup yaratma imkanını sundu. Bu konuyla ilgili Steven (Spielberg) harika bir tavsiye verdi.
◊ Bizimle de paylaşır mısınız?
- Tabii ki... “West Side Story”de bazı karanlık, kötü sahneleri çekiyorduk. Steven’a gittim, “Keşke mutsuz bir aileden gelseydim, belki o zaman daha iyi portreleyebilirdim” dedim. Hayranı olduğum tüm aktörler zorlu bir hayattan geliyorlar. Mesela Marlon Brando ya da James Dean... “Belki o yüzden bu aktörler duyguları hiç zorlanmadan yansıtabiliyorlardı” dedim. Steven ise “Hayır! Bir aktörün sahip olabileceği en önemli şey hayal gücüdür. Onların yansıttıkları duygular, yaşadıkları zorluklardan kaynaklanmıyor” dedi. Ve şöyle devam etti: “Daniel Day-Lewis’e, Meryl Streep’e bak, harika ailelere sahiptiler ama dünyanın en iyi oyuncuları arasındalar, çünkü hayal dünyaları çok geniş.” Ben de “Saka Kuşu”nda kendi çocukluğumdan tamamen sıyrıldım, sadece hayal gücümü kullandım.
◊ Filmde acılarla yoğrulurken, kendinizi yeniden keşfediyorsunuz. Peki aktör olarak? Ünlülere uzak büyümediniz, fakat kendiniz çalışmaya başladıktan sonra yaptıklarınızın, söylediklerinizin herkese ulaşması sizi nasıl etkiledi?
- Göz önünde büyümedim. Hiç göz önünde değildim. Ama büyürken, kendini beğenmiş ve egoist olduğum bir dönem yaşadım.
◊ Nasıl bir dönemdi bu?
- Sadece kendimi düşünüyordum. Nasıl bir insan olmak istediğimi düşünüyordum. Hâlâ da bazı günler kendimi berbat hissediyorum. Kendimden, olduğum insandan nefret ediyorum. Kendimi tamamen değiştirmek istiyorum. Sonra değişim için doğru adımları atabileceğimi düşünüp o istikamete yöneliyorum. Aslında herkes hayatının belli bir döneminde benim hissettiklerimi yaşamıyor mu? Ama göz önünde olunca işler değişiyor. Her şey daha karmaşık bir hâl alıyor. Bence bir sanatçı için sahtelikten daha korkunç bir şey yok. İstediğim kişi olmak için çalışırken, kendi gelişimimi tamamlarken yapmacık olmak istemiyorum o kadar.
DONNA TARTT GİBİ OLMAK İSTİYORUM
◊ “The Goldfinch”in yazarı Donna Tartt ile tanıştınız mı mesela?
- Maalesef tanışamadım. Tanışmak istediğim kişiler listesinde 1 numara ama. Onu kendime örnek alıyorum. Onun gibi bir sanatçı olmak istiyorum...
◊ Nasıl bir sanatçı Donna Tartt?
- Sadece işini yapan, hayatında başka hiçbir şeyin zamanını almasına izin vermeyen... Çok şey bilen ama bildiklerini göstermek için çabalamayan, kendi dünyasında yaşayan biri.
◊ Bu arada filmde rol alan hiç kimse Donna Tartt ile tanışmamış. Alışılmamış bir durum değil mi?
- Röportajlarını izledik, kitaplarını okuduk. Tanışma şansımız olmadı. Belki yeni kitabını yazıyordur. Belki uğraştığı şeyler filmden daha önemlidir... Belki de onu rahat bırakmayıp, ısrarcı olmalıydık tanışmak için.
Sanatla iç içe bir yaşam
Ansel Elgort, moda fotoğrafçısı bir baba ile opera direktörü annenin çocuğu olarak sanatla iç içe büyüdü. Öğrencilik hayatı boyunca performans ve görsel sanatlar eğitimi aldı. Oyunculuk, şarkıcılık ve DJ’lik kariyerini bir arada yürüten Elgort, geçen sene rol aldığı “Baby Driver” filmiyle büyük bir çıkış yakaladı. Genç yıldız şimdilerde başrolü Nicole Kidman’la paylaştığı yeni filmi “The Goldfinch”in heyecanını yaşıyor.
HEM AŞKIM HEM DE İŞİM İYİ
◊ Biraz da özel hayata geçelim mi? Kız arkadaşınızla ilişkiniz nasıl?
- Harika, çok iyi... Hem aşkım hem de işim iyi. Donna Tartt bir röportajında hayatta sahip olabileceğimiz en önemli şeylerden bahsetmiş: Sevgi ve iş. Şükürler olsun ki her ikisine de sahibim.
◊ Kız arkadaşınız balerin. “West Side Story”deki dans sahneleri için size destek oluyor mu?
- Çok fazla... Filmde dans ettiğimiz ve şarkı söylediğimiz sahneler favorilerim. Aslında dans etmek de şarkı söylemek de rol yapmak gibi. Onlarda da kendini ifade ediyorsun, sadece farklı formda, farklı şekilde... Theo’dan sonra “West Side Story”deki dans ve müzik beni çok mutlu hissettirdi.
◊ Peki şarkıcılık? Albüm çalışmaları var mı?
- İki single çıkardım. 2017’de “Thief”, 2018’de “Supernova”... Şu sıralar çekimler sebebiyle öyle yoğunum ki, vakit bulur bulmaz yeniden müzik yapacağım.
TELEFONUMLA METRODA ve SOKAKTA İNSANLARI KAYDEDİYORUM
◊ Geleceğe dair ne gibi hayalleriniz var?
- Piyano çalmayı öğrenmek istiyorum. Şarkı söylerken sesimin daha iyi olması için ses eğitimi almak istiyorum. Çok fazla hayalim var...
◊ İçinde olmayı istediğiniz bir film ya da canlandırmayı hayal ettiğiniz bir rol var mı?
- Doğaçlama yapmamıza izin verilen bir filmde rol almak istiyorum. Belki hayalim günün birinde gerçekleşir diye sürekli telefonumla kayıt yapıyorum.
◊ Ne kaydediyorsunuz?
- İnsanları... Metroda, sokakta yürürken... Telefonda bir şey izliyormuş gibi yapıyorum ama aslında insanları çekiyorum. Çünkü o görüntüler kamera önünde rol yapan aktörlerin görüntülerinden daha renkli, daha ilginç... İnsanoğlu çok ince detaylarla donanmış, onların farkında olmadan yaptıklarını izlemek ders gibi. Oyunculuğuma etki edeceğini düşünüyorum.
◊ Bir projeniz daha var; “Tokyo Vice”...
- Hâlâ geliştirme aşamasında. Çekimlere önümüzdeki yıl başlayacağız...