Güncelleme Tarihi:
- Orkun Ün: Pes... “Kapıda adamlarım bekliyor” ne demek yahu? Bu, kraldan çok kralcılık. Bu, hadsizlik. Yani Derya Hanım’ın orada arabulucu olması gerekirken bu yaptığı hiç olmamış. Bir de ben şuna takıldım; “Dua edin İbrahim Tatlıses duymadı” ne demek? Duysa ne olacak mesela? Derya Hanım bir takvime bakın yıl kaç? Bir etrafınıza bakın nerede yaşıyorsunuz?
- Onur Baştürk: Umarım o aile bu demode hanımağa tavırlarına teslim olup işin peşini bırakmaz. Böyle basit bir olaydan bile mafyavari bir drama çıkaran Derya Tuna’ya da tebrikler...
- Savaş Özbey: İdo’nun dövmeleri, Yasemin Şefkatli’nin gelinliği... “Yaşasın ikinci kuşak Tatlısesler” diyesim geliyor. Nereden çıktı yine bu birinci kuşağa ait öldürmeye teşebbüsler, tehditler?
- Ömür Gedik: Olay yargıya taşınmış, bunun üzerine bir şey denmez artık. Beni en fazla rahatsız eden şey nezih bir sitede böylesi bir kavga çıkması oldu. Kimsenin kimseye tahammülü kalmamış. Gerçekten yazık.
En çok kadınlar desteklemeli!
Bilge Öztürk’ü yıllar önce Tarkan’la yaşadığı ilişkiyle tanımıştık. Şimdi de Bennu Gerede’nin oğlu Daren Gerede Erkaya ile aşkıyla gündemde. Çiftin bu kadar konuşulmasının nedeni, aradaki yaş farkı. Öztürk 43, Erkaya ise 21 yaşında. “Yıl olmuş 2021, hâlâ yaş farkı konuşuyoruz” diyenlerden misiniz, “Erkeğin yaşı büyük olunca normal görülüyor da kadın büyük olunca niye olay oluyor?” diyenlerden mi?
- Onur Baştürk: Kadın yaşça büyük olunca neden olay oluyor diyenlerdenim! Maalesef bu yaş konusunda hem kadınlar hem de erkekler ikiyüzlü davranıyor. Erkek büyük olunca kimse sesini çıkarmıyor ama kadın büyük olunca dedikodular başlıyor. Bilge’yi en çok kadınların desteklemesi gerektiğine inanıyorum.
- Ömür Gedik: İkisi de değil. Ben erkek büyük olduğunda olaya daha tepkili oluyorum ama kadının büyük olduğu durumlara daha sıcak ve olumlu bakıyorum. Öyle ilişkiler daha çok hoşuma gidiyor. Bilge ve Daren’i de sevdim. Ama tabii uçurum yaş farkı alışıldık bir durum değil. Yine de kimsenin tercihleri bizi ilgilendirmez. Yarın öbür gün sizin de başınıza gelebilir, benim de. Önemli olan insanın kiminle nasıl mutlu olduğu...
- Savaş Özbey: Aşk için ne 43 yaş geç, ne de 21 yaş erken. Bu iki insan birbirlerini bulup, üstüne mutlu da olmuşlarsa biz, kimi, kime yakıştıramıyoruz? Benzer bir şey Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan’a da yapıldı. Henüz 3 aylık bir ilişki, umarım onlarınki kadar uzun sürer.
- Orkun Ün: Ben ikisini de diyenlerdenim. Belki bu iki isim çok iyi anlaşıyor... Belki aynı müzikle dans edip aynı filme gülüyor... Bunları bilmeden hemen “olur mu kardeşim” diyoruz. Size ne ya? Kime ne ya? Bırakın insanlar sevsin, sevilsin. Bir bitmedi şu etrafımızdaki ‘parmak sallayanlar’...
Savaş Özbey - Onur Baştürk - Ömür Gedik - Orkun Ün
Kibariye’ye borcunu ödemek düşer
Kibariye yine bir skandalla gündemde... İddiaya göre sanatçı Kadıköy’de bir kuaföre gitmiş, 4 bin 200 lira değerinde kaynak saç yaptırmış, sonra da ücret ödemeden salondan ayrılmış. İşletme sahibi programlara çıkarak parasının peşine düştü. Bu arada Demet Akalın, Kibariye’ye destek çıktı. Ne diyorsunuz olanlara?
- Ömür Gedik: Kibariye, parasını isteyen kuaför isyan edip canlı yayınlara çıkınca borcunu ödeyeceğini açıkladı. Ben Kibariye’nin bu parayı ödeyemeyecek durumda olduğunu düşünmüyorum. Bazen sanatçılar paylaşım karşılığı ya da bazen onu bile yapmadan bu tip hizmetleri ücretsiz yaptırabiliyor. Hatta üstüne para alanlar bile var. O esnaf da “Şu sanatçının saçını, başını ben yaptım” diyerek kendi reklamını yapmış oluyor. Ama bu olayda durum farklı sanırım.
- Savaş Özbey: Kibariye’nin bu ücreti ödemekte güçlük çekeceğini zannetmiyorum. Ama parasal işlerini eşi Ali Küçükbalçık yürütüyor. Ve anlaşılan eline yüzüne bulaştırıyor. İşletmenin iddiasına göre, önce “reklam karşılığı olsun”, sonra “yarısını verelim” gibi tekliflerde bulunmuş. En son da bu işletmeden alacağı olan başka insanları duyurdu sosyal medyadan. Halbuki ne alakası var? Birinin birine borcu var diye, sen borcunu ödemeyecek misin? Demet Akalın ise konuyu anlamadan yorum yapmış bence. Ortada söylediği gibi bir reklam yok ki bedava kaynak olsun...
- Orkun Ün: “Kibariye’nin kuaför ücretini ödemekte sıkıntı çekeceğini zannetmiyorum” diyorsunuz ama aynı Kibariye değil miydi Almanya’da bir markete gidip, salam, sosis, sucuk, pastırma alıp “Parayı organizatör ödeyecek” diye basıp giden? Bence para ödeme fobisi var bu çiftte. Bunun nedeni de tabii ki Ali Küçükbalçık. İyice dert oldu adam Kibariye’nin başına. Umarım tez zamanda kurtulur Kibariye, Ali Bey’den...
- Onur Baştürk: Valla kaynak saç ve Kibariye iki anlamadığım konu. Ben bu konuda hiç yorum yapmayayım.
İki fakir mutlu olamaz mı?
Önce Çağla Şıkel “Çok zengin, çok fakir benim için fark etmez. Allah’a şükür benim her şeyim var. Fakir insanla da beraber olurum” dedi, ardından Demet Şener’den destek geldi: “Çağla kendi parasını kazanan, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın. Onu anlatmak istemiş. Bizler bu yaştan sonra gerçek aşkı istiyoruz.” Ne diyorsunuz “mütevazı” güzellerimizin bu “romantizm yüklü” açıklamalarına?
- Onur Baştürk: “Fakir insanla da beraber olurum” cümlesi klişe olduğu kadar bir yanıyla da çok küçümseyici bir cümle olmuş. İnsanları fakir-zengin diye en başta ayırmak zaten yanlış. Çağla demek istediğini tam anlatamamış bence. Demet Şener imdadına yetişmiş ve “gerçek aşk” alt metnini eklemiş. Onunki daha doğru olmuş en azından.
- Savaş Özbey: Mutluluk için kadın ya da erkek, taraflardan birinin mutlaka paralı olması gerektiğinden yola çıkılıyor. Yanlış. İki fakir birbirine âşık olup mutlu olamaz mı? “Bu yaştan sonra gerçek aşk” söylemi de netameli. “Bugüne kadar yaşadıkların hesaplı/kitaplı mıydı?” diye sorarlar insana.
- Ömür Gedik: İnsanları zengin, fakir diye ayırmak gerçekten çok üzücü. Ben de Çağla ve Demet gibi düşünüyorum, önemli olan içtenlik ve gerçeklik. Ama o da çok zor bulunuyor. Maddi sorunu olmayan kadınlar için karşısındaki erkekte zenginlikten çok eğitim, aile yapısı, vicdan sahibi ve sevgi dolu olma gibi özellikler ön plana çıkıyor, ki olması gereken de bu zaten.
- Orkun Ün: Burada soru şu; kime göre fakir? İddia ediyorum Çağla Şıkel de, Demet Şener de bizim fakirlikten anladığımız seviyedeki bir fakirle ilişki yaşamaz. Ama onların bahsettiği fakir ayda 15-20 bin dolar kazanan biriyse onu bilemem. Sonuçta fakir var, fakir var ama değil mi?
Dönüp dolaşıp geleceği yer Türkiye
O Ses Almanya yarışmasına katılan Türk kızı Zeynep Avcı, Tan Taşçı’nın “Yalan” şarkısını öyle bir okudu ki; dört jüri üyesinin de tüyleri diken diken oldu. Hafta boyunca Türkiye’nin gündemindeydi Zeynep. Sosyal medyada da takipçi sayısı bir anda katlandı. Demet Akalın da “İstanbul’da sahne alması için girişimler başladı” şeklinde bir paylaşım yaptı. Ama Zeynep “Öncelik Almanya” diyerek kariyerine orada devam edeceğini söyledi. Ne diyorsunuz, gelmeli mi sizce?
- Orkun Ün: Demet Akalın tamamen iyi niyetiyle yazmış bunu ama kusura bakmasın, “Sen karışma Demet” diyeceğim ben. Bırak kız Almanya’da yoluna devam etsin. Orada bir ispat etsin kendisini. Sonra canı isterse buraya da gelir. Ayrıca yeni isimler için kurtlar sofrası İstanbul sahneleri. O yüzden hiç perişan etmeye gerek yok Zeynep’i...
- Savaş Özbey: Kalabildiği kadar Almanya’da kalsın. Tekniğini çeşitlendirsin, yeni denemeler yapsın. Çünkü su yolunu bulur. Dönüp dolaşıp geleceği yer yine Türkiye. O ses rengi, o yorum zaten bu toprakların. Jüri hayran kalsa bile Alman toplumunda buradaki kadar değer göreceğini zannetmiyorum.
- Onur Baştürk: Evet, öncelik Almanya dese de, esas buraya gelirse starlaşır. “Yalan”ı dinleyen Almanlar onu bir kez ilginç bulur ama ikincisinde bizim gibi duygulanmazlar. O yüzden Türkiye onun için en doğru adres.
- Ömür Gedik: Zeynep iki çocuk annesi ve 20 yıldır Berlin’de sahne alıyormuş. Yani ailesiyle Almanya’da yaşıyor ve orada çalışıyor. Ben de Demet gibi arada İstanbul’a gelip burada sahne alabileceğini düşünüyorum. Buradaki organizatörler bu fırsatı kaçırmaz. Zeynep’in önceliğinin Almanya mı Türkiye mi olacağını zaman ve her iki taraftaki iş potansiyeli gösterecektir.
Ece sonuna kadar haklı
Ece Erken, 6 bin liralık nafakayı ödemediği için eski eşi Serkan Uçar’a icra davası açtı ve kazandı. Uçar yurtdışında yaşadığı için ailesinin evine haciz gidecek şimdi. Yaşam tarzına bakılırsa işadamı bu parayı rahatça ödeyebilecek maddi imkanlara sahip. Peki sizce taraflar neden bu duruma geldi? Serkan Uçar eski eşine ve çocuğuna 6 bin lira vermeye neden yanaşmadı, Ece Erken ihtiyacı olmamasına rağmen neden nafakanın peşine düştü?
- Savaş Özbey: Nafaka mevzusu, boşanmış eşler arasında bir inatlaşma aracı maalesef. Emina Jahovic-Mustafa Sandal arasında yaşananlar da aynı kategoride bence. Taraflar arasında çok kolay çözülebilecek meseleler kangrene dönüşüyor. Kurallar belli. Bir: Hukuk sana kaç lira nafaka vereceksin dediyse onu aksatmadan vereceksin. İki: İhtiyacın olmadığı halde sırf inat için eski kayınpederinin evine haciz göndermeyeceksin.
- Ömür Gedik: Ortak çocuklarına Ece bakıyor zaten, Serkan’ın da en azından mahkemenin öngördüğü maddi desteği sağlaması lazım. Belki yurtdışında olduğu için ödeme talimatlarında sorun olmuştur. Sonuçta mahkeme kararına uymak zorunda. Burada Ece’nin ihtiyacı olup olmamasının bir önemi yok. Babanın da bir katkısı olmalı çocuğa.
- Orkun Ün: Ece’nin ihtiyacı yok doğru. Ama bu çok başka bir durum. Sen ihtiyacın yok diye hakkını aramamazlık yapmamalısın. Ayrıca duyduğuma göre Serkan Uçar ara sıra Türkiye’ye geliyor ve geldiği zaman en lüks restoranlarda, en lüks kulüplerde ciddi paralar harcıyor. Bunları duyan Ece neden “Bizim nafakamızı öde” demesin? Bence sonuna kadar haklı. Ben olsam Ece Erken’e hiç bulaşmazdım...
- Onur Baştürk: 6 bin ya da 60 bin; fark etmez. Önemli olan burada babanın çocuğun büyümesine olan katkısı. Ece Erken babanın bu ilgisizliğine bozulmuş olacak ki dava açmış.
Kırgın kadınların sözleri
Hakan Baş’la evliliğinde sorunlar yaşayan Bensu Soral, “Sanat olmasaydı, gerçeğin çiğliği dünyayı dayanılmaz hale getirirdi” şeklinde bir paylaşım yaptı. Danilo Zanna’yla boşanma kararı alan Tuğçe Demirbilek’ten de benzer bir paylaşım geldi: “Hiçbir şeye şaşırma, hakikatin de insanların da iki yüzü vardır.” Kadınların ayrılık sürecinde bu tarz paylaşımlar yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz bu “özlü sözlerden” hangi mesajları çıkardınız?
- Ömür Gedik: Sevgilisi ya da eşiyle sorun yaşadığında dolaylı yoldan da olsa içini sosyal medyaya dökenlerin sayısı hiç de az değil. Önce en yakın arkadaşına yazarsın, konuşursun, dertleşirsin, sana yaptıklarını anlatır onu yerin dibine indirirsin. Ama o da kesmez, soktuğun lafı herkes duysun istersin ve kendini tutamaz, “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” yöntemi ile sosyal medyaya o cümleleri yazıverirsin. Bunu genelde biz kadınlar böyle yapıyoruz. Bensu ve Tuğçe’ninkiler tesadüftür belki ama imalı olma ihtimalleri de var tabii.
- Savaş Özbey: İlişkilerinden hayal kırıklığına uğramış, güvendiği dağlara kar yağmış, yaşadıklarının gerçek olduğuna inanmakta zorluk çeken, kırgın kadınların sözleri. Erkeklere gelince... Bildiğim bir şey var: Arkanda böyle bir enkaz ve “ah” bırakıyorsan, ileride önün de olmuyor. Bakınız: Murat Dalkılıç... Hatırlayınız: Kaan Yıldırım... Hatta hatta: Kubilay Aka.
- Orkun Ün: Kadınlar üzgün, kadınlar dertli, kadınlar sinirli... Belli ki çok şey yaşamışlar ve ilişkilerinde sona gelmişler. Biz belki net olarak anlayamıyoruz ama Hakan Baş ve Danillo Zanna o mesajlarla eşlerinin ne demek istediğini çok iyi anlıyor. Oysa ne güzel çiftlerdi, ne ara tüketmişler aralarındaki sevgiyi hayret ettim.
- Onur Baştürk: Of! Ben bu göndermeli, kinayeli, dolambaçlı, çok iyi bir şey söylediğini sanan özlü sözlerden çok sıkılıyorum. Bir şey söyleyeceksen tam söyle. Adresi de belirt. Ya da sus. Böyle yapınca bana komik geliyor.
Megan Fox’sun sen kendine gel!
Dünyanın en seksi kadınları arasında gösterilen Megan Fox, bir dergiye verdiği röportajda “beden dismorfisi” olduğunu açıkladı ve bu durumun hayatını olumsuz etkilediğini söyledi: “Açıkçası bu rahatsızlığım nedeniyle çok derin güvensizlik sorunu yaşıyorum.” Yorumlarınızı alalım...
- Onur Baştürk: Beden dismorfisi, bireylerin vücutlarında bir kusur olmamasına veya çok ufak kusurlar olmasına rağmen, bunları zihinlerinde büyüterek çok çirkin göründüklerini düşünmelerine ve takıntılı olarak bunu düşünmelerine yol açan bir durum. Ve çıldırtıcı bir şey olsa gerek. Sabırlar Megan Fox’a!
- Savaş Özbey: Megan Fox’un neresinde, ne bozukluk varmış ki? Varsa bile ona bizim topraklarımızda “nazar boncuğu” deniyor. Oh ne güzel. Hayatı boyunca hiç nazar boncuğu takmak zorunda kalmayacak.
- Ömür Gedik: Beden disformisini de ilk kez duymuş olduk. Bu, şehirli Türk kadınının da hastalığı bence. Estetik çılgınlığından anlıyoruz bunu. Burun bitiyor dudak başlıyor, o bitiyor göğüsler, o oldu hadi popo falan derken kadınlar durdurulamıyor. Megan Fox gibi bir ilah bile kendini beğenmiyorsa diğer herkes ne yapsın zaten!
- Orkun Ün: Eyyy Megan Fox, sen de bu dertten muzdaripsen biz ne yapalım? Ölelim mi? Megan Fox’sun sen, kendine gel!
Belki de Ebru’yu etkilemek için pilates yapıyordu
Ebru Şallı, eşi Uğur Akkuş için “Flört dönemimizde pilates yapıyordu, evlenince bıraktı” demiş. Erkeklerin genel bir sorunu mu bu sizce? Evlenince bir rahatlık mı geliyor üzerlerine?
- Orkun Ün: Evliyken spor yapsak, kendimize baksak “Hımmm kesin bu bir işler çeviriyor” dersiniz. Bakmasak, “İyice saldı kendini” dersiniz. Allah aşkına ne yapalım biz? Bunun adı; pes etmektir. “Ne yapsam yaranamıyorum”culuktur bu.
- Onur Baştürk: Pilatesle bu genel klişeyi birbirine karıştırmayalım bence. Pilates kolay gibi görünen ama aslında zor yanları da olan bir egzersiz yöntemi. Sıkılmış ya da pandemi dolayısıyla tembelleşmiş olabilir; bilemeyiz.
- Ömür Gedik: Uğur belki de Ebru’yu etkilemek için pilates yapmıştır o dönem. Evlenince de bırakmıştır doğal olarak. Evlenmek tabii ki de hem erkek hem de kadın için bir rahatlama anlamına gelebilir. Evlendikten sonra çiftlerin kilo alması bunun en güzel örneği zaten.
- Savaş Özbey: “Evlendikten sonra serme” eğilimi, kadın-erkek herkeste var. Tek çaresi: Kaybetme korkusu. Eğer bir ilişkide sadece dış görünüşünüzle varsanız, elinizdeki tek silahı kaybetmek istemezsiniz. Erkekler niye mi daha rahat? İşte bunu da bazı kadınlar kendilerine sormalı bence.
Sosyal medyaya teşekkür etmek lazım
Çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul’a bu sene ilgi büyüktü. Sosyal medyadaki paylaşımlar sayesinde gitmeyenler de gidenler kadar gezmiş oldu fuarı. Sizce sanata gerçekten bu kadar meraklı mıyız, yoksa biraz da “sosyal medya etkisi” mi var işin içinde?
- Ömür Gedik: Sosyal medya etkisinin olmadığı bir alan kaldı mı ki? Ama yine de teşekkür etmek lazım sosyal medyaya. Normalde sanata bu kadar ilgisi olmayanlar bile bir-iki paylaşım yapar hava atarım, geri kalmam diye Contemporary’ye gittiler. Sanat ortamına girmiş oldular. Gerçek sanatseverleri biraz rahatsız etmiş olabilirler tabii. Ama olsun sanata olan ilgi artsın da önemli olan o. Her şeyin bir başlangıcı vardır ne de olsa, buna da şükür.
- Onur Baştürk: Ömür bir yanıyla haklı; sosyal medya etkisi her şeyin içinde var. Ama sanata da meraklıyız. Bu merak son yıllarda daha çok arttı. Sadece Contemporary değil, diğer tüm sanat etkinliklerine de (Mamut ve Base) ilgi inanılmaz boyutta oluyor. Sanat eseri sahibi olmak da artık zor değil. Ulaşılabilir eserler çok. Dolayısıyla ilgi laf olsun diye değil, gerçekten “var”.
- Savaş Özbey: Eğer görmek/görünmek kaygısı böyle güzel bir sonuca neden oluyorsa ne âlâ. Şu ya da bu nedenle, hiç ilgisi olmayan insanların bile bir sanat alanında bulunmalarından daha iyi bir şey olamaz. Ne olsa orada bir şey görecek, bir şey kapacak, bir fikir edinecek, biraz olsun ufkunu açacak... Bundan kimseye zarar gelmez. Sosyal medyanın hep kötü yanlarını sıralıyoruz ya, bunu da olumlular hanesine yazalım.
- Orkun Ün: Tamam kendimizi çok ‘gömmeyelim’ ama bir özentilik de var... Sosyal medyadan gelen fotoğraflara bakın, hepsi niyeyse aynı sanat eserlerinin önünde, hepsi aynı açıdan. Adamın, kadının sanatla ilgisi yok biliyorum, sanat konuşulan masadan koşarak kaçıyor görüyorum ama bir bakıyorum Contemporary’ye gidip “İyi ki varsın sanat, sen çok yaşa sanat” gibi paylaşımlar yapmış. Yememmm...
Nurgül’ün projesi heyecan verici
Biraz da teknoloji diyelim: Nurgül Yeşilçay, “NFT dizi” projesini hayata geçirdi. Ünlü oyuncunun 6 aydır üzerinde çalıştığı, sadece fotoğraflarla hazırlanan “Poz” adlı mini dizi, NFT olarak satışa sunulacak ve yalnızca 50 kişi satın alabilecek. Şarkıcı Edis de kendi kripto parasını çıkardı. Görüşlerinizi alalım...
- Savaş Özbey: İsmi iyi denk gelmiş, çünkü bu işler Türkiye’de henüz “poz” aşamasında. Yani ticari bir mantıktan çok; buyum da olsun, çok modaymış, şunu da çıkarayım halleri... Gülben Ergen’in “Unutmayın ki bana bir şey olmaz” sözünü satışa çıkarması emeklemeydi diyelim. Nurgül Yeşilçay yeni diziyle ayağa kalktı, day day yapıyor. Ama Edis’in kripto parasının koşmasına daha çok var.
- Orkun Ün: Edis’in kripto para işi çok sıradan. Biz girsek şu an internete, yarım saatte kendi kripto paramızı oluşturabiliriz. Tabii önemli olan ona talep gelmesi, o ayrı bir durum. O yüzden çok önemsemedim bu Edis ve kripto işini. Fakat Nurgül Yeşilçay’ın dizisi yaratıcı bir proje. Fotoğraflarla hazırlanan mini dizi nasıl olur, NFT olarak nasıl talep görür merak içindeyim ben.
- Onur Baştürk: Nurgül’ün dizi fikri gerçekten çok iyiymiş. Sadece çok az sayıda insanın sahip olabilmesi ayrıca merak uyandırıyor. Nurgül ve Necati bir adım öne geçtiler bu fikirle. Edis’in fan token’ı ise güzel bir yeni nesil hareket, ama sadece vitrinlik bir durum. Nurgül’ün dizisi gibi heyecan verici değil.
- Ömür Gedik: Çok sıradan, modaya uymak için yapmışlar diyenlerle birkaç yıl sonra konuşuruz. Pandemi sonrası her şey değişti, kripto paralar da NFT de adım adım ilerliyor. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olabilir. Nurgül ve Edis akıllı davranmış.